Allah’ın Adıyla
Dinimizin ikinci mertebesi “iman”dır. İslam ile Allah’a teslim olan, hayatını Rabbinin istediği yönde şekillendirmek üzere söz veren kulun “İslam” basamağından sonraki basamağı “iman”dır.
İmanın Tanımı
Bir kelimenin hakikatini ve muhtevasını anlamak için aslına dönmek, sözlük anlamı ve kök anlamlarını bulmak ve böylece değerlendirmek elzemdir. Bu kaide şer’i hakikatler ve şer’i kavramlar için de geçerlidir. Bir binayı ustasından bağımsız görmemek ya da bir metayı ham maddesinden bağımsız görmemek gibi bir şeydir bu. Kur’ân Arap dili üzerine indirilmiş ve kavramlar sürekli bu çerçevede anlamlandırılmıştır. İman kavramını iyi anlamak için kelimenin kökünü bilmeliyiz.
Lügatte İman
“الايمان” kelimesi “اَمِنَ” kökünden türemiştir. İman kelimesinin kendisinden türediği آمَنَ kelimesi de fiilinin ziyade yapılmış sigasıdır. Bu kelime;“emniyet, güvence, nefsin rahata kavuşup korkularından emin olması” anlamlarını barındırır. İman ise “Tasdik etmek, doğrulamak” anlamında kullanılmıştır.[1]İman kelimesini Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de lügat anlamı ile kullanmıştır.
“ ‘Ey babamız!’ demişlerdi. ‘Biz gittik, aramızda yarışıyorduk. Yusuf’u da eşyalarımızın yanında (gözcü olarak) bırakmıştık, onu kurt yemiş. (Biliyoruz ki) biz doğru söylesek de sen bizi doğrulayacakdeğilsin.’ ” [2]
Bu ayette “mümin” kelimesi “doğrulayan” anlamında kullanılmıştır.
Istılahta İman
İman kelimesinin tanımını yaparken ayetlere ve hadislere bakmamız gerekir; çünkü biz biliyoruz ki şeriat Arap dili üzere indirilmiştir ve Arapça olan kavramları şer’ileştirirken çoğu zaman değişiklik yapmıştır. Örnek verelim:
صَلَاة/Salât: Arapçada “dua” anlamındadır. Şeriat ise bu kelimeyi “Tekbir ile başlayıp selam ile son bulan ibadet” olarak kavramlaştırmıştır.[3]
تَوْحِيد/Tevhid: Arapçada “birlemek” anlamındadır. Herhangi bir şeyi tek hâle getirmek, yalnızlaştırmak için, bu kelime kullanılmıştır. Tevhid kavramı şeriatta bu anlamda kullanılmamış, kelimenin anlamı daraltılmıştır. Biz bugün “tevhid” dediğimiz zaman “Allah’ın zatında ve sıfatlarında, ilah ve Rab oluşunda birlenmesi” anlamı anlaşılıyor; çünkü Allah ve Resûlü bu kelimeyi bu anlama mahsus kılmıştır.
İman; söz, tasdik ve ameldir.
Dil ile, şeriatın emrettiklerini ve haber verdiklerini ikrar, yasakladıklarını ya da yalanladıklarını inkâr etmektir.
Kalp ile, bu ikrar veya inkâr ettiğimiz konuları özümsemek ve bu ikrar ve inkârı sözden inanca dökmektir.
Organlar ile,ikrar ettiğimiz ya da inkâr ettiğimiz meselelerin gereklerini yerine getirmektir.
Bu üç noktayı bir araya getirdiğimiz zaman, iman yerine gelmiştir. Üçünden birisi eksik olursa orada iman yoktur.[4]
Bir insan “Ben Allah’tan başka ilah olmadığına inanıyorum.” der, bu söylediğini kalbi ile doğrular ve bu sözün gereklerini yerine getirirse iman etmiştir.
Örnek: Bir insan “Ben Allah’a inanıyorum.” demek ile iman etmiş olmaz. Aynı zamanda kalbi ile bunu tasdik etmiş ve gereklerini yerine getirmiş olmalıdır. İblis, Allah’ın varlığına inanıyordu, bunu dili ile ikrar ediyor ve kalbi ile tasdik ediyordu; çünkü Allah’ın katında Allah’tan doğrudan emir alan bir varlık durumundaydı. Peki, bugün biz İblis için “Mümindir.” diyebiliyor muyuz? Hayır. Niçin, Allah’ı mı inkâr etti? Ya da Allah ile beraber başka bir Allah’ın olduğuna mı inandı? Hayır; ama Allah’ın emrine muhalefet etti ve küstahça Allah’ın huzurunda haddini aştı.
“Hani Rabbin, meleklere demişti ki: ‘Muhakkak ki ben, çamurdan bir insan yaratacağım. Onu tamamlayıp ruhumdan üflediğimde onun için secdeye kapanın.’ Meleklerin tamamı secde ettiler. İblis hariç… O büyüklendi ve kâfirlerden oldu. Buyurdu ki: ‘Ey İblis! Ellerimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Kibre mi kapıldın yoksa yüksekte olanlardan olup (tepeden mi bakmaya başladın)?’ Dedi ki: ‘Ben, ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’ ” [5]
Dikkat ederseniz Allah’ı kabul ediyor; hatta Allah ile konuşuyor. Sonuç?
“… O diretti, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.” [6]
İman Kelimesinin Kök Anlamı İle Arasındaki Bağ
İman kelimesinin aslının “اَمِنَ” olduğunu ve bu kelimenin “emniyet, güvence, nefsin rahata kavuşup korkularından emin olması” anlamlarında kullanıldığını yukarıda belirttik. İman etmiş bir mümin dünyada ve ahirette emniyet ve güvence içerisindedir. Nefsi asıl mabuduna kavuştuğundan, gönül Allah ile dolduğundan ve Allah’ı zikrettiğinden ötürü mutmainlik ve huzur içerisindedir. Dünya ehlinin korkularına ve endişelerine rastlanmayacaktır onun iç âleminde; çünkü iman ona huzur getirmiş, Allah’tan bir güvence kılmıştır:
“Şüphesiz ki: ‘Rabbimiz Allah’tır.’ deyip sonra da istikamet üzere olanların üzerine melekler iner (ve der ki): ‘Korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan cennetle sevinin.’ ” [7]
İman,“Rabbimiz Allah’tır.”dedikten sonra istikamet üzere olmak, yamulmadan yüce Rabbe seyretmektir…
İmanın Esasları
İmanın esasları; imanın temeli, aslı ve usulü olan meselelerdir. Bunları Kur’ân’da ve sünnette apaçık delillerden öğreniyoruz.
“Resûl, Rabbinden kendisine indirilene iman etti. Müminler de (iman ettiler). Hepsi; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve resûllerine iman ettiler.” [8]
“(Gerçek anlamda) iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitab’a ve nebilere inananların… yaptığıdır.” [9]
Kadere iman Kur’ân-ı Kerim’de iman esaslarının zikredildiği ayetlerin peşi sıra zikredilmemiş; ancak başka ayetlerde bunun üzerinde durulmuştur.
“Hiç şüphesiz biz, her şeyi bir kaderle yarattık.” [10]
“Allah’ın emri belirlenmiş bir kaderdir.” [11][12]
“Cibril:
— Bana imanı anlat, dedi. Allah Resûlü dedi ki:
— İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resûllerine, ahiret gününe, hayrı ve şerri ile kadere inanmandır.” [13]
1. Esas:Allah’a iman
Allah’a iman etmekten kastımız Allah’ın varlığına iman etmek değildir. Allah’ın varlığına iman etmek; zaten Allah’ın insana bahşettiği aklın, asla kendisinde şüphe etmeyeceği bir durumdur. Bir yemek aşçısız, bir araç mühendissiz ve bir bina ustasız olamayacağı gibi şu muazzam ve muntazam kâinat da asla yaratıcısız olamaz. İnsan aklı, tabi akıllı insanlar için geçerli bu kaide. Aklını kullanamayıp Allah’ı inkâr eden modern (!) insan için geçerli değildir.
Kur’ân; en alt mertebe olarak Allah’ın varlığını inkâr edenleri değil, Allah’a ortaklar kılanları hedef almış, kesin hüccetler ile iddialarını çürütmüştür.[14]
Allah’a iman etmek konusunu Kur’ân-ı Kerim ve sahih sünnette incelediğimiz zaman karşımıza şu hususlar çıkar:
a. Allah’ın Güzel İsimleri ve Yüce Sıfatları (Esma ve Sıfat)
b. Allah’ın İlahlığı (Uluhiyet)
c. Allah’ın Rabliği (Rububiyet)
Kati naslar bize Allah’a imanı emrederken, aslında bir taksimata gitmemiştir; lakin dinimizi daha iyi anlayalım ve naslar zihnimizde daha iyi anlaşılsın diye âlimler, genelde Allah’a imanı bu başlıklar ile anlatmışlardır.
a. Allah’ın Güzel İsimleri[15]ve Yüce Sıfatları (Esma ve Sıfat)
Kur’ân’da her ayetin akabinde ve birçok hadiste İslam, bize Allah’ın güzel isimlerini ve yüce sıfatlarını anlatmıştır.
Bizler, sünnetten Allah’ın biz kullarına vahiy ile öğrettiği doksan dokuz güzel isminin olduğunu öğreniyoruz.[16]
Soru: Allah’ın güzel isimleri ve yüce sıfatlarına dair bir müminin sorumlulukları nelerdir?
İman etmek:
Allah’ın Nebisi’ne indirdiği her vahye inanmak, imanın gereğidir. Kur’ân’ın henüz girişinde Allah iman ehlini anlatırken buyurur ki:
“Sana indirilen ve senden önce indirilen (Kitaplara) iman eder, ahiret gününe yakinen inanırlar.” [17]
Müminler, Rablerinin indirdiği Kitab’a ve Kitab’ın içerisinde olan hakikatlere iman ederler. Allah’ın güzel isimleri ve yüce sıfatları da bunlara dahildir. Kati/kesin naslar ile Rabbimizin isim ve sıfatları bize öğretildiği hâlde bunu inkâr edenler kâfirdir.[18]
Dua etmek:
İnsanın, Allah’a bir kul olduğunu hatırladığı en başlıca makam neresidir? Dua makamıdır. Kul, kul olduğunu; Allah’ın ise İlah, Rab, kullarına ihtiyacı olmayan sonsuz zenginlik sahibi, büyük, yüce… olduğunu en iyi dua makamında anlar. Bundan dolayı “Dua ibadetin özüdür.”[19]Yine bundan dolayı duadan yüz çeviren kul aşağılanmış olarak cehenneme yuvarlanacaktır.[20]
Allah’a dua etmenin, elbette her ibadet gibi şer’i bazı edepleri vardır.[21]Bunlardan en önemlisi Allah’a isimleri ve sıfatları ile dua etmektir. Bakın, Rabbimiz bu adabı bize öğretmiştir.
“En güzel isimler Allah’ındır. (Öyleyse) bu isimlerle O’na dua edin.” [22]
“De ki: ‘İster Er-Rahmân (diyerek Allah’a) dua edin ister Allah diye. Hangi (isimle) dua ederseniz edin en güzel isimler O’nundur.’ ” [23]
İlhada sapmamak:[24]
İlhad; eğrilik, meyil, sapma gibi anlamlara gelir. Allah’ın (cc) isimlerinde yaşanan her türlü sapma, ilhaddır. Allah’ın güzel isimlerini başka varlıklara vermek; bu isimlerle Allah’a duayı bırakıp O’nun yarattıklarından medet ummak; isimlerin içerdiği anlam ve sıfatları inkâr, tahrif veya tevil etmek; Allah’ı kullarına veya kulları Allah’a benzetmek; Allah’a yakınlaşma vesilesi olan isimlerini bırakıp şahıslarla Allah’a tevessül etmek birer ilhad örneğidir.[25]
Ezberlemek ve anlamlarını bilmek:
Tanımadığı bir Rabbi razı etmesi insan için mümkün değildir. Sevmek, korkmak ya da itaat etmek; tanımak ile orantılıdır. Allah’ı güzel tanıyan kulun sevgisi, korkusu ve itaati istenilen seviyede olacak ve Allah’ı razı etmesi kolaylaşacaktır. Tanımadığın Allah’ı nasıl razı edeceksin?! Bu, mümkün değildir.
O’nun isimlerini ezberlemeli, anlamlarını beynimize kazımalıyız, ta ki muhtaç olduğumuz yerlerde ki kul hayatının her alanında buna ihtiyaç duyar, O’nun isimleri ile O’na kulluk edip O’na iltica edebilelim.
Bu yazımızda imanın tanımı, iman esasları, Allah’a iman, Allah’ın güzel isimleri ve yüce sıfatları konularını işledik. Allah’a iman konusunun devamı olan “Allah’ın Rab ve İlah Oluşu” hususlarını bir sonraki yazımızda işlemek ümidi ile…
[1] . Lisanu’l Arap; Mufredatu’l Kur’ân, اَمِنَ maddesi
[2] . 12/Yûsuf, 17
[3] . Biz bu ibadete “namaz” diyoruz.
[4] . Örnek:Allah’ın tek ilah olduğunu söylemek ve kalp ile bunu doğrulamak iman değildir. Bu hakikati hayatına dökmediği müddetçe bir insan söz ile söylemesi veya kalp ile doğrulaması nedeni ile iman etmiş sayılmaz. Allah’ın tek ilah oluşunun bazı gerekleri vardır: Yalnızca O’na ibadet etmek, yalnızca O’ndan yardım dilemek, hayatımızın genelinde ve özelinde O’nun istediğine boyun eğmek, tağutlardan içtinap etmek…
[5] . 38/Sâd, 71-76
[6] . 2/Bakara, 34
[7] . 41/Fussilet, 30
[8] . 2/Bakara, 285
[9] . 2/Bakara, 177
[10] . 54/Kamer, 49
[11] . 33/Ahzâb, 38
[12] . Ayrıca bk. 57/Hadîd, 22; 20/Tâhâ, 40; 25/Furkân, 2
[13] . Şerhettiğimiz Cibril hadisinin ilgili kısmıdır.
[14] . “Şayet (göklerde ve yerde) Allah’ın dışında ilahlar olsaydı (düzen) bozulurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdığı sıfatlardan münezzehtir.” (21/Enbiya, 22)
“Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla beraber hiçbir ilah da yoktur. (Şayet Allah dışında ilahlar olmuş olsaydı) her bir ilah kendi yarattıklarını (yanına alıp) gider, bir kısmı diğer bir kısmına üstünlük kurardı. Allah, onların yakıştırdığı sıfatlardan münezzehtir. (23/Mü’minûn, 91)
[15] . “En güzel isimler Allah’ındır.” (7/A’râf, 180)
“En güzel isimler O’na aittir.” (20/Tâhâ, 8)
[16] . “Şüphesiz ki Allah’ın 99 ismi vardır. Kim onu ihsa/hıfz ederse cennete girer.” (Buhari, 6410; Müslim, 2677)
[17] . 2/Bakara, 4
[18] . “Şüphesiz ki Allah’a ve resûllerine karşı küfre sapan, Allah ile resûllerinin arasını ayırmak isteyen: ‘Bir kısmına inanır bir kısmını inkâr ederiz.’ diyenler ve bu ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler (var ya); Bunlar, hakiki kâfirlerin ta kendileridirler. Kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” (4/Nîsa, 150-151)
[19] . Ebu Davud, 1479; Tirmizi, 2969
[20] . 40/Mü’min, 60
[21] . Geniş bilgi için bk. https://tevhiddersleri.org/kategori/ahlak/ramazan-dersleri/nasil-dua-etmeliyiz-halis-hoca-ebu-hanzala
[22] . 7/A’râf, 180
[23] . 17/İsrâ, 110
[24] . “En güzel isimler Allah’ındır. (Öyleyse) bu isimlerle O’na dua edin. Onun isimlerinde ilhada/eğriliğe sapanları (kendi hâllerine) bırakın. Yaptıklarının cezasını göreceklerdir.” (7/A’râf, 180)
[25] . Tevhid Meali dipnotu (7/A’râf, 180)
İlk Yorumu Sen Yap