Kendisinden (bir lütuf olarak) göklerde ve yerde olanların tamamını hizmetimize sunan[1]Allah’a hamd olsun. Konuştukları kendisine vahyedilen vahiyden başkası olmayan[2]Resûl’e salat ve selam olsun.
Allah’ın (cc)kulları için yaratmış olduğu sayısız nimetleri vardır. Tüm bu nimetleri; hayatlarımızı sürdürebilmemiz, bedenî ve ruhi ihtiyaçlarımızı karşılayabilmemiz ve kendisine layıkıyla şükretmemiz için bize ihsan etmiştir.
Allah’ın (cc)lütfettiği bu nimetler içerisinde, sağlık ve zindeliğimizi ayakta tutmak gibi özel faydaları olan besinler de vardır. İşte bu besinler içerisinde kaynağı vahye dayalı olan balın, bizler için besin ve şifa niteliğinde olması yönüyle ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu yazımızda inşallah Apiterapi tedavilerinde kullanılan bal, sünnette balın önemini ve balın aşçısı olan arıların Allah’tan aldığı vahiyle bal yapmak için göstermiş oldukları emeklerini ve gayretlerini de inceleyip, balı ne ustalıklarla nasıl yaptıklarına değinerek Rabbimizin azametini, biz kullarına karşı kereminin büyüklüğünü bir kez daha düşünelim, istiyorum.
Bal; bitkilerin çiçeklerinde bulunan çiçek özünün (nektar) veya bitkiler üzerinde yaşayan bazı böceklerin salgıladığı tatlı maddelerin bal arısı tarafından toplanıp, kursaklarında değişikliğe uğratıldıktan sonra, peteklere doldurulmasıyla oluşan bir besin maddesidir. Bal tarihten günümüze dek hem bir besin hem de şifa vesilesi olarak kullanılmıştır.
“Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve onların yaptıkları bal kovanlarından kendin için evler edin.’ ” [3]
” ‘Sonra tüm meyvelerden ye ve Rabbinin senin için kolaylaştırdığı yollarda seyret.’ Karınlarından çeşitli renklerde içecek/bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir topluluk için ayet vardır.” [4]
Arı kelimesi arapça erkek ve dişi diye ayrımı yapılmasa da ayette arı lafzından sonra söylenen bütün eylemler dişi cinsiyetine ait bir şekilde kullanılmış. Kur’ân’da arılarla ve balın yapımıyla ilgili hiçbir yanlış izah olmadığı gibi, kovan yapma, balın ham maddesini toplama (Meyvelerden ye!), bal yapmak gibi tüm eylemleri dişi arıların yaptığını belirterek indiği dönemdeki insanların bilemeyecekleri bir gerçeği de açıklamıştır. Ayrıca bu dişi arının, bölmeli karınlardan oluşan anatomik yapısına yine bu ayet-i kerimede “dişi arıda çoğul karın”ifadesi kullanılarak işaret edilmiştir:“Karınlarından çeşitli renklerde içecek/bal çıkar.”Arının ve diğer canlıların fizyolojik yapısını incelemeye dair bir geleneğe rastlanmayan dönemde bu ifadenin olması da Kur’ân’ın mucizelerindendir. Son zamanlarda dişi arılar incelenmiş ve karın yapısının iç kısmında birine bal torbası ve diğerine de kursak adı verilen iki mide olduğu gözlemlenmiştir. Bitki özü olan nektar ve salgılar, arıların “bal torbası” denilen kısımlarında kimyasal bir değişime uğrar ve daha sonra bu bal, kovanda arıların kendi hazırladıkları peteklerin bölmelerine yerleştirilir. Buradan fazla suyu uçurulur ve istenilen olgunluk kıvamına getirilen gözeneklerin üzerleri bal mumundan bir kapak gibi örtülür. Bal, petek içindeyken arılarca sağlanan özel havalandırma sistemiyle bildiğimiz kıvamına ve tatlılığına gelir.
Rabbimiz Nahl Suresi 69. ayetinde, arıya nasıl ve nerelerde evler edineceklerine dair bilgi verdikten sonra bir sonraki ayette arıya nasıl bal yapması gerektiği ile ilgili olarak da “Sonra tüm meyvelerden ye ve Rabbinin senin için kolaylaştırdığı (şaşırmayacağın) yollarda seyret…”diye, buyurmaktadır.
Dişi arılar; “tüm meyvelerden ye…”emr-i ilahisi üzerine, balın ana maddesini oluşturan, çiçek özlerini, nektar ve salgıları bulma yoluna koyulur. Çiçekleri bulan arı, bulduklarını haber vermek üzere diğer arıların yanına döner. Bu arı, zikzak çizen ritmik hareketlerle diğer arılara balın ham madde kaynağının koordinatlarını yani bulduğu bitkilerin/meyvelerin yerini bildirir. Arı yaptığı bu zikzak hareket yoluyla verdiği mesajlarla, kaynağın hem doğrultusunu hem de uzaklığını eksiksiz olarak diğer arılara iletir. Arının hareketleri kadar, kovanına dönerken yaptığı hesaplar da çok ilginçtir. Balın ham maddesinin kaynağını yani üzerine konduğu çiçeğin koordinatlarını sadece Güneş’e göre tarif etmesi mümkün olan arı kovana dönene kadar Güneş her 4 dakikada 1 derece yer değiştirir. Arı Güneş’in bu yer değişimini hem besini bulurken hem kovana en kestirme yönden dönmesi gerekirken Allah’ın (cc) ona öğrettiğiyle hesaplar. Arı hedefini ararken ne kadar dolaşırsa dolaşsın, kendisine ev edindiği kovanına en kestirme şekilde döner ve Güneş’in ne kadar yer değiştirdiğini hesaplamak zorundadır. Arı bu hesabı da kusursuz bir şekilde yapmaktadır. Arının tüm bu hesapları ne tesadüfle ne de altı hafta yaşayan arının eğitilmesiyle açıklanabilir. Tüm bu meziyet ve yetenekler Allah’ın (cc)bir kanunu olarak arının genlerine/fıtratına kodlanmıştır. Her kanunu kusursuz olan Rabbimiz, arıya da bal yapma ilmini vererek bu canlıyı ne güzel yaratmıştır.
Allah’ın (cc)Nahl Suresi’nde dikkatimizi çektiği üzere (Onda insanlar için bir şifa vardır.[5]) balın şifa yönüne gelince: En yüksek teknolojilerle dahi organik bir balın, karmaşık yapısı ve mükemmel karışımının taklit edilmesi ve sentetik olarak elde edilmesi mümkün değildir. Öncelikle balın şifa niteliğinde olabilmesi için doğal ve hilesiz olması gerekmektedir. Bu ise ancak arıların kovana dışarıdan gelebilecek herhangi bir suni besinden uzak durup Allah’ın temiz arzında dolaşıp balın ana maddesini oluşturan nektarlar ve salgıları bitkilerden toplayarak işlemeleri ile mümkün olur.
Balın kalitesi arının kendisine ev edindiği yere göre değişir. Allah’ın (cc) ayette belirlediği;“Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları bal kovanlarından kendin için evler edin.”sıralamasında öncelikle zikredilen“Dağlar”; rakımı yüksek, insanların yaşam alanlarının dışı yani; insanlardan kaynaklanan (kimyasal veya tüm kirliliklerden) uzak olmasıdır. Daha sonra ağaçlar ve en sonda da insanların yaptıkları kovanlardan elde edilen balları müşahede ettiğimiz de özellikle günümüzde bu sıralama gözetilerek elde edilen balın kalitesi de bu sırayladır.
Bal, glükoz ve fruktoz gibi şekerlerin yanı sıra sodyum klorür, kükürt, magnezyum, potasyum, kalsiyum ve fosfor gibi minerallere de sahiptir. Nektar ve polen, kaynaklarının niteliklerine göre değişmekle birlikte, balda A, B1, B2, B3, B5, B6, K ve C vitaminleri bulunmaktadır. Ayrıca bakır, demir ve çinko da az miktarlarda bulunur. Balın içeriğinde bunların dışında vücudun hormonlarını düzenleyen bazı maddeler de vardır.
Balın hatta arının zehri dâhil tüm arı ürünlerinin şifa olduğu günümüz ve eski tıp otoritelerince kabul edilmiştir.
Peygamberimizin (sav)bal ve bal şerbeti ilgili hadisleri, hastalıkları tedavi konusunda meşhurdur. İnsanlık ise ancak günümüzde yapılan araştırmalar sonucunda bu tedavi yöntemlerine ulaşmıştır. Bu da“O (Resûl) heva ve hevesinden (kendi nefsinden) değil, ancak kendisine vahyedilenden konuşur?”[6]ayeti mucibince O’nun Allah’ın hak elçisi olduğunun ve Kur’ân dışında bize aktardığı diğer bilgilerinin de yine vahye dayandığının açık bir göstergesidir.
Resûlullah’ın (sav)gerek kendisi gerekse ev halkından, ashabından hastalananlar bal ile tedavi olmuşlardır.
Ebu Said El-Hudri (ra)anlatıyor:
“Bir adam Resûlullah’a gelerek:
— Kardeşim ishal oldu (ne yapayım?) diye sordu. Resûlullah:
— Ona bal (şerbeti) içir, buyurdu.
Adam içirdi. Bilahare aynı şahıs tekrar gelip: ‘Ben bal (şerbeti) içirdim. Ancak, bu onun ishalini artırmadan başka bir şeye yaramadı.’ dedi. (Adam bu gidip gelmeleri) üç kere tekrar etti. Sonunda Resûlullah: ‘Allah doğru söyledi. Kardeşinin karnı yalan söyledi (hata etti.)’ buyurdu. Sonra bir kere daha içirdi. Bu sefer kardeşi iyileşti.”[7]
Resûlullah’ın (sav): “Kardeşinin karnı yalan söyledi?” sözünde, bu ilacın (balın) faydalı olduğuna, hastalığın devam etmesinin, ilaçtaki kusurdan ileri gelmediğine, fasit maddenin (hastalık etkeninin) çokluğundan kaynaklandığına bir işaret vardır. Bundan dolayı Resûlullah bu maddenin giderilmesi için bal içmeye devam etmesini emretmiştir. Nitekim öyle oldu ve Allah’ın izniyle adam iyileşti. Resûlullah’ın, bal şerbeti içmesini tekrar istemesinin hekimlik yönünden de çok anlamı vardır. Burada anlatılmak istenen şey, hastalığın ve hastanın gücüne göre ilacın miktarı ve dozunun uygun olarak ayarlanması gerektiğidir.
Enes bin Mâlik (ra):
“Peygamberimiz hasta olduğu zaman, ağzına bir avuç çörekotu atar, üzerine de su veya bal şerbeti içerdi.” [8]demiştir.
“Böbrek sancısı, böbrekteki sinirdendir. Hareket ettiğinde sahibini hasta eder. Bu hastalığı ılık su ve bal şerbeti ile tedavi ediniz?”[9]
“Şifa üç şeydedir: Bal şerbeti içmek, kan aldırmak, vücudu ateşle dağlamak; fakat ümmetimi ateşle dağlamaktan men ederim?”[10]
Burada anlatılan bal şerbeti, balın içerisine bir miktar su katıp karıştırılmak suretiyle yapılmaktaydı. Bal şerbeti sadece hastalık zamanında kullanılan bir ilaç olmayıp vücudu zinde tutması ve enerji vermesi yönüyle de önemli bir besin maddesidir. Hatta Resûlullah (sav)zamanında düğünlerde davetlere gelen misafirlere sunulan bir meşrubattı. Bal şerbetinde suyun kaynar derecesinde olmamasına, özellikle (ağzı yakmayacak kadar) sıcak olmasına dikkat edilmelidir.
Yaklaşık 1 kg. saf bal elde edebilmek için ortalama 30 bin bal arısının 10 milyon çiçeği ziyaret etmesi gereklidir. Son derece zahmetli bir iş olmasına rağmen arılar, balı kendi ihtiyaçlarından çok daha fazla üretirler. Bu da Allah’ın (cc)arıları insanlara hizmet ettirdiğine dair açık bir işaretidir. Arı bunca çaba ve emeklerle bizlere bal yaparak kendisine emredileni yapmakta ve karşılığında ise bizden hiçbir ücret istememektedir. Aslında arı bu hâl ile dile gelse biz insanlara: “Biz arılara bakıp hiç düşünmez misiniz? Bize Rabbimizin vahyetmiş olduğu bu ilimle[11]sizler için besin ve şifa taşıyan balı üretiyor ve var olduğumuzdan beri aynı vazifeyi hiç bıkmadan, usanmadan tekrar tekrar yaparak sizlere hizmet ediyoruz. Bizim gibi küçücük bir canlının bunları yapabilecek şuura ve donanıma kendiliğinden sahip olamayacağını hiç aklınız almıyor mu? Öyle ise bunca hakikati gördükten sonra bunları meydana getirenin ancak Allah olduğunu bilerek O’ndan başkasının bu denli mükemmel yaratamayacağını anladığınız gibi bizleri ve sizleri yaratan Rabbimizden başkasına kulluk yapılmaması gerektiğini de anlamalısınız… O’na hamdederek ve şükrederek O’nu tesbih et. Azametini ve kudretini anlayarak O’ndan sakın.”diyecektir.
Ey Vehhab olan (kullarına karşılıksız veren) Allah’ım! Senden istediğimiz her şeyi bize verdin ve devamlı vermektesin. Şayet senin nimetlerini saymaya kalksak onları saymakla bitiremeyiz.[12]İçimizde şekûr olan (çok çok şükreden) kulların çok azdır.[13]Çokça şükredelim diye bizi temizle ve üzerimizdeki nimetini tamamla[14]ve fıtratını bozmadan hayatını sürdüren ve bu şekilde son nefesini veren kullarından eyle.
Duamızın sonu Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (cc)hamdolsun.
[1] . 45/Câsiye, 13
[2] . 53/Necm, 3
[3] . 16/Nahl, 68
[4] . 16/Nahl, 69
[5] . 16/Nahl, 69
[6] . 53/Necm, 3
[7] . Buhari, Tıbb 4, 24; Müslim, Selam 91
[8] . Mecmau’z Zevaid
[9] . Hâkim, Müstedrek, Tıp IV/405
[10] . Buharî ve Müslim
[11] . 16/Nahl, 68
[12] . 14/İbrahîm,34
[13] . 34/Sebe’, 13
[14] . 5/Mâide, 6
İlk Yorumu Sen Yap