DURAN YOLCU KALMASIN!

Es-Selamu Aleykum Kıymetli Okurlar,

Gençlerle Muamele köşemizde değişimle alakalı sohbetimize devam ediyoruz. Bu yazıya bir uygulama yapacağız. Okuduğunuz her satırda gözlerinizi kapatmanızı ve anlatılanı zihninizde canlandırmanızı istiyorum.

Bismillah,

Kendinizi milyonlarca insanın olduğu bir kalabalığın içerisinde hayal edin. O kadar insanın içerisinde kendinizi görüyorsunuz. Oradaki size birkaç saniye bakın ve odaklanın.

Şimdi önünüzde upuzun bir yol beliriyor. Ve hiç de sonu yokmuş gibi bir hâli var.

Eğer yola yukarıdan bakacak olsanız ilk olarak farklı farklı menzilleri olduğunu görürsünüz. Duraklardan sonra yokuşları ve inişleri dikkatinizi çeker. Ne de çok tepesi var bu yolun çıkılması zor görünen, ne de çok yokuş aşağısı var inmesi yürek hoplatan! Hatta bataklıklar, bastıkça sizi içine çeken toprak çukurlar bile var. Aman dikkat!

Tabii bir de bazı çeldirici tuzaklar var, şeytanın burada bile sizi yalnız bırakmadığının göstergesi olan. Zira birazdan yola çıkacağınızı biliyor. Yolunuzun üstüne oturmuş da sizi bekliyor.

Evet, bu yolu siz gideceksiniz. Dilediğiniz şekilde, ister yürüyerek ister koşarak…

Yola çıkmadan önce hazırlık yapmanız gerekiyor. Hemen orada çantanızı hazırlıyorsunuz. Sadece üç şey alabilirsiniz yanınıza. Size kalmış. Düşünün, yanınıza ne alırdınız?

Çantanızı sırtınıza aldınız ve ilk adımızı atıyorsunuz. Daha o ilk adımda yol da sanki canlıymış gibi hareket etmeye başlıyor ve az önce o kalabalıktaki insanların hepsinin de hareket ettiğini görüyorsunuz. Ne oldu bir anda, neden her şey hareket ediyor?

İnsanların ileri ya da geri gittiğini fark ediyorsunuz. Duran bir kişi bile yok. O da ne? Siz ileriye doğru yönelmedikçe geride kalanlar arasında olduğunuzu görüyorsunuz. Bir anda geride kalma düşüncesi sizi rahatsız ediyor ve ileriye doğru atılmaya başlıyorsunuz.

İlerledikçe önünüze engeller çıkıyor, onları aşmak istiyorsunuz veya onlardan kaçmak.

Bir süre böyle koşturuyorsunuz. Yoruldunuz, degil mi? Dinlenmek istiyorsunuz. Ama yol durmuyor ki siz durasınız.

Bazen yokuş çıkmanın o zorlu çabasına göğüs geriyorsunuz. O yorgunluğun üzerine bazı inişler, tatlı bir esinti hissettiriyor kalbinizde.

Ama bazen de bazı inişler var ki sizi yerin dibine geçiriyor. Ne yapacağınızı bilemiyorsunuz.

Ne zamanki ileriye doğru çabalıyorsunuz, o zaman o ağırlık hafifliyor ve yola devam ediyorsunuz.

Bu bitmeyecek bir yol, demiştik.

Ve ne zaman durmamız gerektiğini bilmediğimiz.

Son nefesimize kadar sürecek olan…

Yukarıdaki canlandırma, Dergimizin “Kendini Yetiştirmek” konulu Hasbihâlinde[1] Hocamızın değindiği Müddessir Suresi’nin 37. ayeti ve İbnu’l Kayyim’in (rh) bu ayet üzerine yaptığı açıklamanın kendi zihnimdeki tasavvuru (tüm eksiklikleriyle). Hocamız bu yazısında kulluğun yorucu bir yürüyüş olduğundan, ya yukarı çıktığımızdan ya da aşağı indiğimizden, ya ileri ya da geri gittiğimizden bahsediyor. Ve durmak gibi bir imkânımız yok. İleri gitmezsek geride kalmaya mahkûmuz. Yolun sonunda iki durağımız var: Cennet ya da cehennem.

Bu alıntıyı sizinle paylaşma amacım bu görsel konumlandırmanın tüm insanlar, başta da anne babalar için kilit bir metafor olmasıdır. Zira anne babalık yolculuğunda da insan istekler, sorumluluklar ve problemlerine takılı kalıp önce Allah’a (cc), daha sonra bunun neticesinde bir ceza olarak kendine gafil kalabiliyor. Kendini tanımayan, kendisi için faydalı ve zararlı şeyleri tespit edemeyen bir hâlde olabiliyor. Tespit etse dahi bunu uygulayabilecek gücü, iradeyi ve sebatı kendinde göremeyen insanlar hâline geliyor. Bildiği ama yapamadığını zannettiği o farkındalık insanı daha azap verici bir hâle bürüyor. Bu bir girdap gibi. Bu gafletin içine gömüldükçe içinden çıkamıyor. İşte bu görsel konumlandırma bu kaybolmuşluğun neresinde olursanız olun size ayaklarınızı basacak sağlam bir zemin oluşturuyor. Kendinizi olabildiğince bu canlandırmanın ortasında hayal etmeye çalıştığınızda gerçekçi bir zeminde bir başlangıç noktası edinebiliyorsunuz. Çünkü genelde insanlar bu gafletin içerisinde nereden başlayacağını pek de bilemez. Daha sonrasında yolu tarif etmemizle insanın iki önemli şeyi kabule ihtiyacı oluyor. Birincisi, madem şu ân o noktada duruyoruz, demek ki önümüzde bir yol olduğunu da kabul ediyoruz. Bu yol doğası gereği zor, yorucu, boşluk kabul etmeyen bir yapıya sahip. Bahsedilen inişler çıkışlar bu yolun doğasında. Bu yola tepeden bir bakıp bizi neyin beklediğini görmek ve baştan kabul etmek belki de en önemli adımlardan biri. İkincisi ise bu yolda durmak gibi bir lüksümüz yok. İnsanoğlunun durdukça bir şey kaybetmediğine, var olanı sahip olduklarını koruyabildiğine inanan bir yanımız var. Bu zan çok tehlikeli. Zira durması olmayan bir yolda durdukça geride kalıyorsunuz. Kaybediyorsunuz. Zihniniz size, “Battım, kayboldum, boğuluyorum. Zaten istediğim şeylerin çoğu yok, daha ne kaybedebilirim ki?..” diyor ve hareket dahi etme isteğinizi yok ediyor. Bu kişilerin belki de kendilerine en çok, “Problemin içinde debelendikçe kaybediyorum.”, “Durdukça kaybediyorum.” diye telkinde bulunması gerektiğini düşünüyorum. İleri doğru azmetmediğimiz, irademizi zorlamadığımız her ân belki de kaybettiğimiz bir adım oluveriyor önümüzde.

Bir de yola çıkmadan hazırlık amaçlı bir çantaya ihtiyacınız vardı. İşte bu çanta takva çantası. Bu çantaya koyacağınız üç azık da şöyle: “Bir kısmı kendi içinde, bir kısmı kâinata yerleştirilen ayetlerde, bir kısmı da şer’i ayetlerde (vahiy) mevcuttur.”[2] İnsanın hem kendine dair farkındalığı, hem kainattaki ayetlere dair hem de şer’i ayetlere dair farkındalığı. Bizler ne almıştık yanımıza? Ancak bu üçü beraber çantanızda olduğunda istikamet üzere yola devam edebilirsiniz.

Yoldaki iniş çıkışların imtihanlar ve musibetler olduğunu da unutmayalım.

Bu yolu siz yürüdükçe her adımla beraber dönüşmeye başlayacaksınız. Daha iyi bir ben, daha iyi bir kul olma yolu bu yol aslında. Bu ise ancak yolu yürümeye azmettiğinizde mümkün. Azmedenler niyetlerini muhafaza ederken ben de kendime hatırlattığım mottomu sizlerle paylaşabilirim: Azmetmeye azmet.

Peki ya azmetmeye dair içerisinde istek ve güç bulamayanlar? Onlar bu Ramazan ayını daha ciddi bir şekilde fırsat bilmeli ve insanın içindeki irade ve gücün nasıl da ortaya çıktığını kendi gözleriyle görmemeliler. Bu vesileyle azmetmeye başlayabileceklerini umuyorum.

Her ân çabalamak durumundayız daha iyi bir kul, insan, anne baba olmak istiyorsak. Öyleyse bu yolun yürüyeni olduğumuzu hatırımızdan bir ân olsun çıkarmayalım. Değişim için birçok imkan önümüze çıkarken yer yer bunlara değinilen onlarca fırsata kulak verelim ve her seferinde, her düşüşle yeni bir kalkış için yeniden başlayalım. Yeni bir adım için gelecek sayıda görüşmek ümidiyle, sevgiyle kalın.


[1] Kendini Yetiştirmek, Halis Bayancuk, Tevhid Dergisi, S 135, s. 4

[2] İnsanın takva ve istikamet yolculuğunda ihtiyaç duyduğu azığın bir kısmı kendi içinde, bir kısmı kâinata yerleştirilen ayetlerde, bir kısmı da şer’i ayetlerde (vahiy) mevcuttur. Yüce Allah, yol gösteren ayetlerini bu üç merkeze yerleştirmiştir. Kişinin takvayı tam anlamıyla kuşatması, bu üç kaynaktan istifade etmesiyle mümkündür. Ne yazık ki çoğumuz nefsimizdeki ve ufuklardaki ayetleri ihmal ediyor, yalnızca vahyi tilavet ediyoruz. Oysa bu üçü, bir bütünün parçalarıdır ve biri olmadan diğerlerini anlamak mümkün değildir. Daha geniş bilgi için bk. Hüküm ve Hikmetleriyle Ramazan ve Oruç, s. 53-61

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver