Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a; salât ve selam, O’nun subhanehu ve teâlâ Rasûlü’ne olsun.
Genel davet emrini alan Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem ruh hâlini bize göstermesi açısından şu iki rivayet dikkat çekicidir:
Ali radıyallahu anh şöyle buyurdu:
Allah Rasûlü’ne sallallahu aleyhi ve sellem Şuara suresi 214-215. ayetler inince o şöyle dedi:
“Bu tebliği önce kavmime yapmam hâlinde hoşuma gitmeyecek şeyler ile karşılaşacağımı bildiğim için sustum ve tebliğde bulunmadım. Ama Cebrail bana geldi ve şöyle dedi:
‘Ey Muhammed Rabbinin sana emrettiğini yerine getirmezsen seni ateş ile azaplandırır.’
Bunun üzerine Rasûlullah beni çağırarak yemek hazırlamamı ve Abdulmuttaliboğullarını yemeğe davet etmemi söyledi.” (Beyhaki, Delail)
İbni Ebi Hatim de tefsirinde yine Ali’den radıyallahu anh şöyle rivayet eder:
“Önce en yakın akrabanı uyar” ayeti inince Allah Rasûlü bana yemek hazırlamamı ve Haşimoğullarını davet etmemi emretti. Yemek sonrasında da söz alarak şöyle dedi:
“Benim borcumu kim öder ve benden sonra ailemin idaresini kim yürütür?”
Korku Terbiye Edilmediğinde Kişiyi İslam Davasına Hizmet Etmekten Alıkoyan Bir Duygudur
İnsanoğlunun fıtratında var olan duygulardan birisi de korkudur. İnsan bir şeyleri sevmek, bazı şeyleri ummak zorunda olduğu gibi kişinin birtakım hususlardan da korkması kaçınılmazdır. Bahsettiğimiz hakikat tüm insanlığı kapsadığından ötürü Peygamberler de bu hâle dahildir. Onları bazen davet sırasında karşılaştıkları ya da karşılaşacakları sıkıntılar ürkütmüş bazen de bu hususların dışındaki olaylarda korkuları açığa çıkmıştır.
“Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı. ‘Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar.’ dedi.” (28/Kasas, 21)
“Musa dedi ki: ‘Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.’ ” (28/Kasas, 33)
“(Ey Muhammed!), Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mâbedin duvarına tırmanıp, Davud’un yanına girmişlerdi de Davud onlardan korkmuştu. ‘Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru yolu göster.’ dediler.” (38/Sad, 22)
Aişe radıyallahu anha anlatıyor:
“Rasûlullah Medine’ye hicret ettiği zaman bir gece düşman saldırısından endişe ettiği için uyuyamadı. Ve şöyle dedi: ‘Keşke bu gece ashabımdan işini iyi bilen biri gelse de beni korusa.’ Bu sırada bir silah gıcırtısı duyduk. Rasûlullah: ‘Kim var orada?’ diye sorunca gelen kişi şöyle dedi: ‘Ben Sa’d bin Ebi Vakkas’ım, sizi korumak, burada nöbet tutmak üzere geldim.’ Bunun üzerine Rasûlullah uykuya daldı.” (Buhari)
Yazımızın başında verdiğimiz iki örnekte davet sonrasında olması muhtemel sıkıntılardan endişelenmeye delildir.
Aynı şekilde Musa da aleyhisselam Firavun gibi zalim birisine tebliğ etmek ile görevlendirildiğinde korkmuş ve Rabb’ine iltica etmiştir.
“Musa dedi ki: ‘Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.’ ” (28/Kasas, 33)
Bu korku Allah’ın subhanehu ve teâlâ dinini insanlara ulaştırma bilincinde olan ve davet için adım atan her Müslümanın yaşayabileceği bir korkudur. Çünkü sünnetullahın bir sonucu olarak hak açığa çıktığında batıl azgınlaşır. Küfür cephesi hakkın sesini bastırmak için her türlü zorbalık ve hileyi devreye sokar.
“Andolsun ki, ‘Allah’a kulluk edin!’ (demesi için) Semûd kavmine kardeşleri Sâlih’i gönderdik. Hemen birbiriyle çekişen iki zümre oluverdiler.” (27/Neml, 45)
O yüzden ilk inen ayetlerde bu dava ağır bir yük olarak tanımlanmıştır.
“Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz.” (73/Müzzemmil, 5)
Aynı şekilde daha vahyin hemen başlangıcında Varaka’da bu hakikati Allah Rasûlü’ne hatırlatmıştır:
“Senin getirdiğini getiren hiçbir adam yoktur ki ancak düşmanlığa uğramıştır.” (Buhari, Müslim.)
Fıtri duyguların hepsinde geçerli olan bir kaide burada da karşımıza çıkar. Allah’ın fıtratımıza yerleştirdiği duyguları değiştirmek, onları hayra kanalize etmek ancak çaba ile mümkündür.
Tüm meselelerde olduğu gibi burada da bizim için en güzel örnek Peygamberlerdir. Onlar korkularını bastırmak, gizlemek yerine zayıflıklarını Rabblerine arz etmişler, O’na sığınıp O’ndan yardım talep etmişlerdir. Korkularını hayra çevirmek için Rabblerinin gösterdiği yola tabi olmuşlardır. Ve sonuç olarak sadece O’ndan subhanehu ve teâlâ korkup yeryüzünde korkulması gereken her şeye kafa tutabilen, idrakleri zorlayacak ameller yapan insanlar olarak tarihe kaydedilmişlerdir. Mesela; Allah Rasûlü davetinin ilk zamanlarındaki endişelerini Rabb’inin şu buyruğunu tüm benliğimde hissederek aşmıştır.
“Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.” (5/Maide, 67)
Böylece en kritik anlarda korku duvarlarını yıkmış Rabb’i ile beraberliğini zirveye taşıyıp ashabına da teselli vermiştir.
“Eğer siz ona (Rasûlullah’a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına: ‘Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir’, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah’ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.” (9/Tevbe, 40)
Tevhidin imamı İbrahim aleyhisselam ateş vb. şeyler ile tehdit edildiğinde korku elbisesinden sıyrılıp müşriklerin yüzlerine şu yalın gerçeği çarpmıştır.
“Siz, Allah’ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım! Şimdi biliyorsanız (söyleyin), iki guruptan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.” (6/Enam, 81-82)
Allah da subhanehu ve teâlâ imanlarına şirk bulaştırmayan, hakkı haykırmada geri kalmayan ve fıtratlarındaki korkuyu sadece Allah’a yönlendirerek terbiye eden tüm dostlarına yaptığı gibi İbrahim’i de aleyhisselam koruyup emniyete almıştır.
“(Bir kısmı:) Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin! dediler. ‘Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!’ dedik.” (21/Enbiya, 68-69)
Korkuyu terbiye etmek ve onun kişiyi İslami mücadelede yarı yolda bırakmasını engel olmak çok önemli bir husustur. Tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de insanlar bu duyguları ile başa çıkamadıkları için Allah’ın dinine hizmetten geride kalmaktadırlar.
Öncelikle yapılması gereken sorunun kabullenilmesidir. Korku fıtri bir duygudur ve yok edilemez. Sorun kabul edildikten sonra ise Allah’ın subhanehu ve teâlâ korkuyu terbiye edecek isim ve sıfatlarını tefekkür etmek gerekir. Mesela; El-Mü’min ismi bunlardan birisidir. Daha sonra ise şeytanın bir anlık gafletimizden faydalanıp ayaklarımızı kaydırma ihtimaline karşı korkularını hayra yönlendirmiş insanların ortamlarında bulunulmalıdır. Böyle ortamlara sahip kişiler ise ellerindeki nimetin farkına varmalı ve bundan mahrum olmamak için sözlü ve fiilî şükürlerini hakkı ile eda etmelidir.
Duamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a subhanehu ve teâlâ hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap