Sehle bir türlü yatışmıyordu. Annesinin kucağında çırpınıyor, ne dediği anlaşılmayan sesler çıkarıyordu… Yatak odasının kapısı açık kalmıştı ve Sehle babasının koridorda yere yatırıldığını, üzerine silahların doğrultulduğunu görmüştü. Ağlayıp çığlıklar atmasının nedeni bu olmalıydı. Annesi bunu fark eder etmez kapıyı kapattı. Bu sefer daha da çok ağlamaya başladı Sehle. Kesik kesik sesler çıkarıyor, ba… … diyor gerisini getiremiyordu.
Babasını çalışma odasına almışlardı. Evde ne var ne yok aramışlar, minderlerin dahi içini boşaltmışlardı. Yatak odasına bir bayan gelmiş arama yapacağını söylemişti. Sehle onu görünce korkmuştu. Annesinin kucağına iyice sokulmuş iç çeke çeke ve sessizce ağlıyordu. Uzun bir bekleyişti. Babasını görmek istiyor ama kadından korktuğu için de sesini çıkaramıyordu. Uzun bir bekleyişin ardından kapı tıklanarak açıldı… Babasıydı… Sehle babasını görünce heyecanlandı, kucağına atıldı. Babası:
__ Güzel kızım! Bu adamlar babanı götürüyorlar. Ama sakın üzülme; çünkü yakın zamanda tekrar görüşeceğiz. Bana dua et olur mu, dedi.
Sehle cevap vermek istiyordu ama ne yaptıysa konuşamadı. Tuhaf sesler çıkarıyordu. ‘Kim bu adamlar, gitme onlarla, beni bırakma, ben sensiz ne yaparım babacığım’ diyemedi. Seni çok özlerim, çok üzülürüm de diyemedi. Çırpınıyordu sadece…
Gözleri doldu babasının. İki damla yaş süzüldü yanaklarından. Sakallarının arasından yol bularak kızının yüzüne düşmüştü. Ilık bir su damlası… Sehle: ‘O ıslaklığı hala hissederim.’ derdi hep. İlk gözyaşlarıydı babamın. Benim için akmıştı…
Babası telaşlanmıştı ancak çaresizdi. Biliyordu ki gecenin şoku sebep olmuştu bu duruma. Elleri kelepçelenmişti. Artık yavrucağızı için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Ve kucak değiştirdi Sehle… Kapının önünde durarak bir kez daha arkasını dönüp baktı babası… Annesiyle de vedalaşarak ‘Sizi emanetleri zayi etmeyene bırakıyorum’ diyerek merdivenleri inmeye başladı. Mağma, sanki onun içindeydi. Kaynıyordu yüreği… Birazdan patlayacak bir volkanik dağ gibi… Nefes alış verişleri değişti. Bir hırıltı duyuluyordu sadece, ardından da içine doğru patladı volkan… Sessizce… Hiç böyle bir acı duymamıştı… Sehle’nin konuşamıyor oluşu nedeniyle babası aklını, ruhunu orada bırakmıştı.
Annesi… Bu onun fikren hazırlıklı olduğu bir sahneymiş, bunu daha sonra öğrenecekti. Yüreği burkulsa da ‘uzun bir ayrılık olmaz inşallah’ zannıyla metindi. Onun şu an tek derdi, dili tutulan biriciği idi…
O gün çalan her zille beraber ağlamaya başlıyordu Sehle. Annesi ilk başta zil sesi ile irtibatlandıramamıştı ağlamasını. Sabahki olayın travmasının devam ettiğini düşünmüştü. Fakat daha sonra zil sesinin bunu körüklediğini fark etti. İlk işi zili sökmek olmuştu. Sesi duymazsa olayın tekrar tekrar zihninde canlanmasına engel olabiliriz diye düşünmüştü.
Ev, Müslüman teyzelerin akınına uğramıştı. Sehle ve annesi Müslüman bir ailenin nezaretinde misafirleri evde bırakarak doktora gitmişler, onun kısa bir süre sonra eskisi gibi konuşabileceği haberini aldıktan sonra gönülleri rahat bir şekilde eve dönmüşlerdi.
Evdeki herkes onu kucaklıyor, her zamankinden daha fazla ilgi gösteriyordu. Anneanne ve babaannesi de gelmişti. Normal zamanlarda onlarla bir arada olmaktan sevinç duyan Sehle, yanlarına dahi gitmemişti. İlgiden de sıkılmış, annesinin odasına giderek dolap ve kapının arasında kalan küçük boşluğa sokulmuş, dizlerini karnına çekip, büzülerek oturmuştu. Gözlerini duvara, zihnini de babasına sabitlemiş öylece kalakalmıştı. Babası neredeydi? Yabancı adamlar onu nereye götürmüşler; ellerini neden bağlamışlardı? Onu tekrar görebilecek miydi?
Her yer bir anda karardı… Bir yerlerden ayak sesleri geliyordu. Ağır ağır yürüyordu gelen… Gıcırtıyla açıldı kapı… Yerde soğuktan iki büklüm olmuş bir beden yatmaktaydı. Üzerinde beyaz giysiler… Uzun sivri burunlu ayakkabılar giymişti diğeri. Ayak ucu ile yerde yatana dokundu. Kıpırtı yoktu. Bu sefer daha hızlı dürtmeye başladı. Hayır, hayır tekmeliyordu resmen. Neresine denk gelirse… Küçücük bedeniyle köşeye sinmiş, olanları izliyordu. Korku tüm bedenini kaplamıştı. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu. Yerde yatan adamın elbisesi yer yer kan izleri ile dolmuştu. Hiç sesi çıkmıyordu. Uzun burunlu ayakkabısı olan adam: ‘Ölmüş k…’ deyip çıktı odadan. Gittiğinden emin olunca koşarak yerde yatan adamın yanına yaklaştı. Yüzünü çevirmesiyle çığlık atması bir olmuştu…
Sehle! Sehle yavrum, Sehle… Uyan kızım! Hepsi geçti. Rüya gördün yavrum, sadece bir rüya.
Annesi bir yandan Sehle’yi teskin etmeye çalışıyor, bir yandan da göz yaşlarını örtüsü ile siliyordu. Küçücüğü, saklandığı köşede uyuyakalmış; muhtemelen kötü bir rüya görmüştü.
Sehle hala ağlıyordu. İçli içli ağlıyor, annesine sıkı sıkı sarılıyordu. Evdeki ziyaretçiler çoktan dağılmış, iki Müslüman abla ve aile büyükleri kalmıştı. Sehle’nin ağlayışı herkesi çok üzmüştü. Kimse konuşmuyordu. Ancak kalpler boş durmuyor, selamet vermesi için Rabb Teâlâ’ya niyazda bulunuyordu.
Babası da aynı sancıyı çekiyordu. Dört gündür sorgudaydı, tek kelime konuşmamıştı. Sehlem konuşamıyor diye. Kimi zaman sabrı taşan sorgucular şiddet uyguluyorlardı. Ancak hiç umursamıyordu… Acı da duymuyordu… Nasıl acı duysun ki? Ona göre en acı olan şey, biriciğinin sesini son kez duyamamış olması, onun gece yaşadıklarından çok korkmuş olup konuşamamasıydı… Düşündükçe istirca getiriyor, hamd ediyordu Allah’a… ‘Geride bıraktıklarıma merhamet et Allah’ım… Gönüllerine genişlik ve şifa ver… Hüzünlerini, korkularını gider Allah’ım.’ diye dualarını kalbinden semaya arz ediyordu…
Dört günün ardından mahkemeye çıkarılmış ve hiçbir delile dayanmadan tutuklanmıştı.
Annesi bu haberi aldığında bir an duraklamış, yeni bir serüvenin kapılarında olduğunu anlamıştı… Bakalım neler yaşayacaklardı? Sehle’nin varlığı yalnızlığını giderecek bir teselli miydi, yoksa hüznünü ağırlaştıran, ona baktıkça içini hepten burkan imtihanının zorlaşması mıydı? Karar veremedi.
Sürecin işleyişini hep duymuştu. Tutuklama kararının ardından eşi bir cezaevine yerleştirilecek, görüş günü belli olunca da ziyaretine gideceklerdi.
Fakat devlet onlara bir sürpriz hazırlamış, bulundukları şehirde ya da civar illerde hiç hapishane yokmuş gibi bulundukları yere 900 km. uzaklıkta bir şehre gönderilmişti… Kuzeydoğuda, soğuğu ile meşhur bir belde… Yaz mevsimini kısa süre yaşayan, daha insanlar ısınmadan havanın tekrar soğuduğu, karın 8 ay yerde olduğu bir belde…
Bu sevenlerin, sevdiklerine hasretini daha da büyütecekti anlaşılan. Uzun yollar, sık görüş yapmalarına engel olacaktı. Hasretler mektuplara yansıyacak, kâğıt ve kalem özlemlere şahitlik edecekti…
Nihayet beklenen gün gelmişti. Annesi Sehle’yi kucaklayarak babayı görmeye gidiyoruz dediğinde Sehle’nin karanlık dünyasına güneş doğmuştu sanki… Nihayet babasını görebilecekti. Çok heyecanlanmıştı. Bir çok soru sıralandı aklına. Ancak hiçbirini ifade edemedi. Çok çabaladı ancak söylediği kelimeler tam anlaşılmıyordu. Annesi daha da zorlanmasın diyerek ona yapacakları yolculuk hakkında kısa bilgiler verdi. ‘Uzun bir yolculuğa çıkacağız. Baban kocaman bir binada. Yanında arkadaşları var. Onunla yan yana oturacak, sohbet edeceğiz. Ancak süremiz çok az. Sadece bir saat onu görebileceğiz.’ dedi. Sehle babasını görmenin heyecanıyla bir saate pek takılmadı. Ancak bina olayına biraz sıkıldı. O, babasıyla açık alanlarda vakit geçirmeyi seviyordu. Anlaşılan orada koşup eğlenemeyeceklerdi. Gökyüzünü doyasıya izleyemeyecek, rüzgârın uğultusunu, kuşların cıvıltısını pürdikkat dinleyemeyeceklerdi…
Ve ağabeyler gelmişti… Yol için hazırlanan eşyalar aşağıya indirilmiş araba hazır edilmişti. Sehle ve annesinin binmesiyle araba hareket etmişti.
Ne kadar zaman geçmiş buraya nasıl gelmişti bilmiyordu. Kalın gövdeli ağaçlar vardı her tarafta… Yemyeşil bir orman… Dikkat kesildi seslere… Onlarca kuş sesi geliyordu. O seslerin arasında naif, şefkat dolu bir erkek sesi… Sehle beni bulamaz ki…
Sehle ona kadar saymış, oldu mu baba diyordu. Babası olmadı diyerek süreyi uzatıyordu. Bir kez daha sordu Sehle, oldu mu?… Cevap yoktu. Oldu mu baba, bak açıyorum gözlerimi… Yine ses yoktu. Oyunu daha eğlenceli hale getirmek istediğini düşünmüştü babasının. Arkasını döndüğünde beyaz kıyafetlerle yerde kanlar içinde yatan babasını gördü… Ve hızla uzaklaşan bir siluet…
İlk Yorumu Sen Yap