Allah’ın adıyla…
İmam Nevevi’nin (rh) hadisleri derlediği, “Kırk Hadis” isimli kitabındaki ilk altı hadisi geçmiş yazılarımızda ele almıştık. Bu ayki yazımıza ise “Din nasihattir.” hadisiyle devam ediyoruz.
Bu hadis, insanlar arasında nispeten meşhur/bilinen hadislerdendir. Ancak anlam olarak kısır bir alana hasredilmiş ve eksik anlaşılmış bir hadistir. Bu eksikliğin temel nedeni de nasihat kavramı hakkındaki eksik bilgidir. Bu hususa yazının içerisinde değineceğiz.
Ebu Rukayye Temim ibni Evs Ed-Dârî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav) şöyle buyurdu: ‘Din yalnızca nasihattir.’
‘Kimin için?’ diye sorduk.
‘Allah için, Kitab’ı için, Resûl’ü için, müminlerin yöneticileri ve geneli içindir.’ buyurdu.”[1]
Ravi Temim Ed-Dâri Hakkında Kısa Bilgi
Hicretin 9. yılında iman eden eski bir Hristiyan’dır. Hristiyanların din adamlarından olduğu da rivayet edilir. İmanından sonra Allah Resûlü’ne (sav) sahabi olmuştur. Osman’ın (ra) zalimce katledildiği vakte kadar Medine’de kaldı. Bu olayın ardından Şam’a taşındı. Vefat edene kadar orada yaşadı. Temim’in (ra), Nebi’den (sav) aktardığı ve Buhari ve Müslim’de geçen tek hadis, bu hadistir. Diğer kaynaklarda, kendisinden başka hadisler de rivayet edilmiştir. Temim için fazilet anlamında anlatılacak çok şey olsa da bazı hadisçilerin ifadesiyle Nebi’nin ondan rivayette bulunması onun için fazilet olarak yeterlidir. Zira Nebi, ashabından başka kimseden benzer bir nakilde bulunmamıştır. “Bana Temim Ed-Dâri, size Deccal’e dair anlattıklarıma uygun bir olay anlattı.” diyerek hutbeye başlayan Nebi, Temim Ed-Dâri’nin Cessase ve Deccal’e dair uzun rivayetini aktarmıştır.[2]
Hadisin Kısa İzahı
Dinin en önemli meselelerinden birisi nasihattir. Nasihat, kişinin muhatabına karşı güzel düşünce ve duygular içerisinde olması, onun iyiliğini istemesi ve bu bağlamda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesidir. Bu anlam, hadiste zikredilen beş sınıf için de geçerlidir.
Allah Resûlü’nün, dinin, nasihatin kendisi olduğu mealindeki bu hadisi çok büyük manaları içerisinde saklamaktadır. Zira dinimiz bizim en büyük kıymetimiz, en mühim değerimiz, yaşama ve var olma nedenimizdir. Bu kadar önemli bir hakikati, bu kadar kıymetli bir peygamber; Muhammed (sav), “nasihat” olarak isimlendirmiştir. Durup biraz düşünmek gerekir.
“Nasihat” kelimesi Arapçadan dilimize geçen, ama bu geçiş sürecinde çok büyük anlam kaybı yaşamış olan bir kelimedir. (Türkçede sadece “öğüt” anlamında kullanılır.) Çok kapsamlı bir kavramın sadece öğüt anlamında kullanılması büyük kayıptır. Bu yazımızda nasihat konusuna dair, zihinlerde doğru ve kapsamlı bir çerçeve çizmeye gayret edeceğiz.
Nasihat Ne Demektir?
Kamuslarda “nasihat” (نَصِيحَة) kelimesine, na-sa-ha (نَصَحَ) ve nush (نُصْح) gibi türevlere baktığımız zaman şu anlamlarla karşılaşıyoruz: “Arındırmak, onarmak, dikmek, saf hâle getirmek, samimi olmak, aldatmanın zıddı.” Bu anlamlar nasihate dair yapacağımız tanımda ve hadisi anlamamızda bize yardımcı olacaktır. Bu nedenle önemlidir.
Nasihat kelimesini kamus anlamlarından ve Arap dilindeki kullanımlarından yardım alarak ilgili ayetler ve hadislerle beraber değerlendiren ilim ehlinden bazılarının yaptığı tanımlar aşağıdadır:
Sözel, eylemsel ve düşünsel anlamda ihlası arzulamak/aramak ve nasihat edilenin düzeltilmesi hususunda gizli açık çaba sarf etmektir.
Kim olursa olsun muhataba karşı kalbî bir ilgi ve ihtimam göstermektir.
Kişinin, muhatabı için hayır dilemesidir.[3]
Yukarıdaki tanımlar şerh ettiğimiz hadisi anlamamıza yardımcı olabilir, ancak yeterli değildir. Bu, elbette kelimenin anlam muhtevasının geniş olmasından kaynaklanır. İbni Dakik El-İyd (rh) şöyle söyler: “Arapların kelamında nasihat kelimesinin tam karşılığı olan bir başka kelime yoktur.”[4]
Kelimenin kamus manası ve şer’i olarak yapılan tanımlar üzerinden, nasihatçide bulunması gereken maddeleri şöyle tespit edebiliriz:
Nasihatçinin niyeti temiz/saf/arı duru olmalıdır.
Nasihatçi, muhatabına samimi ve içten davranmalıdır.
Nasihatçi, muhatabına dair “hayır” anlamında var olan bütün sorumluluklarını yerine getirmelidir.
Allah’a Nasihat
Allah’a nasihat, kulun Rabbine karşı samimi duygular besleyerek ve ihlasla kulluk sorumluluklarını yerine getirmesidir. Allah’a nasihat, Allah’ın kulları üzerindeki hakkı olan tevhidi yerine getirmektir. O’nun (cc); kullarından taleplerini, emirlerini uygulamak, nehiylerden sakınmaktır. Kalpte Allah’a karşı samimiyet, O’na karşı arı/duru kulluğu hissedebilmektir:
لَيْسَ عَلَى الضُّعَفَٓاءِ وَلَا عَلَى الْمَرْضٰى وَلَا عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ مَا يُنْفِقُونَ حَرَجٌ اِذَا نَصَحُوا لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪ۜ
“Allah’a ve Resûl’üne karşı samimi olup da zayıf olan, hasta olan ve harcayacak mal bulamadığı için (savaşa katılmayanlara) bir günah yoktur.”[5]
Ayette, şer’i bir özürle savaşa katılamayan insanlar konu edinilmiştir. “Allah’a ve Resûl’üne karşı samimi olup” şeklinde tercüme edilen ifadenin aslı “Allah’a ve Resûl’üne nasihat ettikleri zaman” şeklinde geçer. Burada nush/nasihat kelimesi, kalpte Allah’a ve Resûl’üne karşı aldatma, sorumluluktan kaçma gibi bir duygu barındırmamak, savaşı arzu etmeye rağmen buna imkân bulamamak anlamında kullanılır. Buradan yola çıkarak nasihatin kalpte ihlas ve sadakat, organlarda da itaat ve ihsan olarak görülmesi gerekir.
Kitab’a Nasihat
Kitap kelimesiyle kastedilen, Allah’ın (cc), Nebimiz Muhammed’e (sav) indirdiği Kur’ân’dır. Müminin nasihat vazifelerinden birisi Kur’ân içindir. Mümin, Kur’ân’a nasihat eder. Kur’ân’ı samimiyet ve ihlasla sever. Okur. Anlamaya gayret eder. Bunun için tefekkür ve tedebbür alıştırmaları yapar. Kur’ân’a atılan iftira, uydurma ve spekülasyonlara karşı durarak Kur’ân’ı en güzel şekilde savunur. Mümin; Kur’ân’a muhakeme olmak, onunla hükmetmek, onunla hükmetmeyenlerin uyduruk ahkâmını terk etmek suretiyle Kitab’a nasihat eder. Maddi ve manevi hastalıklarında onun “müminler için şifa” olduğunu bilir. Kur’ân’a dair müminin kendisiyle vazifeli olduğu her şey, Kur’ân’a nasihate dâhildir.
Resûl’e Nasihat
Ona karşı samimiyetle, kalbî olarak iman ve sevgi beslemek, Resûl’e (sav) nasihattir. Onun ümmeti olmanın bilincine varmak, ona tabi olmak ve itaat etmek, onun zatına saygı gösterildiği gibi onun sünnetine de sıkıca sarılmak, sünnetine iftira atanların iftiralarına karşı durmaksızın bir mücadele vermek ve bidatlerden sakınmak… Resûl’e nasihat kapsamındadır.
Yöneticilere Nasihat
Yöneticilerden kasıt, İslam toplumunun -cemaat veya devlet- Müslim yöneticileridir. Zira müminin yöneticilere karşı sorumluluğu bağlamında emredilen her şey Nîsa Suresi’nin 59. ayetinde geçen “sizden olan” kaydıyla anlaşılmalıdır.
Mümin, yöneticilerine nasihat eder. Onlara saygı duyar, kalben onlar için iyilik ister. Onlara zarar vermek değil, fayda sağlamak için uğraşır. Onlara itaat etmek, onlarla beraber İslami mücadelede sabretmek/sebat etmek suretiyle yöneticilere nasihat eder.
Yöneticilere öğüt vermek de bir nasihat çeşidi olarak zikredilebilir. Şu var ki İslam, yöneticilere öğüt verme konusu üzerinde hassasiyetle durmuştur. Zira Asr Suresi’nde, “Onlar ki hakkı ve sabrı karşılıklı olarak birbirlerine tavsiye ederler.” buyrulmuştur. Yani nasihat, âlimden halka olacağı gibi, halktan âlime de olur. Yöneticiden halka olacağı gibi, halktan yöneticiye de olur. Aynı şekilde âlimden yöneticiye yapılabileceği gibi, yöneticiden âlime de yapılabilir.
Konumuz olan “yöneticilere nasihat” meselesi, fitnenin çıkabileceği hassas bir konudur. Bundan dolayı İslami açıdan yöneticiye nasihatte iki temel ilke vardır: Birincisi, nasihat aşikâr olmamalıdır. Zira aşikâr olduğunda bu, toplumu yöneticiye karşı bir infiale sevk edebilir. Bu infial de İslam toplumunun iç ve dış düşmanları tarafından kullanılabilir. İkincisi ise öğüt verilen konunun yanlışlığı göreceli değil, kat’i olmalıdır. Zira göreceli meselelerde emr-i bi’l ma’ruf olmaz.
Müminlere Nasihat
Müminlere karşı kalpte güzel duygular beslemek, onları sevmek, onları kardeş bilmek, onlara karşı kardeşlik hakkı olarak emredilenleri yerine getirmek ve kardeşliğe zarar veren davranışlardan sakınmaktır. Müminlere nasihat, onlara karşı yapılması gereken veya sakınılması gereken bütün sorumlulukları içerisine alır. Selam verip almak, öğüt vermek, hastalandığında ziyaret etmek, öldüğünde cenazesinde bulunmak, zorda kaldığında yardım etmek, gıybetini yapmamak, iftira etmemek… bunlardan bazılarıdır.
Nasihat denildiğinde anlaşılan birinci anlam, öğüt vermek olduğu için bu konu üzerinde özellikle durmak istiyoruz:
Nasihat kelimesi; onarmak, söküğü dikmek, balı mumundan arındırıp süzmek anlamında kullanıldığı için bu örnekler üzerinden düşünelim. Nasihat; müminleri onaran, eksiklerini, kusurlarını givderen, onların kalplerinde var olan kötü tortulardan onları temizleyip saf/arı/duru hâle getiren bir hakikattir. Hatta hakikatin ötesinde İslam toplumu içerisinde bir “müessese” olarak yer bulacak kadar hayatın içinden zaruri bir eylemdir.
Müminlere nasihat kavramını bu anlamda ele alırken evvela bir ön kabulle konuya giriyoruz. “İnsan değişime açıktır.” Kolay yahut zor, çabuk ya da geç, iyi veya kötü fark etmeksizin insan her şeye rağmen değişime açıktır. Berbat bir hayat, gül bahçesine; nurlu bir gidişat, dikenlere ve dalalete dönüşebilir. Zira insan değişir, değişebilir. Örneğin; terbiye, tezkiye, hidayet ve ıslah, İslami kavramlardır. Bu kavramların her birisi, içeriğinde değişimi müjdeler.
Nasihat, İslam toplumunda bir dayanışma ve yardımlaşma demektir. Hata yapan kardeşin elinden tutmak, hatasından en güzel yolla vazgeçirmek, farkında değilse hatasını fark ettirmek, genelde yumuşak bir geçiş, bazen acı bir tecrübeyle hakikate dönmektir. İnsan hata yapar. Hatasız insan olmaz. Biz, hatamızı yüzümüze vurmadan, yanlışımızı bize karşı bir koz olarak kullanmadan, hatamıza sevinmeden bize destek olacak bir yardım eline, insan olarak muhtacız. Hepimiz muhtacız! Âlimimiz de avamımız da yöneticilerimiz de tebaamız da nasihate muhtaçtır.
Nasihat, içerisinde bir ıslah çabası barındırır. İçerisinde ıslah niyeti olmayan öğüt, tavsiye veya eleştiri nasihat olarak isimlendirilmez. Nasihat ettiğini düşünen, ancak ortaya koyduğu sözlü veya fiilî çabasının, onarmaktan çok yıkmaya hizmet ettiğinin farkında olmayan insanlar burayı kaçırmaktalardır. “Nasihat ediyoruz, ama nasihati kabul etmiyorlar.” sözüyle beraber bir iç hesaplaşma olmalıdır. Öncelikle “Nasihat edilmesi gerektiği gibi mi nasihat ettim?”, “Yıkmak için değil, onarmak için mi nasihat ettim?” sorularına samimiyetle “Evet.” cevabı verilebilmelidir.
İlk Yorumu Sen Yap