Davetçiler ve Yargıçlar

Bütün bağlılarına her işlerini ve sözlerini Kur’an ve Sünnet’e göre yapıp söylemelerini ısrarla salık veriyordu. Hayra dâî ve şerre dâfi bir çocuk, bir genç, bir adam, bir aile, bir köy, bir kasaba, bir şehir, bir ülke, bir dünya, bir insanlık alemi arzusu o ufak tefek, narin ve zarif adamın ruhunu kasıp kavuruyordu.

__ Nubuvvet nesli evet, insanlığı ancak ve ancak yeni bir nubuvvet muttaki önderliği sahil-i selamete ulaştırabilir.

Orta yerde büyük bir dava ve kutsal bir gaye vardı. Gösterilen yoğun ve samimi gayretler hiç umulmadık semereler veriyordu. Allah bilir ya, bu gayretler tam da toplumun eşref saatine gelmişti sanki.

Toplum, nadasa bırakılmış verimli toprak gibiydi. Münbit bir iklimde bereketli, temiz ve bol ürün alınıyordu şimdi. Her geçen gün genişleyen halkalara en geniş mekanlar dahi artık dar geliyordu. Halkalar, mekanlara sığabilmek için halka halka halkalara ayrılmak zorunda kalıyordu.

Bu sesin nefaseti ve bu nefesin sıcaklığını duyan ve hisseden geliyordu. Gören geliyor, duyan koşuyordu. Evet, galiba bu sefer olacaktı. Aman ya Rabbi! Bunu hayal etmek bile çok güzel.

İnsanlar kuraklıktan çatlamış toprağın, bir yağmur damlasına hasret kalışı gibi bu sesi, bu daveti beklemişlerdi. Sanki yıllardır içinde bir meftunluk titreyişi sezilen müştâk bir sesle ‘Ben de varım!’, ‘Biz de varız’ haykırışlarına yanık yüreklerine serin gözyaşları tanıklık ediyordu.

Gözleri nemli, dili ıslaktı daima, narin ve zarif adamın. İçi su dolu havuza atılan çakıl taşlarıyla oluşan ve çok kısa zamanda halka halka yayılan haleler gibi çalışmalar gayet iyi gidiyordu.

Ezberler bozuluyor, at gözlükleri atılıyor ve bagajlar indiriliyordu. Bulanık zihinler netleşiyor, kalplere itminan ve ruhlara dinginlik geliyordu. Sis bulutları dağılıyor, toz duman diniyor ve hakikatlerin üzerindeki kat kat perdeler kalkıyordu.

İslam’ı, etkili bir yapıştırıcı ve sağlam bir çimento olarak görenler onu her çatlağa zamk, her kanala küng olarak kullanabileceklerini zannediyorlardı.

İslam’ı, mümkün değerini bilmeyen, elindekini, avcundakini hesapsızca ve düşüncesizce harcayan savurgan ve müsrif mirasyedinin yaptığı gibi hem kendisinin hem de başkalarının menfaatleri uğruna kullanma cüretinde bulunanların rahatı bozulmuş, keyifleri kaçmıştı.

Herkese, her keyfe, her keseye, her meşrebe, her kafaya göre İslam uyduranların hayat ve geçim kaynaklarının kuruması ihtimali belirmişti artık.

Doğru ve kesin bilgi, kalbi marazlı olanlara ulaştığında onlara ıstırap verir. Çünkü bilgi acıtıcıdır. İlim, değerini bilenin konforunu bozar. Tevhid’in hiza ve istikametine çeker ve çekmelidir de.

Cihanın en derin âlimleri ve dirayetli devlet adamları divanhanede toplantı tertip etmişler de ehemmu’l muhim meselelerin müzakerelerine başlamışlardı sanki. Birçoğunun kaleminden kitaplara, dillerinde meydanlara aktarılmış hakikatleri dile getiren başkaları da vardı? Ama bunlar sadece dile getirmekle kalmıyor, satır satır amel etmeye gayret ediyorlardı. Hedefte Tevhid’i; Bilal’in kızgın çöllerdeki ‘ehad!’ haykırışı gibi törpülenmeden ve yumuşatmadan açık bir şekilde izhar eden narin ve zarif adam ve müminler vardı.

‘Kubbealtı’, divanhane halkasında toplantılar başladı mı öneriler, müzakereler, tertipler, tedbirler ve istişarelerin sonu gelmezdi… Yargıç konuşuyordu sanki.

__ Efendi, ne diyorsunuz? Hangi asırda yaşıyorsunuz? Hakikaten pür taaccüp merak eyledim!

__ Takvime bakınız efendim lütfen, takvime bakınız.

__ Ne yapmamızı tavsiye ve telkin buyurursunuz? Çöllere çıkıpda ‘Tevhid’i mi haykıralım istiyorsunuz?

__ Müslümanların önünde ve karşısında işte bu anlayış olduğu müddetçe başkaca muarıza ihtiyacımız yoktur, fesuphanallah!

__ Sizleri hemen ve derhal tevbeye davet ediyorum, sizin haddinize mi bu işler?

__ Muhterem, biz bunları yaparken Lat’ı veya Menat’ı tazim etmiyoruz ya! Bırakınız o beton ya da bronz kalıpları şuracıkta dikili dursun, ne olucak yani?

__ Sevgili gençler. Gençlik, ezeli bir baharın ilk çiçekli günlerine benzer. Bilgi ve birikiminiz yeterli değil. Böyle deli dolu bir toylukla ciddi meselelere dalmayın. Tehlikeli sulara açılan acemi yüzücü gibi, bir girdaba kapılırsınız Allah korusun!

__ Bizler, himmet, hizmet ve uhhuvet ehliyiz. Her halükarda birlik ve beraberlik elzemdir. Sen de her sözüne tevhid ile başlıyor menhec ile bitiriyorsun. Halkımızın da değerlerini de görmezden gelemezsin. Böyle devam edersen Nebi Nuh aleyhisselam gibi ömrün olsa korkarım yine tek başına kalırsın evlat… Evet öyle.

__ Lütfen biraz tutarlı olunuz. Modern asrın her türlü nimetlerinden istifade ediyorsunuz fakat bu nasıl bir çelişkidir ki yine modernizmin ürünü olan demokrasi ve serbestlikten sakınıyor ve sakındırıyorsunuz!

__ Tamam Hocam! Bu haram, o haram. Peki lütfen söyler misiniz. Bunların alternatifi nedir? Bulamadınız mı külliyattan bir alternatif? Delikanlı sözü, ne zaman bir alternatif öneriniz olursa biz de telli tokmaklı zımbırtıları atarız, hatta yakarız! Söz yahu!

__ Kardeşim sen ne diyorsun ki Musa’nın aleyhisselam elindeki asayı alalım! E, öyle olur mu? Ne olacak o zaman ben sana söyleyeyim. Çağın sihirbazları Firavun’u insanlara Musa’nın aleyhisselam suretinde takdim ederler, edebilirler de. Hem neden bu asayı atalım ki? La havle vela kuvvete illa billahil alliyul azim!

__ Bırakın şu lakırdıları yahu! Sırf siz gibiler yüzünden adımız gerici, yobaz, bağnaz oldu… cıık… cıık… cıık!

__ Azizim, çok haklısınız, ama… Yani şimdi… Ehm… Evet, akide diyorsunuz, güzel. İlke diyorsunuz bu da çok güzel… Fakat nasıl desem ki. Günümüz şartlarını biliyorsunuz değil mi? Biz daima ilke desek ülkede tek başımıza kalırız, vallahul azim!

__ Değerli kardeşim. Gayet tabii ki haklı olabilirsiniz, bir şey diyemem. Bizde vakti zamanında en cevval yıllarımızı şimdi savunduğunuz değerler uğruna harcadık. Bilmiyorum, belki de harcandık!… Aslında bundan pek de emin değilim. Lakin şundan eminim ki bizden çok daha takvalı derli toplu cemaatler dahi yelkenlerini bu rüzgarla dolduruyorlar. Sadece biz olsak canım feda!

__ Bu dava o kadar yücedir ki ona ulaştıran yollar da nice nicedir. Mesela sen döne döne seyr-u suluk eylersin bir başkası yuvarlana yuvarlana vasıl olmaya çalışır maksada. Maksat hâsıl olduktan sonra maslahat her neyi icap ettiriyorsa onun yapılması gereklidir. Zaten herşey istediğimiz gibi olsa niye bu zahmet, niye bu mücadele? Bu kadar gayret ve eziyet n’oldu? Değil mi ama? Hı… Hacı abi… Neden öyle bakıyorsun abi? Yan… Yanlış bir şey mi söyledim acaba?

__ Dini zorlaştırmayınız, insanlar haram da işleyebilir… Allah subhanehu ve teâlâ Ğafur’dur, Rahim’dir. Sizin dahi günah işleme özgürlüğünüz vardır. Devir kendini aşmak devridir! Çabuk davranın yoksa bu tünelden çıkamayacaksınız ona göre..

__ Beyefendi, şairin dediği gibi ‘Asarın idrakine söyletmeliyiz Kur’an’ı’. İşte tıpkı bunun gibi Efendimizin sallallahu aleyhi ve sellem sünnet-i seniyyesini de modern bir bilinçle değerlendirmeli değil mi? İki cihan serveri Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem toprak, belki de kagir bir evde yaşıyordu. Sizin menhec anlayışınızla hareket edecek olursak biz de böyle evlerde ve böyle mekânlarda yaşamak mecburiyetinde kalabiliriz.

__ Öf be birader! Böyle de olmaz ki! Din sanki sizin tekelinizdeymiş gibi kesin ve buyurgan bir edayla konuşuyorsunuz. Biraz nezaket lütfen. Size kalırsa hepimiz helak olduk mahvolduk.

__ Ağalar, kendinize gelin! Bakınız bugün sistemin ta merkezine kadar girmişiz, fena mı oldu? Hiç meraklanmayın üç beş seneye kalmaz yeryüzü hilafetinin yeniden tesisini konuşuyor olacağız. O zaman sizinle yine görüşürüz. Balkım hala meşru vasıtalar, Nebevi menhec vs. diyebiliyor musunuz?

__ Bakınız dostlarım. Tabiat asla boşluk kabul etmez. Ulvi ve mukaddes davamızın muvaffakiyeti ve muzafferiyeti gayesiyle ehli küfrün tatbik eylediği usul ve vasıtalarından neden istifade etmeyelim? Bir kısım fukaha haram libas ile namaz kılmak caizdir derler. Hal böyleyken yüce davamız uğruna azıcık da olsa niçin esnek davranmayacakmışız? Allah niyetlerimizi biliyor ya!

__ Size bir şey söyleyeyim mi? Sizler bu kafayla on yıl yirmi yıl sonra dahi böyle göz göze, diz dize dar ve marjinal bir çevre olmaktan öteye gidemezsiniz.

__ Hocam, elimizi neye atsak ‘Şirk!’ O değilse ‘Haram!’ O da olmazsa ‘Bidat!’ yetmezse ‘Hurafe!’ Ya sabır!… Bir de hepsinin başında bir itikad ve menhec müdafaası var ki yerimizden kıpraşamıyoruz yahu!..

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver