Allah’ın adıyla.
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selam, Nebi’miz Muhammed Mustafa’ya, onun temiz ailesine, ashabına ve kıyamete kadar tâbilerinin üzerine olsun.
Bir akademisyenin açıklamaları sonrasında ‘Gençler arasında Deizm yaygınlaşıyor’ tartışması başladı. İddianın gerçekliği, çizilen tablonun abartıdan uzak olup olmadığı ve ele alınış biçiminin usule uygunluğuna bakmaksızın konuyu ele almak niyetindeyiz. Amacımız: Deizm’i tarif etmek, Kur’an ve Sünnet çerçevesinde doğru isimlendirmede bulunmak ve yayılma nedenlerini incelemektir. Çaba bizden başarı Allah’tandır.
Deizm Nedir?
Deizm, Latince’de ‘Tanrı’ anlamına gelen ‘devs’ kelimesinden türetilmiştir. Deist, Allah’ın (cc) varlığına ve bütün kâinatı yarattığına inanıp, Allah’ın peygamberler, kitap ve vahiy aracılığıyla insanlara müdahale ettiğine inanmayan kimsedir.[1]
Buna göre Deizm: Allah’a inanan fakat dinlerle problemi olan, insanlığın tanıdığı en eski din/ideoloji/felsefelerden biridir. Her ne kadar bu isimlendirme Avrupa’da kiliseye kafa tutan; ancak Allah inancına karşı çıkmayan filozof ve teologlar için kullanılsa da, ismin yeniliği, taşıdığı anlamın yeni olduğu noktasında bizleri yanıltmamalıdır.
Deist Medyen
“İçinizden bir topluluk benim kendisiyle gönderildiğime iman etmiş, bir taife de iman etmemişse Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin! O, hükmedenlerin en hayırlısıdır. Kavminden ileri gelen müstekbirler demişlerdi ki: ‘Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber iman edenleri kesinlikle yurdumuzdan çıkarıp süreceğiz! Ya da kesinlikle dinimize geri dönersiniz!’ Demişti ki: ‘İstemesek de mi?’ ” [2]
Medyen halkı, Allah’a (cc) inanan bir toplumdu. Ancak Allah’ın hayatlarına müdahale etmesini istemiyor; ekonomiye, tartıya, çarşıya müdahale eden bir Allah’ı garipsiyorlardı. Yani, Allah olsun ama O’na nasıl ibadet edileceğine ve hayatın akışına müdahale etmesin istiyorlardı. Bu sebeple Allah’ın buyruklarını ileten Şuayb’a (as) ve dine karşı çıkıyorlardı.
Benzer bir durumun Kureyş için de geçerli olduğunu Kur’an’dan öğreniyoruz. Mekke toplumunun itikadi hastalıklarına neşter vuran En’am suresi şöyle başlamaktadır:
“Gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı kılan Allah’a hamd olsun. Sonra o kâfirler (birtakım varlıkları) Rabblerine denk tutuyorlar. Sizi çamurdan yaratan, sonra da (öleceğiniz zamanın) müddetini belirleyen O’dur. (Diriliş zamanın) müddeti O’nun yanındadır. Sonra siz (hâlâ) şüphe edersiniz. Göklerde ve yerde (kulluk edilen) Allah O’dur. Sizin gizlinizi de açığınızı da bilir. Kazandıklarınızı da bilmektedir.” [3]
Sure, göklerde ve yerde Allah olanın yani tek otorite, hükümran ve egemen olanın Allah (cc) olduğunu vurgulayarak başlıyor. Çünkü Deist Kureyşliler Allah’a, O’nun yarattığına inanıyor ve ihtiyaç duydukları zaman O’na yönelip kulluk ediyorlardı. Ancak bir bütün olarak hayata Allah’ın egemen olmasını istemiyor; şartlar, ihtiyaçlar ve arzulara göre şekillenen bir dinî hayat istiyorlardı.
Deizm’i daha eskilere götürmek de mümkündür. Şeytan, Allah’a (cc) O’nun azametine yemin edecek kadar inanmakla birlikte, kime secde edeceğine kendisi karar vermek istemişti. Neyin doğru neyin yanlış olduğu, neyin hayırlı neyin şer olduğuna Allah’ın hükmetmesine karşı gelmiş, nefsine ve arzularına uymuştu.
Deizm, şeytanın dini ve mezhebidir. Fıtri bir ihtiyaç olan ibadet/tapınma, büyük bir gücün varlığına inanma, O’nun himayesine sığınma ihtiyacını Allah’a imanla tatmin edip, hayatın kalan kısımlarında şeriatsız, peygambersiz, vahiysiz yaşama isteğidir. Kur’an’ın ifadesiyle ‘heva/arzuya uyma’ ve ‘hevayı/arzuyu ilah edinme’ dinidir.
İnsan yaratıldığı ilk günden bu yana Deizm vardı, hakka davet eden peygamberlerin bulunduğu her ortamda var oldu, kıyamete kadar da var olacaktır.
“Hevasını/arzularını ilah edineni gördün mü? Şimdi sen mi ona vekil olacaksın? Sen, onların çoğunun dinleyip aklettiğini mi sanıyorsun? Onlar yalnızca hayvanlar gibidirler. Hayır, hayır yolca daha sapkındırlar.” [4]
Dindarların Çocukları Deist mi Oluyor?
Konuyu bu başlıkta tartışmaya açtığınız andan itibaren ilk düğmeyi yanlış iliklemiş oluyorsunuz. Ve ne söylerseniz söyleyin sorunun tespiti ve çözümü noktasında ilerleyemiyorsunuz. Evet, dindar bir insanın çocuğu hevasını ilah edinen bir Deist olabilir. Nuh’un (as) çocuğunun Deist olan kavmiyle beraberliği tercih etmesi gibi.
Elbette bu durum, üzücüdür ve Hud Suresi’nde yer alan Nuh’un (as) yakarışları okunduğunda, mümin bir babanın böylesi bir akıbetten ne denli etkileneceği anlaşılacaktır. Bu, her birimizin başına gelebilecek çetin imtihanlardandır, böylesi bir imtihandan Allah’a (cc) sığınırız.
Ancak Türkiye’de var olan problem, dindarların Deistleşen çocukları değildir. Deist olduğunu bilmeyen yetişkinlerin Deist olduğunun bilincinde olan evlatları problemidir.
Deizm, yaratıcı olduğu kabulüyle beraber, insanın istediği ve ihtiyaç duyduğu oranda hayata müdahale eden; ekonomi, siyaset, uluslararası ilişkiler, ihaleler, kamusal alan, parlamento gibi hayatı kuran unsurlara karışmayan; camide, tekkede, cumada, bayramda hatırlanabilen; bazen de akşam yemeklerinde çocukları hizaya getirmek için işimize gelen ayetleriyle soframıza konuk ettiğimiz bir Allah’a inanmaktır. Kabul etsin veya etmesin çocuklarının Deistleştiğini iddia eden çevreler böyle bir Allah’a inanıyorlar.
Faizle alınan evleri yine faizle donatılan sofralarında, söz dinlemeyen çocuklara ‘Ne diyor Allah? Anne-babaya öf bile demeyin!’ diyerek, ayeti hatırlatıyorlar.
Kendi ebeveynlerini yük olarak gören, kardeşleriyle kavgalı, akrabalık bağlarını koparan bu insanlar, sürekli çocuklarına kardeşleriyle iyi geçinmeleri gerektiğini, ebeveyne saygıyı anlatıyorlar.
İş yerlerinde hiçbir haremlik selamlık tanımayan, ahlaksızlığın her türlüsüne kapı aralamış babalar, çocuklarına iffet konusunda nutuk atıyorlar.
Rüşvet, adam kayırma, kazanca türlü haram bulaştırma, ihalede usulsüzlük gibi ‘batıl yolla mal yemenin’ her türlüsüne bulaşıyor; kirlenen vicdanlarını mübarek gün ve gecelere(!) katılarak, bağış kampanyalarına destek vererek temizlendiklerini sanıyorlar. Bu iki yüzlülük seanslarına çocukları zorla sürüklüyor, para kazanırken akıllarına gelmeyen Allah’ı (cc), özel anlarda dillerinden düşürmüyorlar. Bu durumda çocuklar yalnızca küçüklere müdahale eden ve hep onların aleyhine hükmeden bir Allah tanıyorlar; dini ise, ebeveynin aleyhlerine kullandığı bir silah olarak görüyorlar. Ve ‘Ben, Deist oldum.’ diyorlar. Yani, Deist olduğunu bilmeyen ebeveynlerinin aksine, bilinçli olarak Deist oluyorlar. Sorun, çocuklarımızın değil, ebeveynlerin Deistliğidir.
Dindar Nesil Yetiştirecektik, Deist Nesil Oldu!
Ülkeyi on beş yıldır muhafazakâr demokrat bir parti yönetiyor. Dünya görüşlerine uygun olarak ‘Dindar Nesil’ yetiştirmeyi hedef olarak belirlediler. Gelinen noktada görüyoruz ki, dindar nesil yerine Deist bir nesil yetiştirilmiş. Neden?
‘Eğri bacadan doğru duman çıkmaz.’ der eskiler. İktidar partisinin dinle münasebeti problemli olduğundan, istikamet üzere bir dindar nesil yetişmesi ihtimal dahilinde değildir. Çünkü iktidar, dini belirleyen ve yol gösteren olarak değil, edilgen ve ihtiyaç hâlinde raftan indirilen bir araç olarak kullanıyor. Bu samimiyetsiz yaklaşım, başta gençler olmak üzere genel olarak insanları dinden soğutuyor.
Şu açıklamalar bir belediye başkanının konuşmasından: ‘Alsın benim ömründen koysun onun ömrüne. Gıkım çıkarsa adiyim. Bizim ona çok ihtiyacımız var. Ümmetin ona çok ihtiyacı var. Esenyurt’un hiçbirimize ihtiyacı yok; ama Tayyip Erdoğan’a çok ihtiyacı var. Niye var? Burayı kaybedersek Kudus’ü kaybederiz. Hiçbir yeri kaybetmeyiz, İslam’ı kaybederiz. Mekke’i kaybederiz. Onun için ona ihtiyacımız var. Onun için ona buradan desteği göndereceğiz…’
Bu nasıl bir mantık, nasıl bir dindir? İslam’ın sahibi Allah değil midir? Erdoğan’ın kaybetmesinin İslam’ın kaybetmesiyle nasıl bir ilgisi vardır? Bu sözler bir partizan için anlamlı olabilir; ancak aklı başında bir insanda dinin siyasete alet edildiği hissi, bir muvahhidde ise öfke ve nefret uyandıracaktır.
Bir diğer sorun, iktidarın adaletsiz siyaset anlayışıdır. Bir düşünürden alıntı yaparak ve içinde bulunduğumuz şartlara uyarlayarak söyleyelim: ‘Adalet sisteminin iki eksiği vardır. Biri adalet diğeri de sistemdir.’ Ülkeyi yöneten ‘İslamcı(!)’ iddiasında bir parti vardır. Yerli ve milli olmayan herkesi vatan haini ilan etmiştir. İktidarı her eleştiren, ya itibar suikastine uğramakta ya da cezaevinde istirahata(!) çekilmektedir. Fırat kenarında kaybolan koyundan dem vuranlar, on bir bin insanı bir iftirayla mağdur etmiş ve zindanlara atmıştır. Henüz yargılama bitmeden bu insanlar vatan haini ilan edilmiş; işlerinden, aşlarından eşlerinden olmuş, toplum tarafından dışlanmışlardır. Hızını alamayan adil yöneticiler(!) yolda görüldüklerinde yüzlerine tükürülmesi gerektiğine dair ilginç tespitlerini partizanlarıyla paylaşmıştır.
Şimdi, hak ve adalet duygusunun en yoğun yaşandığı gençlik döneminde, mezkur manzara nasıl bir ektiye sahip olacaktır? Gençleri önce iktidardan sonra da iktidarın ağzına sakız kıldığı hevesini alınca da tükürüp attığı dinden soğutacaktır.
Her İfrat Beraberinde Tefrit Doğurur!
Deist olduğunu ilan eden gençlerden biri durumu şöyle özetliyor: ‘Yolda şarkı söylerken seke seke yürümek istiyorum. İslam buna izin vermiyor.’
Takdir edersiniz ki, yetişkin bir insan yolda şarkı söylerken sekmek istemeyecektir. Bu çocukça bir istektir. Muhtemelen, çocukluk döneminde şarkı söyleyerek sekmesine müsaade edilmeyen bu kızımız, içinde ukde kalan bir çocukluk özlemini dillendiriyor.
Ebeveynler bilmelidir ki İslam, Allah’ın dinidir ve Allah tarafından kemale erdirilmiştir. Allah (cc) insanın fıtratına uygun olarak sınırsız helal yanında sınırlı haramlar belirlemiş ve bunlara hududullah/Allah’ın sınırları demiştir. İnsan fıtratıyla uyumlu sınırlarla oynamak; geleneğin ayıpların veya kişisel hassasiyetlerimizin teşride bulunduğu yeni sınırlar, İslam’a karşı bir nefret oluşturacaktır. Çocuklarımızı kötülükten koruma güdüsüyle gereksiz bir baskı uygular ve yaptığımızı dine mal edersek bunun sonucu, ya Deizm’e ya da Ateizm’e çıkaraktır.
Yine bilmeliyiz ki çocuklar, ideallerimizi gerçekleştirecek yarış atları değildir. Salih bir mümin olmak istiyorsak kendimize yüklenmeli, çocukları rahat bırakmalıyız. Kur’an öğrenmekten aciz bir ebeveynin çocukları hafız yapmaya çalışması, eline kitap almaktan erinen büyüklerin çocukları âlim yapma projeleri, çevresinde hareket eden her şeyle kavgalı ailelerin ahlak abidesi çocuk hayali kurması olsa olsa Deizm, Ateizm, serserilik ya da iki yüzlülükle neticelenecektir. Yaşamadığı İslam’ı ‘bak amcası’ diyerek çocuklara ihale eden aileler, bugün Google’dan Deizme bakıyorlar, yarın Peizm, Seizm veya başka bir batıla bakmak durumunda kalacaktır.
Girdisi Fuhşiyat Olanın Çıktısı Deizm Olur!
Çocuklarını ekranlara emanet eden ebeveynler aldıkları netice karşısında şaşırmamalıdır. Zira kalp neyle beslenirse, organlar onu yansıtacaktır.
Süreç şöyle işliyor: Baştan savmak ve rahatlamak için ekranların/sosyal medyanın terbiyesine terk edilen çocuklar, küresel ifsat şebekesinin ağına düşüyor. İnsan psikolojisi düşünülerek üretilen yapımlar, çocukların/gençlerin vazgeçilmezi hâline geliyor. İnançsız, sınırsız imkân sahibi, ahlaksızlığın her türlüsünü yapmasına rağmen hep mutlu olan ekran yüzleri çocukların rol modeli hâline geliyor. Çocuklar/gençler fahşa ve münkeri izliyor, aralarında bunu konuşuyor, hayallerini bu çirkinlikler süslüyor. İslam’ın böylesi alçak hayatlara asla müsaade etmeyeceğini bilen gençler, gayr-ı İslami bir hayata yöneliyor. Aileden öğrendikleri geleneksel dinî bilgi vicdanlarını rahatsız edince, vicdan rahatlatmak için Deist olduklarını iddia ediyorlar.
Küresel Cahiliye Her Yerde
İslam, ilk defa cahiliyeyle karşılaşmıyor. Ancak içinde yaşadığımız modern, post-modern cahiliye geçmiş cahiliyelerden birçok yönden ayrılıyor. Bu farkların başında da, cahiliyenin yaygınlığı geliyor. Geçmiş ümmetler, evlerine kapanıp perdelerini indirdiğinde korunuyor, Allah’ın (cc) evlerine sığınıp arınıyorlardı. Bugün cahiliye cebimizde, evimizde, her yerde. Çünkü ilk defa cahiliyenin taşıyıcısı insan oldu ve insanın bulunduğu her alan cahiliyeyi içinde bulunduruyor.
Hâliyle bugünkü müminin işi çok daha zor. Bu sebeple olsa gerek, bu cahiliyeye sabredebilenler ashaptan elli kişinin ecrine denk ecir alıyorlar.
Bugün, muvahhidlerin daha bilinçli ve donanımlı olması gerekiyor. Zira geçmişte tehdit, işkence ve suikast tehdidiyle dininden döndürülmeye çalışılan mümin; bugün gülerek, eğlenerek dininden dönmeye davet ediliyor. Vakit geçirmek için izlediği basit bir video, eğlence programı veya sinema filmi, milyon dolarlar harcanarak özel laboratuvarlarda üretilen ‘Allah’ın yolundan alıkoyma’ faaliyeti olabiliyor.
Bu durum baskıyla, tehditle, bol bol va’z-u nasihat vererek aşılamaz. Yaşanan örnek bir din, kalpleri mutmain kılan bir bilinç, salih bir ortam ve en önemlisi de doğal hâli yaşanarak gençlere sevdirilmiş bir dinle aşılabilir.
•••
Şu bir gerçektir ki: Hidayet ve dalalet Allah’ın (cc) elindedir. O (cc) ölüden diriyi çıkardığı gibi zalimden âlimi; diriden ölüyü çıkardığı gibi âlimden zalim bir evlat çıkarabilir. Ateist, Deist, Komünist, Demokrat, Laik veya başka bir … ist… Bunlar dalaletin yani, tevhitten sapmanın farklı renk ve tonlarıdır. Hak olduğu müddetçe batıl da olacaktır. İsimlerin değişmesi bizleri aldatmamalıdır. Amacımız, insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmetin fertleri olarak nesillerin hidayette öncü ve rol modelleri olmaktır. Bu da doğal hâliyle yani, Allah’ın indirdiği şekliyle yaşanan bir dinle mümkündür.
Bizler elimizden geleni yaptıktan sonra, hidayet Allah’ın (cc) iradesine bağlıdır. O, adalet sahibi bir Rabb olarak, kendisine yönelen, hakkıyla Allah’tan korkan ve hidayet arayanları yolların en güzeline hidayet edecek; hidayeti hak etmeyen, zorba, kibirli, hayran engel olan ve arzularının peşinde sürüklenenleri saptıracaktır.
Rabbimiz! Bizleri hidayet öncüsü, rahmetinle aralarına dahil ettiğin salih kullardan kıl. Çocuklarımızı insi ve cinni şeytanların şerrinden muhafaza eyle. Şüphesiz ki sen, koruyanların en hayırlısı merhametli olanların en merhametlisisin.
[1] .Deizm veya Yaradancılık, tüm dinleri reddeden tek Allah inancıdır. Deizm genel olarak Dünya’ya veya Evren’in işleyişine müdahale etmeyen tek tanrı olduğuna inanır. Ayrıca mantık ve doğal dünyaya dair gözlemlerin kaynağını oluşturduğu; dinsel bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alır, bu sebeple vahiy ve esine dayalı tüm inanış biçimlerini reddeder. (Wikipedia)
“Allah’ı yalnızca ilk sebep olarak kabul eden, evreni bir Allah’ın yarattığına inanmakla beraber yaratıcının evrene hiçbir müdahalesi olmadığını ve olmayacağını savunan, vahyi reddeden görüş” (TDK)
İlk Yorumu Sen Yap