Allah Hangi Kulları Sever

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Kıymetli Kardeşim,

Bir önceki yazımızda Allah’ın sevgisine mazhar olmanın gerekliliği ve faydalarından bahsettik. Bu konunun önemini anladıktan sonra her birimizin aklına “Peki, Allah hangi kulları sever?” sorusu gelmiştir. Bu yazımızda tam da ihtiyaç duyduğumuz bu konu üzerine muhabbet edeceğiz. Rabbim ikimizi de sevdiği kullardan eylesin. (Allahumme âmin.)

“Allah’ın sevdiği kullar kimlerdir?” sorusunun cevabı olarak şu maddeleri zikredebiliriz:

Allah (cc), Resûl’e ittiba eden kullarını sever:

“De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.’ ”[1]

Allah’ın sevgisine mazhar olan kulların en önemli özelliği, Resûl’e olan ittibalarıdır. Bu ittibanın her konuda olması gerekir. Hayatın bir kısmında Resûl’e tabi olup geri kalanında ittiba etmemek Allah sevgisinden bizleri mahrum eder. Namazda Resûl’e tabi olduğumuz gibi evlenirken, aile yönetirken, ticaret yaparken, devlet yönetirken, dost ve düşman edinirken vb. hayatın her alanında da onu örnek almalı, ona tabi olmalıyız. Onun emir ve yasaklarını dikkate alıp şartlar ne olursa olsun amasız lakinsiz tabi olmamız gerekir. Ki aksi hâlde Allah’ın sevgisine ulaşmanın kaidesini bozmuş oluruz.

Allah (cc), müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı izzetli davranan kulları sever:

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah (sizin yerinize) öyle bir topluluk getirir ki (Allah) onları sever, onlar da (Allah’ı) severler. Müminlere karşı alçak gönüllü/yumuşak huylu, kâfirlere karşı izzetlilerdir. Allah yolunda cihad ederler ve kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın lütfudur. Allah onu dilediğine verir. Allah (ihsanı ve lütfu bütün varlığı kuşatacak kadar geniş olan) Vâsi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.”[2]

Rabbimiz (cc), ayet-i kerimede sevdiği kulların, müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da izzetli davrandıklarını zikretti.

Müminlere karşı yumuşak olmak; affedici davranmak, eksiğini gidermek, derdine yardımcı olmak, sıkıntısını gidermek, güler yüzlü olmak gibi kardeşliğin gereklerini yerine getirmektir. Ki bunların olması için mümin kardeşimize karşı kalbimizde sevgi ve merhametin olması gerekir. İşte o zaman Resûl’ün söylediği gibi, birbirine kenetlenmiş, duvardaki tuğlalar misali oluruz. Bu da bizleri, Rabbimizin sevgisine ulaştıracaktır.

Kâfirlere karşı izzetli olmaya gelince izzet, kaba ve sert davranmak değildir. Kâfirlere karşı inançta ve yaşantıda; en yüce olan Allah’ın emir ve yasaklarını dikkate alarak taviz vermeden, sözü bozmadan, nifak davranışından uzak, asil bir duruş sergilemektir. Kâfirlere karşı izzetli bir duruşun olması için de onları düşman kabul etmeli ve inanç olarak reddetmeliyiz. Ki Rabbimizin sevgisine ulaşmış olalım.

Allah (cc), yolunda cihad eden kulları sever:

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah (sizin yerinize) öyle bir topluluk getirir ki (Allah) onları sever, onlar da (Allah’ı) severler. Müminlere karşı alçak gönüllü/yumuşak huylu, kâfirlere karşı izzetlilerdir. Allah yolunda cihad ederler ve kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın lütfudur. Allah onu dilediğine verir. Allah (ihsanı ve lütfu bütün varlığı kuşatacak kadar geniş olan) Vâsi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.”[3]

Rabbimizin sevdiği kulların bir özelliği de Allah yolunda cihad etmektir. Cihad, sadece kıtal değildir. Bu, cihadın en önemli dalı olsa da cihad kişinin Allah yolunda mücadele etmesidir. Allah Resûlü, hadislerinde cihad için; ilim öğrenmek ve öğretmek, zekât mallarını toplamak, nefsi terbiye etmek gibi ameller olarak geniş bir tanımlama yapmıştır.

Kişinin Allah’ın rızasını elde etmek için ister canı ister malıyla olsun ortaya koyduğu çabanın adıdır cihad. Allah (cc) için vaktini ayıran, hizmette yer alan, fikir ve önerilerde bulunan, İslam’ı ileriye taşımak ve Allah’ın rızasını elde etmek için çalışan herkes, Allah yolunda cihad etmektedir ve Allah’ın sevdiği kulların vasfını üzerinde taşımaktadır.

Allah (cc), kınayıcının kınamasından korkmayan kulları sever:

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah (sizin yerinize) öyle bir topluluk getirir ki (Allah) onları sever, onlar da (Allah’ı) severler. Müminlere karşı alçak gönüllü/yumuşak huylu, kâfirlere karşı izzetlilerdir. Allah yolunda cihad ederler ve kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın lütfudur. Allah onu dilediğine verir. Allah (ihsanı ve lütfu bütün varlığı kuşatacak kadar geniş olan) Vâsi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.”[4]

Bugün din düşmanları Müslimlerin yaşantısını, söylemlerini, kültürlerini, değerlerini kınıyorlar. Bunu Mekkeli müşrikler de yapıyorlardı. Ancak Allah Resûlü (sav) ve sahabesi onların kınamasını dikkate almamışlardır. Bizler de din düşmanı olan veya dinini toplumun kültürüne göre şekillendiren kişilerin kınamasına karşı korkmadan, etkilenmeden kulluk mücadelesi verirsek Rabbimizin (cc) sevgisine ulaşmış oluruz.

Allah (cc), sabreden kullarını sever:

“Nice nebiyle beraber birçok rabbani (âlim ve mücahid) savaştı. Allah yolunda başlarına gelen sıkıntılar nedeniyle gevşekliğe düşmediler, zayıflamadılar ve (düşman karşısında) alçalmadılar. Allah, sabredenleri sever.”[5]

Sabır; imanımızda ve İslami mücadelemizde en önemli azığımızdır. Sabır olmadığında iman da mücadele de olmaz. Hayatın içerisinde karşılaştığımız veya bizi bekleyen zorluklar da var, kolaylıklar da. Her ikisi de sabrı gerektiren hâllerdir. Aksi hâlde azgınlık, nankörlük baş gösterir. Ki bu, Rabbimizi öfkelendirir. Ancak sabırla muamele edersek imtihanları hayır üzere sonuçlandırdığımız gibi Rabbimizin sevgisine de mazhar oluruz.

Allah (cc), işlerini ihsan ilkesi üzerine yapanları sever:

“(Dualarına karşılık) Allah, onlara dünya sevabını ve ahiret sevabının en güzelini verdi. Allah, Muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever.”[6]

İhsan, Allah’ı görmese de görüyormuşçasına yaşamaktır. Bu da yaptığı hangi iş olursa olsun ayrıma gitmeden, şahsa bakmadan, beklentiye girmeden o işi dört dörtlük yapmayı gerektirir. Örneğin namaz kılıyorsa mescidde de kılsa, evde tek başına da kılsa, o ameli güzel bir şekilde rükunlarına dikkat ederek yapar. İslami mücadelede görev verildiği zaman şahıslar olsa da olmasa da işler takip edilse de edilmese de o hizmetini en güzel ve faydalı bir şekilde yerine getirir. İşte bu ihsan ahlakı bizleri Rabbimizin sevgisine ulaştıracaktır.

Allah (cc), günah işledikten sonra tevbe edenleri sever:

“Sana (kadınların) hayız hâlini soruyorlar. De ki: ‘O (hayız) bir ezadır. Hayız döneminde kadınlarla (cima etmekten) uzak durun. (Hayız bitip) temizleninceye kadar (cima etmek için) onlara yaklaşmayın. (Gusledip) temizlendiklerinde Allah’ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz ki Allah, çokça tevbe edenleri sever. Çokça temizlenenleri de sever.’ ”[7]

Bizler insanız ve günaha meyilliyiz. Bu konuda masumiyetimiz yoktur. Beşer olan herkes günaha bulaşacaktır. Önemli olan kulun pişman olması, Allah’ın huzuruna gelip tevbe dilemesi ve o günahından vazgeçmesidir. Rabbimiz kullarına karşı merhametli olandır. Kul, yer ve gökler kadar günahla Allah’ın huzuruna gelse de Rabbimiz merhametiyle o kulunu affedecektir. İşte bu samimi tevbemiz bizleri Rabbimizin sevgisine mazhar kılacaktır.

Allah (cc), adaletli olanları sever:

“Şayet müminlerden iki grup savaşacak olursa, aralarını düzeltin. Eğer ki biri diğerine karşı taşkınlık ederse Allah’ın emrine dönünceye kadar taşkınlık edenle savaşın. Şayet dönerse aralarını adaletle düzeltin ve adaletli olun. Allah, adaletle davrananları sever.”[8]

Adaletin tükendiği bir dönemde yaşıyoruz. Güçlünün zayıfı ezdiği, zenginin fakiri sömürdüğü, yöneticinin tebaasını aldattığı, haklının hakkını alamadığı zalimler dünyasındayız. O kadar ki zulüm her tarafı kuşatmış durumdadır.

Zalimi zulmüyle ortadan kaldırmak için adalet gereklidir. Ki dünya yaşanır bir hâle gelsin. Bunun için evde ailemize karşı, iş yerinde işçilerimize karşı, mahallede komşularımıza karşı, devlet erkânında yönettiklerimize karşı, esnaflıkta ticaret yaptığımız kişilere karşı ve bütün canlılara karşı adaletle davranmamız gerekir. Bu da bizleri Rabbimizin sevgisine mazhar kılacaktır.

Değerli Kardeşim,

Bizler Rabbimizi seviyoruz. Peki, Rabbimiz bizi seviyor mu? Bunun için dönüp amellerimize bakmamız gerekiyor. Sabırlıysak, öfkemizi kontrol edebiliyorsak, adaletliysek, işlerimiz ihsan ilkesi üzereyse… İşte o zaman Rabbimizin El-Vedûd ismi bizde tecelli etmiştir ve Rabbimiz bizleri sevmektedir diye umabiliriz.

Rabbim bizleri sevdiği ve razı olduğu kullarından eylesin. Sevdiği amellere bizleri muvaffak kılsın. (Allahumme âmin)

Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.

Bir sonraki yazımızda görüşme ümidi ile…


[1]. 3/Âl-i İmrân, 31

[2]. 5/Mâide, 54

[3]. 5/Mâide, 54

[4]. 5/Mâide, 54

[5]. 3/Âl-i İmrân, 146

[6]. 3/Âl-i İmrân, 148

[7]. 2/Bakara, 222

[8]. 49/Hucurât, 9

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver