Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salât ve selam Allah Rasûlü’ne, onun ailesine, ashabına ve onlara ihsan üzere tâbi olanlaradır.
Bir önceki yazımızda esbabu’n nüzul’ün tanımı, kısımları, faydaları ve kaynakları konularını incelemiştik. Bu yazımızda ise, Allah izniyle esbabu’n nüzulle alakalı olan diğer konuları işlemeye devam edileceğiz.
Bir Ayetin Birden Fazla Nüzul Sebebinin Olması[1]
Tefsir kitapları ve esbabu’n nüzul ile alakalı kaynaklara bakıldığında, bir ayet için birden fazla nüzul sebebinin zikredildiğini görmekteyiz. Bu durumda nüzul sebebini tespit edebilmek için izlenmesi gereken bazı metotlar vardır:
1. Metot
Bir ayet hakkında birden fazla nüzul sebebi varid olursa, öncelikle rivayetlerden sahih ve zayıf olanı, tespit etmek gerekir. Bu rivayetlerden sahih olanı, ayetin nüzul sebebi kabul edilir.
Mesela, Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
وَالضُّحَى. وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى. مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى
“Duha vaktine yemin olsun. Karanlık iyice çöktüğü zaman geceye yemin olsun. Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da.” [2]
Bu ayetin nüzul sebebi hakkında iki rivayet vardır:
Cundeb el-Beceli anlatıyor:
اشْتَكَى النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَلَمْ يَقُمْ لَيْلَةً -أَوْ لَيْلَتَيْنِ- فَأَتَتْهُ امْرَأَةٌ، فَقَالَتْ: يَا مُحَمَّدُ مَا أُرَى شَيْطَانَكَ إِلَّا قَدْ تَرَكَكَ، فَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ: وَالضُّحَى وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى
“Allah Rasûlü hastalandı ve bir veya iki gece kalkmadı. Bir kadın geldi ve ‘Ey Muhammed! Ben şeytanının seni terk ettiğini düşünüyorum.’ dedi. Bunun üzerine Allah, Duha suresinin 1-3 ayetlerini indirdi.” [3]
Başka bir rivayet, Allah Rasûlü’nün hizmetçisi Havle’den gelmiştir:
أَنَّ جِرْوًا دَخَلَ الْبَيْتَ وَدَخَلَ تَحْتَ السَّرِيرِ وَمَاتَ فَمَكَثَ نَبِيُّ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، أَيَّامًا لَا يَنْزِلُ عَلَيْهِ الْوَحْيُ، فَقَالَ: يَا خَوْلَةُ مَا حَدَثَ فِي بَيْتِ رَسُولِ اللهِ جِبْرِيلُ لَا يَأْتِينِي فَهَلْ حَدَثَ فِي بَيْتِ رَسُولِ اللهِ حَدَثٌ فَقُلْتُ: وَاللهِ مَا أَتَى عَلَيْنَا يَوْمٌ خَيْرٌ مِنْ يَوْمِنَا فَأَخَذَ بُرْدَهُ فَلَبِسَهُ وَخَرَجَ فَقُلْتُ: لَوْ هَيَّأْتُ الْبَيْتَ، وكَنَسْتَهُ فَأَهْوَيْتُ بِالْمِكْنَسَةِ تَحْتَ السَّرِيرِ فَإِذَا شَيْءٌ ثَقِيلٌ فَلَمْ أَزَلْ حَتَّى أَخْرَجْتُهُ فَإِذَا بِجِرْوٍ مَيِّتٍ فَأَخَذْتُهُ بِيَدِي فَأَلْقَيْتُهُ خَلْفَ الدَّارِ فَجَاءَ نَبِيُّ اللهِ تَرْعَدُ لَحْيَيْهِ، وَكَانَ إِذَا أَتَاهُ الْوَحْيُ أَخَذَتْهُ الرِّعْدَةُ فَقَالَ: يَا خَوْلَةُ دَثِّريني فَأَنْزَلَ اللهُ: وَالضُّحَى، وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ، وَمَا قَلَى
“Bir köpek yavrusu eve girmiş ve yatağın altına girip orada ölmüştü. Peygamber, kendisine vahiy gelmeden günlerce beklemişti. Allah Rasûlü buyurdu ki:
__ Ey Havle, Allah Rasûlü’nün evinde bir olay mı meydana geldi? Cibril bana gelmiyor. Allah Rasûlü’nün evinde bir olay mı oldu?
Ben dedim ki:
__ Allah’a yemin olsun ki, bugün olduğu kadar başka bir gün bu eve hayır girmemişti.
Sonra, Allah Rasûlü cübbesini alıp giydi ve dışarı çıktı. Ben kendimce dedim ki: ‘Evi düzenlesem ve süpürsem iyi olur.’ Süpürgeyi almak için yatağın altına eğildiğimde, orada ağır bir şeyin olduğunu fark ettim. Onu çıkarıncaya kadar uğraştım. Onu çıkarınca ölü bir köpek olduğunu gördüm. Onu elimle tutup evin arka tarafına attım. Derken Allah Rasûlü sakalları titrer bir hâlde eve geldi. Ona vahiy geldiği zaman sakalları titrerdi. Bana dedi ki: ‘Ey Havle! Beni ört.’ Daha sonra Allah, Duha Suresi 1-3 ayetleri indirdi.” [4]
Birinci rivayete göre, Duha suresi’nin ilk ayetleri, vahyin bazı hikmetlerden ötürü belli bir vakit kesilmesi ve müşriklerin Peygamber’i itham etmeleri akabinde indirilmiştir. İkinci rivayete göre ise, Allah Rasûlü’nün evinde bulunan ölü köpekten dolayı vahiy gelmeyince, Peygamber’in endişesinin giderilmesi için bu ayetler indirilmiştir.
Ancak Havle’den radıyallahu anha gelen rivayet zayıf olan bir rivayettir. Bundan dolayı Cundeb’in radıyallahu anh aktardığı kıssa nüzul sebebi olarak kabul edilir.
İbni Hacer der ki: ‘Taberani’de senedinde tanınmayan kimselerin bulunduğu bir hadis buldum. Bu rivayete göre bu ayetin nüzul sebebi, Peygamberin yatağının altında ölü bir köpek yavrusunun bulunması, Peygamber’in bunu fark etmemesi ve Cibril’in de bundan dolayı geç gelmesidir. Cibril’in Peygamber’in yatağının altındaki köpekten dolayı geç gelmesi kıssası meşhurdur. Ancak bu kıssanın bu ayetin nüzulüne sebep olması gariptir, hatta şaz olup Sahih’te geçen rivayetten dolayı reddedilir. Allah en doğrusunu bilir.’ [5] [6]
2. Metot
Nüzul sebeplerinden sahih ile zayıf birbirinden ayrıldıktan sonra, nüzul sebepleri arasında hangisinin sarih olup hangisinin olmadığı tespit edilir. Bir önceki yazımızda değindiğimiz gibi, sahabiden nüzul sebebi olarak aktarılanlar iki kısımdır:
a.
