BEDENÎ VE PSİKOLOJİK İYİ OLUŞ

Psikolojik olarak iyi olma hâli hayatta sahip olduğumuz veya olabileceğimiz en büyük hazinelerden biri. Kulluğumuzu hakkıyla yerine getirmek, aile ilişkilerimizin güzelleşmesi ya da hayatta başarı olarak gördüğümüz şeylere ulaşmamız için insanda elzem olan hammaddelerden. Psikolojik olarak sağlıklı olmayan bireyin, bir hazan yaprağı gibi olacağı aşikârdır. Hayatlarımızdaki ehemmiyeti nedeniyle bu yazı ve devamında gelecek olan iki yazı dizisinde psikolojik iyi oluşumuzun farklı temellerle ilişkilerine değineceğiz. Bu ayki yazımızın başlığı ise bedenimiz ile psikolojik iyi oluşumuz arasındaki ilişki.

Psikolojik İyi Oluş Nedir?

Dünya Sağlık Örgütü (2014) psikolojik iyi oluşu “her bireyin içindeki potansiyeli ortaya koyduğu, yaşamın günlük stresleriyle başa çıkabileceği, üretken ve verimli bir şekilde çalışabildiği ve yaşadığı topluma katkıda bulunabildiği bir durum” olarak tanımlamaktadır.[1]

Bu tanım üzerinden de düşünürsek, genel olarak hepimiz psikolojik düzeyde iyi olmak ile olmamak arasındaki farkı biliriz. Kötü hissettiğimiz bir gündeki lezzet ile kendimizi iyi hissettiğimiz bir gün arasındaki kalite farkını her manada idrak ederiz. Hayattaki duruşumuz buna bağlı olarak değişebilir. Hayatımızı muazzam ölçüde etkileyen psikolojik iyi oluş ise bazı etmenlere bağlıdır.

Alandaki yeni yaklaşımlar insanı biyopsikososyal bir varlık olarak ele alıyor. Yani bireyin sağlık bütünlüğünün üç koşulla; biyolojik, psikolojik ve sosyal (çevre) süreçlerin birleşerek karmaşık bir bileşim ve karşılıklı etkileşimden oluştuğunu savunuyor. Yani bizi biz yapan etmenler biyolojimizden, psikolojimizden ve çevresel koşullarımızdan oluşur. Ve bunlar birbirini etkiler. Nasıl ki hasta olan -biyolojisi sorun gösteren- biri psikolojik olarak zorlanacak ve sosyal çevresi bu durumdan etkilenecekse, psikolojisi iyi olmayan birinin de sosyal çevresi, biyolojisi etkilenecektir. Keza bu durum illa negatif olmak zorunda değil, pozitif olarak da bu yapıların karşılıklı etkileşimi vardır. İşte bu yüzden “Bedenimizi nasıl kullanırsak psikolojik iyi oluşumuza katkıda bulunuruz?” sorusu cevaplanması gereken bir sorudur.

Beden ve Ruh Sağlığı Arasındaki Bağlantı

Beden ve ruh sağlığı arasındaki ilişki karmaşık ve çok yönlüdür. Araştırmalar, psikolojik durumların fiziksel sağlık üzerinde doğrudan ve dolaylı etkileri olduğunu, aynı şekilde fiziksel sağlık durumunun da ruhsal sağlığı etkileyebileceğini göstermektedir. Örneğin sürekli stres bağışıklık sistemini baskılayarak bireyi hastalıklara karşı daha savunmasız hâle getirirken[2] kronik ağrıların depresyon ve anksiyete riskini arttırdığı bulgulanmış.[3] Bu ve benzeri çalışmalar alanda oldukça fazla.

Bedenimiz bize Rahmân’ın emaneti. Bu emanetten sorumlu olduğumuzu Allah Resûlü (sav) bizlere haber veriyor. Emanet dediğimiz; savunulması, korunması, iyi bakılması unsurlardır. Bu emanete (bedene) psikolojimize etki edecek şekilde iyi bakmanın bazı yollarına gelin beraber bakalım.

Beslenme ve Psikolojik İyi Oluş

“Ne yersek oyuz.” sözünü sık duymuşuzdur. Beslenme bir motora koyulan yakıt gibi bizim beyin yapımızı, fizyolojik sistemimizi etkiliyor. Doğada yaratılan yiyecekler Allah’ın bize şifa bulmamız, vücut ihtiyaçlarımızı gidermemiz için bahşettiği ecza depoları. Ama maalesef bu kokuşmuş sistemde her şey rant ve para üzerine dönerken yediğimiz gıdalar da bundan nasibini almış vaziyette. Bunu anlamak için kimyager olmaya gerek yok. Yirmi sene önceyi bugüne oranlayarak yenilen yiyeceklerin lezzetini kıyas etmek ya da yazın gittiğinizde köyünüze (tabii hâlâ öyle bir yer varsa) yapılan tarımı incelemeniz yeterli. Kullanılan tarım ilaçları ya da suni gübreler şeker gibi toprağa, besinlere serpiliyor. Çiftçiye, hatta bahçesinde kendine bitki yetiştiren ve fazlasını getirip pazarda satan birilerine, “Bu ürünün tohumu sizin mi, yoksa satın mı alıyorsunuz?” diye sorduğunuz küçük bir anket yaparsanız hemen hemen hiç kimsede kendi atalarından kalma tohum bulunmadığını öğrenmek işten bile değil. Öyleyse şunu göz önünde bulundurmak biz Müslimlerin hayrına olacaktır: Hayatı idame etmemiz, iyileşmemiz için Rahmân tarafından bize bahşedilmiş bitkilerimiz artık o kadar masum değil. Allah’ın ayette buyurduğu gibi zalimler iş başına geldiklerinde nesli ve ekini ifsad ettiler. Bunun yansıması olarak fizyolojimiz etkilenirken ruh hâlimizin etkilenmemesini beklemek Polyannacılık olacaktır. Bu mevzuda elimizden geldiğince yerli ve ata tohumlarını araştırıp bulmak, bunu yapan kişilerden alışveriş yapmaya çaba göstermek en azından birey olarak bizim yapabileceklerimiz. Ama asıl üzerinde durulması gereken husus ise kendi elimizle kendi vücudumuza zarar verdiğimiz yapay tatlandırıcılar, yapay aromalar, yani paketlenmiş gıdalar. Marketlere gittiğimizde etrafımızda yalnızca işlenmiş gıdalar mevcut. Reklamlar onları tüketmemiz için tabiri caizse bize ve neslimize yalvarıyor. Peki, bu furyaya dâhil olursak ne mi oluyor? Gelin bir araştırma üzerinden konuyu değerlendirelim.

2009 yılında Hollanda’da yapılan bir araştırmada yirmi yedi çocuğu iki gruba ayırıp, on beşine temiz içerikli gıdalar verilmiş. Yani katkı maddeleri olmayan sentetik boya içermeyen eski zaman usulü yiyecekler verilmiş. Diğerlerine ise Batı kültürüne ait beslenme düzeni uygulanmış. Araştırmacılar ne olduğunu görmek için çocukları bir hafta boyunca gözlem altında tutmuş. Koruyucu madde ve boyalardan uzak olan çocukların %70’inde dikkat becerisinin arttığı, ortalama artışın ise %50 gibi bir rakam olduğu ortaya çıkmış. Onca psikoloğun kapısını çocuklarımızın hiperaktif ya da dikkati dağınık olduğundan şikâyet ederek aşındırdığımız düşünüldüğünde bu rakamlar muazzam bir etkiyi belirtiyor. Bununla birlikte bu araştırmaya küçük bir çalışma diyebilirsiniz. Aynı şekilde düşünen, araştırmayı yapan ekip, bu defa aynı deneyi yüz çocukla gerçekleştirmişler ve deneyi beş haftaya uzatmışlar. Sonuçlar yine benzer şekilde. Sağlıklı beslenen çocukların dikkat ve odaklanma becerilerinde büyük bir artış bulunmuş ve yarısından fazlası çarpıcı bir ilerleme göstermişler.[4]

Yine başka bir çalışmada 297 çocuk iki gruba ayrılmış. Bir gruba gıda boyaları içeren içecekler verilmiş, diğer bir gruba ise verilmemiş. Çocuklar gözlem altındayken gıda boyalarını içen çocuklarda hiperaktivite görülme ihtimali ciddi ölçüde daha fazla çıkmış.[5] Yapılan araştırmalar sonucu bulunan kanıtlar o kadar kuvvetliymiş ki pek çok Avrupa ülkesinde söz konusu bu boyalar yasaklanmış. Ama ülkemiz için böyle bir uygulama mevcut mu? Varın siz düşünün!

Dale Pinnock Britanya’nın en tanınmış beslenme uzmanlarından biri. İşlenmiş gıdalardan oluşan beslenme tarzının beyne etkisine dair “Araba motoruna şampuan koyarsan arıza yaptığında şaşırmazsın.” diyor.[6] Bu tarz bir beslenme aslında fıtratımızı bozuyor. Allah’ın bize bahşettiği güçlü özelliklerimizi (odaklanma, dikkat, muhakeme, sebat…) sekteye uğratarak ânlık zevk odaklı varlıklar hâline geliyoruz. Yüksek dozda katkı maddeli, şeker içerikli bu yapay maddeler beynimizi dopamin seline boğuyor. Yemeyi bırakınca da küçük çaplı bir bağımlılık gibi tekrar dopamin arayışına başlıyoruz.

Beslenme Psikiyatrisi[7] branşının önde gelen isimlerinden Dr. Drew Ramsay, “Beyin gıdalarla inşa oluyor. Ortada temel bir bağlantı var. Beyninizin büyüyüp gelişmesi için hayati gıdalardan oluşan geniş bir havuza ihtiyacı var. Vücudunuz ancak gerçek gıdalardaki besleyici maddeleri verimli biçimde özümseyebiliyor.”[8] diyor. Ayrıca Dr. Drew temiz gıdanın beyin için ne kadar elzem olduğundan şüphe edenlere, “Onlar, dikkatin (beynin en büyük çalışma mekanizmalarından biri) nereden geldiğini sanıyorlar, diye sormak isterim.” diyor.

Marketlerde, elimize paketli bir şeyler alıp yemeğe başladığımızda, bunların bizim zevkimiz ve iyiliğimiz için değil, bağımlılık oluşturarak üreticilerin kendi ceplerini doldurma hevesiyle ürettiği maddeler (Gıda ifadesi özellikle kullanılmamıştır.) olduğu unutulmamalı. Kimyamızı ve ruh hâlimizi, kısacası kulluğumuzu etkileyen bu maddeler hiçbir ahlak kuralı tanımayan, para için her şeyi yapan insanlar tarafından üretiliyor. Onlara nasıl güvenip kendimizi ve neslimizi emanet edebiliriz. Zevklerimiz onların daha çok kalkınması için yakıt görevi görüyor ve biz sadece toksik maddeler alarak zehirleniyoruz.

Hareket Etme ve Psikolojik İyi Oluş

Beden sağlığının psikolojiye etkilerine dair en bilindik etkenlerinden biri ise hareket etmek. Sporun psikolojik iyi oluşla ilintili olduğuna dair tonlarca araştırmaya rastlayabilirsiniz. Yazıyı fazla uzatmamak adına direkt konunun ehemmiyetini gösteren delilleri burada zikretmek isterim. Spor yapmak, beyinde endorfin salınımını arttırarak ruh hâlini iyileştiriyor ve stres seviyesini azaltıyor. Düzenli fiziksel aktivite, kortizol (stres hormonu) seviyelerini düşürerek bireylerin stresle başa çıkmasına yardımcı oluyor.[9]

Spor, psikolojik iyi oluşumuz için o kadar etkili ki birçok çalışmada sporun beyne etkisi antidepresanlarla karşılaştırılıyor. Peki, sonuçlar neler? Amerika’daki Duke Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışmada, depresyonlu bireyler iki gruba ayrılıyor ve bir grup antidepresan kullanırken bir grup egzersiz yapıyor. Ve egzersiz grubundaki bireylerin depresyon belirtilerindeki azalma, antidepresan kullanan bireylerle karşılaştırıldığında eş değer bulunuyor.[10] İnsanlık için harika bir bulgu. Araştırmalarda daha çarpıcı olan sonuçlar ise sporun uzun vadede depresyon tedavisinde antidepresanlardan daha sürdürülebilir etkiler sağladığı bulunmuş. Yani egzersiz alışkanlığı kazanan bireyler, depresyon semptomlarını[11] azaltmaya devam ederken, antidepresan tedavisi sona erdikten sonra kişilerdeki semptomların geri dönme riski artabiliyor.

Ne kadar muhteşem değil mi? Allah (cc) vücudumuzu tarlada, bağda, bahçede hareket etmeye uyumlu yaratmış. Topraktan yarattığı temiz besinleri yemek üzerine bizi programlamış. Aslında bedenlerimizi yaratıldığı şekilde kullanmak bizi maddi ve manevi olarak iyileştiriyor. Arızalarımızın birçoğu belki de yaradılışımızla uyumlu hareket etmediğimiz için. Allah’ın kanunlarına karşı çıkıp, uymamak nasıl toplumsal ifsadı beraberinde getiriyor ise bedenlerimiz için çizilmiş olan kurallara uymamamız da bizi, benliklerimizi, nesillerimizin tabiatlarını ifsad ediyor. Şu iki ayeti bu bağlamlar üzerinden tekrar tefekkür etmek faydalı olabilir.

“Başınıza gelen her musibet, ellerinizle kazandığınız sebebiyledir. Hem (Allah) çoğunu da affeder.”[12]

“Şüphesiz ki bir toplum kendinde olanı değiştirmedikçe Allah, onların durumunu değiştirmez.”[13]

Selam ve dua ile…


[1] World Health Organization (2014). Mental health: a state of well-being. https://www.who.int/features/factfiles/mental_health/en/ adresinden erişilmiştir.

[2] Segerstrom, S. C., & Miller, G. E. (2004). Psychological stress and the human immune system: A meta-analytic study of 30 years of inquiry. Psychological Bulletin, 130(4), 601-630.

[3] Bair, M. J., et al. (2003). Depression and pain comorbidity: A literature review. Archives of Internal Medicine, 163(20), 2433-2445.

[4] Ghuman, J. K. (2011). Restricted elimination diet for ADHD: the INCA study. The Lancet, 377(9764), 446-448.

[5] McCann, D., Barrett, A., Cooper, A., Crumpler, D., Dalen, L., Grimshaw, K., … & Stevenson, J. (2007). Food additives and hyperactive behaviour in 3-year-old and 8/9-year-old children in the community: a randomised, double-blinded, placebo-controlled trial. The lancet, 370(9598), 1560-1567.

[6] Çalınan Dikkat, Johann Hari, s.197

[7] Beslenme tarzımız ile yaşadığımız psikolojik zorluklar arasındaki bağlantıları çözmeye çalışan yeni bir bilim dalı.

[8] age. s. 200

[9] Salmon, P. (2001). Effects of physical exercise on anxiety, depression, and sensitivity to stress: A unifying theory. Clinical Psychology Review, 21(1), 33-61. https://doi.org/10.1016/S0272-7358(99)00032-X

[10] Blumenthal, J. A., et al. (1999). Effects of exercise training on older patients with major depression. Archives of Internal Medicine, 159(19), 2349-2356. https://doi.org/10.1001/archinte.159.19.2349

[11] Depresyon semptomları: Hayattan lezzet alamama, dikkat sorunları, yalnızlaşma hissi, hayata dair isteksizlik vb. belirtilerdir.

[12] 42/Şûrâ, 30

[13] bk. 13/Ra’d, 11

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver