Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a, sâlat ve selam, O’nun Rasûlüne olsun.
Allah Rasûlü’ne, Hira mağarasında gelen ilk vahiy, Peygamberin hayatındaki birçok hadise gibi çokça ders barındıran bir hazinedir. Biz bu hazineden birkaç yazıdır faydalanmaya çalışıyoruz. Şu ana kadar:
Cahiliye toplumunda selim fıtratın barınmasının mümkün olmadığına,
Daveti omuzlamaya aday her ferdin, imtihanlara karşı hazırlıklı olması gerektiğine,
Başarının sadece Allah’tan olduğuna değindik.
İnşallah bu yazımızda da birkaç noktayı vurgulayıp, ilk vahiyle ilgili yaptığımız çıkarımları bitireceğiz.
D. Davetçi, Salih Amellere Ağırlık Vermelidir
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Hira mağarasında ilk vahyi aldıktan sonra kendinden geçmiş bir halde evine geldi ve eşine başından geçenleri anlattı. Hatice radıyallahu anha annemiz de onu sakinleştitirken şu cümleleri kullandı: ‘Asla korkma! Vallahi Allah seni ebediyen rüsvay etmeyecektir. Zira sen, sıla-i rahimde bulunursun, doğru konuşursun, işini göremeyenlerin yükünü taşırsın. Fakire kazandırırsın, misafire ikram edersin, hak yolunda zuhur eden hadiseler karşısında (halka) yardım edersin!’
Burada Hatice annemizin, Allah Rasûlü’nün fiilleri olarak zikrettiği şeylerin hepsi; Allah’ın bizlere salih amel olarak yapmayı emrettiği şeylerdir. Allah Rasûlü daha Peygamber olmadan önce de, fıtratının temizliği nedeniyle bu amelleri yapıyordu. Burada üzerinde duracağımız asıl nokta ise salih amellerin davetçiye faydasıdır.
Öncelikle davetçinin; her işinde olduğu gibi, davetinde de başarılı olabilmesi, ancak Allah’ın dilemesine bağlıdır. Allah’ın yardımı ise; O’nun ile bağları kuvvetli, dinine yardımcı, emrettiklerini ve nehyettiklerini dikkate alan kullarının üzerindedir.
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (47/Muhammed, 7)
“…Kim, Allah’tan korkarsa (takvalı olursa), Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse (tevekkül ederse) Allah ona yeter…” (65/Talak, 2-3)
“…Allah, muhsinler (iyilik edenler) ile beraberdir.” (29/Ankebut, 69)
“…Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.” (16/Nahl, 128)
“Rasûlullah dedi ki: ‘Allah şöyle buyurmuştur: ‘Kim benim bir veli kuluma düşmanlık ederse, ben de ona savaş ilan ederim! Kulum bana ona farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafilelerle de yaklaşmaya devam eder; nihayet onu severim. Bir defa onu sevdim mi, onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum… Eğer benden isterse ona veririm. Eğer bana sığınırsa onu korurum.’ ‘ ” (Buhari)
“Bir gün Rasûlullah’ın bindiği hayvanın arkasındaydım, dedi ki: ‘Delikanlı sana birkaç söz söyleyeceğim. Allah’ın emir ve yasaklarına dikkat et ki, Allah da seni kollayıp gözetsin. Allah’ın emri ve yasaklarına dikkat et ki, muhtaç olduğunda her türlü yardımını karşında hazır bulasın. İsteyeceğinde Allah’tan iste; yardım dileyeceksen Allah’tan yardım dile. Bilmiş ol ki, tüm ümmet sana fayda vermeye çalışsalar, Allah’ın yazıp takdir ettiği kadarıyla sana yararlı olabilirler. Yine tüm ümmet sana zarar vermeye çalışsalar, ancak Allah’ın yazdığı kadarıyla sana zarar verebilirler. Çünkü kalemler kırıldı, mürekkep kurudu.’ ” (Tirmizi, 4/2635 (ibni Abbas radıyallahu anh))
Hatice radıyallahu anha annemizin sözlerinde dikkat çeken ikinci nokta ise zikredilen salih amellerin hepsinin ya umumi ya da hususi olarak insanlara faydasının olmasıdır. Gerçekten de bu ahlak, davetçinin muhtaplarını etkilemesinde çok önemli bir yer tutmaktadır.
