Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam, Allah’ın elçisi olan Rasûlullah’a olsun.
Dergimizin bu sayısında Allah’ın izniyle itikatta çok önemli bir yeri olan ve ümmet içerisinde ciddi bir şekilde ihtilafa neden olan, iman meselesini ve onun içinde asıl ihtilafa sebep olan, amelin imandan olup-olmaması konusunu delilleriyle veciz bir şekilde belirtmeye çalışacağız.
İmanın Tanımı
İmanın lugat manası; tasdik etmek demektir.
Şer’i manası ise; dil ile söylemek, kalp ile tasdik etmek ve organlarla amel etmektir. Bu tanımda belirtilen her üç madde de Ehli Sünnet’in yanında imanın rükunlarındandır. Yani bir rükun olur, diğer rükunlar olmazsa o, iman olarak sayılmaz. Mesela, kişi diliyle iman ettiğini söyleyip, kalbiyle tasdik etmezse veya ikisini yerine getirir ama organlarla amel etmezse, o kişi mümin olamaz. Kısacası insanın mümin olarak isimlendirilebilmesi için kendinde bu üç şartı birlikte bulundurması gerekir.
Dil ile söylemek ve kalp ile tasdik etmek genel anlamda herkesin kabul ettiği şeylerdir. İnsanların ihtilaf ettikleri rükun, organlarla amel etmektir. Bu konuda insanların yanında genel kanaat, amelin imandan olmaması ve imandan olduğu ama imanın sıhhat değil, kemal şartı olmasıdır. Ehli Sünnet’in imana getirdiği tanıma bakıldığında bu iki görüşün de yanlış ve tam aksine amelin imanın şartı olduğunu görmekteyiz.
Amelin İmanın Bir Cüzü Olduğuna Dair Deliller
Kur’an’dan Deliller
1. Allah subhanehu ve teâlâ Kur’an da iman ehlini tanıtırken sürekli amel ehli olarak tanıtmıştır. “İman edenler ve salih amel işleyenler” şeklinde geçen ayetlerde olduğu gibi. Bir çok ayette, iman ve salih amel yanyana zikredilmiş ve salih amel, iman ehlinin bir vasfı olarak beyan edilmiştir.
2. Bu konudaki en açık delillerden biri de Bakara suresindeki kıblenin değişmesiyle ilgili ayettir. Kıble değiştiği zaman sahabe, kendi aralarında ‘Mescidi Aksa’ya yönelik kıldığımız namazlarımız veya vefat eden kardeşlerimizden oraya yönelerek namaz kılanların durumu ne olacak?’ diye konuşuyorlar. Bunun üzerine Allah subhanehu ve teâlâ cevap olarak:
“Allah sizin imanlarınızı zayi edecek değildir.” (2/Bakara, 143)
ayetini indiriyor. Dikkat edilirse Allah subhanehu ve teâlâ bu ayette namazı, iman olarak isimlendiriyor. O zaman Allah’ın subhanehu ve teâlâ yanında iman, amel demektir.
3. Allah subhanehu ve teâlâ başka bir ayeti kerimede şöyle der:
“Halbuki, onlar O’nun dininde ihlas sahipleri ve hanif olarak Allah’a ibadet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekatı vermelerinden başkası ile emrolunmadılar. İşte dosdoğru din budur.” (98/Beyyine, 5)
4. Allah subhanehu ve teâlâ, cennet ehlini cennete, cehennem ehlini cehenneme koyarken onları amellerine karşılık ya cezalandıracak ya da mükâfatlandıracaktır. Nitekim cennet ehli için:
“İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir” (7/Araf, 43)
Cehennem ehli için de:
“Bugün yaptıklarınızla karşılık göreceksiniz.” (45/Casiye, 28)
buyurularak amelin insanın ahireti için önemi vurgulanmıştır.
Sünnetten Deliller
1. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Size imanı emrediyorum. Siz imanın ne olduğunu bilir misiniz? İman Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun elçisi olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekatı vermektir…” (Buhari)
Bu hadiste çok açık bir şekilde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem imanı amellerle tarif etmiştir.
2. Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iman için şöyle der:
“İman yetmiş küsür şubedir. En yükseği kelim-i tevhid, en alt seviyesi yoldan eziyet verici şeyleri kaldırmaktır. Haya da imandandır.” (Buhari)
Bu hadiste de imanın şubelerden oluştuğu ve şubelerinin de amellerden oluştuğu açıklanmıştır.
Sahabe ve Seleften Deliller
– Ali radıyallahu anh şöyle der: ‘Sabrın imandaki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir. Sabrı olmayanın imanı da olmaz.’
– Abdullah b. Mesud radıyallahu anh şöyle der: ‘Allah’ım! İmanınızı, yakinimizi ve fıkhımızı artır.’
– İmam Veki’ b. el-Cerrah rahimehullah şöyle der: ‘Ehli Sünnet: ‘İman, söz ve ameldir’ der.’
– İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah şöyle demiştir: ‘İman, artar ve eksilir; artması amel etmekle, eksilmesi de ameli terk etmekle olur.’
– İmam Hasan el-Basri rahimehullah şöyle der: ‘Hayallerle ve temennilerle iman olmaz. İman, kalpte yerleşen ve amellerin tasdik ettiği şeydir.’
– İmam Şafi rahimehullah: ‘İman, söz ve ameldir. Artar ve eksilir. İtaatle artar, masiyetle eksilir’ demiş, sonra da şu ayeti okumuştur: “İman edenlerin de imanını artırsın diye…” (74/Müddesir, 31)
Kur’an ve sünnet açık bir şekilde imanın kesinlikle amelsiz olamayacağını ifade etmektedir. Ayrıca ashabı kiramın tamamı ve selefin de bu itikatta olduğunu görmekteyiz.
Amel İmanın Sıhat Şartı mıdır Yoksa Kemal Şartı mıdır?
Amel, imanın sıhhat şartıdır denilirse; o zaman amel olmazsa iman da olmaz. Ancak kemal şartı denilirse, amel olmazsa iman yine olur, fakat amel olursa iman güzelleşir. Ehli Sünnet’in yanında iman tek bir şey değildir, bilakis ameller parça parçadır. Onun için Ehli Sünnet’in yanında kimi ameller imanın sıhhat şartına, kimi ameller de imanın kemal şartına dahildir. Yani her amel aynı mertebede değildir. Ki Ehli Sünnet’i haricilerden ayıran en ayırıcı nokta burasıdır. Çünkü onlar (hariciler) bütün amelleri aynı mertebede görüp imanın sıhhat şartı saydıkları için her ameldeki problemin insanı kafir yaptığına inanmışlardır. Oysa Ehli Sünnet’in amelleri ayrı ayrı ele almasının delili Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem şu hadisidir:
“İman yetmiş küsür şubedir. En yükseği kelime-i tevhid, en alt seviyesi yoldan eziyet verici şeyleri kaldırmaktır. Haya da imandandır.” (Buhari)
Bu hadis bize amellerin aynı mertebede olmadığını belirtmekte. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem imanın şubelerden oluştuğunu bunun en üst şubesinin ‘la ilahe illallah’, en alt şubesinin ise yerden insanlara eziyet eden maddelerin yerden kaldırılması olduğunu beyan eder. Bundan dolayı Ehli Sünnet amelleri üç kısma ayırmışlardır. Şöyle ki;
1. Asli İman: Asli iman kişinin dinde kalabilmesi için şart olan imandır. Yapılması imanın aslından olan, terk edilmesi ise küfür olan amellerdir. Örneğin, tağutu inkâr etmek, namaz kılmak. Bunların yapılması imanın aslı, terki ise küfürdür.
2. Vacip İman: Yapıldığı takdirde kişiyi cennet ehli yapan, terk edildiği takdirde dinden çıkarmasa da kişiyi cehennem ehli yapan amellerdir. Oruç tutmak, zina yapmamak ve içki içmemek gibi…
3. Müstehab İman: Kişinin imanının kemale ermesi için gerekli olan ve ilk iki kısımla beraber onlardan daha düşük seviyeli amelleri içerir. Yani müstehab imana dahil olan ameller, yapıldığında kişinin imanını artıran, Allah subhanehu ve teâlâ katında derecesini yükselten ve insana ecir getiren lakin bu ameller yapılmadığı zaman insanı ne ateşe götüren ne de insanı iman müsemmasından çıkaran amellerdir. Öyleyse ameller parça parça ele alındığı zaman Ehli Sünnetin yanında bütün ameller imandandır. Lakin her amel aynı mertebede değildir (Burada amellerin, imanın hangi bölümüne dahil olduğunun belirlenmesi için, mutlaka kat’i bir dellinin olması lazım. O zaman zanla, teville, kıyasla, akılla amellerin konumları belirlenemez. Çünkü vacip imana dahil olan bir amel, haricilerin yaptığı gibi asli imana dahil edilirse, bu Allah’ın subhanehu ve teâlâ mümin dediği birine kafir denilmesine sebep olunur. Çünkü asli imana muhalefet etmek insanı küfre sokar.).
Amelin Cinsini (Tümünü) Terk Eden Kişinin Hükmü
Amelin cinsini terk eden kişi; ameli külliyen terk eden kişi demektir. Yani kişi iman ettiğini söylüyor ama bununla beraber hiçbir amel de yapmıyor namaz, oruç vs. sadece dilin amelini yapıyorsa, bu insanın hükmü ne olur?
Böyle insanlar iman müsemmasından değillerdir. Çünkü Allah subhanehu ve teâlâ Nur süresindeki ayette bu tip insanların mümin olmadığını bildirmiştir. Ayette Allah subhanehu ve teâlâ:
“Onlar biz Allah’a ve Rasûl’üne iman ettik ve itaat ettik derler. Sonra onlardan bir taife yüz çevirirler. İşte onlar mümin değillerdir, bunlar amelden yüz çevirmişlerdir.” (24/Nur, 47)
O zaman amelleri bir bütün olarak ele alırsak amelin cinsini terk eden insan mümin değildir. Amelleri birbirinden ayrı olarak ele alırsak asli imana dahil olan amelleri terk eden veya asli imanda yapılmaması gerekenleri yapanlar iman müsemmasının dışına çıkarlar. Vacip olan imana dahil olanları terk edenler ise yaptıklarını helal görmedikleri müddetçe iman dairesi içinde kalırlar, müstehab imanı terk edenlerin ise dereceleri oynar.
Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap