Beynin Bölgeleri: Alt ve Üst Beyin

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,

Bir önceki sayımızda yeni bir konuya giriş yapmış ve beynimizden bahsetmeye başlamıştık. Dışarıdan baktığımızda tek bir organ gibi görünen beynimiz vücudumuzu yönetip kontrol ederken kendi içerisinde de iş bölümü yapar. Her bölge belli görevleri yerine getirmek üzere özelleştiği gibi aynı zamanda her bölüm birbiriyle bağlantılı çalışır. Allah (cc) insan beynini en güzel şekilde yaratmış ve Er-Rabb ismiyle düzene sokmuştur. Yaptığı iş bölümlerine göre üst, alt, sağ ve sol olarak dört temel bölgeye ayrılır. Bu yazımızda beynimizin alt ve üst bölgesi hakkında konuşacak, hayatımızdaki yansımalarını anlamaya çalışacağız. Çaba bizden, başarı Allah’tandır (cc).

Beynimizin alt bölgesinde beyincik, beyin sapı, limbik sistem adı verilen bölgeler yer alır. Beynin bu bölgeleri çok ilkel işlevlerden sorumludur ve aynı zamanda hayati olayları yönetir. Örneğin nefes almamızın düzeninden ve devamından sorumludur. Kalp atışlarımızın ritmik ve sürekli olmasını sağlar. Anlık reflekslerimiz beynin bu bölgesinden kaynaklıdır. Denge merkezlerimizden biridir. İki temel duygunun kaynağıdır: Öfke ve korku.

Alt beyin bölgesi hayvanlarla ortak noktamızdır. Hayvanların da kalbi atar, düzenli nefes alıp verirler, âni bir şey olduğunda sıçrama, kaçma gibi reflekslere sahiplerdir. Hayvanlar da stres ânında korkarlar, tüylerini kabartabilir veya patileyerek ya da gagalayarak saldırabilirler. Tüm bunlar hayvanlarda ve insanlarda fıtri olarak vardır. Yok edilemez ve görmezden gelinemezler. Fakat yönlendirilebilen noktaları vardır.

Alt bölgenin en önemli özelliklerinden biri bilinç dışı gerçekleşmesidir. Düşünme ve akıl sürecinden geçmezler. İnsan, bir dakikada yaklaşık yirmi kere nefes alması gerektiğini düşünmez. Kendisi unutsa bile nefes alıp verişi ömür boyunca devam eder. Kalbin bir dakikada altmış seksen defa atması gerektiği bilincinde olmaz. Yaşadığı sürece kalbi ritmik bir şekilde atmaya devam eder. Aklına geldiğinde nefes alışverişini değiştirebilir veya stres durumunda kalbi daha hızlı çarpabilir, ama sürecin tamamı bilinç dışı ilerler.

Hayati işlevlerin tamamı otomatiktir; insan kendi isteği/iradesiyle bu bölgelere müdahale edemez. Örneğin kişi kendi isteğiyle nefesini uzun süre -kendisini boğacak kadar- tutamaz. Muhakkak patlar ve nefes alır. Kendi iradesiyle kalbini yavaşlatamaz veya durduramaz. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun ki vücudun can güvenliğini sağlayan her mesele otomatik ve bilinç dışı gerçekleşir. Bu durum Allah’ın bizlere merhametinin büyük bir tecellisidir. Aksi olsaydı çokça unutkan olan insan nefes almayı veya kalp atışlarını unuttuğu için ölebilirdi, bilincin devreden çıktığı uyku hâli insanı sardığında kalbi ve akciğerleri çalışmayacağı için insan tekrar uyanamayabilirdi. İnsan sadece hayati işlevlerinin devamına konsantre olsaydı günlük yaşamın hiçbir meselesi hayatına sığmayabilirdi, Allah (cc) en doğrusunu bilir. Akıl insana verilmiş çok büyük bir nimet olduğu gibi vücudun pek çok meselesinde aklın devre dışı bırakılması da çok büyük nimetlerden biridir. Tüm bunlar insanı hayrete düşüren, Allah’ın (cc) eşsiz yaratmasının tecellilerindendir.

Beynin alt bölgesinden kaynaklanan refleksler âni gelişir ve birden meydana gelir. Örneğin eline bir iğne battığında beynin üst bölgesi acı hissini duymadan veya vücuda “Eline iğne battı, canın acıyacak, elini çek!” emri vermesini bile beklemeden refleks olarak elini iğneden çekmiş olur. Beynin alt bölgesinin refleksif çalışması bir saniyeden bile kısa sürede kişiyi harekete geçirir. Bu kadar kısa sürede devreye giren bir durumu beynin anlaması ve kontrol etmesi zordur, o nedenle refleksif gelişen tepkilerin çoğunda insan sonradan, birkaç saniye geçtikten sonra farkına varır, acı duyar, durumu kavrar…

Hayvanların beyninin alt bölgesi insanoğluna kıyasla daha büyük ve daha gelişmiş bir yapıdadır. Hayvanlarda akıl ve aklın üzerine bina edilen hiçbir işlev yoktur. Örneğin doğada ceylanın hayatta kalması için kaplandan kaçarken çok hızlı olması gerekir. Koşma ânında kaslarını ve dengesini iyi kontrol edebilmesi için beynin alt bölgelerine insandan çok daha fazla ihtiyaç duyar. Fakat insanın hayatta kalabilmesi için veya günlük yaşamını düzenleyebilmesi için hızlı koşmasına gerek yoktur. Hem yeryüzü insana musahhar kılınmıştır hem de insan yeryüzünü imar edebilecek akıl nimetiyle rızıklandırılmıştır.[1] Hızlı koşan hayvanları ehlileştirerek yeryüzünden faydalanabilir veya aklını kullanarak hızlı hareket edebilen alet edevatlar, cihaz ve araçlar üretebilir. Örneğin doğada bir hayvanın âniden gelebilecek tehlikelere karşı refleksleri kuvvetli olmalıdır. Kulakları en ufak sese duyarlı olmalı, gözleri daha keskin görmeli ve içgüdüsel refleksleri daha gelişmiş olmalıdır. En basitinden doğduğu ândan itibaren yürüyebilmeli, koşabilmeli ve refleks yanıtlar verebilmelidir. Oysa insanın bunlara hayvanlar kadar ihtiyacı yoktur. Tehlikelerden korunmak için aklını kullanabilir; kendi türleriyle bir araya gelebilir, kendisini koruyacak gereçler üretebilir, kendisini savunabilir. Elbette insanın da günlük hayatında reflekslere ihtiyacı vardır. Düşerken kendisini sarıp koruması, eli yandığında ısı kaynağından hemen kaçması, ayağına çivi battığında ânında ayağını çekmesi veya bir ebeveynin düşen bebeğini yakalaması için reflekslere ihtiyacı vardır. Fakat ihtiyacı hayvanlarınki kadar değildir.

İnsanı hayvandan ayıran en temel özellik, beynin üst bölgelerinden kaynaklanır. Yetişkin bir insan beyninin üst tarafı, alt bölgelere göre çok daha kompleks ve gelişmiş bir yapıya sahiptir. Beynimizin üst bölgesi akıl ve düşünme süreçlerinin gerçekleştiği yerdir. Olayları değerlendirdiğimiz, sonuçlar çıkardığımız, sebep sonuç ilişkisi kurduğumuz, davranışlarımızı yönlendirdiğimiz, kararlar aldığımız, aldığımız kararları uygulamak için planlar yaptığımız, sorunlar karşısında çözümler ürettiğimiz, duygularımıza anlamlar yüklediğimiz, dünyayı algıladığımız, yaratılmış diğer canlıları anladığımız, hayaller kurup hedefler belirlediğimiz, ahlaki ilkeler edindiğimiz yer beynimizin üst taraflarıdır. Beynin bu bölgesi anne karnındayken de vardır, fakat doğduktan sonra olgunlaşmaya başlar; yaş ağaç misali kişi hangi aile ortamına doğmuşsa o yöne doğru eğilmesi muhtemeldir. Özellikle ergenlik çağına kadar yaşadığı çevrenin değerlerine göre şekillenmesi beklenir.

İnsanoğluna on iki on üç yaşına kadar beynin üst bölgesiyle ilgili becerileri edinememiş gözüyle bakılması, onun gelişiminin desteklenmesi açısından daha faydalı olacaktır. Yazıyı hazırlarken faydalandığım bir kitap[2] beyni inşaat hâlindeki bir eve benzetiyordu. Ve üst bölgesinin inşaatının henüz devam ettiğinden, ebeveynlerin zaman içerisinde bu bölgenin inşaatını tamamladığından bahsediyordu. Örneğin çocuğunuzda veya kendinizde beynin üst bölgesiyle ilgili bir sorunla karşılaştığınızda bu bölgenin biraz inşaat faaliyetine; şekil vermeye, sağlamlaştırmaya, zımparalamaya, boyamaya, dekore etmeye ihtiyacı olduğunu düşünmek gelişimi daha destekleyici olacaktır.

Doğru düşünemiyor olabiliriz; bazen olaylara bakış açımız hatalı olabilir; davranışlarımızı kontrol edemediğimiz, duygularımızı anlayamadığımız zamanlar olabilir; bazı sorunlar karşısında çözüm üretememiş olabiliriz; zaman zaman duygusal davranmış yanlış tepkiler vermiş olabiliriz; yanlış hedeflere yöneldiğimiz ânlar olabilir; ahlaki açıdan zaman zaman takılmalar yaşıyor olabiliriz… Bununla birlikte, “Henüz inşaatım bitmedi; ama istersem, aklımı devreye sokarsam, Allah’ın yardımıyla ve Rabbimin razı olduğu sınırlar çerçevesinde güzel şeyler çıkarabilirim.” bakış açısına sahip olmak insanın vizyonunu genişlettiği gibi mevcut duruma saplanmak yerine kolları sıvayarak neler yapabileceğine bakma imkânı da sunar.

Beynin üst bölgesinin olgunlaşması yaşam boyu devam eder. Eğer üst beyin gelişimi yeterli düzeyde olmazsa veya üst beyin zamanla alt beyni dengeleyip, hatta baskın konuma geçmezse olaylara âni tepkiler veren; duygularla, özellikle korku ve öfkeyle hareket eden; düşünmeden davranan; birden hareket edip, yaptığının farkına varınca pişman olan insanlar ortaya çıkar.

Bir çocuk karşıdan karşıya geçerken âniden onu tutup çekmek veya “Dur!” diye haykırmak hayat kurtarıcı olabilir. Veya bir annenin, bebeği düşerken ânında onu yakalaması koruyucudur. Fakat bunlar ânlık durumlarda, ihtiyaç hâlinde ve genellikle ekstrem olaylarda işe yarar. Hayatın tamamına, günlük hayatın çoğuna yayılmışsa gözden geçirilmesi gereken noktalar var demektir, tedavi edilmediğinde sorunlar kaçınılmaz olacaktır.

Allah’ın (cc) insana verdiği en büyük nimetlerden biri de beynin her bölgesinin en sonunda üst beyne bağlanmasıdır. Peki, bunun hayatımızdaki karşılığı nedir? Yukarıda beynin alt bölgesinden kaynaklanan işlevlerin kontrolümüz dışında olduğunu, âni geliştiğini söyledik. Beynin alt bölgesinde oluşan iki duygudan da bahsettik, öfke ve korku. Bu duygular yerleşim yeri nedeniyle yok edilemez. İnsanın korkmadan yaşaması mümkün değildir. Öfke duygusunu hayatından çıkarması söz konusu değildir. Bu duygular, beynin kontrol edemediğimiz alt bölgesinden başlar, kontrol edebildiğimiz üst bölgesine kadar çeşitli duraklara uğrayarak ilerler. Beynin üst bölgeleriyle bağlantı kurduğu için duygularımıza yön vermeyi öğrenebiliriz.

Yön vermek ne demektir? Akan bir suya set çekmek, onu toprakla örtmek yerine faydalı olacağı bir beldeye gitmesi için önüne yol kazmak ve iyiye doğru yönlendirmek, kanalize etmektir. Örneğin öfkelenen bir çocuğa “Öfkelenme!” demek, “Pembe bir fil düşünme.” demeye benzer. Hepiniz düşündünüz değil mi? Oysa hedefimiz; kişinin öfkesini tetikleyen durumların farkına varmasını sağlamak, beynin alt bölgesinden gelen bu duyguya bir saniyeden kısa bir zamanda tepki vermek yerine bir ân durmasını öğretmek, vakit kazanarak üst beynin devreye girmesini sağlamak, bu duyguya verilebilecek çeşitli davranışsal tepkilerin olduğunu ve tercihi aklımızla yaptığımızı anlatmak, tercihlerin değişebileceğini öğretmek ve örnek göstermek olduğunda alt beyin ile üst beyin arasındaki dengeyi kurabilir ve yıkıcı bir sonucun ortaya çıkmasının önüne geçebiliriz. Böylece insan öfkeyi yok etmeye çabalamak yerine öfkelenmesine rağmen doğru davranabilir, iyi sonuçlar elde edebilir.

İlkel davranışlar sergileyen, aklını kullanmadan hareket ettiği hissi veren insanlar için beynin üst bölgesinin inşaatının tamamlanmadığı, yaşı kaç olursa olsun alt beynin hâkimiyetinde yaşadığı düşünülebilir. Allah (cc) en doğrusunu bilir, bedevilerin yaptıklarını okuduğumda zihnimde “beynin alt bölgesi insanı” düşüncesi oluşuyor. Allah Resulü’nün (sav) verdiği cevapların ve tepkilerin hepsi insanı ıslah ettiği gibi aynı zamanda beynin üst bölgesini inşa ediyor. Örneğin mescide bevleden bedeviye tepki vermemesi, sahabenin tepki göstermesini de engellemesi ve bedevinin işini bitirmesi için beklemesi; sonrasında bulundukları yerin mescid olduğunu söyleyerek mescidlerin Allah’ı zikretmek, namaz kılmak ve Kur’ân okumak gayesiyle inşa edildiğini anlatması ve yaptığı şeyin nasıl telafi edileceğini bir kova su dökerek göstermesi bunun en güzel örneklerindendir.[3]

“Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve Ahiret Günü’nü uman ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah Resûl’ünde güzel bir örneklik vardır.”[4]

Beynin alt bölgesinin hâkimiyetinde olan bir insanın en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri de olayın kaynağı, gelişim süreci, vardığı son nokta ve farklı seçenekler konusunda kendisine rehberlik edecek bir insandır. İnsan hasta olmaya eğilimli bir canlı değildir, aksine iyileşme potansiyelini her daim içinde barındırır. Allah’ın (cc) yardımıyla yıllar içerisinde gelişmeyecek üst beyin yoktur. Yeter ki insan fıtratına ve özüne dönebilmeyi başarsın…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (cc) hamdolsun. Bir sonraki yazıda görüşmek duasıyla…


[1]. “Kendisinden (bir lütuf olarak) göklerde ve yerde olanların tamamını hizmetinize sundu. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir topluluk için ayetler vardır.” (45/Câsiye, 13)

[2]. Daniel J. Siegel, Tina Payne Bryson, Bütün Beyinli Çocuk, Diyojen Yayıncılık, İstanbul, 2020

[3]. Buhari, 6025; Müslim, 285. Lafız Müslim’e aittir.

[4]. 33/Ahzâb, 21

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver