Hamd, Allah’a subhanehu ve teâla; salât ve selam, Rasûlü Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem olsun.
Vücutta bulunan sinirlerin tümü, omurilik ve beyin birbirleriyle bağlantılı olup sinir sistemini oluştururlar. Sinir sistemi; organizmanın etrafındaki uyarıları algılayarak sinir lifleri aracılığıyla uyarıyı beyne iletir. Uyarılar beyinde işlenerek ilgili bölüm devreye girer ve tekrar sinir lifleriyle gerekli organlara iletilerek reaksiyonlar verilir. Örneğin, ansızın gelen bir patlama sesinde beyindeki ilgili hormonlar/kimyasal maddeler devreye girer, kalp atım ve solunum sayısı artar, kendini koruma dürtüsü aniden oluşur. Bunun gibi heyecan, üzüntü, stres, sevgi, bağlanma, öfke gibi tüm duygu durumları ve hareket etme, dokunma, koklama, duyma ve görme yeteneklerini beyin koordine eder.
Beyin, düşünme yeri ve vücudun tümü için kontrol merkezidir. Aynı zamanda birçok bölümden oluşmaktadır ve her bir bölümün kendi içinde ayrı fonksiyonları vardır.
Dopamin, serotonin, endorfin, oksitosin gibi hormonlar beynin kimyasını oluşturan hormonlardır. Her bir hormonun vücut üzerindeki etkisi farklı olmakla beraber birbirleriyle de ilişki içerisindedirler. Bu hormonlar birçok beyin fonksiyonunu direkt etkiler. Beynin fonksiyonlarını sağlıklı yapabilmesi için bu kimyasal maddelerin belli seviyelerde olması gerekir. Bu kimyasalların seviyesi düştüğünde veya çok yükseldiğinde birtakım anormallikler ortaya çıkabilir. Örneğin, dopamin eksikliğinde Parkinson hastalığı, serotonin eksikliğinde depresyon olmaktadır; oksitosin hormonu gebelik döneminde artmaya başlar, doğumla beraber hızlı bir artış gösterir ve her emzirmeyle de bu hormonun salgılanması devam eder. Oksitosinin görevlerinden biri annenin bebeğe bağlılığını ve onu koruyup her türlü hizmetinde bulunmasını sağlar. Anne olmadan önce asla bebek bezi değiştiremeyen bayanlar kendi çocukları doğduğunda eski hâllerini hiç anımsamazlar bile. Bunun sebebi ise bu hormondur.
Sevgi Beyinde Başlar
Beyin araştırmacıları, ‘Sevgi ve bağlılık duygusunu’ beynin mutlaka yapması gereken bir dürtü olarak ele alırlar ve en önemlisi de beynin tüm algı ve reaksiyonları ‘sevip bağlanılana’ odaklı olarak çalışır. Örneğin, iki kişi arasında sevgi hâkim olduğunda, onlardan her birinin sevdiğini sık sık düşündüğü, sürekli olarak onu görmenin özlemini çektiği, onunla kalmayı istediği, onun yakınlığından hoşnut olduğu, onun için öfkelendiği ve onu kıskandığı görülür. Seven kişi sevdiğinin sevdiğine yaklaşır, onun uzaklaştığından uzaklaşır. Mutluluk ve şevkle emirlerine boyun eğer, onun için kendisinden bile vazgeçer. Ne kadar küçük olursa olsun ondan gelen hediyelere sevinir. Bu sadece iki kişinin sevgisinde değil, para ve mal-mülk sevgisinde, makam ve koltuk sevgisinde, vatan ve toprak sevgisinde, putları ve haçı sevenlerin sevgisinde, erkeğin kadını ve kadının erkeği sevmesinde, kısacası tüm sevgilerde bu hep böyledir. Seven hep sevileni düşünür ve yalnız sevdiği şey zikredilince kalbi hareketlenir.
Seven, sevilene ulaşmaya çalışmasındaki gayretinden ve kendisi için kurduğu hayallerden dolayı etrafında olup biten tüm olaylara ona göre anlam yükler ve sevilen asıl gaye olur, diğer olup bitenler ise arka planda kalır.
Âşık olan kişilerin çekilen beyin tomografilerinde beynin belli birkaç bölgesinin aktif hâle geldiği tespit edilmiştir. Bu bölgeler beynin ödüllendirme mekanizmasının bulunduğu, korkunun algılandığı ve kişinin kendi dışındaki insanları değerlendirdiği bölgelerdir. Bir kokain bağımlısının kokain bulamadığı zaman beyninin gösterdiği reaksiyon, bir aşığın terk edildiği zamanki gösterdiği reaksiyon ile benzerlik göstermektedir.
Allah subhanehu ve teâla insan beynini sevip bağlanma odaklı yaratmıştır. İnsanın doğumu ile beraber annesine (veya onun yerine geçen kişiye) olan sevip bağlanması zaruri ve ilk olanıdır. Bebek anneye muhtaç ve tüm ihtiyaçları anne tarafından karşılanmaktadır. Bu durum anne sevgisini her şeyden önce kılar. Gittikçe annesine olan ihtiyacının azalması ve annesi olmadan işlerini halledebilir olması, anneden yavaş yavaş bağımsız yaşayabilmesi anneye olan sevgisini ve bağlılığını da etkiler. Sevgi ve bağlılık artık şefkat, tevazu ve merhamet gibi duygularla şekil değiştirir. Bu, beynin ödül mekanizması ile ilgilidir.
Sonsuz Sevgi ve Beyin
Beyin, zaruri sevginin şekil değiştirmesi ile beraber başka arayışlar içine girer. Bu sevgileri Allah subhanehu ve teâla bize şu ayette bildirmiştir:
“Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşlere, güzel ve cins atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan aşırı sevgi insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının metaıdır, varılacak güzel yer ise Allah’ın katındadır.” (3/Âl-i İmran, 14)
Esasen; “Dünya hayatının metaı” için verilen bu nimetler, Allah’ın katındaki güzelliklere ulaştıran aracılardır. Aslında tüm sevilen bu şeyler batıldır ve geçicidir. Bunlar araç değil asıl gaye hâline getirildiğinde beyin kısır bir döngüye girer ve sürekli elde ettiğinden daha fazlasını elde etmek ister. Bu durum dünya hayatının tercih edildiği tüm sevgilerin akıbetidir.
“Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa üçüncü bir vadisinin daha olmasını arzu eder.” (Buhari, Müslim.)
Bu, dünya hayatının arzulanması ve insanın hevasına (nefsinin arzusuna) uymasından başka bir şey değildir. Nitekim Allah subhanehu ve teâla şöyle buyurmuştur:
“Her kim haddi aşar ve dünya hayatını tercih ederse hiç şüphesiz onun varacağı yer cehennemdir. Her kim de Rabbinin huzuruna varacağı günden korkar ve kendisini hevaya tabi olmaktan alıkoyarsa hiç şüphesiz onun varacağı yer cennettir.” (79/Naziat, 37-41)
Hevaya tabi olup dünya hayatının tercih edilmesi beynin idrak etme yetisini bozar, Allah’ın rahmet ettiği beyinler müstesna hak ile batılı birbirinden ayırt edemez olur. Hakkı seçip, hakka tabi olma noktasında kalbi de mühürlenmiş olur.
“İşte onlar, Allah’ın, kalplerini mühürledikleri kişilerdir, onlar ki hevalarına tabi olanlardır.” (47/Muhammed, 16)
İnsan beyni, aynı şekilde bağımlılık yapan iki madde arasında her zaman daha hızlı ve uzun süre keyif veren maddeyi tercih eder.
Allah’ın subhanehu ve teâla ‘Sevip bağlanma’ odaklı yarattığı insan beyninin mutmain olabilmesi yalnızca Allah’ın razı olduğu sevgide mümkündür. Bunlar da Allah sevgisi, buna binaen Rasûlullah, Kur’an, cennet ve din sevgisidir. Bu sevgiler batıl ve geçici değil, devamlı olan sevgilerdir. Dünyadaki tüm sevgilerin kendisi için olması gereken sevgilerdir. Mü’min, Allah’ın rızasını kast ederek yaptığı takdirde yemesinden, içmesinden, giyinmesinden, evlenmesinden, mal-mülk sahibi olmasından dolayı bile sevap almaktadır.
Allah, subhanehu ve teâla sevgi konusunda kendi dışındaki herhangi bir şeyin kendisine denk tutulmasını kat’i bir şekilde reddetmektedir. Bakara suresi 165. ayette şöyle buyrulur; “İnsanlardan kimi vardır ki, Allah’tan başka bazı varlıkları Allah’a denk sayarlar da bunları Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler. Zalimler, azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi!”
Sevginin hakikatini İbni Kayyım rahimehullah Allah sevgisi eserinde şu muazzam ifadelerle açıklamış:
‘Bil ki, mutlak olarak en faydalı, en gerekli, en yüce ve en şerefli sevgi, kalplerin kendisini sevecek şekilde yaratıldığı, mizaca kendisini ilah kabul etme hislerinin yerleştirildiği, yer ve göklerin kendisiyle ayakta durduğu, mahlûkatın kendisini sevecek şekilde yaratıldığı yüce varlığa duyulan sevgidir. Bu sevgi “La ilahe illallah” şehadetinin sırrıdır. Çünkü ilah, kalplerin severek, yücelterek, tazimde bulunarak, boyun eğip itaat ederek, kulluk ederek, kendisini ilah kabul ettiği varlıktır. Sadece bu varlığa ibadet edilebilir. İbadet, boyun eğme ve itaatin zirvesi olduğu gibi sevginin de zirvesidir, kemal noktasıdır. İşte bu hususta O’na ortak koşmak, O’nun asla affetmeyeceği en büyük zulümdür. Allah her yönüyle ve bizatihi sevilmeye en layık olandır. Masiva (O’nun dışındakiler) ise bu, O’na duyulan bu sevgiye binaen sevilir. İndirmiş olduğu tüm kitaplar, bütün elçilerinin çağrıları, kullarının fıtratlarına yerleştirilmiş olan duygular, onlara vermiş olduğu akıl ve sunmuş olduğu tüm nimetler O’nu sevmenin gerekliliğini göstermektedir. Çünkü Allah subhanehu ve teâla insanı yaratırken kalplerine nimet vereni ve iyilikte bulunanı sevme hissi yerleştirmiştir. Peki ya tüm iyilikler kendisinden olan, mahlûkatın sahip olduğu tüm nimetler, hiçbir ortağı olmaksızın sadece kendisine ait olan Allah’a karşı kalpler nasıl bir tavır alabilir? Nitekim O şöyle buyurmaktadır; “Elinizde nimet olarak ne varsa Allah’tandır.” (16/Nahl, 53) Kullarına tanıttığı güzel isimleri ve yüce sıfatları, yaratmış olduğu varlıkların işaret ettiği kemali, yüceliği ve azameti de O’nu sevmenin gerekliliğini göstermektedirler…
Allah’ın, kula hayrı inmekte; kulun ise Allah’a şerri ulaşmaktadır. Allah kendisine hiçbir ihtiyacı olmadığı hâlde kuluna nimetler vererek kendisini sevdirmekte, kul ise O’na muhtaç olduğu hâlde işlediği günahlarla kendinden nefret ettirmektedir. Ne Allah’ın ihsanı ve inamı kulu günahtan alıkoymakta ne de kulun isyanı ve kötülüğü Allah’ı ihsan ve iyilikten alıkoymaktadır. İşte en büyük kötülük, kalplerin böylesine yüce bir varlığı sevmekten mahrum olması ve sevgisini başka varlıklara yöneltmesidir.’
Sonuç
Yukarıda değindiğimiz gibi ‘Beyin, aynı şekilde bağımlılık yapan iki madde arasında her zaman daha hızlı ve uzun süre keyif veren maddeyi tercih eder’. Tüm sevgilerin, arzuların ve şehvetlerin arka planında bu yatar.
İnsanın devamlı ve en büyük ödül olan Allah’ın sevgisi ve katındaki güzellikleri elde edememesinin sebebi; tüm bunları yakinen idrak edememesi, istikrarlı olamaması ve “İnsanın aceleci yaratılmış” (21/Enbiya, 37) olmasındandır.
Ne kendisini, ne vereceği ödülü, ne de cezasını hakkıyla bilmediğimiz hâlde Allah’tan subhanehu ve teâla korkup O’nu sevmemiz asla mümkün değildir.
Sadece Allah’ı ve katındaki güzellikleri sevebilmenin yolu;
O’nu tüm güzel isim ve yüce sıfatlarıyla hakkıyla tanımak.
Namaz, dua ve Kur’an okumak suretiyle onunla konuşmak.
O’nun için sevmek “Kim Allah’ı, O’nun Peygamberini ve inananları dost edinirse, bilsin ki şüphesiz Allah taraftarları galiplerin ta kendileridir.” (5/Maide, 56)
O’nun için diğer sevgilerden feragat etmek: İbrahim’in aleyhisselam Allah için İsmail’i kurban etmesi gibi…
O’nu seveni sevip sevmeyeni sevmemek, O’nu sevmenin getirilerini kavramak ve tüm bunları hem zihnimizde hem de hayatımızda sürekli canlı tutmakla mümkün olur.
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (3/Âl-i İmran, 31)
Ebû’d-Derdâ radıyallahu anh anlatıyor:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: ‘Dâvud’un duaları arasında şu da vardır’: ‘Allah’ım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli talep ediyorum. Allah’ım! Senin sevgini nefsimden, ailemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl.’ “
Ve’l hamdu lillahi Rabbi’l âlemin…
İlk Yorumu Sen Yap