يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ
“Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakınırsanız size (hakla batılı, doğruyla yanlışı, faydalı olanla faydasızı rahatlıkla birbirinden ayıracağınız) bir furkân verir, kusurlarınızı örter, günahlarınızı bağışlar. Allah, büyük lütuf ve ihsan sahibidir.”[1]
Allah’ın (cc) adıyla,
Allah’a (cc) hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Rabbimiz (cc) El-Hak olandır. Hakikat ve doğruluk O’ndandır.
“O gün, hak ettikleri karşılığı Allah, eksiksiz bir şekilde onlara verecektir. Ve Allah’ın (hak ve hakikatin kaynağı) El-Hak, (varlığının ve birliğinin delilleri apaçık, kullarına açıklayan, iftiraya uğrayanların masumluğunu açık eden) El-Mubîn olduğunu da bileceklerdir.”[2]
Hak, Rabbimizden gelendir:
“De ki: ‘Hak, Rabbinizden gelendir. Dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun.’ Şüphesiz ki biz zalimlere, duvarları kendilerini her yönden kuşatan bir ateş hazırlamışızdır. Şayet yardım talebinde bulunurlarsa, onlara (yaklaştığında) yüzü yakıp kavuran erimiş maden şeklinde bir su verilir. Ne kötü bir içecek ve ne kötü bir konak!”[3]
Rabbimiz merhametiyle bizleri karanlıklardan aydınlığa çıkaran apaçık ve açıklayıcı ayetlerini indirmiştir:
“Sizi, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, kulunun üzerine apaçık ayetler indiren O’dur. Şüphesiz ki Allah, sizlere karşı (şefkatli olan) Raûf ve (merhametli olan) Rahîm’dir.”[4]
“Bu, apaçık/açıklayıcı Kitab’ın ayetleridir.”[5]
Allah (cc) kullarına hak ve hidayet olarak gönderdiği, hak ile batılın arasını ayıran Kitab’ını, “Furkân” olarak isimlendirmiştir:
“Tüm âlemlere bir uyarıcı olması için, kulunun üzerine Furkân’ı (hakla batılı ayıran Kitab’ı) indiren (Allah) ne yüce, ne mübarektir.”[6]
Rabbimiz El-Hak olandır. Hak ile batılın arasını ayırır. El-Hak olan Rabbimizden gelen Kur’ân da aynı şekilde hak ile batılın arasını ayırır. Rabbinden gelen hakka iman eden kullara hak ile batılı; doğru ile yanlışı ayırt edebilecekleri yol işaretleri gösterilmiştir.
Bu ayki yazımızda, Rabbimizin müminler için gösterdiği yol işaretlerinden biri olan “takva” kavramını Enfâl Suresi, 29. ayet ışığında ele almaya çalışacağız.
Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakınırsanız…
Ayet müminlere hitap ederken takvayı şart koşarak başlamıştır. Cümlenin başında yer alan إنْ edatı şart ifade eder. Yani Rabbimiz bu hitabıyla kullarına takvalı olmaları şartını yerine getirdiklerinde onlara verilecek bir karşılıktan bahsetmektedir.
Takva, bir kulluk bilincidir. Kişi bir şeyi yaparken veya yapmaması gereken bir şeyden yüz çevirirken bir farkındalık ve bilinçli olma durumudur. Takva, kulun hayatının her ânında ve alanında olması gereken bir kulluk mertebesidir.
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Nerede olursan Allah’tan (cc) kork ve bir kötülüğün arkasından iyilik yap ki onu silsin. Ve insanlara da güzel ahlak ile davran.”[7]
Allah korkusu/Takva, haramlardan sakınmak değildir. Bu her Müslim’in yapması gereken şeydir zaten. Takva yüce bir kulluk mertebesidir. Kulun gerektiği yerde kalbini ve vicdanını rahatsız eden şeylerden dahi kendisini sakındırmasıdır. Resûlullah (sav) şöyle buyurmaktadır:
“Kul, sakıncalı olan şeylerden sakınmak adına, sakıncası olmayan şeyleri de terk etmedikçe muttakilerden (takva sahiplerinden) olma mertebesine ulaşamaz.”[8]
Ubey ibni Ka’b (ra) takvayı şöyle tarif eder:
“Ömer (ra), Ubey ibni Ka’b’a sordu: ‘Ey Ubey, takva nedir?’
O da, ‘Ey Emîru’l Mu’minîn, sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü?’ diye sordu.
Ömer (ra), ‘Evet, yürüdüm.’ dedi.
Ubey, ‘Ne yaptın?’ diye sordu.
Ömer, ‘Dikenler benim ayağıma batmasın, elbiseme takılmasın diye paçalarımı katladım.’ dedi.
Ubey de, ‘İşte takva, dikenli bir yolda yürüyormuş gibi dikkatli bir şekilde Allah’a kulluk yapmandır.’ dedi.’’[9]
Size (hakla batılı, doğruyla yanlışı, faydalı olanla faydasızı rahatlıkla birbirinden ayıracağınız) bir furkân verir…
Müminlerin takvalı olmalarının sonucu veya bir başka deyişle takva şartını yerine getirmelerinin karşılığı Allah’ın (cc) onlara “Furkân”ı vermesidir.
Furkân kelimesi ف-ر-ق kökünden gelir. Ayrılmak, ortaya çıkmak, ayrıştırma, belirgin olmak ve iki şeyin farkını ortaya koymak gibi manalara gelir.[10]
Furkân kavramını selef dönemi tefsir âlimlerimiz yardım[11], kurtuluş[12], çıkış[13], hak ile batılın arasını ayıran[14] gibi anlamlarda tefsir etmişlerdir.
Furkân/فرقان kalıbı, sonundaki ان ile sıfat kalıbındadır. Buna göre anlamı “hak ile batılın arasını ayıran” demektir. Bu anlam, Kur’ân’ın ıstılahi kullanımında daha yaygındır. Şöyle ki, Allah (cc) Kur’ân’ı “Furkân” olarak isimlendirmiştir.[15] Bunun yanı sıra Allah (cc), Kur’ân’dan önce gönderilen kitaplardan bahsederken de onları “Furkân” olarak zikretmiştir.[16] Yazımızın girişinde zikrettiğimiz gibi Rabbimiz (cc) Kur’ânı hak ile batılı ayırmak için gönderdiği gibi Kur’ân’dan önce gönderdiği Kitapları hak ile batılın arasını ayıran ve hakkı ortaya çıkaran kaynaklar olarak göndermiştir. Bununla birlikte Kur’ânda, hak ehli ile batıl ehlinin arasının ayrıldığı ve hak ehlinin batıl ehlini galebe çaldığı Bedir Savaşı’nın olduğu güne “Yevmu’l Furkân” denmiştir.[17]
Kur’ân’ın ıstılahına dayanarak diyebiliriz ki Furkân, hak ile batılın, doğru ile yanlışın, faydalı ile faydasızın arasını ayıran ilimdir. [18]
Takva ve Furkân
Allah (cc) biz kullarına hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayırt edebilmemiz için takvayı şart koşmuştur. Kul takvalı olduğunda ona Furkân verilir. Bu Furkân sayesinde bir karar vereceği zaman kendisi için neyin faydalı neyin faydasız olacağını ayırt edebilir. Bu Furkân ile artık yolu aydınlanmıştır. Takva, karanlıkta kalmış bir kişinin elinde tuttuğu güçlü bir kandil, bir fenerdir.
“Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakının ve Resûl’üne iman edin ki; size rahmetinden iki kat versin, size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve (günahlarınızı) bağışlasın. Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.”[19]
Herhangi bir konuda doğru, yani Allah’ın (cc) razı olduğu kararı verebilmek ve hakka isabet edebilmek için Furkâna ihtiyacımız vardır ki bu da takvayla elde edebileceğimiz bir şeydir. Kişinin tahsil etmiş olduğu ilim, yaşadığı tecrübeler ve akademik eğitimi doğru ile yanlışı birbirinden ayıran etkenlerdendir sadece. Bunun için yegâne şart, takvadır.
İmam Mâlik (rh) İmam Şâfiî (rh) ilk karşılaştığında ona şöyle demiştir:
“Allah’ın senin kalbine bir nur verdiğini görüyorum. Bu nuru sakın günahların karanlığıyla söndürme! Allah (cc) şöyle buyurmuştur: ‘Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakınırsanız size bir Furkân verir.’[20] Furkân, kulun kendisiyle hak ile batılı ayırt edebildiği nurdur. Kulun kalbi Allah’a (cc) ne kadar yakın olursa Furkânı o kadar tam olur.”[21]
Ayrıca yazımıza konu edindiğimiz ayetin bağlamına baktığımızda Furkânın hayatımızdaki yerini ve önemini çok daha iyi anlamaktayız:
“Ey iman edenler! Allah’a ve Resûl’e ihanet etmeyin. (Ayrıca) bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin. Bilin ki; mallarınız ve evlatlarınız sizin için ancak birer fitnedir. Şüphe yok ki Allah’ın yanında büyük bir mükâfat vardır.”[22]
Ayetin bağlamında Ebû Lubâbe’nin (ra) Yahudiler hakkında verilen bir kararı ifşa etmesi[23] üzerine emanetlere riayet etmemenin bir ihanet olduğunu ve mallar ile evlatların birer fitne/imtihan olduğundan bahsedilmektedir. Yani diyebiliriz ki gerek insanlar ile aramızdaki ilişkilerde olsun gerek ticaretimiz ve mallarımız konusunda olsun gerekse de ailemiz hakkında bir karar verdiğimizde hakka ve doğru olana isabet etmenin, Furkânın şartı takvadır.
Kusurlarınızı örter, günahlarınızı bağışlar.
Takva şartını yerine getiren kullar için verilecek diğer bir karşılık Allah’ın (cc) kusurlarımızı örtmesi ve günahlarımızı bağışlamasıdır.
Takva, kulun günahsız olması değildir. Bu muhaldir/imkânsızdır. Takva mümine bir şuur ve bilinç kazandırır. Günah işlediği zaman Rabbinin azabından merhametine sığınması gerektiğini bilir ve tevbeyle Rabbine yönelir. Bunun karşılığında El-Gafûr ve Er-Rahîm olan Allah (cc) kulunun günahlarını bağışlar.
Allah, büyük lütuf ve ihsan sahibidir.
Takvalı olmanın karşılığı sadece ayette zikredilenler değildir. Allah (cc) geniş lütuf sahibidir, takvalı kullarına birçok lütuf ve ihsanla muamele edecektir.
[1] 8/Enfâl, 29
[2] 24/Nûr, 25
[3] 18/Kehf, 29
[4] 57/Hadîd, 9
[5] 28/Kasas, 2
[6] 25/Furkân, 1
[7] Tirmizi, 1987
[8] Beyhaki, 11135; Tirmizi, 2451; İbn Mace, 4215
[9] Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, 1/164, Bakara Suresi, 2. ayetin tefsiri; Ez-Zuhdu’l Kebîr li’l Beyhakî, 963
[10] Mu’cemu Mekâyîsi’l Luğa, 4/493; El-Mufredât, s. 632, f-r-k maddeleri
[11] Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 10/25, 30620 No.lu rivayet
[12] age. 10/25, 30621 No.lu rivayet
[13] age. 10/25, 30622 No.lu rivayet
[14] age. 10/25, 30626 No.lu rivayet
[15] 25/Furkân, 1
[16] 2/Bakara, 53; 21/Enbiyâ, 48
[17] 8/Enfâl, 41
[18] Edvâu’l Beyân, Muhammed Emîn Eş-Şankîtî, 7/261, Enfâl Suresi, 29. ayetin tefsiri
[19] 57/Hadîd, 28
[20] bk. 8/Enfâl, 29
[21] İ’lâmu’l Muvakkiîn, 6/199
[22] 8/Enfâl, 27-28
[23] Tefsîru’t Taberî, 15923
İlk Yorumu Sen Yap