Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Güneş’in doğduğu her bir yeni günde insanın her bir eklemi için sadaka vermesi gerekir. İki kişi arasında adaletle hüküm vermen bir sadakadır. Bineğine binmesi için birine yardım etmen veya yükünü hayvana yüklemesine yardım etmen bir sadakadır. Güzel bir söz sadakadır. Namaz için attığın her adım bir sadakadır. İnsanlara eziyet verecek bir şeyi yoldan kaldırman da bir sadakadır.”[1]
✽ ✽ ✽
Allah’ın adıyla,
Nevevî’ye (rh) ait Kırk Hadis Şerhi’ne 26. hadisle devam ediyoruz.
Hadisin Öz Anlamı
Hadise göre mümin, kendisine verilmiş olan mafsallar/eklemler için her gün Allah’a sadaka sunmalıdır. Eklemlerin sayısı hadisin bazı şahitlerinde 360 olarak geçtiğinden buna göre her gün 360 sadaka vermek zorundadır. Sadaka mali olabileceği gibi hadiste belirtilen davranışları yerine getirmekle de gerçekleştirilebilir. Detayları işlenecek olan bu davranışların her biri mali olarak verilen bir sadaka gibi kabul edilir. Neticede kul o gününde eklem sayısınca sadaka vermelidir. Fakat -bir başka rivayetten öğrendiğimize göre- kılınan iki rekât duha/kuşluk namazı eklemler için verilmesi gereken sadaka borcunun tümünü karşılar.
Hadisin Detaylı Açıklaması
Güneş’in doğduğu her bir yeni günde insanın her bir eklemi için sadaka vermesi gerekir.[2]
Hadisin temel olarak ele aldığı konu şükür meselesidir. Allah (cc) insana çeşitli ve sayısız nimetler vermiştir ve insan bu nimetlerin teşekkürüyle yükümlüdür. Söz, amel ve nimetin kullanılış biçimi olmak üzere şükür üç şeyle tamamlanır. Bu, her nimette istisnası olmayan genel bir kulluk kaidesidir. Ayrıca her nimetin kendisine özel ziyade şükür sorumluluğu olabilir. Allah’ın (cc) verdiği nimetlere şükreden nimetleri fark eder. Bunun evvela kendisine faydası olur. Zira insanoğlu olarak yaşadığımız belirgin problemlerden biri de olmayanı görmek, olanı görmemektir. Şükürle, olanı görme imkânı yakalarız. Sonra şükür insana nimetin sahibini hatırlatır. Nimeti kendiliğinden kazanmadığını, onu bir verenin olduğunu anımsatır. Böyle olunca insan nimeti kendisinden bilmez ve enaniyet/benlik sarhoşluğuna kapılmaz. Mûsâ’nın (as) kavminden olan ve haddini aşan Kârûn tam bu konuya selbi/olumsuz bir örnektir. Nimeti kendinden bilip Nebi’ye (as) ve dahası Allah’a (cc) karşı gelmiştir. Bu küfran/nankörlük, onun mülküyle beraber yere gömülmesiyle neticelenmiştir, maazallah. Şükür bir tür ilandır. Ş-k-r kökü izhar etmek, açığa çıkarmak anlamı taşır. Şükreden sadece kendisiyle kalmaz, başkalarına da nimetleri ve nimetlerin sahibini hatırlatır. Bu bakımdan şükür toplumsal ahlaka veya toplum ve Allah (cc) ile ilişkilerine katkı sağlar.
Şükür demişken, hakikat olup olmadığından emin olamadığımız ama içerisinde bir hatırlatma olması nedeniyle vermek istediğimiz şu kıssayı beraber okuyalım:
Rivayete göre bir abid tastamam elli yıl Allah’a ibadet eder. Elli gün sonra Allah (cc) “Senin günahlarını bağışladım.” diye kuluna bildirir. Abid, “Allah’ım, ben günah işlemedim ki neyi bağışladın?” diye sorar. Bunun üzerine Allah (cc) boynundaki damarlardan birini tıkar. Abid uyuyamaz, namaz kılamaz. Ardından damarı açılır. Ayaklanır. Kendisine bir melek gelir. Adam da yaşadığı durumu anlatır. Melek der ki: “Senin elli yıllık ibadetin bu damarın sağlığına denktir.”
Elhasıl, farazi, hiçbir günah işlememiş olsak ve daima ibadet etsek dahi Allah’a (cc) olan şükür borcumuzu ödeyemeyiz. Aman, amellerimize aldanmayalım!
Eklemler[3]
Nebi (sav) bu hadisinde bize verilen nimetlerden birine dikkat çekmiştir: Eklemler. Aslında bize gayet sıradan gelen eklemler yakından incelendiğinde Allah’ın (cc) yaratışındaki azameti ve bize verilen kolaylığı anlatır. Gelin, eklemleri biraz yakından inceleyelim:
Eklemler, genel olarak üç ana yapıdan oluşmaktadır:
Kemikler: Eklemi oluşturan iki veya daha fazla kemik parçasıdır.
Kıkırdak: Kemiklerin uç kısımlarını kaplayarak sürtünmeyi azaltır ve eklemin düzgün çalışmasını sağlar.
Sinovyal Membran: Eklem boşluğunda bulunan sıvıyı üreterek eklemi yağlar ve besler.
Bu eklemlerin bize katkısı nedir?
Eklemlerin sağladığı faydalar, insan vücudunun genel sağlığı ve hareketliliği açısından oldukça önemlidir:
Hareket Kabiliyeti: Eklemler yürümek, koşmak, oturmak ve diğer fiziksel aktiviteleri yapmak için gereklidir.
Denge ve Koordinasyon: Eklemler, vücudun dengede kalmasını ve koordineli bir şekilde hareket etmesini sağlar.
Vücut Desteği: Eklemler, kemiklerin bir arada durmasını ve vücut yapısının korunmasını sağlar.
Fiziksel Aktivite: Sağlıklı eklemler, düzenli fiziksel aktivite yapmayı mümkün kılar, bu da genel sağlık durumunu iyileştirir.
O hâlde eklem, farkında olmadığımız bir nimettir. Fark edip şükredebilmek gerek.
Her Yeni Gün
Güneş’in üzerimize doğduğu her yeni gün nimettir, sermayedir. Yeni güne uyanamayan nice insan olduğunu düşündüğümüzde uyandığımız o günün bizim için bir fırsat, bir nimet olduğunu söyleyebiliriz, değil mi? Nebi (sav) aslında her yeni günün özel bir nimet olduğunu ve bunun için Allah’a (cc) teşekkür borcumuz olduğunu hatırlatmaktadır.
İki kişi arasında adaletle hüküm vermen bir sadakadır.
Bu cümle iki şekilde anlaşılabilir:
1. İnsanlar arasında hükmeden kadı adaletle hükmederse bu onun için bir sadaka hükmündedir. Malından bir kısmını Allah (cc) yolunda infak etmiş gibidir. Belirtmek gerekir ki, kadı’nın insanlar arasında adaletle hükmetmesi vaciptir ve hatta Allah’ın (cc) şeriatının adaleti kadâ/yargı makamında görülür. Bu nedenle vacipler içerisinde de çok önemli bir yere sahiptir. İnsanların şeriata, şeriatla hükmeden yöneticilere olan bağlılığının artması ve toplumda belirgin bir güven ortamının hâkim olması kadılara bağlıdır. Bundan ötürü kadâ/yargı makamı çok önemlidir. Hadise göre kadılardan ikisi ateştedir; birisi cahildir ve cehaletiyle hükmetmiştir, diğeri âlimdir fakat adaleti gözetmemiştir. Cennette olan kadı ise hakkı bilen ve insanlar arasında adaleti ayakta tutan kimsedir.[4]
2. Hadis iki veya daha fazla insan arasında oluşan anlaşmazlıkları sulh yoluyla çözmekten söz etmektedir.
İmam Buhârî (rh) bu hadisi Sulh kitabında “İnsanların Arasını Sulh Etmenin ve Aralarında Adil Olmanın Fazileti” başlığıyla verir. Buna göre İmam, hadisi yukarıda zikrettiğimiz iki manayla beraber tevil etmiştir.
Sulh ve Fazileti
Sulh İslam’ın teşvik ettiği güzel davranışlardandır. Zira İslam müminler arasında süregiden sorunlar yaşanmasını, müminlerin üç günden fazla birbirlerine sırt çevirmesini ve iman kardeşliğinin zedelenmesini kabul etmez.
“Şayet bir kadın kocasının serkeşliğinden veya (kendisinden) yüz çevirip (uzaklaşmasından) korkarsa, aralarında sulh yapmalarında o ikisi için bir günah yoktur. Sulh (ayrılık, serkeşlik, sorunlu evlilik seçenekleri arasında) en hayırlı olanıdır. (Bununla birlikte) nefislerde bencillik/cimrilik vardır. (Her bir eş kendi hakkının gözetilmesi konusunda ısrarcıdır.) Şayet (birbirinize) iyilikte bulunur ve (karşılıklı haklarınızda) Allah’tan korkup sakınırsanız, şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”[5]
“Şayet müminlerden iki grup savaşacak olursa, aralarını düzeltin, sulh edin. Eğer ki biri diğerine karşı taşkınlık ederse Allah’ın emrine dönünceye kadar taşkınlık edenle savaşın. Şayet dönerse aralarını adaletle düzeltin ve adaletli olun. Allah, adaletle davrananları sever.”[6]
“Sadakayı, iyiliği ve insanların arasını düzeltmeyi (ıslah) teşvik etmeleri dışında, aralarında yaptıkları fısıldaşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim de bu (iyiliğe teşvik işini) Allah’ın rızasını elde etmek için yaparsa, ona büyük bir ecir vereceğiz.”[7]
Birinci ayet karı koca arasında yaşanan ailevi sorunlarda sulh faktöründen, ikinci ayet savaşan iki mümin taife arasında yapılması gereken sulhtan, üçüncü ayet de genel manada insanların arasını ıslah etmekten söz eder.
Sulh, iki tarafın rızasıyla anlaşmazlıklarda orta yolu bulmak ve ilişkileri düzene sokmaktır. Sulh, ehil olan insanlara yüklenmiş toplumsal bir sorumluluktur. Sözü dinlenen insanlar anlaşmazlıklara müdahale etmediklerinde iki durumdan biri olur: İnsanlar sorunlarını kendileri çözmeye çalıştıklarında ifsad ettikleri ıslah ettiklerinden fazla olur. İnsanlar en basit meselelerde muhakemeleşecek olursa, şeriata muhakeme olmak güzeldir, fakat muhakeme neticesinde kalplerde taraflar arasında bir soğukluk oluşur. Bu nedenle hadisin ve zikrettiğimiz ayetlerin teşvikiyle sulhu canlı tutmak gerekmektedir.
Ulema konuyu anlatırken özellikle bir konunun altını çizer: Haklı ve haksızın ilgilenen kişiye çok açık olduğu yerlerde sulh yapmak caiz değildir. Zira bu, haklı olduğu açıkça bilinen tarafın hakkını haksız olana yedirmek manasındadır. Sulh haklı ve haksızın ayırt edilemediği, anlatılanlar neticesinde dinleyende bazı kanaatler oluşsa da kesin bir hüküm veremediği durumlarda yapılır.
Bineğine binmesi için birine yardım etmen veya yükünü hayvana yüklemesine yardım etmen bir sadakadır.
Burada bahsedilen durum Nebi (sav) tarafından verilen bir örnektir. Yolda kalmış bir kimse otostop çektiğinde onu araca almak ve gideceği yere bırakmak bu kapsamda değerlendirilebilir. Bir insanın yükünü kendi aracına yükleyip götüreceği yere bırakmak bu kapsamdadır. Örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Güzel bir söz sadakadır.
Güzel söz tabirinin geniş bir anlam dairesi vardır.
Lailaheillallah güzel sözdür. İbrâhîm Suresi’nde Allah (cc) onu güzel söz olarak isimlendirir. Bu hadisin farklı varyantlarında bizzat her tehlil, her tahmid, her tekbir sadakadır şeklinde açıkça belirtilmiştir. O hâlde başta tevhid kelimesi olmak üzere Allah’ı andığımız her söz malla verilen bir sadaka gibidir.
İnsanlara faydalı olan, cahilin cehaletini, mahzun olanın üzüntüsünü, dertlinin derdini gideren, kardeşliği besleyen ve güzelleştiren, aile içi ilişkilerde sevgi ve dayanışmayı arttıran sözler sadakadır. İnsanları hayra çağırmak, yukarıda geçtiği gibi insanlar arasını ıslah eden söz söylemek, adalet ikamet etmek güzel söz kapsamındadır.
Söylenen sözü güzel bir üslupla ifade etmek de güzel söz söylemek kapsamındadır.
Namaz için attığın her adım bir sadakadır.
Namazı cemaatle eda etmek için mescide yürüyen bir kimsenin attığı her adım hadise göre bir sadaka olarak yazılır. Buna göre namaza gelirken 1000 adım atan bir kimse âdeta 1000 ayrı sadaka vermiş gibidir. Bu, Allah’ın (cc) ikramıdır. Bir hadiste Peygamber (sav) sahabeye, “Allah’ın (cc) kendisiyle hataları sildiği ve dereceleri yükselttiği şeyi size haber vereyim mi” diye sorar. Sahabilerin, “Evet.” yanıtlarına cevaben üç şey sayar. Bunlardan biri de mescide gelirken adımların çokluğudur.[8]
Hayatın içerisinde pek önemsemediğimiz, daha ağır ve fazlasına göz diktiğimiz amellerin bazısına dikkat çekmiştir Nebimiz (sav). Yoldan insanları rahatsız eden bir şeyi kaldırmak bizce pek önemli değildir. Cihadın, davetin, zalime hakkı haykırmanın, davaya bağlılık ve hizmetin olduğu yerde bunun lafı mı olur! Aslında durum zannettiğimiz gibi değildir. Yukarıda andığımız amellerin büyük ameller olduğu gayet açıktır pek tabii. Fakat büyük amellerde muvaffak olmak küçükleri (başka bir ifadeyle kolay olan amelleri) de başarmaktan geçmektedir. İşte Ebû Bekir (ra). Ümmetin gözdesi, Peygamber’e (sav) yakınlığı nedeniyle en fazla kendisine gıpta ettiğimiz mübarek adam. Çok büyük ameller yaptı, ama onun -tabir yerindeyse- amel ve davranış felsefesi bazılarımızın zihninde oluşan vehmin ötesindeydi.
Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“ ‘Bu sabaha aranızda oruçlu olarak başlayan kim var?’
Ebû Bekir (ra) dedi ki: ‘Ben.’
‘Bugün kim bir cenazeye katıldı?’
Ebû Bekir (ra) dedi ki: ‘Ben.’
‘Bugün kim bir yoksulu doyurdu?’
Ebû Bekir (ra) dedi ki: ‘Ben.’
‘Bugün kim bir hastayı ziyaret etti?’
Ebû Bekir (ra) dedi ki: ‘Ben.’
Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Bu ameller bir kimsede bir araya gelirse, o mutlaka cennete girer.’ ”[9]
Rivayet okununca anlaşılan; Ebû Bekir’in (ra) amelden amele koştuğu, hayırda yarıştığı ve “basit” olduğu düşüncesiyle amellerden yüz çevirmediğidir.
İnsanlara eziyet verecek bir şeyi yoldan kaldırman da bir sadakadır.
Yoldan eza veren bir şeyi kaldırmak aslında müminlere, topluma karşı duyarlı olmaktır. Hayatı birbirimize kolaylaştırmaktır. Çevreyi, yolu daha kullanılabilir, birlikte hayatı daha yaşanabilir hâle getirmektir.
Yol yapmak, dar bir yolu genişletmek, yoldaki çukurları ve arızaları tamir etmek, -Buhari rivayetinde geçtiği gibi- sorana yol göstermek aynı kapsamda bir sadakadır. Zira her biri yoldan ezayı kaldırmanın farklı türleridir.
İki rekât duha namazı
Hadisin farklı rivayetlerinde bir kimsenin kıldığı iki rekât namazın günlük sadaka borcunu karşılayacağından söz edilir. Bunun hikmeti -Allah (cc) en doğrusunu bilir- namazın bütün beden ve eklemlerle kılınan bir ibadet olmasına dayanır.
Duha namazı Güneş’in doğuşunun ardından bir mızrak yükselmesiyle vakti giren ve Güneş’in zevaliyle vakti son bulan nafile bir ibadettir. Peygamber (sav) duha namazlarına özen göstermiş ve ashâbını da teşvik etmiştir.
“Evvâbîn[10] namazı, (Güneş’in sıcaklığıyla) küçük deve yavrularının (ayaklarının) yandığı vakittir.”[11]
En azı iki rekât olan duha namazını dileyen daha uzun kılabilir. Bazen Peygamber (sav) sekiz rekât duha namazı kılmıştır.
[1] Buhari, 2989; Müslim, 1009
[2] Sadakanın Zorunluluğu
Hadiste geçen “sadaka vermesi gerekir” ifadesinden ilk anlaşılan, bu sadakayı vermenin vacip oluşudur. Hadiste geçen على harf-i ceri mükellefin yapmasının zorunlu oluşunu ifade eder. Fakat bu ifade usulde kimi zaman vacip olmayan, tekidli sünnetler için de kullanılmıştır. Usülde de mukarrer olduğu üzere emir vücubiyet ifade eder. Ancak sarf edici bir nas olursa hüküm değişir. Ulemadan kimisi Ebû Zerr rivayetinde geçen “Kılacağı iki rekât duha namazı, bu sadakaların yerine geçer.” ziyadesine istinaden mendup hükmü verirler. Sadakanın yerine bedel, sünnet olan duha namazı zikredilmiştir. Bedelin hükmü mübdelin hükmüdür. Ayrıca nafileler farz bir sorumluluğun yerine geçmez. Âlimlerden bazısı da bahsedilen sadaka borcunun bir tavsiye değil vaciplik ifade ettiği kanaatindedir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
[3] Eklemler hakkında bilgi için karekodu okutabilirsiniz.
[4] bk. İbni Mace, 2315
[5] 4/Nisâ, 128
[6] 49/Hucurât, 9
[7] 4/Nisâ, 114
[8] bk. Müslim, 251
[9] Müslim, 1028
[10] Evvâb, Allah’a (cc) çokça yönelendir. Bu sıfat Kur’ân’da Dâvûd, Suleymân ve Eyyûb peygamberler (as) için kullanılmıştır.
[11] Müslim, 748
İlk Yorumu Sen Yap