Şakalaşma ve Gülme Âdabı -2

Değerli mü’mine bacım, geçen yazımızda sana İslam’ın ‘Şakalaşma ve Gülme Âdabı’nın nasıl olması gerektiğine dair bazı hatırlatmalarda bulunmuş ve maddeler hâlinde mizah yapacağımızda nelere dikkat etmemiz gerektiğinin altını çizmeye çalışmıştık. Bu yazımızda ise, Rabbimizin izni ile Allah Rasûlü’nün, ashabının ve selefin büyüklerinden bazılarının şakalarından örnekler vererek nasıl bir espri anlayışımız olması gerektiğini izah etmeye, ardından da gülme ile alakalı bazı hususlara dikkat çekmeye çalışacağız. Cehd-u gayret bizden, başarıya eriştirmek Allah’tandır.

Değerli bacım, önceki yazımızda da kısmen değindiğimiz üzere, İslam denge dinidir; ne aşırı şakaya ne de aşırı ciddiyete müsaade eder. Aksine her zaman ölçülü ve dengeli olmayı tavsiye buyurur. Efendimizin hayatını incelediğimizde, hep bu kıvamda bir yol izlediğini görürüz. Biraz sonra örneklerini zikredeceğimiz üzere o, tüm siyreti boyunca hep bu ayarda bir yol tutmuş ve hayatı ‘tadında’ yaşamıştır. Ama üzülerek söylememiz gerekir ki bugün nice Müslüman hanım, (erkekler de buna dâhildir) Efendimizin bu dengeli mizah anlayışından çok uzak bir tavır içerisinde hayatını sürdürmektedir. Oturumlarında, meclislerinde ve hatta derslerinde bile gırgır-şamata ve oyun-eğlence ile zamanlarını geçirmektedirler. Oysa hayatın esası ciddiyet üzere kurulmalı, kalbin rahatlaması gerektiği anda mizah ve şakaya başvurulmalıdır. Rasûlullah Efendimizin, sahabenin ve İslam büyüklerinin hayat tarzları hep bu minval üzere olmuştur. Bu dengeyi kurduğumuz zaman şaka ve mizahlarımız bir anlam ifade edecek, arkadaşlarımızla olan latifeleşmelerimiz bir mana kazanacaktır. Eğer bu kıvamdan sapar ve birlikteliklerimizin genelinde şakalaşmayı esas alırsak, bu durumda ne şakalaşmalarımızın, ne latifelerimizin, ne de esprilerimizin bir anlamı kalmaz. Unutmamak gerekir ki, her şey tadında güzeldir. Bu tadı kaçırmamak ise, bizim en önemli vazifelerimizdendir. Bu bağlamda Ömer bin Abdulaziz’in rahimehullah söylediği şu söz ne de güzeldir:

“Allah’tan korkun ve (aşırı) mizah yapmaktan kaçının; çünkü mizah, kin gütmeye ve kötülüğe sürükler. Kur’an ile konuşun ve Kur’an’ın gölgesinde oturun. Eğer Kur’an size ağır gelirse, o zaman erkeklerin konuşmasından güzel bir konuşma yapın.” (İhyau Ulumi’d Din, 3/128.)

Bazı hikmet ehli insanların da şöyle dediği nakledilmiştir:

‘(Aşırı) mizah, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi heybeti/saygınlığı yer bitirir.’

Yine bir sözde de şöyle denilmiştir:

‘Çok şaka yapanın saygınlığı azalır; tartışması çok olanın da gıybeti (nefse) tatlı gelir.’ (el-Mirâh fi’l-Mizâh, sf. 3.)

İslam’da şakalaşma âdabının nasıl olması gerektiğine dair küçük bir risale kaleme alan Ebu’l-Berekât el-Ğazzî rahimehullah, mizahın kıvamında güzel olduğunu ve aşırısının kınanmayı gerekli kıldığını şu sözleriyle ifade eder:

‘Mizah, ahlak sınırlarını aşacak kadar ileri götürüldüğünde rezillik ve alçaklık olur.’ (A.g.e. sf. 21.)

Çok şaka yapan, matrak olan ve bu vasıfla öne çıkan biri olmak yerine; sükûnet, vakar ve edeple anılmamız bizler için daha hayırlıdır. Sen de, İslam davasının hanım bir neferi olarak, bu vasıflarla öne çıkmaya gayret et. Edebinle anıl, vakarınla bilin; ama yeri geldiğinde kardeşlerine latife yapmayı da ihmal etme. Böyle olursan Rabbinin katında da, insanların gönlünde de hayırla yer eden ve güzel şekilde anılan birisi olursun.

Evet, şimdi Efendimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem şaka ve latifelerinden bazı örnekler zikrederek bu konuda nasıl bir tutum içerisinde olmamız gerektiğinin altını çizmeye çalışalım.

Allah Rasûlü’nün Şakalarından Bir Kaç Enstantane

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ara sıra hoşa giden, tatlı, nükteli ve latifeli sözler söyler, bazen güzel esprilerle etrafındakilere neşe ve mutluluk saçardı. Şu rivayetler onun bu yönünü ortaya koymaktadır:

1. Bir gün hizmetinde bulunan Enes bin Mâlik’i radıyallahu anh yanına çağırdı ve ona: “Ya ze’l-Uzuneyn/Ey iki kulaklı!” (Tirmizi Şemâil. Buradaki incelik şuydu: Enes radıyallahu anh son derece yumuşak başlı ve itaatkâr bir yapıya sahipti. Efendimizin sözlerini çok iyi dinler, buyruklarına kulak verir ve ona pür dikkat kesilirdi. Bu nedenle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ona iyi dinleyen anlamında ‘iki kulaklı’ tabiriyle latife yaptı.) diyerek latife yaptı.

2. Enes bin Mâlik’in radıyallahu anh küçük bir kardeşi vardı. Adı ‘Ebu Umeyr’ idi. Bu çocuk çok küçük yaştaydı. ‘Nuğayr’ adında küçük bir kuş besliyordu. Bir gün bu kuş öldü. Ebu Umeyr buna çok üzülmüştü. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun üzgün olduğunu görünce “Ebu Umeyr! Ne yaptı Nuğayr?” (Buhari, Müslim.) diyerek ona latife yaptı, onun gönlünü almak istedi.

3. Rasûlullah’a sallallahu aleyhi ve sellem bir adam geldi ve:

— Ey Allah’ın Rasûlü! Beni bir deveye bindirsenize, dedi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

— Ben seni dişi devenin yavrusuna bindireceğim, buyurdu.

Adam:

— Ben devenin yavrusunu ne yapayım? deyince, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

— Develeri, dişi develerden başkası mı doğurur? diyerek latifesini ortaya koydu. (Ebu Davud, Tirmizi.)

4. Yaşlı bir kadın, bir gün Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem huzuruna gelerek:

— Ey Allah Rasûlü! Benim için dua et de cennete gireyim, dedi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

— İyi de, cennete yaşlı kadınlar girmeyecek ki! buyurdu.

Yaşlı kadın neye uğradığını şaşırarak, büyük bir üzüntü içerisinde ve ağlayarak geri döndü. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına:

— Ona söyleyin, yaşlı kadınlar cennete yaşlı olarak değil, genç olarak girecekler, buyurdu. Sonra da şu ayeti okudu:

“Biz o kadınları yeni bir yaratılışla tekrar inşâ ettik/yarattık. Onları bâkireler, eşlerine sevgiyle tutkun kimseler ve yaşları eşit kadınlar yaptık.” (56/Vâkıa, 35-37) (Tirmizi Şemâil)

5. Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem ashabından bir bedevi vardı. Adı ‘Zâhir’ idi. Bu zat, ara sıra Rasûlullah’a köy azığı gönderirdi. Bir gün şehre geldi. Köyden getirdiği şeyleri pazarda satıp bitirmişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tesadüfen oraya uğradı. Zahir’in arkasından giderek geriye dönemeyecek şekilde onu yakaladı. Zâhir radıyallahu anh:

— Kimdir o? Bıraksana! dedi.

Allah’ın Rasûlü onu bırakıp da Zâhir geriye dönünce, kendisini tutanın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olduğunu gördü. Bunun üzerine sırtını Efendimize tekrar yasladı. Efendimizin yaptığı bu şakayı ne kadar sevdiğini, kendisine bu kadar samimi davranmasından ne kadar hoşlandığını göstermek istedi. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir latife daha yapmayı murad etti ve:

— İçinizde bu köleyi satın alacak var mı? diye etrafa seslendi.

Bunu duyunca Zahir radıyallahu anh, köle oluşundan hareketle değersizliğini ifade etmek için:

— Ey Allah Rasûlü! Benim gibi bir köleyi satın alan kimse, muhakkak zarar eder, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun bu sözüne karşılık:

— Ama Allah katında senin değerin yüksektir, buyurdu. (Tirmizi Şemâil, Ahmed bin Hanbel.)

6. Muhammed bin Rebi radıyallahu anh anlatır: “Ben beş yaşındayken Rasûlullah bir kovadan ağzına su aldı ve o suyun bir kısmını bana püskürttü.” (Buhari)

7. Suheyb er-Rûmî radıyallahu anh anlatır: Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem yanına gitmiştim. Önünde bir ekmek ve hurma vardı. Bana:

— Yaklaş ve ye, buyurdu.

Ben de hurma yemeye başladım. O ara Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

— Gözün ağrıdığı hâlde hurma mı yiyorsun? dedi. Ben de:

— Ey Allah’ın Rasûlü, ben ağrımayan tarafla yiyorum, dedim.

Bu söz üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tebessüm ederek güldü. (İbni Mace)

Aktardığımız bu nakiller, onun latife ve şaka yönünü ortaya koymaktadır. Bu nakilleri incelediğimizde onun genellikle şu sebeplerden ötürü şaka yaptığını görürüz:

• Karşı tarafa sevgisini göstermek için.

• Sıkıntıları hafifletmek, acıları dindirmek için.

• Ortamı yumuşatmak için.

• Terbiye ve eğitim amaçlı.

Bu saydığımız maddelerden hangisiyle olursa olsun, bir Müslümanın latife yapmasında herhangi bir sakınca yoktur.

Bununla birlikte kaynaklarımızda onun, mizahı ve şakalaşmayı yasaklayan sözleri de mevcuttur. Bu sözlerinden birisinde şöyle buyurur:

“Kardeşinle tartışma! Onunla şakalaşma ve ona söz verip sakın cayma!” (Tirmizi, Beyhakî. Bu rivayet sened itibariyle ‘zayıf’tır.)

Bu söz, zahiri itibariyle Müslümanlara şaka yapmayı yasaklamaktadır. Laf buraya geldiğinde şu soruyu sormadan geçmek mümkün değildir: Rasûlullah’ın hayatına baktığımızda onun, arkadaşlarına ve etrafındakilere şaka yaptığını görüyoruz; ama bu sözünde arkadaşlarımızla şakalaşmamızı bizlere yasaklıyor. Bu durumda bu iki zıt bilginin arasını nasıl bulacak ve hangi şeyle amel edeceğiz?

Cevap: Bu soruyu İmam Gazali merhum da sormuş ve şu şekilde cevap vererek delillerin arasını bulmaya çalışmıştır:

‘Eğer sen, Rasûlullah’ın ve ashabının yaptığına güç yetirebiliyorsan, yani mizah yaparken sadece doğruyu söylüyor, hiçbir kalbi kırmıyor, mizahta aşırıya kaçmıyor ve bunu (sürekli değil de) ara sıra yapıyorsan, o zaman senin de mizah yapmanda hiçbir sakınca yoktur. Lakin kişinin, mizahı sürekli kendisiyle meşgul olduğu ve hakkında aşırıya gittiği bir ‘uğraşı’ hâline getirmesi, sonra da Rasûlullah’ın yaptığı şeyleri kendisine delil tutmaya çalışması büyük bir hatadır.’ (İhyau Ulumi’d Din, 3/128, 129.)

Bu soruya şöyle de cevap vermemiz mümkündür:

1. Şakalaşmayı yasaklayan İmam Tirmizi’nin naklettiği rivayet, senedinde yer alan Leys bin Ebî Süleym adlı kişiden dolayı zayıftır. Efendimizin şakalaştığını ifade eden hadisler ise, başta Buhari gibi büyük imamlar tarafından nakledilmiş sahih ve güvenilir rivayetlerdir. Dolayısıyla bu rivayetler karşısında senedinde zayıflık bulunan bir nakli getirip bunun üzerinden hüküm çıkarmaya kalkışmak doğru bir yaklaşım değildir.

2.Hadisin senedini sahih kabul etsek bile, bu yasaklama aşırılığa ve olması gereken seviyenin üstüne hamledilir. Buna göre mana ‘Kardeşinle aşırı bir şekilde şakalaşma!’ anlamındadır. Bu izah, Rasûlullah’ın uygulamalarının delalet ettiği bir husus olmasının yanı sıra, delilleri cem etmesi bakımından da tercihe şayandır. Yine de Allah en iyisini bilir.

Buraya kadar aktardığımız rivayetler, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem yaptığı mizahların niteliğini ortaya koymaktadır. Tüm bu mizahların ortak özelliği; nitelikli ve anlamlı olmasıdır. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir zaman yalanı, cıvıklığı, hak ihlalini, korkutmayı ve içeriğinde mürüvveti zedelemeyi barındıran şakalaşmaları yapmamıştır. Onun kutlu yolunun yolcuları olan biz Müslümanların da, şakalaşmalarımızda onun ahlakını takip etmesi ve nitelikli şakalar yaparak sünnetine ittiba etmesi gerekmektedir.

Onun kutlu yolunun ilk yolcuları olan Ashab-ı Kiram da bu minvalde hareket etmiş ve nitelikli latifelerle birbirlerini neşelendirmişlerdir. İşte şimdi onların şakalarından bazı tablolar sunmaya çalışalım:

Sahabenin Şakalarından Örnekler

1. Rasûlullah’ı sallallahu aleyhi ve sellem çok seven Nuayman radıyallahu anh, Medine’ye iyi bir şey getirildiğinde hemen alır ve ona hediye ederdi. Yine bir defasında Nuayman, satıcıda gördüğü enfes bir balı alıp Rasûlullah’a getirdi ve hediye etti. Daha sonra satıcı parayı isteyince, adamı tutup Rasûlullah’a getirdi ve parayı ondan almasını söyledi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

— Ey Nuayman! Sen bunu hani hediye etmiştin, deyince,

— Ya Rasûlallah! Bu güzel balı senin yemeni çok istedim, param olmadığı için de böyle yaptım, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gülerek adamın parasını ödedi. (İbni Hacer, el-İsâbe, 6/464.)

2. Bâdiyeden bir Arabi, Medine’ye gelmiş ve devesini avluya bağlayarak Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem yanına girmişti. Şakacılığıyla meşhur olan sahabi Nuayman radıyallahu anh, bu defa da bir muziplik yapmış ve arkadaşlarının tahrikleriyle adamın devesine göz koymuştu. Arkadaşları ona:

— Canımız çekti; haydi şu deveyi kes de yiyelim. Nasıl olsa Rasûlullah bedelini öder, dediler ve onu adeta bu işe zorladılar.

Önce bu teklifi kabul etmeyen Nuayman radıyallahu anh, arkadaşlarının ısrarı karşısında dayanamadı ve deveyi kesti. Arabi, dışarı çıkıp da manzarayı görünce bağırmaya başladı. Bu çığlıklar üzerine dışarı çıkan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu işi kimin yaptığını sorar. Oradakiler ‘Nuayman’ der. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onu aramaya çıkar ve saklandığı yerde onu bulur. Bir çukura saklanmış ve üstünü hurma yaprakları ile örtmüştür. Onu gören bir sahabî, bir taraftan eliyle saklandığı yeri Rasûlullah’a işaret etmiş, diğer taraftan da ‘Onu görmedim ya Rasûlallah!’ demişti. Neticede Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Nuayman’ı çukurdan çıkardı ve:

— Sana bunu kim yaptırdı? diye sordu.

Nuayman radıyallahu anh:

— Burayı sana işaret edenler yok mu, işte beni onlar bu işe teşvik etti, cevabını verdi. Durumu anlayan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir taraftan yüzündeki çöpleri sildi, diğer yandan da gülerek devenin parasını Arabi’ye ödedi. (A.g.e. 6/465. Kaynaklarımızda Nuayman radıyallahu anh ile alakalı oldukça çok şaka örnekleri bulmak mümkündür. Biz sadece iki tanesini zikretmekle yetindik.)

3. Bir yolculuk esnasında Abdullah bin Huzafe radıyallahu anh sessizce Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem bineğinin yularını çözer. Bu nedenle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem neredeyse bineğinden düşecek gibi olur. Hadisin ravilerinden olan İbni Vehb: ‘Abdullah bin Huzafe, Rasûlullah’ı güldürmek için mi böyle yapmıştı’ diye Leys’e sorduğunda, ‘evet’ cevabını almıştır. (İbni Abdilber, el-İstiab, 3/890.)

4. Heybeti, ciddiyeti ve ağır başlılığıyla bilinen Ömer radıyallahu anh, Efendimizin torunları Hasan ve Hüseyin’i Rasûlullah’ın omuzlarına oturmuş hâlde görünce:

— Altınızdaki at ne kadar kıymetlidir? diye onlara latife yapmıştır. (Mecmau’z Zevaid, 9/181.)

5. Yine Ömer radıyallahu anh, çok hızlı ve kısa namaz kılan bir Arabi’nin namazdan sonra yaptığı duasında ‘Ya Rabbi! Beni cennette hurilerle evlendir’ dediğini duyunca:

— Ey adam! Parayı az ödedin, karşılığını ise çok istiyorsun, diye onunla şakalaşmıştır. (Nihayetu’l Ereb, 4/3.)

Sahabeden sonra gelen ve yolumuzun kandilleri olan Selef imamlarının biyografilerini incelediğimizde, onların da Rasûlullah’ın ve ashabının yolunu takip ettiklerini, yeri geldiğinde insanlarla şakalaştıklarını ve uygun ortamlar bulduklarında onların gönüllerini almak, kalplerine neşe sokmak için latifeler yaptıklarını görürüz. İşte şimdi onların latifelerinden birkaç örnek:

Selefin Şakalarından Bir Demet

1. Adamın birisi Ebu Hanife’nin rahimehullah yanına geldi ve ona:

— Ey imam! Elbiselerimi çıkarıp nehre gusül abdesti almaya girdiğimde kıbleye mi, yoksa başka bir yöne mi döneceğim, diye sordu. Bu soru üzerine Ebu Hanife rahimehullah adama şöyle karşılık verdi:

— Bence en uygun olanı, elbiselerinin olduğu yöne dönmendir; ta ki bu sayede elbiselerin çalınmasın!

Ebu Hanife rahimehullah bununla adama latife yapmak istemiştir. (el-Mirah fi’l Mizah, sf. 11.)

2. Rebi’ anlatır: Hasta olduğu bir sıra İmam Şafiî’nin yanına gittim ve ona:

— Allah zayıflığınızı kuvvetlendirsin, dedim. Bunun üzerine Şafiî rahimehullah:

— Eğer zayıflığımı kuvvetlendirirse, o zaman beni öldürür, diye karşılık verdi.

Bunun üzerine ben:

— Yemin olsun ki sadece iyilik murad ederek böyle söyledim, dedim.

İmam Şafiî rahimehullah:

— Biliyorum, sen bana sövsen bile hayrımı murad edersin ey Rebi’! dedi ve bu şekilde ona latife yaptığını belirtti. (Aynı yer.)

3. İmam Şa’bi’ye rahimehullah:

— Şeytanın karısının adı nedir? diye soruldu. Bunun üzerine o:

— Onun evliliğine şahit olmadık ki, diye latife yaparak cevap verdi. (Edebu’ Dunya ve’d Din, sf. 393.)

4. Bir adam yine İmam Şa’bî’ye:

— İhrama girmiş bir kimse bedenini ovalayabilir mi? diye soru sordu. O:

— Evet, diye karşılık verdi. Bunun üzerine adam:

— Peki, ne kadar miktarda ovalamalı diye tekrar sordu. Bu soru üzerine İmam:

— Kemik görünene kadar! diyerek latifeli bir cevap verdi. (Silsiletu’l-Âdâbi’l İslamiyye, Selef’in şakaları bölümü.)

5. İbni Ayyâş anlatır: A’meş’in üzerinde ters yüz edilmiş, yünü dışarıda olan bir kürk gördüm. Hava yağmurluydu. O ara önümüze doğru bir köpek geldi. A’meş rahimehullah köpeği görünce hemen ondan uzaklaştı ve ‘Sakın ha beni koyun zannetmesin’ diyerek latife yaptı. (Aynı yer.)

Değerli bacım, buraya kadar yaptığımız nakilleri dikkatlice incelediğinde göreceksin ki, bu din her şeyde vasat olmayı, dengeyi muhafaza etmeyi ve tüm söz ve davranışlarımızda aşırıya kaçmamayı bizlere öğütlemektedir. İslam asla şakalaşmayı yasaklamaz; lakin şakalaşmaya bir sınır getirir. Biz de bu yazılarımızda bu sınırlara riayet etmeni senden istedik. Unutma ki sen −farkında ol veya olma− inancın, sözlerin, kıyafetin ve duruşunla bir akideyi temsil etmektesin. Seni gören ve dinleyen insanlar senin yaptıklarınla hem şahsiyetini hem de akideni tartmaktadırlar. Bu nedenle özellikle insanların arasına çıktığında daha ağırbaşlı, daha vakur ve daha sakin olmaya çalış. Cıvık, matrak, komik ve şaklaban olma! Eğer böylesi huyların varsa bunları terbiye etmek için bir cehdin, bir çabanın içine gir. Bil ki, sen çabaladıkça Allah yardım edecek, gayret ettikçe ahlakını düzeltecektir. Efendimizin buyurduğu gibi:

“Kim müstağni davranırsa Allah onu müstağni kılar. Kim iffetli olmaya çabalarsa, Allah onun iffetli yapar. Kim de sabretmeye gayret ederse, Allah onu sabırlı eyler.” (Buhari, Müslim.)

Bu hadise göre bir insan bir şey hususunda çabalarsa, Allah onu çabaladığı o şeyde başarıya ulaştırır. Eğer sen de matrak olmak yerine vakarı, cıvıklık yerine edebi, aşırı gülme yerine tebessümü kendine şiar edinir ve bu noktada bir gayretin içine girersen, Allah’ın sana yardım edeceğini ve seni umduğuna kavuşturacağını ben sana garanti ederim. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gayret edenlerin muhakkak muvaffak olacağını müjdelemiştir. Onun müjdesiyle insanları müjdelemek ise, bizlerin en öncelikli görevlerindendir. Ne mutlu kötü huylarını değiştirmek için çabalayanlara! Ne mutlu İslam ahlakıyla bezenme çabasında olanlara! Allah’ım! Sen güzel ahlaklı olmak için çabalayanları muvaffak eyle! (Allahumme âmin)

•••

Değerli bacım, burada son bir meseleye daha temas ederek bu konuyu noktalandırmak istiyoruz: Bilindiği üzere mizah ve şakalaşmak, neticesinde gülmeyi ve tebessümü doğurur. Her konuda hükümler koyan dinimiz, bu konuda da bir ölçü koymuş ve insanların tebessüm etmesinin, onlar için kahkahalara boğulmalarından daha hayırlı olduğunu belirtmiştir. Evet, İslam âdabında mizah ve şakaların ardından tavsiye edilen şey; kahkaha değil, tebessüm etmek ve hafifçe gülmektir. Kişiyi insanlıktan çıkaracak tarzda gülmeler, bu dinde tavsiye edilmemiştir. İnsan her ne kadar bazı zamanlarda çok gülme ihtiyacı hissetse de, bunu âdet hâline getirmemelidir. Zira çok gülmek, kalbi katılaştırır. Kalbi katılaşan insanların da ilk göreceği ceza, Allah’tan uzaklaşmaktır.

Bu noktada sözü çok uzatmak istemiyoruz. Sadece Rasûlullah’tan nakledilen ve bu konuda söylenen birkaç hadisi zikrederek veciz bir nasihatte bulunmayı amaçlıyoruz. Rabbim bizleri bu nasihatlerden en iyi şekilde faydalananlardan eylesin. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

• “Çok gülmeyiniz; zira çok gülmek kalbi öldürür.” (İbni Mace)

• “Benim bildiklerimi bir bilseniz az güler, çok ağlardınız” (Buhari, Müslim.)

• “Ey Ebu Hureyre! Takvalı davran, insanların en âbidi olasın. Kanaatkâr ol ki, insanların en çok şükredeni olasın. Nefsin için sevip arzuladığını insanlar için de iste, (iyi bir) mümin olasın. Sana komşu olana iyilikte bulun ki, (iyi bir) Müslüman olasın. Ve gülmelerini azalt; zira çok gülmek kalbi öldürür.” (İbni Mace)

• Abdullah bin Hâris radıyallahu anh der ki: “Rasûlullah’ın gülüşü (genelde) tebessüm şeklinde idi.” (Tirmizi)

• “Âişe radıyallahu anha şöyle demiştir: ‘Ben, Rasûlullah’ın küçük dili görünecek şekilde kahkahayla güldüğünü hiç görmedim. O sadece tebessüm ederdi.’ ” (Buhari, Müslim.)

Ey mümine bacım! Günlük hayatın içerisinde bu hadislerde ortaya konan hakikatlerle amel etme çabasında olmalısın. Aşırı gülme yerine tebessüm etmeyi, kahkaha yerine hafifçe gülmeyi kendine âdet edinmelisin ki, bu sayede gülme konusunda sünnet üzere bir yol izlemiş olasın. Özellikle de misafirliğe ve davetlere gittiğinde aşırı gülmemeye çok daha fazla dikkat etmeli, kahkahalardan elinden geldiğince uzak durmalısın. Çünkü misafirliklere gittiğinde evde eğer eşinin arkadaşları da varsa, senin kahkahayla gülmen onların kulaklarına gidecek ve narin sesin kulaklarını okşayacaktır. Bu da senin hakkında menfî bir takım düşüncelere sebebiyet vermesinin yanı sıra, ayrıca senin karakteristik yapın hakkında da onlara bazı ipuçları verecektir. Bu nedenle −özellikle− oturumlarda daha hassas davran ve kalabalıklarda daha ciddi olmayı kendine âdet edin. Rabbim, hayatın her alanında olduğu gibi mizah ve gülme noktasında da seni sünnete uymaya muvaffak kılsın ve her konuda Rasûlullah gibi olmayı sana kolaylaştırsın.

Rabbim imkân verirse bir sonraki yazımızda tekrar buluşmak dileğiyle, fî emânillâh…

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver