Kitaplar ve Rasûller göndererek bizleri karanlıklardan kurtarıp, hidayetle tanıştıran Allah’a sonsuz hamd olsun. Salat ve selam Allah’tan aldığı vahyi, amele döküp, bize bu şekilde ilmin amele dökülmesi gerektiğini gösteren Rasûlullah’a sallallahu aleyhi ve sellem ailesine, ashabına ve amel etmek için öğrenen tüm Müslümanların üzerine olsun.
Geçen sayımızda elimizden geldiği kadarıyla ilmin önemi ve faziletinden bahsetmeye çalışmıştık. Allah nasip ederse bu yazımızda ise ilmi öğrenmemizdeki amacın, hedefin ne olması gerektiği üzerine duracağız.
İslam’da ilim, Allah’ın rızasını kazanmak ve amel etmek için öğrenilir. Kişinin, ilim öğrenirken ki gayesi kesinlikle öğrenip, bilgi kalabalığı yapmak veya öğrenip, bununla başkalarına büyüklük taslamak olmamalıdır. Bilakis öğrendiklerine göre yaşantısını değiştirip, okuduğu ilmin, kendisinden istediklerini hakkıyla yerine getirmesi gerekir.
Kur’an-ı Kerim’de ”İman edenler ve salih amel işleyenler” ayeti defalarca tekrar edilmiştir. İmandan sonra Allah subhanehu ve teâlâ özellikle amel etmeye dikkat çekip, açık bir şekilde imandan sonra amel etmemiz gerektiğini bizden istemiştir. Salih bir amel, ancak salih bir bilgi aracılığıyla olur. İlim, insanı salih amele götüren bir araçtır. Hangi meselede olursa olsun kişinin aracı amaç haline getirmemesi gerekir. Aksi takdirde asıl amacına ulaşması mümkün değildir.
Eğer ilim, salih amelin aracı ise, o zaman onu da amaç haline getirmememiz gerekir. İlmi amaç haline getirmek demek, kişinin amel etmek için değil de bilgi sahibi olmak için okumasıdır. Şunu hemen belirtmek gerekir ki; hiç kimse bilgili olmak için okuduğunu söylemez. Herkes amel etmek için okuduğunu, olması gerekenin de bu olduğunu söyler. Burada bizi ilgilendiren pratiktir. Kimin doğru söylediği, kimin yalan söylediği, kişinin ilim öğrendikten sonra amellerinde olan değişikliklere bağlıdır. Kişi ilmiyle amel etmeyince, öğrendiklerini pratiğe geçirmeyince, öğrendiği ilmi kendisine ahirette fayda vermez ve cehennemden de kurtulamaz.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Kıyamet gününde bir adam getirilir ve cehenneme atılır. Bağırsakları parçalanır, merkebin değirmeni döndürdüğü gibi onunla beraber döner. Cehennem ehli onu izler ve ona ”Ey falan! Ne oldu sana? Sen bize iyiliği emreder kötülükten sakındırmaz mıydın” o da; ”Evet, ben size iyiliği emreder, fakat kendim yapmazdım; kötülükten sakındırır, fakat kendim yapardım.” (Buhari)
Hadisten çok açık bir şekilde anlaşılıyor ki; amele dönüşmeyen ilim, kişiye hiçbir fayda sağlamıyor. Hadiste Peygamberimizin kendisinden bahsettiği adam doğruları öğrenmiş ama kendisi uygulamamış, yanlışları öğrenmiş ama kendisi sakınmamış yani başka bir deyimle öğrendikleriyle amel etmemiş, ondan dolayı cehennem ehlinden olup bu azabı tatmış. Kişinin cehennem ehlinden olup, bu azabı tatmaması için bildikleriyle amel etmesi gerekir.
Allah subhanehu ve teâlâ Kur’an-ı Kerim’de bildikleriyle amel etmeyen insanları kitap yüklü eşeklere benzetmiştir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
“Kendilerine Tevrat yükletilip sonra onu yüklenmeyenlerin hali (kitabın hükümleriyle amel etmeyenlerin hali) kocaman kitaplar taşıyan eşeğin hali gibidir…” (62/Cuma, 5)
Allah bu ayette bildikleriyle amel etmeyenleri, insanın belki de benzetilmeyi en son isteyeceği hayvana benzetmiştir. Fahreddin Râzi şöyle der: ‘İlmiyle amel etmeyen ve ilminden yararlanmayan kimselerin hali; sırtında su kapları olduğu halde çölde susuzluktan ölen devenin durumu gibidir.’
Kişinin öğrendiği ilmiyle amel etmesi, ona göre yaşantısını düzenlemesi aslında çok zor bir meseledir. Ondan dolayıdır ki cehennemin en alt tabakasında olan ve her türlü zorluktan kaçınan münafıkların temel özelliklerinden bir tanesi de bildikleriyle amel etmemeleridir. Bir örnek verecek olursak; münafıklar cihadın, mücahidin, şehitliğin faziletini biliyorlardı. Ortada henüz bir savaş yok iken, bunların faziletinden bahsedip, cihad etmemiz gerekir vb. şeyler diyorlardı. Müslümanlar, kafirlerle karşı karşıya gelince (yani mesele konuştuklarını amele dökmeye gelince) hemen bir bahane bulup ondan geri duruyorlardı.
Denilebilir ki: ‘Münafıklar namaz kılıyorlardı, oruç tutuyorlardı infak yapıyorlardı vs… Bunlar amel değil midir?’ Münafıklar bunları yaparken zaten isteyerek yapmıyorlardı. Sadece Müslümanlar kendilerine karışmasın, canları tehlikede olmasın diye yapıyorlardı. Tek başlarına kaldıklarında veya Müslümanlardan uzaklaşınca hemen amel yapmayı terk ediyorlardı. Allah subhanehu ve teâlâ onlardan bahsederken şöyle diyor:
“Onlar namaza üşene üşene gelirler. İnfaklarını da isteksiz yaparlar.” (9/Tevbe, 54)
Yani, normalde bunları yapmak istemiyorlar, fakat bunları yapmadıklarında Müslümanlardan tepki göreceklerini bildikleri için kendilerini bu amelleri yapma mecburiyetinde görüyorlardı.
Allah subhanehu ve teâlâ Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere, amele dökmeyecekleri şeyleri söylemeyi yasaklamıştır.
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (61/Saf, 2-3)
Allah subhanehu ve teâlâ, bu ayette kişinin söylediği şeylerin, kendi tarafından sevilip, kerih görülmemesi için amele yansıması gerektiğini bize öğretiyor. Bundan sonraki ayette ise, kendi yolunda savaşanları, birbirlerine kenetlenenleri sevdiğini buyuruyor. Bu da gösteriyor ki; Allah’ın sevgisini kazananlar, amel edenlerdir.
Hadislerde Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, cehennemin kendisiyle tutuşturulduğu üç kişiden birinin âlim olduğunu söylemiştir. Düşünüldüğünde, cennete ilk girmesi gereken ve cennete en yakın olan kimseler, âlimlerdir. Peki, âlimi cehennemin kendisiyle tutuşturan üç kişiden biri kılan sebep nedir? Cevap; öğrendikleriyle amel etmemesidir. İhlası, ihlasın faziletini, faydalarını öğrenmiş bunu başkalarına anlatmış ama kendisi bununla amel etmemiş, bu şekilde de ateşin kendisiyle tutuşturulduğu üç kişiden biri olmuştur.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, kabul edilmeyen duadan, korkmayan kalpten ve doymayan nefisten sana sığınırım.” (Tirmizi)
Hadis-i şerifte geçen “Faydasız ilim”den; bilinip, onunla amel edilmeyen ilim, sahibinin durum ve davranışlarını düzeltmeyen ilim, sahibinin huyunu temizlemeyen ilim, bilinmesine ihtiyaç duyulmayan gibi ilimler anlaşılır.
Kur’an ve Sünnet’e baktığımızda Allah ve Rasûlü bize ilmin amele dökülmesi gerektiğini farklı farklı şekillerde anlatmıştır. Biz Müslümanların üzerine gerekli olan da Allah’a ve Rasûlü’ne teslim olup isteklerini yerine getirmektir.
Allah’ım, okuduğumuz ilimle amel etmeyi, öğrendiklerimizi pratiğe geçirmeyi bize nasip et (Allahumme Amin).
İlk Yorumu Sen Yap