Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,
Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,
Söze ve beyana dair yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Sözlerin İnsana Etkisi Vardır
İletişim; duygu, düşünce ve inançların karşı tarafa aktarılmasıdır. İletişim esnasında kullanılan sözcüklerin anlamları ve imaları insanın duygu ve düşünce dünyasını etkileyebilir, üzebilir, insanı derinden sarsabilir, hüzünlendirebilir veya genel anlamıyla eziyet verebilir.
“Onların (seni yalanlamak, alaya almak ve aşağılamak için söyledikleri) sözleri seni üzmesin. Şüphesiz ki izzetin tamamı Allah’a aittir. O (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.”[1]
“Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda sınanacaksınız. Yine andolsun ki, sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden ve müşriklerden size çokça eza verecek sözler işiteceksiniz. Şayet sabreder ve korkup sakınırsanız hiç şüphesiz bu, azmedilmeye değer işlerdendir.”[2]
Ayette geçen, insanı üzebilecek sözü anlayabilmek için kavimleri incelediğimizde; sözün içeriğinin yalanlamak, alay etmek ve aşağılamak olduğunu görüyoruz. Yalanlamak, alaya almak, aşağılamak; iki insanı karşılıklı eşit düzeyde bir ilişkiden oluşan iletişimden çıkarır. Yalanlanan insan sürekli kendisini açıklama ihtiyacı hisseder, alaya alındığında kendini savunmak ister, aşağılandığında söylediklerinin değerli olduğunu hissetmek ve karşı tarafa hissettirmek ister. Maalesef içinde bulunulan durum ve bu durumla baş etme çabası hayli zor ve üzücü bir süreçtir… Allah (cc) peygamberlerine yol göstermese, kullarını muhafaza etmese, kalpleri cebretmese ve kendi sevgisiyle doldurmasa, insana ihlası, sabrı ve takvayı öğretmese bir insanın duygu, düşünce ve inanç dünyası derinden etkilenir.
Etkileyici/Sarsıcı Söz
“Onlara: ‘(Sorunlarınızı çözmek için) Allah’ın indirdiğine ve Resûl’e gelin.’ denildiği zaman, münafıkların alabildiğince senden kaçtıklarını görürsün. Elleriyle (yapıp) takdim ettikleri (bu günah sebebiyle) başlarına bir musibet geldiğinde hâlleri nice olur? Sonra da sana gelip: ‘Sadece iyilik ve başarı istedik.’ diye yemin ederler. Bunlar, Allah’ın kalplerinde (gizledikleri asıl gayelerini) bildiği kimselerdir. Onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara (onları derinden sarsacak) etkili bir söz söyle.”[3]
Kelimeler insanı derinden etkileyip sarsabildiği için insanın ıslahında önemli bir yeri vardır. Nasihat ederken, öğüt verirken etkilemek ve sarstığı için değişimi başlatıcı sözcükleri kullanmak Nebevi metodlardan biridir. Dikkat etmek gerekir ki sarsıntı iki etkiye sahiptir; derinden etkileyip dönüşümü de başlatabilir, yıkıma da sebep olabilir. Söz söylemek bir nimettir ve nimetlerden herkesin nasibine düşen pay farklıdır…
İletişimde Ölçü: Sözün En Güzeliyle Muamele Etmek
Rabbimiz bir şey yaratmamış olsun ki onu ölçüsüz bıraksın! Söz ve beyan Allah (cc) tarafından yaratılmış ve insanoğluna öğretilmiş iki nimettir. Sınırları ve ölçüleri vardır. Kelimelerin ve hitabetin insan ve toplum üzerindeki etkilerini bilen Rabbimizin (cc) söze getirdiği ölçü sözün en güzeli ile muamele edilmesidir.
“Kullarıma de ki: ‘(Birbiriyle iletişime geçtiklerinde) en güzel olanı söylesinler. Çünkü şeytan, (kullandıkları sözcüklerle) aralarını bozmaya çalışır. Şüphesiz ki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.’ ”[4]
Şeytanla olan kavgamız Âdem’den (as) başladı ve kıyamete dek sürecek. Şeytanın silahlarından bir tanesi de sözcükler ile insanların arasını bozmaktır. Tevhidden sonraki en büyük nimet toplumsallık/cemaat olduğu için şeytanın insanlar arasındaki ülfeti ve birliği bozma girişimi hafife alınmamalıdır. Rabbimiz (cc), şeytanın bu tuzağından korunma yolunu insana öğretiyor: İletişim kurarken sözün en güzelini seçmek…
Kullanılan sözcükler insanı bu kadar etkiler mi? Rabbimizin emrinin fıtrattaki karşılığı nedir?
Son yıllarda iletişim, söz, algı ve davranış üzerine yapılan çalışmalar ve beyin hücrelerinin işleyişi incelendiğinde görüldü ki iletişimde kullanılan dil, kişinin beyin hücresinin çalışmasını ve programlamasını değiştiriyor. Bu da algısal ve davranışsal farklılıklar oluşturuyor. İnsana ve topluma dair çok geniş etkisi olan bu keşif maalesef kapitalist düzende iş verimi ve akademik başarı olarak sınırlandı. Ancak bizler sınırları yeniden çizebilir, İslam’ın bizlere yüklediği imametle vahyin öğretileri ışığında daha geniş pencereden meseleye bakıp yorumlayabiliriz.[5]
Örneğin matematik sınavından düşük not aldınız ve “Matematiği anlamıyorum/yapamıyorum.” dediniz. Beyin hücreleriniz artık matematik dosyasını kapatır ve üzerinde çalışmaz; matematiğinizi geliştiremezsiniz. Çünkü “Matematik, yapılamıyor.” diye meseleye nokta konulmuştur. Ancak “Matematiği henüz yapamıyorum.” dediğinizde beyin hücreleriniz “Hmm, şu ân yapamıyor olabiliriz, ama zamanla yapacağız demek ki.” diye yorumlar ve başarmanın yollarını arar. Çalışmaya ve gelişmeye devam eder. Dosyayı kapatıp rafa kaldırmaz. Evet, sadece bir kelime, anlamı tamamen değiştirir ve nöronal çalışmayı yeniden programlayabilir…
Madem mesele bu kadar basit, kelimelerin beyin hücrelerimiz (nöronlar) üzerinde sihirli sayılabilecek bir etkisi var, öyleyse biz kelimeleri karşılıklı birbirimize söyleyelim, aynaların karşısına geçip tekrar edelim, kâğıtlara yazıp duvarlara asalım, kelimelerle kitaplar dolduralım ve benzeri şeylerle tüm sorunları çözelim. Günümüz dünyasında bunlar ve daha fazlası yapıldığı hâlde neden değişim olmuyor? Hani sihirliydi!
Bu etkiler için kelimeler duygu ve düşünce dünyasından gelmeli ve iletişim de yine duygu ve düşünce dünyasına ulaşmalıdır. Maalesef günümüzde kelimeler sadece ağzımızdan çıkıyor ve sadece kulağımıza ulaşıyor. Zaten bu yüzden bugünün dünyası çok güzel konuşan ama konuştuğu gibi davranmayan/yaşamayan sanal insanlarla dolu…
İnsanın değişim ve dönüşüm için kelimeleri duyması, beynin anlama (wernicke) alanında yorumlaması, yorumladığı bilgiyi beynin ilgili yerlerine ulaştırması gerekir ki inanç, duygu ve düşünce dünyası değişsin, bu değişim davranışlarına yansısın. Beynimizin anlama/idrak alanını en güzel şekilde İslami değerler, ahlaki öğretiler ve Kur’ân kıssaları besler. İnsanı yaratan, insana bu fizyolojiyi veren, ona sözü ve beyanı öğreten Rabbinin vahyi/sözü ve Resûl’ünün sünneti kalpte ve zihinde temelleri attığında sözde, iletişimde ve davranışta hikmet açığa çıkar.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli mesele Kur’ân kavramlarıyla veya İslami terimlerle konuşmanın/söz söylemenin tek ölçü olmadığıdır. Dikkat edilirse dünyada kendisini İslam’a nispet eden milyonlarca insan Kur’âni kavramlarla konuşuyor, ancak kelimelerin insanlar ve toplumlar üzerinde dönüştürücü etkisini görmüyor. Hatta öyle ki İslami kavramlar hakkında çok güzel konuşmalar yapan insanların yaşamlarına bu kavramların yön vermediğini gözlemliyoruz. Hâlbuki bu konuşmalar beyin hücrelerinin kodlanmasını değiştirmeli, insanın zihin dünyasını dönüştürmeliydi… Allah (cc) en doğrusunu bilir, seçilen kelimeler kadar bu kelimelerin nereden geldiği de önemlidir. Kişinin inanç dünyası başka, duygu ve düşünce dünyası başka, ağzından çıkan kelimeler başka, duyduğu kelimeler başka olduğunda âdeta sistem çöküyor, beyin hücreleri neyi nasıl kodlayacağını şaşırıyor, kaos yaşanıyor. Birbiriyle çelişen davranışlar meydana geliyor. Oysa hakkın ölçülerinden biri de düzen, birlik ve çelişki olmamasıdır. Fıtrat ile hak asla birbiriyle çelişmeyeceğine göre, fıtratın yaratıcısı da hakkın kaynağı da bir olduğuna göre; insan inanç, duygu ve düşünce dünyasına kodladıklarını kontrol etmelidir.
Sözün En Güzeli Kur’ân
“Allah, (ayetleri) birbirine benzeyen (ve ayetleri) tekrar eden, sözün en güzeli olan (Kur’ân’ı) Kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, ondan dolayı derileri ürperir/tüyleri diken diken olur. Sonra ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikrine yumuşar. İşte bu, Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediğini hidayet eder. Kimi de Allah saptırmışsa, ona doğruyu gösterecek hiç kimse yoktur.”[6]
“Onlar sözü işitip en güzeline uyarlar. Bunlar, Allah’ın hidayet ettikleridir. Bunlar, akıl sahiplerinin ta kendileridir.”[7]
Rabbimiz (cc), kulları arasında iletişimde ölçü/sınır getirdiği gibi kullarıyla iletişim kurduğu vahyi de en güzel söz olarak indirmiştir. Kur’ân hem dil bilgisi bakımından hem anlam bakımından hem uyum/kafiye bakımından hem de verdiği haberler bakımından sözün en güzelidir. İnsanın kalp ve zihin dünyasını besleyen yegâne kaynaktır.
Rabbimiz (cc) Kur’ân’da kıssaları ve olayları anlatırken, insanı tanımlarken, meseleleri detaylandırırken, kevnî ayetleri açıklarken öyle kelimeler seçmiştir ki her bir anlamı ayrı bir hikmettir. Aradan geçen yüzlerce yılda bu kelimeler eskimek şöyle dursun her çağda yeni hak yönleri keşfedilmektedir. Her çağa hitap eden ve güncel kalan, her çağın başka bir gerçekliğini gözler önüne seren bu Kur’ân şüphesiz Allah’tandır (cc) ve sözün en güzelidir.
Kur’ân ve Vahye Karşı Harp/Savaş
Sözün ve edebiyatın değerini bilen Arap toplumu vahye karşı savaştılar. Mekkeli müşrikler Kur’ân’ı Allah’ın (cc) kelamı olmaktan çıkarmaya çalıştı, Kitap ehli Yahudiler ise sözleri yerinden oynatarak vahyi tahrif etmeye çalıştılar. İslam’a düşmanlık eden her insan, geçmişte söz üzerine ısrarlı bir savaş verdi ve bu savaş kıyamete dek sürecektir, Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Vahiy, Allah’ın (cc) Sözüdür
“Hiç şüphesiz (Kur’ân), değerli olan Resûl’ün sözüdür. O, şair sözü değildir. Ne kadar da az inanıyorsunuz. Kâhin sözü de değildir. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. Âlemlerin Rabbi (olan Allah) tarafından indirilmiştir. Şayet o, bize karşı bazı sözler uydursaydı, biz, sağ (elle)/kuvvetle mutlaka ondan (intikam) alırdık.”[8]
Bir sözün Allah’a (cc) ait olması ile insan sözü olması; hakikatiyle, kesinliğiyle, söze uyup amel etmekle, sözün tartışmaya açık olup olmamasıyla birbirinden ayrılır. Mekkeli müşrikler vahyi, insan sözü ile eşitlemeye çalışarak insanların bu söze teslim olmalarını engellemeye çalıştılar. Kur’ân sadece Allah’ın sözü olmasıyla değil, aynı zamanda bu sözün açıklayıcısının da âlemlerin Rabbi olmasıyla diğer bütün sözlerden ayrılır. Bu nedenle yaratılmış hiçbir varlık bu sözün benzerini getiremeyecek, bu söz kadar hiçbir söz insanları etkileyemeyecektir. Allah (cc) Kur’ân’ın bu yönünü inkâr edenlere meydan okuyor; benzeri bir kitap, bir sure, bir ayet getirebiliyorlarsa getirmelerini söylüyor…
Sözün Yerinden Oynatılarak Tahrif Edilmesi Yasaklandı
Ehl-i Kitab’ın vahye karşı verdiği savaş ise kelimelerin üstünü kapatmak ve sözü yerinden oynatmaktı:
“Sözlerini bozmaları sebebiyle onlara lanet ettik ve kalplerini katı kıldık. Kelimeleri yerinden oynatarak tahrif ediyorlar. (Ayrıca) emrolundukları şeyden paylarına düşen (ameli) terk ettiler. Onların azı hariç sürekli olarak onlardan ihanet görürsün. (Buna rağmen) affet ve hoş gör. (Çünkü) Allah, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever.”[9]
Kelimelerin yerlerini değiştirmek, farklı kelimeler kullanmak veya bazı kelimeleri çıkarmak anlamın tamamını değiştirebilir, farklı manaların çıkmasına sebep olabilir, öyle ki tam zıddına bir sonuç bile elde edilebilir.
Duyulan kelimeler, zihinde ve kalpte etkiler oluşturur. Kelime değiştiğinde anlam da değişir. Bu değişim kişinin duygu ve düşüncelerine etki eder. Duygu ve düşünceler değiştiğinde davranışlar da değişir.
Bir sonraki yazıda kaldığımız yerden devam etmek duasıyla…
Âlemlerin Rabbi ona Allah’a hamdolsun.
[1] 10/Yûnus, 65
[2] 3/Âl-i İmran, 186
[3] 4/Nisâ, 61-63
[4] 17/İsrâ, 53
[5] Detaylı bilgi almak için NLP (Nörolinguistik Programlama) ismiyle araştırabilirsiniz.
[6] 39/Zumer, 23
[7] 39/Zumer, 18
[8] 69/Hâkka, 40-45
[9] 5/Mâide, 13
İlk Yorumu Sen Yap