Sarih olanlar: Bunlar sahabi tarafından bir vaka üzere indikleri belirtilen ve ayetin inmesinin sebebine açık bir şekilde işaret eden rivayetlerdir.
b.
Sarih olmayanlar: Sahabinin ‘Bu ayet bunun hakkında indi…’ kalıbıyla aktardığı ve nüzul sebebi olmama ihtimali taşıyan rivayetlerdir. Bu rivayetler, ayetin nüzul sebebi olarak kabul edilmez, sadece ayete yapılan bir tefsir olarak kabul edilir.
[7]
Mesela, Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
وَاَنْفِقُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ وَلَا تُلْقُوا بِاَيْدٖيكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِ وَاَحْسِنُوا اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَ
“(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” [8]
Bu ayet hakkında iki rivayet vardır:
Eslem Ebu İmran’dan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:
كُنَّا بِمَدِينَةِ الرُّومِ، فَأَخْرَجُوا إِلَيْنَا صَفًّا عَظِيمًا مِنَ الرُّومِ، فَخَرَجَ إِلَيْهِمْ مِنَ المُسْلِمِينَ مِثْلُهُمْ أَوْ أَكْثَرُ، وَعَلَى أَهْلِ مِصْرَ عُقْبَةُ بْنُ عَامِرٍ، وَعَلَى الجَمَاعَةِ فَضَالَةُ بْنُ عُبَيْدٍ، فَحَمَلَ رَجُلٌ مِنَ المُسْلِمِينَ عَلَى صَفِّ الرُّومِ حَتَّى دَخَلَ فِيهِمْ، فَصَاحَ النَّاسُ وَقَالُوا: سُبْحَانَ اللَّهِ يُلْقِي بِيَدَيْهِ إِلَى التَّهْلُكَةِ. فَقَامَ أَبُو أَيُّوبَ الأَنْصَارِيُّ فَقَالَ: يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّكُمْ لَتُؤَوِّلُونَ هَذِهِ الْآيَةَ هَذَا التَّأْوِيلَ، وَإِنَّمَا أُنْزِلَتْ هَذِهِ الآيَةَ فِينَا مَعْشَرَ الْأَنْصَارِ لَمَّا أَعَزَّ اللَّهُ الْإِسْلَامَ وَكَثُرَ نَاصِرُوهُ، فَقَالَ بَعْضُنَا لِبَعْضٍ سِرًّا دُونَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ أَمْوَالَنَا قَدْ ضَاعَتْ، وَإِنَّ اللَّهَ قَدْ أَعَزَّ الإِسْلَامَ وَكَثُرَ نَاصِرُوهُ، فَلَوْ أَقَمْنَا فِي أَمْوَالِنَا، فَأَصْلَحْنَا مَا ضَاعَ مِنْهَا. فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى عَلَى نَبِيِّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَرُدُّ عَلَيْنَا مَا قُلْنَا: وَأَنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ} ، فَكَانَتِ التَّهْلُكَةُ الإِقَامَةَ عَلَى الأَمْوَالِ وَإِصْلَاحِهَا، وَتَرْكَنَا الغَزْوَ “فَمَا زَالَ أَبُو أَيُّوبَ، شَاخِصًا فِي سَبِيلِ اللَّهِ حَتَّى دُفِنَ بِأَرْضِ الرُّومِ”
“Rum şehrindeydik. Rumlar karşımıza büyük bir ordu çıkardılar. Onlara karşı Müslümanlardan bir o kadar veya daha fazla asker çıkarıldı. Mısırlıların başında komutan olarak Ukbe b. Amir bulunuyordu. Ordunun komutanı ise, Fedale b. Ubeyd idi. Müslümanlardan bir asker Rumların saflarına hücum ederek onların arasına girdi. Askerler bağırarak: ‘Subhanallah! Bu kimse kendi eliyle kendini tehlikeye atıyor.’ dediler. Bunun üzerine Ebu Eyyub ayağa kalktı ve şöyle dedi: ‘Ey insanlar! Siz bu ayeti bu yoruma tevil ediyorsunuz. Bu ayet biz ensar topluluğu hakkında nazil olmuştur. Allah, İslam’ı güçlendirip yardımcılarını çoğaltınca bizler, Peygambere duyurmadan birbirimize: ‘Bizim mallarımız zayi oldu. Allah, İslam’ı güçlendirmiş ve yardımcılarını çoğaltmıştır. Artık bizler mallarımızın başına geçip, onlarla meşgul olsak ve zayi ettiklerimizi ıslah etsek?’ dedik. Allah, bizim bu sözümüze karşılık olmak üzere Peygamber’e şu ayeti indirdi:
“(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” [9]
Tehlike, malların başına geçip, onları çoğaltmaya, onları ıslah etmeye çalışmak ve Allah yolunda cihadı terk etmektir. Ebu Eyyub, Allah yolunda cihada devam ederek, şehit oldu ve Rum toprağına defnedildi.” [10]
Bera b. Azib, bu ayet hakkında: () “Nafakalar hakkında inmiştir” [11] demiştir.
Bera b. Azib’den gelen bu rivayet sarih olmayan bir ifade ile gelmiştir. Ebu Eyyub’den aktarılan rivayette ise, ayetin inmesine sebep olan olay aktarılıyor ve bunun akabinde bu ayetin indirildiği haber veriliyor. Buna binaen Ebu Eyyub’un hadisi, nüzul sebebi olarak kabul edilir. Bera b. Azib’den aktarılan rivayet ise, ayete yapılan bir tefsirdir.
3. Metot
Sahih ve sarih oldukları tespit edilen nüzul sebepleri, olayların yakın zamanda gerçekleşmesi ve bu olaylar üzerine bir ayetin inmiş olmasına hamledilir. Bu şekilde, rivayetlerin arası cem edilmiş olur.
İbni Teymiyye rahimehullah der ki:
‘Şayet sahabiden biri, bir ayetin kendisinden dolayı indiği bir sebebi zikrederse ve bir başka sahabi de onun zikrettiğinden başka bir sebep zikrederse, bu iki sahabiyi de tasdik etmek mümkündür. Şöyle ki, bu ayet birden fazla sebebin yaşanmasından sonra nazil olmuştur’ [12]
Mesela, Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ. وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ. وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ. وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ
“Eşlerine zina isnad edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defada da, eğer yalancılardan ise, Allah’ın lanetinin kendi üzerine olmasını ifade etmesiyle yerine gelir. Kocasının yalancılardan olduğuna dair Allah’ı dört defa şahit getirmesi (Allah adına yemin etmesi), beşinci defada da eğer kocası doğru söyleyenlerden ise Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi, kadından cezayı kaldırır.” [13]
Bu ayetin nüzul sebebi hakkında iki rivayet vardır:
Sehl b. Sa’d es-Saidi anlatıyor:
أَنَّ عُوَيْمِرًا، أَتَى عَاصِمَ بْنَ عَدِيٍّ وَكَانَ سَيِّدَ بَنِي عَجْلاَنَ، فَقَالَ: كَيْفَ تَقُولُونَ فِي رَجُلٍ وَجَدَ مَعَ امْرَأَتِهِ رَجُلًا، أَيَقْتُلُهُ فَتَقْتُلُونَهُ، أَمْ كَيْفَ يَصْنَعُ؟ سَلْ لِي رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ ذَلِكَ، فَأَتَى عَاصِمٌ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ فَكَرِهَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ المَسَائِلَ، فَسَأَلَهُ عُوَيْمِرٌ، فَقَالَ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَرِهَ المَسَائِلَ وَعَابَهَا، قَالَ عُوَيْمِرٌ: وَاللَّهِ لاَ أَنْتَهِي حَتَّى أَسْأَلَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ ذَلِكَ، فَجَاءَ عُوَيْمِرٌ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ رَجُلٌ وَجَدَ مَعَ امْرَأَتِهِ رَجُلًا أَيَقْتُلُهُ فَتَقْتُلُونَهُ أَمْ كَيْفَ يَصْنَعُ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: قَدْ أَنْزَلَ اللَّهُ القُرْآنَ فِيكَ وَفِي صَاحِبَتِكَ
“Uveymir, Beni Aclan’ın efendisi olan Asım b. Adiyy’e geldi ve şöyle dedi: ‘Eşinin yanında bir adam bulan kişi hakkında ne diyorsunuz? O, bulduğu adamı öldürürse, siz de o adamı öldürür müsünüz? Ya da nasıl yaparsınız? Benim için bunu Allah Rasûlü’ne sor.’
Asım b. Adiyy Allah Rasûlü’ne geldi ve: ‘Ey Allah’ın Rasûlü…’ dedi ve soruyu sordu. Allah Rasûlü bu soruyu hoş görmedi ve bunu ayıpladı.
Uveymir dedi ki: ‘Vallahi Allah Rasûlü’ne bunu sormaya devam edeceğim ve bırakmayacağım.’ Uveymir Allah Rasûlü’ne geldi ve dedi ki:
__ Eşinin yanında bir adam bulan kişi hakkında ne diyorsunuz? O, bulduğu adamı öldürürse, siz de o adamı öldürür müsünüz? Ya da nasıl yaparsınız? Allah Rasûlü dedi ki:
__ Allah senin ve eşin hakkında ayet indirdi.” [14]
İbni Abbas radıyallahu anh anlatıyor:
أَنَّ هِلاَلَ بْنَ أُمَيَّةَ، قَذَفَ امْرَأَتَهُ عِنْدَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِشَرِيكِ ابْنِ سَحْمَاءَ، فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: “البَيِّنَةَ أَوْ حَدٌّ فِي ظَهْرِكَ”، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، إِذَا رَأَى أَحَدُنَا عَلَى امْرَأَتِهِ رَجُلًا يَنْطَلِقُ يَلْتَمِسُ البَيِّنَةَ، فَجَعَلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: “البَيِّنَةَ وَإِلَّا حَدٌّ فِي ظَهْرِكَ” فَقَالَ هِلاَلٌ: وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالحَقِّ إِنِّي لَصَادِقٌ، فَلَيُنْزِلَنَّ اللَّهُ مَا يُبَرِّئُ ظَهْرِي مِنَ الحَدِّ، فَنَزَلَ جِبْرِيلُ وَأَنْزَلَ عَلَيْهِ: {وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ} فَقَرَأَ حَتَّى بَلَغَ: {إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ
“Hilal b. Umeyye Peygamber’in yanındayken, hanımının Şerik b. Sehma ile zina yaptığını söyledi. Allah Rasûlü dedi ki:
__ Ya bir delil getirirsin ya da sana had cezası uygulanır. Hilal b. Umeyye:
__ Ey Allah’ın Rasûlü! Bizden biri hanımının üstünde bir adam bulacak ve delil bulmak için tekrar oradan gidecek mi? Allah Rasûlü devamla:
__ Ya delil getirirsin ya da sana had cezası vardır, dedi. Hilal b. Umeyye dedi ki:
__ Seni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, ben bu konuda doğruyu söylemekteyim. Muhakkak ki Allah beni had cezasından uzak kılacak bir ayet indirecektir.
Bunun üzerine Cibril indi ve Nur suresi 6-9. ayetleri indirdi.” [15]
İmam Nevevi rahimehullah der ki:
‘İhtimaldir ki, bu iki ayet her iki sahabi hakkında inmiştir. Belki de onlar birbirine yakın bir zamanda bunu Allah Rasûlü’ne sordular ve ayet her ikisi hakkında indi.’ [16]
Mesela, Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَكُمْ فَاْتُوا حَرْثَكُمْ اَنّٰى شِئْتُمْ وَقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُوا اَنَّكُمْ مُلَاقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنٖينَ
“Kadınlarınız, sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Müminleri müjdele.” [17]
Bu ayet hakkında iki rivayet vardır:
Cabir radıyallahu anh anlatıyor:
كَانَتِ اليَهُودُ تَقُولُ: إِذَا جَامَعَهَا مِنْ وَرَائِهَا جَاءَ الوَلَدُ أَحْوَلَ، فَنَزَلَتْ: نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَكُمْ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ أَنَّى شِئْتُمْ
“Yahudiler: ‘Kişi kadına arka yönünden ilişki kurarsa, çocuk şaşı olarak doğar.’ derlerdi. Bunun üzerine Allah Bakara suresi 223. ayeti indirdi.” [18]
İbni Abbas radıyallahu anh anlatıyor:
إِنَّمَا كَانَ هَذَا الْحَيُّ مِنَ الْأَنْصَارِ وَهُمْ أَهْلُ وَثَنٍ مَعَ هَذَا الْحَيِّ مِنْ يَهُودَ وَهُمْ أَهْلُ كِتَابٍ وَكَانُوا يَرَوْنَ لَهُمْ فَضْلًا عَلَيْهِمْ فِي الْعِلْمِ فَكَانُوا يَقْتَدُونَ بِكَثِيرٍ مِنْ فِعْلِهِمْ وَكَانَ مِنْ أَمْرِ أَهْلِ الْكِتَابِ أَنْ لَا يَأْتُوا النِّسَاءَ إِلَّا عَلَى حَرْفٍ وَذَلِكَ أَسْتَرُ مَا تَكُونُ الْمَرْأَةُ فَكَانَ هَذَا الْحَيُّ مِنَ الْأَنْصَارِ قَدْ أَخَذُوا بِذَلِكَ مِنْ فِعْلِهِمْ وَكَانَ هَذَا الْحَيُّ مِنْ قُرَيْشٍ يَشْرَحُونَ النِّسَاءَ شَرْحًا مُنْكَرًا، وَيَتَلَذَّذُونَ مِنْهُنَّ مُقْبِلَاتٍ وَمُدْبِرَاتٍ وَمُسْتَلْقِيَاتٍ فَلَمَّا قَدِمَ الْمُهَاجِرُونَ الْمَدِينَةَ تَزَوَّجَ رَجُلٌ مِنْهُمُ امْرَأَةً مِنَ الْأَنْصَارِ فَذَهَبَ يَصْنَعُ بِهَا ذَلِكَ فَأَنْكَرَتْهُ عَلَيْهِ، وَقَالَتْ: إِنَّمَا كُنَّا نُؤْتَى عَلَى حَرْفٍ فَاصْنَعْ ذَلِكَ وَإِلَّا فَاجْتَنِبْنِي، حَتَّى شَرِيَ أَمْرُهُمَا فَبَلَغَ ذَلِكَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ {نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَكُمْ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ أَنَّى شِئْتُمْ} أَيْ: مُقْبِلَاتٍ وَمُدْبِرَاتٍ وَمُسْتَلْقِيَاتٍ يَعْنِي بِذَلِكَ مَوْضِعَ الْوَلَدِ
“Ensarın şu topluluğu daha önce putperest idi. Orada ehli kitaptan Yahudiler ile beraber yaşıyorlardı. İlimde onları kendilerinden üstün görürler, birçok davranışlarında Yahudilere uyarlardı. Yahudilerin adetlerinden birisi de kadınlarına tek yönden (önden) yaklaşmaktı. Bunun, kadınlar için daha uygun olduğuna inanırlardı. Ensar topluluğu da bu adeti Yahudilerden almışlardı. Kureyş topluluğu ise, kadınlarını hoş olmayan bir şekilde soyarlardı. Bazen sırtüstü yatırırlardı, bazen yüzü koyun, bazen yana yatırırlardı. Muhacirler Medine’ye geldiklerinde, erkeklerinden biri ensardan bir kadınla evlendi. Kendi adetlerinde olduğu gibi hanımı ile temasa kalkışınca kadın razı olmadı ve dedi ki: ‘Bize tek yönden yanaşılırdı. Sen de tek yönden yani önden yanaş, aksi hâlde benden uzaklaş!’ onların durumu Peygambere ulaşıncaya kadar yayıldı. Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi:
“Kadınlarınız sizin tarlalarınızdır, nasıl isterseniz öyle yaklaşınız.”
Yani, fercinden olmak şartı ile ön ve arka taraftan, sırtüstü yatırarak onlarla cinsî ilişkide bulunabilirsiniz.” [19]
Bu olayların birbirine yakın bir zamanda gerçekleşmesi ve bunun akabinde de Bakara suresi 223. ayetin inmesi bu rivayetlerin arasını cem eder.
Âl-i İmran suresi 77. ayetin nüzul sebepleri de bu şekilde anlaşılabilir. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
اِنَّ الَّذٖينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلٖيلًا اُولٰئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِى الْاٰخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ وَلَا يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّٖيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ
“Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır.” [20]
Bu ayet hakkında iki nüzul sebebi vardır:
İbni Mesud radıyallahu anh anlatıyor:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: “مَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينٍ وَهُوَ فِيهَا فَاجِرٌ، لِيَقْتَطِعَ بِهَا مَالَ امْرِئٍ مُسْلِمٍ، لَقِيَ اللَّهَ وَهُوَ عَلَيْهِ غَضْبَانُ”، قَالَ: فَقَالَ الأَشْعَثُ بْنُ قَيْسٍ: فِيَّ وَاللَّهِ كَانَ ذَلِكَ، كَانَ بَيْنِي وَبَيْنَ رَجُلٍ مِنَ اليَهُودِ أَرْضٌ، فَجَحَدَنِي، فَقَدَّمْتُهُ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَالَ لِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: “أَلَكَ بَيِّنَةٌ”، قَالَ: قُلْتُ: لاَ، قَالَ: فَقَالَ لِلْيَهُودِيِّ: “احْلِفْ”، قَالَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، إِذًا يَحْلِفَ وَيَذْهَبَ بِمَالِي، قَالَ: فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى: إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلًا
“Rasûlullah dedi ki: ‘Her kim, yemininde yalancı olduğu hâlde bir Müslümanın malını elde etmek için yemin ederse, Allah’ı kendisine karşı gazaplanmış olarak bulur.’
Eş’as b. Kays radıyallahu anh dedi ki: ‘Bu hadis benim hakkımda söylenmiştir. Şöyle ki: Benimle bir Yahudi arasında bir toprak meselesi vardı. Yahudi benim hakkımı inkâr etti. Bunun üzerine onu Rasûlullah’a götürdüm. Rasûlullah bana:
__ Delilin var mıdır? buyurdu. Ben de:
__ Hayır, dedim. Rasûlullah, Yahudiye:
__ Yemin et, buyurdu. Bunun üzerine ben:
__ Ey Allah’ın Rasûlü! O yemin eder ve malımı götürür, dedim. Bunun üzerine Allah, Âl-i İmran suresi 77. ayetini indirdi.” [21] [22]
Abdullah b. Ebi Evfa radıyallahu anh anlatıyor:
أَنَّ رَجُلًا أَقَامَ سِلْعَةً فِي السُّوقِ، فَحَلَفَ فِيهَا، لَقَدْ أَعْطَى بِهَا مَا لَمْ يُعْطِهِ، لِيُوقِعَ فِيهَا رَجُلًا مِنَ المُسْلِمِينَ”، فَنَزَلَتْ: {إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلًا} إِلَى آخِرِالآيَةِ
“Bir adam malını pazara çıkarmıştı. Sonra Müslümanlardan birini kandırıp malını ona pahalıya satmak için, malına verilmeyen fiyatın verildiğine dair yemin etti. Bunun üzerine Allah bu ayeti indirdi.” [23]
4. Metot
Sahih ve sarih olduğu tespit edilen rivayetlerin arasını cem etmek mümkün olmazsa iki seçenek vardır:
a. Tercih yapmak
Tercih, birçok açıdan yapılabilir. Bazı âlimler, rivayetler arasında en sahih olanları gözeterek tercih yapmışlardır. Bazı âlimler ise, sahabinin nüzul sebebine şahitlik etmesi ve bu konuda bizzat yaşadığı bir vaka anlatmasını gözeterek tercih yapmışlardır. Mesela, Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
وَيَسْپَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّٖى وَمَا اُوتٖيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَلٖيلًا
“Sana ruhtan sual ederler. De ki: ‘Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ise, ilimden ancak az bir şey verilmiştir.’ ” [24]
İbni Mesud radıyallahu anh anlatıyor:
كُنْتُ أَمْشِي مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي حَرْثٍ بِالمَدِينَةِ وَهُوَ يَتَوَكَّأُ عَلَى عَسِيبٍ فَمَرَّ بِنَفَرٍ مِنَ اليَهُودِ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ: لَوْ سَأَلْتُمُوهُ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ: لَا تَسْأَلُوهُ فَإِنَّهُ يُسْمِعُكُمْ مَا تَكْرَهُونَ، فَقَالُوا لَهُ: يَا أَبَا القَاسِمِ حَدِّثْنَا عَنِ الرُّوحِ، فَقَامَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَاعَةً وَرَفَعَ رَأْسَهُ إِلَى السَّمَاءِ فَعَرَفْتُ أَنَّهُ يُوحَى إِلَيْهِ حَتَّى صَعِدَ الوَحْيُ، ثُمَّ قَالَ: ” {الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُمْ مِنَ العِلْمِ إِلَّا قَلِيلًا}
“Medine’deki bir ekin tarlasında Peygamber ile birlikte yürüyordum. Rasûlullah, hurma ağacından bir değneğe dayanıyordu. Derken, Yahudilerden bir gruba uğradı. Onlardan bir kısmı: ‘Keşke ona bir şeyler sorsaydınız.’ derken bir kısmı da: ‘Ona bir şeyler sormayın, hoşlanmadığınız şeyleri size söyleyebilir.’ dediler. Sonra ‘Ey Ebu’l Kasım! Bize ruhtan bahset.’ dediler. Peygamber, bir süre ayakta durdu ve başını kaldırdı. Anladım ki kendisine vahiy gelmektedir. Vahiy bitince Rasûlullah İsra suresi 85. ayetini okudu…” [25]
İbni Abbas radıyallahu anh anlatıyor:
قَالَتْ قُرَيْشٌ لِيَهُودَ: أَعْطُونَا شَيْئًا نَسْأَلُ هَذَا الرَّجُلَ، فَقَالَ: سَلُوهُ عَنِ الرُّوحِ، فَسَأَلُوهُ عَنِ الرُّوحِ، فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى {وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُمْ مِنَ العِلْمِ إِلَّا قَلِيلًا}
“Kureyşliler, Yahudilere: ‘Bize bazı şeyler söyleyin ki (zor durumda bırakmak için) şu adama (Muhammed’e) soralım.’ dediler. Yahudiler: ‘Ona ruhtan sorun.’ dediler. Bunun üzerine müşrik Kureyşliler, Peygamber’e ruhtan sordular. Bunun üzerine Allah İsra suresi 85. ayetini indirdi.” [26]
Bu rivayetler sarihtir ve sahihtir. Birinci rivayete göre bu ayet Medeni’dir. İkinci ayete göre ise, bu ayet Mekki’dir. Bu hadiseleri birbirine yakın zamanda gerçekleşmiş olmasına hamletme imkânı yoktur. Buna binaen de âlimler bu rivayetler arasında tercihe gitmişlerdir. Bu rivayetler konusunda iki şekilde tercih yapılabilir:
• Birinci rivayet Sahiheyn’de, ikinci rivayet ise, Tirmizi’de geçmektedir. Buhari ve Müslim’in rivayet ettiği hadisler diğer hadislerden daha sahihtir. Bundan dolayı, en sahih olan rivayet tercih edilir.
• Birinci hadiste, İbni Mesud bizzat bu olayı yaşadığını ve ayetler indiğinde orada hazır bulunduğunu söylemektedir. İbni Abbas’ın rivayetinde ise, buna işaret eden bir lafız yoktur. Bundan dolayı İbni Mesud’un rivayeti tercih edilir.[27]
b.
Ayetlerin nüzulünün tekerrür etmesi
[28]
Bazı âlimler sahih ve sarih rivayetlerin arasının cem edilmesi mümkün olmadığında, başvurulması gereken en son metodun ‘aynı ayetin birden fazla kez inmesine hamletmek’ olduğunu söylemişlerdir.
Bu konu, âlimler arasında ihtilaflı bir konudur.
İbni Hussar, Suyuti, Zerkeşi, Sahavi, İbni Kesir gibi âlimler, bunun mümkün olduğunu söylemişlerdir.
İbni Hussar der ki: ‘Hatırlatma ve öğüt vermek için bir ayetin nüzulü tekrar edebilir.’ [29]
Zerkeşi der ki: ‘Bir ayet, konumunun büyüklüğünden veya unutulması korkusundan dolayı, sebebinin yerine gelmemesi durumunda hatırlatıcı olarak tekrar inebilir.’ [30]
Bazı âlimler ise, bunun mümkün olmadığını söylemişlerdir.
Bu âlimlerin dayanakları ve birbirine verdikleri cevaplar şöyledir:
a.
Birinci görüşün sahibi olan âlimler demişlerdir ki: ‘Allah, Kur’an’daki yedi harfi yani yedi kıraati insanlara öğretmek için ayetleri birkaç defa indirmiştir.’
İkinci görüşün sahipleri şöyle cevap vermişlerdir: ‘Kur’an’ın yedi harf üzere inmesinden kastın ne olduğu ihtilaflı bir konudur. Yedi harfin, yedi kıraate hamledilmesi doğru değildir. Kur’an’daki ayetlerin bu sebepten dolayı indirildiğini kabul edenler, hiçbir ayet hakkında, ‘Bunun nüzul sebebi kıraatlerin öğretilmesidir.’ dememişlerdir.
b.
Birinci görüşün sahipleri demişlerdir ki: ‘Konusunun öneminden dolayı nüzul tekrar edebilir. Ta ki insanlar bu ayetlerin önemini hatırlasınlar ve buna değer versinler.’
İkinci görüşün sahipleri buna şöyle cevap vermişlerdir: ‘Bunu doğru olarak kabul edersek, Kur’an’da en faziletli ayetler olan ayete’l kursinin, Bakara suresi’nin son ayetlerinin ve İhlas suresinin tekrar inmemesini nasıl anlayacağız? Kur’an ayetlerinin değerli olması tekrar edilmesine bağlı değildir. Kur’an’ın Allah kelamı olması kıymeti için yeterlidir.’
c.
Birinci görüşün sahipleri derler ki: ‘Allah Rasûlü ve sahabeler Kur’an’ı unutmasınlar diye Kur’an’daki bazı ayetler tekrardan indirilmiştir.’
İkinci görüşün sahipleri buna cevap olarak şöyle demişlerdir: ‘Allah, kendi kitabını kıyamete kadar baki kılmak için risalet görevini kime vereceğini bilir. Allah Rasûlü’nün Kur’an’ı unutma ihtimali olduğunu söylemek, Kur’an hakkında zan oluşması afetini doğurur ki, böyle bir şey söylemek doğru değildir. Sahabinin unutma ihtimaline gelince, onlar Allah Rasûlü’ne müracaat etme imkânına sahiplerdi. Bundan dolayı bir ayetin tekrar inmesine bir ihtiyaç yoktur.’
d.
Birinci görüşün sahipleri derler ki: ‘Bu konuda sahih ve sarih özelliğe sahip olan ve aralarının cem edilme imkânı bulunmayan bazı rivayetler vardır. Bu rivayetler, ayetlerin nüzulunun tekrar edebileceğini göstermektedir.’
İkinci görüşün sahipleri cevap olarak derler ki: ‘Birinci görüşün sahibi olan âlimlerin delil olarak sundukları örnekler, bu konuya delil olacak nitelikte değildir. Zira bu örneklerden birçoğu zayıftır ve yukarıda zikredilen 1. metoda dahil olan örneklerdir. Bazı örneklerde rivayetlerin arasını cem etme veya iki rivayet arasında tercih yapma imkânı vardır. Bundan dolayı bu rivayetler, bir ayetin nüzulünün tekrar edeceğine delil olmaz.’
Bu ihtilafı bir örnek üzerinde tatbik edelim:
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
مَا كَانَ لِلنَّبِىِّ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا اَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكٖينَ وَلَوْ كَانُوا اُولٖى قُرْبٰى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُمْ اَصْحَابُ الْجَحٖيمِ
“Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, -yakınları da olsalar- Allah’a ortak koşanlar için af dilemek, ne Peygamber’e yaraşır ne de müminlere.” [31]
Bu ayetin nüzul sebebi hakkında üç rivayet vardır:
Said b. Museyyeb rahimehullah babasından rivayet eder:
لَمَّا حَضَرَتْ أَبَا طَالِبٍ الْوَفَاةُ جَاءَهُ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَوَجَدَ عِنْدَهُ أَبَا جَهْلٍ، وَعَبْدَ اللهِ بْنَ أَبِي أُمَيَّةَ بْنِ الْمُغِيرَةِ، فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: “يَا عَمِّ، قُلْ: لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ، كَلِمَةً أَشْهَدُ لَكَ بِهَا عِنْدَ اللهِ”، فَقَالَ أَبُو جَهْلٍ، وَعَبْدُ اللهِ بْنُ أَبِي أُمَيَّةَ: يَا أَبَا طَالِبٍ، أَتَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ؟ فَلَمْ يَزَلْ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَعْرِضُهَا عَلَيْهِ، وَيُعِيدُ لَهُ تِلْكَ الْمَقَالَةَ حَتَّى قَالَ أَبُو طَالِبٍ آخِرَ مَا كَلَّمَهُمْ: هُوَ عَلَى مِلَّةِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، وَأَبَى أَنْ يَقُولَ: لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ، فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: “أَمَا وَاللهِ لَأَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ مَا لَمْ أُنْهَ عَنْكَ”، فَأَنْزَلَ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ: {مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُوا أُولِي قُرْبَى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ}، وَأَنْزَلَ اللهُ تَعَالَى فِي أَبِي طَالِبٍ، فَقَالَ لِرَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: {إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللهَ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ}
“Ebu Talib’in vefat etme vakti yaklaştığında, Allah Rasûlü onun yanına geldi ve onun yanında Ebu Cehil, Abdullah b. Ebi Umeyye b. el-Muğire’yi buldu. Allah Rasûlü ona dedi ki: ‘Amca! La ilahe illallah’ de! Bu, kendisiyle Allah katında sana şahit olacağım kelimedir.’ Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebi Umeyye dedi ki: ‘Ey Ebu Talib! Sen Abdulmuttalib’in dininden yüz mü çevireceksin?’ Allah Rasûlü bu sözünü ona arz etmeye devam ettikçe, onlar da bu sözlerini tekrar ettiler. Sonunda Ebu Talib onlara son olarak kendisinin Abdulmuttalib’in dini üzere olduğunu söyledi ve ‘La ilahe illallah’ demekten kaçındı. Allah Rasûlü dedi ki: ‘Ben nehyolunmadığım müddetçe senin için istiğfar dileyeceğim.’ Bunun üzerine Allah, Tevbe suresi 113. ayeti indirdi. Ebu Talib hakkında da bir ayet indirdi ve Allah Rasûlü’ne dedi ki: Sen sevdiğin kişileri hidayet edemezsin. Bilakis Allah dilediklerini hidayet eder. Allah hidayete erecekleri (ve bunu hak edenleri) bilendir.” [32] [33]
Ali radıyallahu anh anlatıyor:
سَمِعْتُ رَجُلًا يَسْتَغْفِرُ لِأَبَوَيْهِ وَهُمَا مُشْرِكَانِ، فَقُلْتُ لَهُ: أَتَسْتَغْفِرُ لِأَبَوَيْكَ وَهُمَا مُشْرِكَانِ؟ فَقَالَ: أَوَلَيْسَ اسْتَغْفَرَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَهُوَ مُشْرِكٌ، فَذَكَرْتُ ذَلِكَ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَنَزَلَتْ: {مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكِينَ}
“Bir adamın, müşrik olan anne ve babasına istiğfarda bulunduğunu duydum. Ona dedim ki:
__ Sen, müşrik oldukları hâlde anne ve babana istiğfarda mı bulunuyorsun? Adam dedi ki:
__ İbrahim, müşrik olan babasına istiğfarda bulunmamış mıdır? Bunu Allah Rasûlü’ne anlattım ve Tevbe suresi 133. ayet indi…” [34]
İbni Mesud radıyallahu anh anlatıyor:
خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَنْظُرُ فِي الْمَقَابِرِ، وَخَرَجْنَا مَعَهُ، فَأَمَرَنَا فَجَلَسْنَا، ثُمَّ تَخَطَّا الْقُبُورَ حَتَّى انْتَهَى إِلَى قَبْرٍ مِنْهَا فَنَاجَاهُ طَوِيلًا، ثُمَّ ارْتَفَعَ نَحِيبُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَاكِيًا فَبَكَيْنَا لِبُكَائِهِ، ثُمَّ أَقْبَلَ إِلَيْنَا فَتَلَقَّاهُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، مَا الَّذِي أَبْكَاكَ فَقَدْ أَبْكَانَا، وَأَفْزَعَنَا، فَجَاءَ فَجَلَسَ إِلَيْنَا فَقَالَ: “أَفْزَعَكُمْ بُكَائِي؟” فَقُلْنَا: نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَقَالَ: “إِنَّ الْقَبْرَ الَّذِي رَأَيْتُمُونِي أُنَاجِي فِيهِ، قَبْرُ أُمِّي آمِنَةَ بِنْتِ وَهْبٍ وَإِنِّي اسْتَأْذَنْتُ رَبِّي فِي زِيَارَتِهَا، فَأَذِنَ لِي فِيهِ، فَاسْتَأْذَنْتُهُ فِي الِاسْتِغْفَارِ لَهَا، فَلَمْ يَأْذَنْ لِي فِيهِ، وَنَزَلَ عَلَيَّ {مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكِينَ} حَتَّى خَتَمَ الْآيَةَ {وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلَّا عَنْ مَوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ} فَأَخَذَنِي مَا يَأْخُذُ الْوَلَدَ لِوَالِدِهِ مِنَ الرِّقَةِ فَذَلِكَ الَّذِي أَبْكَانِي
“Rasûlullah dışarı çıktı ve kabirlere bakmaya başladı. Biz de onunla beraber çıktık. Bize oturmamızı emretti biz de oturduk. Sonra kabirleri teker teker dolaşmaya başladı. Kabirlerden birinin başına oturdu, uzun uzun dua edip münacaatta bulundu. Sonra ağladı, onun ağlamasına biz de ağladık. Sonra kalktı ve bize doğru yöneldi. Ömer b. Hattab kalkıp ona doğru gitti. Allah Rasûlü dedi ki:
__ Benim ağlamam sizi korkuttu mu? Biz:
__ Evet, dedik. Allah Rasûlü dedi ki:
__ Yanına oturduğum ve münaacatta bulunduğumu gördüğünüz bu kabir, annem Amine b. Vehb’in kabriydi. Onu ziyaret için Rabbimden izin istedim, bunun için bana izin verdi. Rabbimden onun için istiğfarda bulunmak üzere izin istedim, bunun için bana izin vermedi ve bana: Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, -yakınları da olsalar- Allah’a ortak koşanlar için af dilemek ne Peygamber’e yaraşır ne de müminlere. İbrahim’in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yüzündendi. Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi.[35] ayetlerini indirdi. İşte bunun üzerine bir çocuğun annesine olan acıması beni tuttu ve beni ağlattı.” [36]
Birinci görüşün sahibi olan âlimler, bu konuyu şöyle değerlendirmişlerdir:
‘Tevbe suresi’nde geçen bu ayetin üç tane ayrı nüzul sebebi vardır. Ebu Talib hakkındaki rivayet, bu ayetin Mekki olduğunu gösterir. Ali’nin ve İbni Mesud’un rivayeti, bu ayetin Medeni olduğunu gösterir. Bu rivayetlerin arasını toplamak mümkün değildir. Sonuç olarak anlaşılır ki; bu ayet, üç defa inmiştir.’
İkinci görüşün sahibi olan âlimler ise, bu mesele hakkında şöyle demişlerdir:
‘Rivayetleri inceleyecek olursak:
• İbni Mesud’dan gelen rivayet zayıf bir rivayettir.
• İmam Zehebi: ‘Senedinde Eyyub b. Hani vardır. İbni Main, onun zayıf bir ravi olduğunu söylemiştir.’ der. Ayrıca birinci görüşün sahipleri bu rivayete dayanarak, bu ayetin Medeni olduğunu söylemişlerdir. Bu rivayeti Ebu Talib ile alakalı rivayetle beraber inceleyecek olursak, ortaya ‘Peygamber, Mekke’de nehyolunmuş olduğu bir şeyi Medine’de tekrar yaptı ve Allah onu tekrar uyardı.’ gibi yanlış bir sonuç çıkar.
Ali rivayeti ile Ebu Talib rivayetine gelince, bu konuda iki şey söylenebilir:
• Ebu Talib ile alakalı rivayet, Sahiheyn’de geçmektedir. Ali rivayeti ise, Tirmizi ve diğer kaynaklarda geçmektedir. Sahiheyn’in hadisleri daha kuvvetli olduğu için Ebu Talib hadisi, nüzul sebebi olarak kabul edilir.
• Ali’nin rivayetinde bu ayetin Medeni olduğuna dair hiçbir işaret yoktur. Doğal olarak Ebu Talib rivayeti ile Ali rivayetinin arasını bulmaya engel olacak herhangi bir durum da yoktur. Bu ayet, bu iki vaka gerçekleştikten sonra bir kez inmiştir.’
Bir Sebep İçin Birden Fazla Ayetin İnmesi
Bazen tek bir olayın ardından birden fazla ayet indirilmiştir. Böylece yaşanan hadise farklı yönleriyle ele alınmış ve açıklanmıştır. Bazı örnekler zikredecek olursak:[37]
İbni Abbas radıyallahu anh anlatıyor:
أَنَّ نَاسًا، مِنْ أَهْلِ الشِّرْكِ كَانُوا قَدْ قَتَلُوا وَأَكْثَرُوا، وَزَنَوْا وَأَكْثَرُوا، فَأَتَوْا مُحَمَّدًا صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالُوا: إِنَّ الَّذِي تَقُولُ وَتَدْعُو إِلَيْهِ لَحَسَنٌ، لَوْ تُخْبِرُنَا أَنَّ لِمَا عَمِلْنَا كَفَّارَةً فَنَزَلَ: {وَالَّذِينَ لاَ يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ، وَلاَ يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالحَقِّ، وَلاَ يَزْنُونَ} وَنَزَلَتْ {قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ، لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ}
“Şirk ehlinden bazı insanlar adam öldürmüşler ve bu suçu çok defa işlemişlerdi. Zina yapmışlar ve bunu çok defa tekrar etmişlerdi. Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem geldiler ve dediler ki: ‘Şüphesiz ki, senin söylediğin ve kendisine davet ettiğin şey gerçekten güzel. Bir de cahiliyede yaptıklarımıza kefaret olacak şeyi haber versen?’ Bunun üzerine: ‘Onlar ki, Allah’tan başka bir ilaha dua etmezler. Hak olmaksızın Allah’ın haram kıldığı nefsi öldürmezler ve zina yapmazlar.[38] ayeti ve ‘De ki, Ey nefisleri konusunda israfa giden (çokça günah işleyen) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin!’ [39] ayeti indi.” [40]
Ümmü Seleme’den radıyallahu anha rivayet edilen şu hadisler de buna örnek olarak zikredilebilir:
Ümmü Seleme Allah Rasûlü’ne şöyle der:
يَغْزُو الرِّجَالُ وَلَا تَغْزُو النِّسَاءُ وَإِنَّمَا لَنَا نِصْفُ المِيرَاثِ”. فَأَنْزَلَ اللَّهُ {وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللَّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ}
” ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Erkekler gazveye çıkıyor. Kadınlar ise, gazveye çıkmıyor ve bize mirastan yarım pay vardır.’ Bunun üzerine Allah: ‘Allah’ın, sizden bazınızı bazınıza faziletli kıldığı şeyleri temenni etmeyin.’ [41] ayetini indirdi.” [42]
Yine Ümmü Seleme’den radıyallahu anha gelen başka bir rivayette:
يَا رَسُولَ اللَّهِ لَا أَسْمَعُ اللَّهَ ذَكَرَ النِّسَاءَ فِي الهِجْرَةِ. فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى: {أَنِّي لَا أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍ}
“(Ümmü Seleme dedi ki:) ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Hicret hakkında Allah’ın kadınları zikrettiğini hiç duymadım.’ Bunun üzerine ‘Şüphesiz ki ben kadın ya da erkek sizden amel yapan kişinin amelini zayi etmem. Bazınız bazınızdandır.’ [43] ayeti indi.” [44]
Başka bir rivayette, Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor:
قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، يُذْكَرُ الرِّجَالُ وَلَا يُذْكَرُ النِّسَاءُ. فَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ {إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ}
“Allah Rasûlü’ne dedim ki: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Kur’an’da erkekler zikrediliyor ama kadınlar zikredilmiyor.’ Bunun üzerine Allah: ‘Şüphesiz ki Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar…’ [45] ayetini indirdi.” [46]
Rivayetlerde görüldüğü gibi meydana gelen bir sebepten dolayı birden fazla ayet inmiştir.
•••
Esbabu’n nüzul ile alakalı konuları bu yazımızla işlemiş olduk. Bir sonraki yazımızda 1. ünitenin son konuları olan Kur’an’da ilk ve son indirilen ayetler konusunu incelemeye gayret edeceğiz inşallah.
Bir sonraki yazımızda görüşmek duası ile…
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
[1] . Bkz. El-İtkan, 91; Menahilu’l İrfan, 1/116; Mebahis fi Ulumi’l Kur’an, s. 87 (Menna’ Halil).
[2] . 93/ Duha, 1-3
[3] . Buhari, 4983; Müslim, 1797; Tirmizi, 3345; Ahmed, 18801.
[4] . Taberani, Mu’cemu’l Kebir 636.
[5] . Fethu’l Bari, 8/836.
[6] . Bu konuda başka örnekler için bkz. El-Muharrer fi Esbab en-Nüzul s. 163.
[7] . Geniş bilgi için bkz. Tevhid Dergisi, 64. sayı, s. 56.
[8] . 2/Bakara, 195
[9] . 2/Bakara, 195
[10] . Ebu Davud, 2512; Tirmizi, 2972; İbn Hibban, 4711.
[11] . Buhari, 4516. Aynı anlamda bir rivayet Huzeyfe’den de nakledilmiştir. Bkz. Tefsir İbni Ebi Hatim, 1744.
[12] . Mecmuatu’l Fetava 13/340; Mukaddime fi Usul Et-Tefsir s. 13.
[13] . 24/Nur, 6-9
[14] . Buhari, 4745; Müslim, 1492; Ebu Davud, 2245.
[15] . Buhari, 4747; Ebu Davud, 2254; Tirmizi, 3179; İbn Mace, 2067.
[16] . El-Minhac Şerh Sahih Muslim b. El-Haccac, 1492 nolu hadisin şerhinde.
[17] . 2/Bakara, 223
[18] . Buhari, 4528; Müslim, 1435; Ebu Davud, 2163; İbn Mace, 1925.
[19] . Ebu Davud, 2164; Ahmed, 2703. İbn Abbas’tan.
[20] . 3/Âl-i İmran, 77
[21] . Buhari, 2666; Müslim, 138; Ebu Davud, 3243; Tirmizi, 1269.
[22] . Başka bir örnek için bkz. Bakara suresi 187. ayetin nüzul sebepleri; 1. Rivayet: Buhari, 1915; Ebu Davud, 2314; Tirmizi, 2968,
- Rivayet: Buhari, 4508.
[23] . Buhari, 4551.
[24] . 17/İsra, 85
[25] . Buhari, 125…; Müslim, 2794; Tirmizi, 3141, Ahmed, 4248.
[26] . Tirmizi, 3140; Ahmed, 2309.
[27] . Not: Bu ayetin nüzul sebebi hakkında bazı alimler tercihe gitmemişler ve bu rivayetlerin İsra Suresi 85. ayetinin iki defa indiğine delil olduğunu söylemişlerdir.
[28] . Bu konuda tafsilatlı bilgi için bkz. Dr. Muhammed b. Abdurrahman eş-Şayi, Nüzul el-Kur’an el-Kerim, s. 83; Şerhu Mukaddime, fi Usul et-Tefsir, Musaid et-Tayyar, s. 101; El-Muharrer fi Esbab en-Nüzul, 1/142.
[29] . El-Muharrer fi Esbab en-Nüzul, s. 142.
[30] . El-Muharrer fi Esbab en-Nüzul, s. 142.
[31] . 9/Tevbe, 113
[32] . 28/Kasas, 56
[33] . Buhari, 1360; Müslim, 24; Nesai, 2035.
[34] . Tirmizi, 3101; Nesai, 2036; Ahmed, 771.
[35] . 9/Tevbe, 113-114
[36] . Hakim, Müstedrek, 3292.
[37] . Yukarıda zikrettiğimiz Ebu Talib’in vefatıyla ilgili kıssa da bu babta verilebilecek örneklerden biridir.
[38] . 25/Furkan, 68
[39] . 39/Zümer, 53
[40] . Buhari, 4810; Müslim, 122; Nesai, 4003.
[41] . 4/Nisa, 32
[42] . Tirmizi, 3022; Hakim, Müstedrek, 3195.
[43] . 3/Âl-i İmran, 195
[44] . Tirmizi, 3023; Hâkim, Müstedrek, 3174.
[45] . 33/Ahzab, 35
[46] . Hakim, Müstedrek, 3560.
İlk Yorumu Sen Yap