Babasının nerede ve nasıl olduğunu bilmeyen küçük Sehle’nin, iç dünyasında neler olup bittiğini rüyaları ele veriyordu. Annesi bunu fark edince üzüntüsü katlanarak artmıştı. Nihayet yolculuğun sonuna gelmişlerdi.
Issız bir yerdi burası. Etrafta irili ufaklı birkaç ağaç ve neredeyse göğe uzanan dağlardan ve büyükçe bir araziye bina edilen bir yapıdan başka hiçbir şey yoktu. Yer yer boyası kabarıp dökülmüş, sıvası açığa çıkmış yüksek duvarları olan, tel örgülerle çevrelenmiş bu büyükçe yapının hemen karşısında durdular. Diğer araçlar da buraya park etmişti. Abiler arabadan inmişti. Annesi Sehle’yi giydirirken, o etrafı incelemeye devam ediyordu. Uykulu gözlerle annesine baktı. Bir şeyler söylemesini istiyordu sanki… Annesi:
__ Babana geldik kızım. O şimdi içeride. Bir müddet bekleyecek, sonra yanına gideceğiz. Hadi şu hırkanı da giy…
Babası burada kalıyordu demek. Şato gibi bir yerdi burası. Her köşede bir kule bulunuyordu çünkü. Toplam 7 kule vardı. Her bir kulede belli belirsiz bir siluet görünüyordu sanki. Tam kestiremiyordu. Bunlar muhafızlar olmalıydı, şatoyu koruyan. Annesi çarşafını düzeltince indiler aşağıya. Arabanın arkasındaki çantayı çıkararak atıştırmak için bir şeyler hazırladı annesi. Sehle ile abilere de gönderdi. Sehle dönmemiş, onların yanında oturmuştu. Abilerden birinin bulduğu bir böceği incelemeye koyulmuştu.
Annesi kuran okuyarak vakti doldurmaya çalışıyordu. Bu bekleyiş biraz sıkıcı olsa da dinlenmelerine vesile olmuştu. Öğle ezanının okunmasıyla namaza durdular. Yeryüzü mescitti onlar için. Küçük bir cemaat olmuşlardı. Sehle de bu cemaatin en küçük üyesi…Her Allahu Ekber sesiyle canlandılar biraz daha… Toprağın bağrına alınlarını koydular… Secdeleri uzun tutup Allah’a yalvardılar. Ve beklenen an geldi!
Kimliklerini alarak büyük binaya doğru ilerlediler. Bir araç da içerden çıkıyordu. Sehle ve annesi kenara geçerek araca yol verdiler. Kocaman bir minibüstü. Her tarafı kapalıydı aracın. Yalnızca üst kısmında küçük camlar vardı. Ancak bunlar da demir parmaklıklarla kapatılmıştı. Sehle bir çift gözün o ufacık aralardan kendine baktığını hissetti. Sıcacık bakışlardı bunlar. Araç hızla hareket ediyordu. Çok seçemiyordu. Ve uzaklaşıp gitti…
Girişte iki asker durdurdu onları. Kime geldiklerini sordu. İçeriye haber verdikten sonra geçmelerine izin verdiler. Biraz yürüdükten sonra Sehle’nin deyimiyle küçük bir eve geldiler. Burası gelen ziyaretçilerin kayıt yaptırdıkları yerdi. Kimliklerini teslim ettiler. Üniformalı adam annesine bir sürü şey sordu. Aldığı tüm cevapları bilgisayara kaydediyordu. Kaydın ardından siyah bir makineyi kendine çevirerek tuşlarına bastı. Annesine: ‘elinizi okutun lütfen!’ dedi. Eli okutmak mı, ne garip… Galiba el izini alıyorlardı annesinin. Bu işlemin ardından bir kart verdiler. Kartı alarak banklara oturdular ve yine beklemeye başladılar. Gelen abiler de babasına getirdikleri elbiseleri teslim ediyorlardı.
Her yerde kamera vardı. Sehle babasının onu kameradan görüp göremeyeceğini çok merak etmişti. Ama bunu annesine sormaya kalksa belki de saatlerce ifade edemeyeceği için sustu. Kameralardan birinin karşısına geçerek biraz çekinerek de olsa el sallayıp kaçtı. Biraz sonra tekrar geldi. Yine el sallıyordu Sehle, babasının onu görüyor olduğunu düşünerek. Aynı renkte elbise giyen adamlar dikkatini çekti bu sefer. Onları incelemeye başladı. Bir gözü de hep kameradaydı. Üniformalı adamlara gardiyan denildiğini öğrendi…
Gardiyan… Ne kaba bir isim…”Bunlar mı tutuyor babamı burada?” diye düşünürken kayıtları alan adam seslendi:
14:45 görüşçüleri gidebilir…
Ama biz daha yeni geldik, babamı görmeden mi gideceğim diyerek telaşlandı Sehle. Annesi elini tutup, hadi kızım babana gidiyoruz, deyince rahatlamıştı.
Kocaman turuncu bir kapının önüne geldiler. Kapı gürültüyle açıldı. Bir askerdi açan. Herkes sırayla elindeki kartları göstererek başka bir kapıya yöneliyordu. Erkekler kenarda askerler tarafından aranıyordu. Küçük bir kuyruk oluşmuştu kapıya doğru. Herkeste bir telaş vardı. İnsanlar ayakkabılarını çıkarıp bir makineye koyuyor, yerine orada kendilerine verilen terlikleri giyiyorlardı. Terliği giyen bir başka makineden geçiyordu. Işıklı bir makine. Bazen de ses çıkarıyordu. Ses çıkınca geri döndürüyordu gardiyan geçenleri… Makine ötmeden geçen bayanlar bir odaya girip kısa bir süre sonra çıkıyordu. O kadar dikkatliydi ki; kadınların üst başlarının dağınık olarak o odadan çıktıklarını fark etti. Ne vardı o odada acaba? Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Zorlandığı kesindi… Ona da küçük bir terlik verdiler. Annesi de terlik giydi. Önce Sehle geçti makineden. Hiç ses çıkmamıştı, ardından da annesi. Beraberce esrarengiz odaya girdiler. Bir bayan bekliyordu onları…
__ Hoş geldin cici kız, dedi.
Sehle cevap veremedi bu karşılamaya.
__ Sen yenisin sanırım. Hadi aç kollarını bakalım seni arayacağım, dedi ve Sehle’nin üstünü aradı. O bundan çok rahatsız olsa da, karşılaştığı şeylerin şokundan sesini dahi çıkaramıyordu. Sonra annesini aradı kadın. Çarşafını, hatta çorabını dahi çıkarttırdı. Ayağının altına da bakıp giyinebilirsiniz diyerek kendi dışarı çıktı. Sehle diğer bayanların bu odadan neden bu kadar dağınık çıktıklarını şimdi anlamıştı. Annesi hızla giyinip ayakkabılarını alarak yeni bir makinenin önünde sıraya girdiler. Dışarıdaki siyah kutudan burada da vardı. Ellerindeki kartı kutuya tutup, sağ elini okutunca demir kapı otomatik açıldı… Ne tuhaf aletlerdi bunlar… Sehle annesinin yanında geçti demir kapıdan. İlerlediler…Bu prosedür ne zaman bitecek, babasını ne zaman görecekti acaba…
Uzunca bir koridor. Etrafa çiçekler koymuşlar. Duvarlara resimler çizilmiş. Ayakta bir gardiyan. Elinde bir kağıt. Her gelene, kime geldiğini sorup salonlara yönlendiriyor. Sıra Sehle ve annesinde…Sağdaki 5. Kapıdan gireceklermiş.
Büyükçe bir oda. Masalar ve etrafına dizilen sandalyeler var. Herkes boş bulduğu bir masaya oturuyor. Sehle ve annesine en dipteki küçük masa kalmış… İçerisi oldukça kalabalık… Nedense kimseden çıt dahi çıkmıyor. Herkes kapıya yönelmiş. Annesi Sehle’ye: “Baban oradan gelecek.” dedi. Sehle kapının önüne gitti. Ayak seslerini dinliyordu. Ufak bir hareketlilik olsa heyecanlanıyordu. Kapının sürgüsü açıldı. Biraz geri çekildi, gelenler başkalarının babalarıydı. Çocuklar sevinçle babalarına sarılmışlardı. Salon bir anda bayram yerine dönmüştü. Herkes neşe içerisindeydi. Sehle hâla bekliyordu… Kapı kapandı. Herkes ailesiyle kucaklaştıktan sonra yerlerine oturmuştu. Sehle annesi ile göz göze geldi. Sehle üzgün annesi ise tedirgindi. Acaba neden gelmemişti eşi. Masadan doğrularak gardiyanın yanına yaklaştı:
__ Bakar mısınız? Eşim gelmedi.
__ İsmi ne mahkumun?
__ Muhammed Zer. Muhammed Zer Aslan.
__ İçeriye sorayım abla.
Anne kız heyecanla beklerken kapı tekrar gürültüyle açıldı.
İlk Yorumu Sen Yap