Müslüman, her hâli ile insanlara faydalıdır. O yüzden Allah Rasûlü, Müslümanı; her şeyiyle faydalı olan hurma ağacına benzetmiştir.
Abdullah b. Ömer radıyallahu anh şöyle demiştir:
“Rasûlullah:
— Ağaçlardan bir ağaç vardır ki, yaprağı dökülmez, tıpkı Müslüman gibidir. Nedir o, haydi söyleyin bakalım? buyurdu.
İnsanlar kırlardaki ağaçların isimlerini saymaya başladılar. Benim içimden ‘Hurma’ demek geçti, ama utandım, söyleyemedim. Sonra:
— Ey Allah’ın Rasûlü, sen söyle, nedir o? dediler.
Rasûlullah:
— Hurmadır, buyurdu.” (Buhari, İlim, 5; Müslim, Sıfatu’l Münafıkın, 63.)
Maalesef şeytan, çeşitli oyunlar ile Müslümanları bu fiillerden uzaklaştırmaktadır. Özellikle bunların çok küçük ameller olduğunu, daha büyük işler ile uğraşılması gerektiğini kulaklara fısıldamaktadır. Hâlbuki her küçük amel, yapılacak olan büyük salih amellerin kapısıdır. Basit olanları yapmayanların, büyük olanları hedeflemesi; gerçekçi değildir.
Hatice radıyallahu anha annemiz, vahyi insanlara ulaştırmak gibi büyük bir amelde Allah’ın; Peygamberine yardımcı olacağını söylerken, yerden yükünü kaldıramayan insanlara yardım etme amelinin varlığını delil getirmiştir. Öyleyse kimse, basit gibi görünen amelleri hafife alarak terk etmemeli, bilakis o amelleri hidayetin kalplere yerleşmesi için köprü olarak görmelidir.
E. Davaya Hizmette Süreklilik İçin Yol Arkadaşı Edinmek Gerekir
İslam davası, uzun ve meşakkatli bir yoldur. Bu yolu tek başına yürümek, her babayiğidin harcı değildir. O yüzden, bütün Peygamberler ve onların takipçileri, kendileri arkadaş edinmişler ve o arkadaşların sebatı oranında davayı daha ileriye götürebilmişlerdir.
Nasıl ki Musa aleyhisselam, ashabının ona yaptıkları nedeniyle hep tökezlemiş, kendini dertlerden bir türlü kurtaramamış Allah Rasûlü ise hayırlı bir ashabla karşılaştığı için gözü hiç arkada kalmamıştır.
İşte bu ashabın içinde en önemli yere ise, davetçilerin ailesi sahip olmuştur. Onların desteği, yol arkadaşlığının hakkını vermeleri, diğer birçok sıkıntıyı unutturmuştur. Ama onlarla alakalı ufacık bir problem, geri kalan bütün güzellikleri etkilemiştir.
Allah’ın lütfu ile, Allah Rasûlü davasına ilk olarak eşini katarak onun desteğini alarak başlamıştır.
Allah Rasûlü ilk vahyin hemen sonrasında Hatice radıyallahu anha annemizden büyük bir destek görmüş ve bu desteği asla unutmamıştır.
Aişe radıyallahu anha der ki:
“…’Sanki dünyada Hatice’den başka kadın yok… İhtiyarlıktan ağzının dişleri dökülmüş ve bir zamanlar ölüp gitmiş Kureyşli bir kocakarının nesini anıp duruyorsun? Allah sana onun yerine daha hayırlısını verdi’ dedim…” (Buhari, Menakıbu’l Ensar, 20)
Allah Rasûlü bunun üzerine dedi ki:
” Hayır, Allah bana ondan daha hayırlısını vermedi. Halk bana inanmazken o inandı. Herkes bana yalancı derken o doğru söylediğimi kabul etti. Kimse bana bir şey vermezken o beni malıyla destekledi ve Allah bana ondan çocuklar ihsân etti.” (İmam Ahmed, VI, 118)
Rabbi ile irtibatı vahiy gibi sağlam bir bağ ile bağlı olan Allah Rasûlü dahi, insanlardan bazılarını yanında görme, onların desteğini alma ihtiyacı hissediyorsa bu, hepimiz için bir ihtiyaçtır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Davetimizi insanlara ulaştırmadaki başarımız, uzun yola dayanıklı, her fitnede hemen onun içerisine yuvarlanmayan kardeşleri yoldaş edinmekten geçer.
Duamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamddır.
İlk Yorumu Sen Yap