İhsan

İçinde dinin önemli pek çok konusunu ihtiva eden ve Cibril Hadisi olarak meşhur olan rivayeti gücümüz nispetinde şerh etmeye devam ediyoruz.

Allah Resûlü’ne (sav) İslam’ı, ardından imanı soran Cibril (as) üçüncü olarak ihsanı sordu:

“…Cibril, ‘Bana ihsanı anlat.’ dedi. Nebi (sav), ‘İhsan; Allah’a, O’nu görürcesine ibadet etmendir. Zira O’nu göremesen de O seni kesinlikle görür.’ buyurdu.”[1]

İmam Nevevi’nin, şerhini yaptığımız Kırk Hadis isimli telifinde zikrettiği 17. hadis şöyledir:

“Allah, her şeyi ihsan üzere, güzel bir şekilde yapmayı emretmiştir. Öldürdüğünüzde öldürmeyi güzel yapınız. Kestiğiniz zaman güzellikle kesiniz. Sizden birisi bıçağını bilesin ve kestiğine sıkıntı vermesin.”[2]

İhsan konusunu bu iki hadis bağlamında ele alıp incelemeye ve anlamaya çalışacağız. Bu hususun esaslı bir mesele olduğuna inanıyoruz. Çünkü içinde yer aldığı hadisin ehemmiyeti düşünüldüğünde İslam ve iman gibi dinin özü olan iki fehvanın ardından üçüncü ve son zikredilen kavram olarak karşımıza çıkmıştır.

Bu nedenle yazımızda ihsanın tanımı yapacak ve “ihsanı elde etme yolları” ile “ibadette ihsan ilkesi” konularına değineceğiz. Başarı Allah’tandır.

İhsanın Tanımı

İhsanın Arap lügatinde iki anlamı vardır. İlki, iyilik yapmak; ikincisi ise yapılan bir işi veya eylemi sağlam, itkan üzere yapmaktır. İki anlamıyla da kullanılan bir kelime olmakla birlikte hadislerde ikinci anlam kastedilmektedir.

İhsanı Elde Etmenin Yolları

Önemli olduğuna inandığımız için şu hususu tekrar hatırlatıyoruz: Allah Resûlü (sav) Cibril Hadisi’nin sonunda bu hadiste geçen kavramların tümünü din olarak isimlendirdi. Peki, hadis neyi anlattı? İslam’ı, imanı ve ihsanı. Ardından iman konusunda özellikle bir hususun altını çizdi.[3] Bu hadisin üzerinde düşündüğümüzde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Allah Resûlü’nün (sav) tanımı ile din; İslam, iman ve ihsandır. O hâlde ihsan, dinin üçüncü ve en yüksek makamıdır. Üç basamaklı bir merdivenin üçüncü basamağı gibi düşünülebilir. Ya da İslam, dağın eteği; iman, ortası ve ihsan da zirvesidir, diyebiliriz. Bundan mütevellit ihsanı anlamak, dini kemale erdirmek için zorunludur.

İhsan makamı, özel kulların makamıdır. İhsan makamına nail olan müminler, Kur’ân-ı Kerim’de “muhsin” ismiyle anılmıştır. Ancak her muhsin, ihsan hususunda aynı derecede değildir; her müminin iman mertebesinin aynı olmadığı gibi. Kimisi Ebu Bekir’dir, kimisi Ömer; kimisi Mikdad’dır, kimisi Ebu Zerr; kimisi de Abdullah ibni Selam’dır… Muhsinler de kendi aralarında makam ve derece bakımından ayrışırlar.

Bu bilgilendirmenin ardından ihsanı elde etme yollarını inceleyebiliriz:

Allah Resûlü’nü (sav) Örnek Almak

Her işte en önde, her konuda en ileride olan odur.

İnsanların en takvalısı ve Allah’ı (cc) en güzel tanıyanı odur.

Ahlakı en güzel insan odur.

En iyi muallim odur.

Aile reislerinin en iyisi ve en duyarlısı odur.

İnsana en çok değer veren odur.

En uzman çocuk eğitimcisi odur.

En zeki komutan odur.

En iyi devlet başkanı odur.

En merhametli insan odur…

Hasılıkelam, ihsan makamına ve ardından rıza-yı İlahi’ye vasıl olmanın en kısa ve tek yolu, Resûl-i Zişan’ı örnek almaktır:

“Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü uman ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah Resûlü’nde güzel bir örneklik vardır.”[4]

Tefekkür Etmek

İhsana ulaştıracak, ibadetlerimizde sürekli bilinç hâlinde olmamızı sağlayacak ikinci eylem, tefekkür etmektir. Bu nedenle “İbadetimi nasıl yaparsam daha güzel olur?” “Nasıl yaparsam Allah benden hoşnut olur?” gibi sorular sorarak tefekkür etmeliyiz.

Teşhis ve tedavi Nebimizden (sav) gelmiştir. “Ben Allah’ı görüyormuşçasına ibadet edebiliyorum.” bilincine ulaşmanın yolu da tefekkür etmekten geçer. Bu bilinçle amel yapmak, ibadetinin farkında olmak, Allah (cc) ile beraber olduğunu hissetmek, O’nu razı etmenin mutluluk ve sevincini yaşamak… Tüm bunlar tefekkürle ulaşılıp bilinçle ilerletilecek makamlardır.

Bilinçsiz, düşüncesiz, dertsiz ve gamsız insan; amelini, ibadetini ve eylemini geliştiremez, daha güzelini ortaya koyamaz. İslam lügatinde ise kişinin bu durumuna “gaflet hâlinde olmak” denir.

Dua Etmek

Güzel kulluğun yolu, güzel dua etmekten geçiyor kuşkusuz. Çünkü dua, ibadetin ta kendisidir ve ibadeti güzel yapmak öyle önemli bir husustur ki Nebimiz (sav) sevdiği arkadaşı Muaz’a (ra), bunu elde etmesi için Rabbinden her namaz sonrası yardım istemesini öğütlemiştir:

“Muaz b. Cebel’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah onun elini tutup şöyle buyurdu: ‘Ey Muaz! Vallahi seni seviyorum. Ey Muaz! Vallahi seni seviyorum. Ey Muaz, sana şu tavsiye de bulunuyorum. Her farz namazın sonunda hiç terk etmeden mutlaka şu duayı oku: Allah’ım! Seni zikretmekte, sana şükretmekte ve sana güzelce ibadet etmekte bana yardım et.’ ”[5]

Dua, kulluğun özüdür. Bu nedenle kulluğu zayıf olanların duaları da az olur. Tam tersi de söylenebilir; duası az olan, kulluğunu kontrol etmelidir. Zayıf olma ihtimali yüksektir. Allah (cc) ile arasına vahşet/uzaklık girmiş ve gizli bir kibir içinde olan insanlar duadan imtina ederler.

İbadette İhsan İlkesi

Hadiste, ihsanın özellikle ibadet kavramı ile beraber kullanıldığını ve teşvik edilen ihsanın, ibadette ihsan ilkesi olduğunu görüyoruz.

İbadet, dinimizin literatüründe kullanılan temel bir kavramdır. Zilletle boyun bükmek anlamındaki “a-b-d” kelimesinin mastarıdır. Allah’ın (cc) sevip razı olduğu, kullarından talep ettiği, yalnızca kendisine yapılmasını istediği her şeydir. Kalp amelleri olan sevgi, korku, tevekkül ve diğer ameller de ibadet kapsamındadır. Bedenle yerine getirdiğimiz namaz, oruç, hac, cihad vb. ameller ibadettir. Allah’tan başkasına yapıldığında şirk olarak isimlendirilen ameller de ibadettir, ki bu ameller ibadet olduğu için eyleme şirk, yapana da müşrik denilmiştir.

Ubudiyet/Kulluk hayatın tümüne şamildir:

“De ki: ‘Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.’ ”[6]

Aynı şekilde ibadet de hayatın tümüne şamildir. Dolayısıyla ibadette ihsan kavramını ele aldığımızda bunu belli bir alana hasretmeden, daha geniş ve detaylıca ele almamız gerekir.

Yukarıda zikrettiğimiz hadisi hatırlayalım. Zira bize ihsanın kapsamını öğretmektedir:

“Allah, her şeyi ihsan üzere, güzel şekilde yapmayı emretmiştir. Öldürdüğünüzde öldürmeyi güzel yapınız. Kestiğiniz zaman güzellikle kesin. Sizden birisi bıçağını bilesin ve kestiğine sıkıntı vermesin.”[7]

Akidede İhsan

Akide, dinin temelidir. Akide, dinin inanç esaslarıdır. Kopması mümkün olmayan sapasağlam kulptur/Lailaheillallah kelimesidir.

“Bil ki şüphesiz, Allah’tan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Kendi günahların, mümin erkek ve mümin kadınların (günahları) için bağışlanma dile. Allah, dolandığınız yeri de konakladığınız yeri de bilir.”[8]

Bu ayet bize akidede ilim üzere olmayı emreder. Bu, Allah’ın (cc) emridir. Allah’ın, bizden yapmamızı istediği her şey ibadettir. O hâlde “akide de ilim üzere olmak” ibadette ihsan ilkesine ulaşmaktır. Akidenin asıllarını ve delillerini bilmek, böylece her şüphe rüzgârında savrulmamak; akidede ihsan üzere olmak demektir.

Ahlakta İhsan

İslam sadece akide dini değildir. İslam ahlaki kurallar koyan; kulun kendi nefsiyle, yakın çevresiyle ve içinde yaşadığı toplumla ilişkisinin nasıl olması gerektiğini en açık şekliyle belirleyen bir dindir.

Güzel ahlak sahibi olmak bir ibadettir. Müslimleri çok yüce makamlara ulaştıracak kadar kıymetli bir ibadettir:

Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Mümin, güzel ahlakı ile gecelerini ibadetle, gündüzlerini oruçla geçiren kimselerin derecelerine ulaşır.”

Yine şöyle buyurmuştur:

“Sizin en hayırlılarınız ahsen (en güzel) ahlak üzere olanlarınızdır.”[9]

Elbette güzel ahlak sahibi olmanın yolu açıktır; Allah’ın şahitliğiyle en güzel ahlak üzere olan Allah Resûlü’ne (sav) tabi olmak. Onun hayatını okumak ve öğrendiklerimizle cahiliyenin kirini ve pasını üzerimizden temizlemektir.

Hizmette İhsan

Din için yorulmak, hizmet etmek ibadettir. Hurafeyi din, sapıkları delil edinmiş toplumumuzu karanlıklardan hidayete irşad etmek ve tevhide çağırmak ibadettir. Davetçilerin yüklerini hafifletmek, onlara yardımcı olmak ibadettir. Yazılı veya görsel olarak hakkı insanlara ulaştırmak ibadettir… Tüm bunlar ibadetse hizmet ettiğimiz alan ve bölümde kendimizi geliştirmek, daha iyi bir hizmet sunmak ve davette daha ileri adımlar atmak için çalışmak da ibadette ihsan ilkesini elde etmek demektir. Her mümin, içinde bulunduğu şart ve ahvalde durum tespiti yapmak ve “İhsanı elde etmek için ne yapabilirim?” sorusunu sorma mesuliyetindedir:

“Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun. Meryem oğlu İsa’nın, Havarilere: ‘Allah’a (giden yolda) benim yardımcılarım kimlerdir?’ demesi gibi. Havariler dediler ki: ‘Bizler, Allah’ın (dininin) yardımcılarıyız.’ İsrailoğullarından bir grup iman etti, bir grup da kâfir oldu. Biz, iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler.”[10]

 


[1] .Buhari, 50; Müslim, 8

[2] .Müslim, 1955; Ebu Davud, 2815; Tirmizi, 1409; Nesai, 440

[3] .Bu konu ileride gelecek inşallah.

[4] .33/Ahzâb, 21

Bu ayet ile ilgili İbni Kesir (rh), tefsirinde şunları aktarmaktadır: “Bu ayet-i kerime Allah Resûlü’nü (sav) sözlerinde, fiillerinde ve hâllerinde örnek edinme konusunda büyük bir asıldır. İşte bundan dolayı insanlar Ahzab Günü; sabrında, direnişinde, Allah’a (cc) olan bağlılığında, çabasında ve Allah’ın (cc) sıkıntıları gideren yardımını beklemesinde kıyamet gününe kadar onu (sav) örnek almakla emrolundular. Allah’ın salâtı ve selamı onun üzerine olsun. İşte bundan dolayı Allah (cc), Ahzab Günü korkanlara, daralanlara, sarsılanlara ve işlerinde zor durumda kalanlara şöyle demiştir: “Şüphesiz ki sizin için Allah Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.” Yani: “Ona (sav) tabi olup, onun hayatını örnek edinseniz ya!” Tevhid Meali, 33/Ahzâb,21 dipnotu

[5] .Ebu Davud, 1522; Nesai, 1303

[6] .6/En’âm, 162

[7] .Müslim, 1955; Ebu Davud, 2815; Tirmizi, 1409; Nesai, 4405

[8] .47/Muhammed, 19

[9] .Buhari, 3559

[10] .61/Saff, 14

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver