Boykot Kırıcılar

Gazze gündemimiz hiç bitmedi. Zalim ırk, mazlumlara eşine az rastlanır bir soykırım uyguluyor. Bu sırada sayısız gözaltı ve baskın yapıyor. Tutukladığı insanlara işkence ve tecavüz etmekle kalmayıp organlarını da çalıyor. Tecavüzde de seviye atlamışlar. Artık bu işi köpeklere yaptırıyorlar. Bu o kadar acı bir gerçek ki aklını yitiren insanlar var.

Bize çok yakın bir coğrafyada tüm bunlar olurken üzerimize düşen sorumluluklar defalarca konuşuldu, yazıldı, çizildi. Ben özet geçeyim. Filistin davasında üç sorumluluğumuz var.

İlki mazlumlar için dua etmek. Bu, sorumlulukların en büyüğü. Devlet değiliz ki asker ve silah yollayalım yardıma. Ancak bir devletten daha etkili olabilecek silahı kullanalım: “Dua, müminin silahıdır.”[1]

Kendisinden istenen Allah (cc) olunca, ismi ve sıfatı El-Metîn, El-Kahhâr, El-Mucîb, El-Kadîr, Zuntikâm olunca duanın geri çevrilmesi ve işe yaramaması imkânsız. Öyleyse bu silaha sarılalım.

İkinci sorumluluğumuz zulmü anlatmak. Gerek çevremizdeki yetişkinlere gerek de çocuklarımıza zalimi tanıtmak. Planlarını deşifre etmek. Tuzaklarından haberdar etmek… İsrail’in ve aslında zulmün en güçlü silahı sessizliğimizdir. Yalnızca söylenen sözlerin bedeli yoktur. Söylenmeyen sözler de bedel ödetir. Bu nedenle zulmü dillendirmek gerekir.

Özellikle iki hususun altını çizmek önemlidir:

İslam ümmeti olarak bizler Yahudileşince Allah da (cc) İsrailoğullarını bize musallat etti. Yahudileşmek, bir Müslim’in kendi eliyle öz nefsine yaptığı zulümdür.[2]

Başımıza yönetici diye seçilenler, bizden değildir. Bunu İsrail’le ticaretlerini hâlâ kesmemelerinden, koca ordulara sahip olmalarına rağmen kınama mesajlarından öteye gitmeyen tepkiler vermelerinden anlamalıyız.

Üçüncü sorumluluğumuz ise boykot etmek. İsrail’e destek veren her firmayı kara listeye almak. Maddi olarak zarar vermek. Yahudi’nin asıl ilahı para olduğu için umulur ki maddi kayıp onlara geri adım attırır.

Hâl böyleyken tek yapabildiğimiz dua etmek, boykot etmek ve evlatlarımıza mazlumu ve zalimi tanıtmakken maalesef bu üç sorumluluğu bile hakkıyla yerine getiremiyoruz.

Boykot listesinden habersiz kardeşlerle karşılaşıyoruz. Sofrada, giyimde, temizlik malzemelerinde boykot markalarını tercih edenleri görüyoruz. Dışarıdan herhangi bir insan bunu yapsa anlarız, fakat bunu biz yapmamalıyız. Bu konuda hassas davranmalıyız. Alternatifi çokken ısrarla bu ürünleri almamalıyız. Bırakın almayı; alanları uyaran dil, engelleyen el biz olmalıyız.

Vazgeçemeyeceğimiz hiçbir deterjan olmamalı alışveriş listemizde. Giydiklerimiz arasında bize en yakışan renk ve desenleri üreten firma boykotsa gözünün yaşına dahi bakmamalıyız. Gerekirse çuval giymeli, ama onu giymemeliyiz. Çünkü çuvalla daha güzel görünebileceğiz, fakat boykotu delersek maskemiz düşecek ve gerçek yüzümüzle yüzleşeceğiz. Markalı bir bez parçasına yenik düşen nefsimizin yüzüyle…

Kendimize gelmeliyiz. Boykot listelerimizi güncellemeli, bu konuda hassasiyet geliştirmeliyiz.

Azıcık Sabredin

Filistin’de yaşananlar duyarlı insanları çok zorluyor. Görüntüleri kaldıramayanlar, tüm bu yaşananlara Allah’ın (cc) neden müdahale etmediğini soruyor. Bakın bu soruya Filistinli bir genç nasıl cevap veriyor:

“Sabredin, siz istiyorsunuz ki bunca felaketin müsebbibi hemen yerin dibine geçirilsin. Hayır hayır, sabredin. Daha tüm maskeler düşmedi. Biz İslam ülkeleriyiz(!) diye geçinen devletlerin gerçek yüzleri tam görülmedi. Kızıldeniz’de Mûsâ ve taraftarlarının karşıya geçmesi için açılan deniz, Firavun ve ordusunun tamamı koridora girmeden kapanmadı. Herkes girince sahne kapandı. İşte şimdi sizler de acele etmeyin. Bakalım daha kimlerin maskesi düşecek, kimler denize girecek… Bekleyin.”

Bunu devletler bazında söylüyor Filistinli genç. Biz, bireyler bazında düşünelim. Mümin olarak zalimin karşısında mazlumun yanında olduğumuzu iddia ediyoruz hep. İşte iddiamızı ispatlama zamanı. Aksi hâlde mühlet bitecek, maske düşecek, oyun sona erecek…


[1] Musnedu Ebî Ya’lâ, 439

[2] Bu konuda şu iki hutbeyi dinlemenizi öneririm:

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver