Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun…
Sünnete ittiba, Kur’ân’i bir sorumluluktur. Yani Kur’ân’daki birçok ayet, Sünnete göre yaşamamızı gerekli kılmaktadır. Sünnete tabi olmak, geleneksel bir moda değildir. Sünnet, bir ırkın örf, âdetleri değildir. Allah’ın Kitabı’na iman eden herkesin Sünnete tabi olması gerekir.
Kur’ân’da, Sünnete ittiba sorumluluğunun köklerini üç şekilde görmekteyiz:
Mutlak olarak resûllere itaatin emredilmesi. (Bu sayımızda bu kısmı anlatmaya çalışacağız.)
Resûllere itaat edenlerin hem dünyada hem de ahirette kazanımları.
Resûllere itaat etmekten yüz çevirenlerin hem dünyada hem de ahirette hüsranı.
Mutlak İtaatin Emredilmesi
Resûl’e itaat, hayattayken bizzat kendisine; vefatının ardından da kendinden sonrakilere miras olarak bıraktığı Sünnetine tabi olmakla gerçekleşir.
Ebu’d Derda’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“…Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler miras olarak ne dinar ne de dirhem bırakmışlardır; onlar miras olarak sadece ilim bırakmışlardır. Kim ilimden nasibini alırsa çok büyük hayırlara kavuşmuş olur.”[1]
Resûl’e (sav) itaati emreden birçok ayet vardır.[2] Bu bölümde, resûllere itaatin gerekliliğinden bahseden bazı ayetlere temas edeceğiz.
Enfâl Suresi’nin 20 ve 21. Ayetleri
“Ey iman edenler! Allah’a ve Resûl’üne itaat edin. Onu işitip dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin. ‘İşittik.’ dedikleri hâlde, işitmeyen kimseler gibi olmayın.”[3]
Ayette Allah (cc), iman edenlere sorumluluklarından birini hatırlatıyor: “Allah’a ve Resûl’üne itaat etmek. İşitildiği hâlde ondan yüz çevirmemek.”
Ayette konumuzu pekiştiren bazı nüktelere temas edelim. Şöyle ki:
a. Ayette “أَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ” “…Allah’a ve Resûl’üne itaat edin…” buyruluyor. Sonra “وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ” “…ondan yüz çevirmeyin.” denilerek ikinci bir cümleyle emir pekiştiriliyor.
b. “عَنْهُ” “…ondan…” ibaresi dikkat çekicidir. Ayetin başında Allah’a ve Resûl’üne itaat etmek emredilmiş, sonra “Ondan yüz çevirmeyin.” denilerek müfret/tekil bir zamir kullanılmıştır. Peki, “…ondan…” kasıt kimdir/nedir? Bununla ilgili iki görüş vardır:[4]
– İbni Abbas’tan aktarılan bir görüşe göre “هُ/o” zamiri Allah Resûlü’ne dönmektedir. Bu hâliyle ayetin manası, “Allah Resûlü’nden yüz çevirmeyin.” şeklinde olur. Yani, Resûl’e itaat etmeye bir kez daha vurgu vardır. Ayrıca zamirle sadece Allah Resûlü’ne işaret edilmesi “Resûl’e itaatin, Allah’a itaat olduğu” hakikatini hatırlatmaktadır:
“Kim Resûl’e itaat ederse hiç şüphesiz Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse seni, onların üzerine koruyucu göndermedik.”[5]
– Başka bir görüşe göre “هُ/o” zamiri, itaat emrine döner. Yani, burada itaate vurgu yapılmakta ve hassas davranılmasına atıfta bulunulmaktadır.
c. Ayetteki pekiştirici ifadelerden biri de itaat etmeyen kişilere benzemekten nehyedilmesidir. Bu kimseler; müşrikler, münafıklar ve Ehl-i Kitap’tır. Onların birçoğu -hakikatte öyle olmasa da- Allah’a itaat ettiklerini iddia ederler. Problem yaşadıkları en önemli nokta, Resûl’e itaat meselesidir. Allah’ın emirlerini tebliğ eden Resûl’e (sav) kulak vermemeleri Allah’a itaat mefhumunda sorunlar doğmasına sebep olmuştur. Ayetteki Resûl’e itaat vurgusu bu açıdan önemlidir.
Allah’a ve Resûl’üne itaatin emredilmesiyle birlikte, itaatin ehemmiyetine, Resûlullah’a (sav) itaate ve itaatten yüz çevirenlere benzememeye işaret edilmesi, Sünnete ittibanın Kur’ân’i bir sorumluluk olduğunu göstermektedir.
Nîsa Suresi 64. Ayet:
“Resûl yollamamızın tek gayesi, Allah’ın izniyle ona itaat edilsin diyedir. Şayet onlar (günah işleyip) kendilerine zulmettiklerinde sana gelseler ve Allah’tan bağışlanma dileselerdi, Resûl de onlar için (Allah’tan) bağışlanmalarını dileseydi, şüphesiz ki Allah’ı (tevbeye muvaffak kılan ve tevbeleri çokça kabul eden) Tevvâb, (kullarına karşı merhametli) Rahîm olarak bulacaklardı.”[6]
a. Ayetteki “لِيُطَاعَ” “…itaat edilsin diye…” ibaresindeki lam harfi, ta’lil içindir. Yani resûllerin gönderilmesinin illetini/sebebini ifade eder ki bu da insanların onlara itaat etmesidir. Bu ayet, insanların temel sorumluluklarından birini ve resûllerin konumunu gösterir. Şöyle ki:
– İnsanlar sadece peygamberliklerini kabul etsinler, sonra da başkalarına tabi olsunlar diye resûllerini göndermemiştir Allah.[7]
– Resûller bir postacı gibi yalnızca mesajı iletmek ve ayrılmak için de gelmemişlerdir. Bilakis toplumla iç içe olup kendi yaşayışlarıyla topluma örnek olmuşlardır.
– Resûller, söyleyeceklerini söyledikten sonra geçip giden, sözleri havada uçuşup kaybolan, hiçbir otoriteye, hiçbir yaptırım gücüne sahip olmayan sıradan hatipler de değillerdir.[8]
Aksi hâlde ayetteki ibare, “…itaat edilsin diye…” değil, “…sadece peygamberliklerini kabul edesiniz diye…” veya “…mesajını alıp, nasıl anlarsanız ona göre yaşayasınız diye…” yahut “…sadece dinleyesiniz diye…” şeklinde olurdu.
b. “بِاِذْنِ اللّٰهِ” “…Allah’ın izniyle…” ifadesi dikkat çekicidir. Yani resûllere itaat edilmesi, Allah’ın izni ve emriyledir. Bu ibare resûllere itaatin normal bir itaat olmadığını, bizzat Allah’ın gözetiminde bir itaat olduğunu vurgulamaktadır.
c. Kur’ân’daki başka ayetleri incelediğimizde resûllerin gönderiliş sebebinin, “kendilerine itaat edilmesi” olduğu gerçeğini görebiliriz. Bazı örnekler verelim:
Nuh[9], Hud[10], Salih[11], Lut[12], Şuayb[13], İsa[14] ve Harun[15] (as) gibi peygamberler kendi toplumlarına şöyle demişlerdir:
“Allah’tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
Şayet sadece tebliğ etmek için gelmiş olsalardı ve kendilerine itaat edilmesi gerekmeseydi sadece “Allah’tan korkun/O’na itaat edin.” deyip “Bana itaat edin/Bana tabi olun.” demezlerdi.
d. Ayetin öncesinde bir Yahudi ile arasında ihtilaf çıkan ve bu ihtilafı çözmek için Allah Resûlü’ne (sav) gelmeyen kişiden bahsedilir.[16] Bu kimse yaptığı hatadan sonra istiğfara çağrılmaktadır:
“…Şayet onlar (günah işleyip) kendilerine zulmettiklerinde sana gelseler ve Allah’tan bağışlanma dileselerdi, Resûl de onlar için (Allah’tan) bağışlanmalarını dileseydi…”
Peki, neden Allah Resûlü’nün de kendileri için bağışlanma dilemesi emredilmiştir? Çünkü o kimseler, ihtilafı çözmeye çalışırken Allah Resûlü’nün hükmünü ve ona itaati kabul etmemişti. Allah (cc), böylece ihtilafın çözümünde Resûl’e başvurmayan kişiye, hatasının akabinde Resûl’e gelip istiğfar talebinde bulunmasını emrederek Resûl’üne (sav) itaatin önemini hatırlatmıştır.[17] [18]
Nûr Suresi 54 ve Nîsa Suresi 59. Ayet:
“De ki: ‘Allah’a itaat edin! Resûl’e itaat edin! Şayet yüz çevirirseniz onun sorumluluğu (olan tebliğ) ona, sizin sorumluluğunuz olan (itaat) size yüklenendir. (Herkes kendinden sorumludur.) Şayet ona itaat ederseniz, hidayete ermiş olursunuz. Resûl’ün vazifesi yalnızca apaçık bir tebliğdir.’ ”[19]
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin)…”[20]
a. Ayetlerde dikkatimizi çeken husus, Resûl’e itaat emrinin tekrar edilmesidir: “…Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin…” Yani Allah’a da itaat etmelisiniz, Resûl’e de itaat etmelisiniz. Bunlar iki ayrı sorumluluktur.
b. Ayrıca Nûr Suresi’ndeki ayette yüz çeviren kişilerin, yerine getirmedikleri mesuliyetlerin sonuçlarına katlanacakları belirtilmektedir. Bu da Sünnetten yüz çevirmenin, Kur’âni bir sorumluluğu yerine getirmemek olduğunu göstermektedir.
Bir sonraki sayımızda buluşmak duasıyla…
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun…
[1]. Ebu Davud, 3641; Tirmizi, 2682
[2]. Ayrıca bk. 8/Enfâl, 1, 24; 59/Haşr, 7
[3]. 8/Enfâl, 20-21
[4]. bk. Zadu’l Mesir Tefsiri, Enfâl Suresi, 20. ayetin tefsiri
[5]. 4/Nîsa, 80
[6]. 4/Nîsa, 64
[7]. bk. Tefhimu’l-Kur’an, Nîsa Suresi, 64. ayetin tefsiri
[8]. bk. Fi Zilali’l-Kur’an, Nîsa Suresi, 64. ayetin tefsiri
[9]. 26/Şuarâ, 108
[10]. 26/Şuarâ, 126
[11]. 26/Şuarâ, 144
[12]. 26/Şuarâ, 163
[13]. 26/Şuarâ, 179
[14]. 43/Zuhruf, 63
[15]. 20/Tâhâ, 90
[16]. bk. 4/Nîsa, 60-63
[17]. Bu, Allah Resûlü’nün (sav) hayatında geçerlidir. O vefat ettikten sonra hiçbir sahabe Allah Resûlü’nün kabrine gelip, “Ya Resûlullah! Beni bağışlaması için Allah’a dua et!” dememiştir.
[18]. bk. Razi Tefsiri, Nîsa Suresi, 64. ayetin tefsiri
[19]. 24/Nûr, 54
[20]. 4/Nîsa, 59
İlk Yorumu Sen Yap