Allah’a hamd eder, Rasûlü’ne, âline ve ashabına salât ve selam ederim.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun. ‘Sorumluluk imtihandır’ dedik. Seninle yeni bir mevzuda konuşmaya başladık. İlim, hikmet ve anlayış sahibi olan Süleyman aleyhisselam ile başladık hasbihalimize. Allah subhanehu ve teâlâ ona mülk ve toplulukların sorumluluğunu verince, Süleyman meseleyi şöyle anlamıştı:
“…Bu, Rabbimin benim üzerimdeki fazlıdır. O, şükredenlerden mi olacağım yoksa nankörlerden mi, bunu görmek için beni imtihan ediyor… Kim şükrederse nefsi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz benim Rabbim El-Ğaniy ve El-Kerim olandır…” (27/Neml, 40)
Allah subhanehu ve teâlâ bizleri hem varlık hem de vazife yönünden yeryüzünde ihlaf ediyor. Bir grup geliyor, var oluyor, bazı vazifeleri icra ediyor… Sonra onlar gidip yenileri geliyor. Ve her grup varlık ve vazife imtihanının neticesinden üçüncüsü olmayan iki gruba ayrılıyor. Şükredenler ve nankör olanlar…
Allah’ın hidayetle nimetlendirdiği, sonrasında aziz İslam davasına hizmetle ve Müslümanların sorumluluklarıyla şereflendirip nimetini kemale erdirdiği Müslümanlar ne yaptıkları takdirde bu nimete şükredenlerden olur, hangi durumda nankör olurlar?
Geçen yazımızda Allah’a şükredenlerden olabilmenin birinci yolu olan ‘Sorumluluğun Allah’tan ve O’nun fazlından olduğunu bilmek’ maddesini ve bunun alameti olan ‘İhlas ve Dua’ konusunu işledik. Bugün yeni bir konuyla hasbihalimize devam edeceğiz.
2. Sorumluluğu En Güzel Şekilde Yerine Getirmek
Bir insanın yaptığı işi en güzel şekilde yapması, elinden gelenin en iyisini ortaya koymasının adı, ihsandır. Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem tanımıyla ihsan:
“Allah’ı görüyormuşçasına O’na kulluk etmek, sen O’nu görmesen de O’nun seni gördüğünü bilmendir.” (Buhari, Tefsir, 2; Müslim, İman, 5.)
Peki, şükür için amel etmek gerektiğini, amelde de ihsan sahibi olma zorunluluğunu nereden çıkardık?
Madem Süleyman aleyhisselam ile başladık sohbetimize, onun ailesiyle devam edelim.
Sebe Suresi 10-13. ayetlerde Allah subhanehu ve teâlâ Davud’a ve Süleyman’a aleyhimüsselam verdiği nimetleri sıralar. Sonra bu nimetlerini şu hükümle sonlandırır:
“Ey Davud ailesi! Şükretmek için amel yapınız. Benim kullarımdan çok azı şükredenlerdendir.” (34/Sebe, 13)
Allah subhanehu ve teâlâ verdiği nimetler için şükretmemizi ve bunu da amel yaparak ifa etmemizi istiyor. Asıl etkileyici olan ise, ayetin son cümlesidir: “…Benim kullarımdan çok azı şükreder.”
Burada biraz düşünmek lazım. Ayetleri tedebbür, Allah’ın müminlere farz kıldığı sorumluluklardandır. Teddebbür; dubur kelimesinden gelir. Yani bir şeyin arkası… Tedebbür ise tefa’ul babındandır. Yani bir şeyi yavaş yavaş, tane tane yapıp sonuca ulaşmayı ifade eder.
Allah subhanehu ve teâlâ Kur’an’ı; ayetlerin içine derc edilen hakikatleri tane tane, bölerek ve adım adım ilerleyerek ele almamızı istiyor.
Kur’an okurken bu sorumluluğu yerine getirmeyenleri de ‘kalbi kilitli olmakla’ itham ediyor.
“Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?” (47/Muhammed, 24)
Şimdi yukarıda kaydettiğimiz ayeti düşünelim/tedebbür edelim.
“…Benim kullarımdan çok azı şükredenlerdendir.”
İlk olarak “…Benim kullarım…” lafzını ele alalım. Bilindiği gibi Kur’an’ın bir örfü, kendine özgü bir üslubu ve kullanım tarzı vardır. “…Benim kullarım…” ifadesi de bunlardandır. Bu ifade insanların geneli için kullanılmaz. Hususi dairede yer alan, İslam ehli için kullanılır. Genel olarak tüm insanlık için kullanıldığında hiçbir şeye izafe edilmeksizin ‘ibad/kullar’ kelimesi kullanılırken, özel olarak Müslümanlar kastedildiğinde ‘Rahman’ın kulları (ibad Er-Rahman), ibad El-Allah (Allah’ın kulları), ibadî (benim kullarım) şeklinde kullanılır.
Öyleyse bu ayette az şükredenlerden kasıt insanlar değil, Müslüman olan veya bu iddiaya sahip insanlardır.
Evet kardeşim, acı ama gerçek bir tabloyla karşı karşıyayız. Allah’ın hidayet ettiği müminlerin çoğu, şükür ehli değildir.
Ayetteki ikinci tedebbür noktamız şudur: Vakıa ile bu ayetin hükmü uyuşmuyor. Müslümanların din adına en çok telaffuz ettikleri kelime Allah’a hamd ve şükürdür. Öyle ki iyilik ve afiyet üzere olduğumuzu ifade etmek için dahi ‘Allah’a hamd olsun’ diyoruz. Demek ki Allah subhanehu ve teâlâ, dillerden eksik olmayan bu cümleyi hamd ve şükür ifadesi olarak kabul etmiyor. Neden mi? Cevabı yine ayette saklıdır. “…Ey Davud ailesi! Bana şükretmek için amel yapınız…”
‘Şükür için konuşun’ demiyor, ‘amel ediniz’ diyor.
Üçüncü tedebbür noktamız ise; şayet şükür için olması gereken amelse, vakıada sorumluluk sahibi herkes, iyi-kötü bir şeyler yapıyor. Zaten hiçbir şey yapmayan insana sorumluluk verilmez, verilse de alınır zannımızdır. Dediğimiz gibi bu zandır. Çünkü Allah iyi-kötü bir şeyler yapmaktan değil, ihsan üzere, Allah’ı görüyormuşçasına, bu da olmuyorsa Allah’ın subhanehu ve teâlâ her anımızı gözetlediğini bilerek amel yapmamızı öğütlüyor. Böyle yapanlar da az olduğu için “…Benim kullarımın çok azı şükredenlerdendir.” diyor.
Aslında ben seni çok iyi anlıyorum. Sen meselenin öneminin ve sorunların farkındasın. Rabbini tanıyorsun. O’nun için yapılan amellerin, O’nun şanına uygun olması gerektiğini çok iyi biliyorsun. Bazı zamanlar, şeytanın pişmanlıkla neticelenen isteklerine uyup sorumluluklarını aksatsan da olması gerekenin ihsan olduğunun şuurundasın.
Ancak sen de biliyorsun ki, bizler birbirimize nasihat etmek, hatırlatmak durumundayız. En tehlikeli bilgi, zihinde yer işgal eden ve insana fayda sağlamayan bilgidir. Bir şeyi bilmiyorsan bunda tafsilat vardır. Şayet cahil olduğun konu dinin aslı olan tevhid ve şirk konusunda değilse ve senin de taksirin yoksa şeriat seni bu cehaletinle mazur sayıyor. Lakin bildiğin hâlde yapmadıklarına gelince; burada ne tafsilat, ne mazeret, ne de genişlik vardır. Böyle bir durumda şeriat seni mücrim/suçlu kabul eder. Şimdi anladın mı Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem: “…Faydasız ilimden sana sığınırım…” duasını! Ya da “…Bana faydalı olacak olanları öğret, öğrettiklerini de faydalı kıl…” yakarışını!
Bildiğimiz, ancak zamanın geçmesiyle üzerimizde etkisini yitiren ya da başkalarına anlattığımız için sorumluluğumuzu yerine getirdiğimize inandığımız bilgiler, tehlikeli olanlardır. Özellikle başkalarına öğretme makamında bulunanlar bu tehlikeyle karşı karşıyadırlar. İhsanı, sorumluluğun hakkını vermeyi, şükrün yolunun en güzel şekilde amel etmek olduğunu anlatırlar. Şeytanın da dürtmesiyle güzel anlatmayı, ikna edici konuşmayı ve insanları etkileyebilmeyi yanlış yorumlarlar. Oysa anlatan ve öğretenler her konuşmayla sorumlulukları hususunda aleyhlerine şahitlik etmişlerdir. Genelde nefsime yaptığım bir nasihati seninle de paylaşmak istiyorum.
‘Ey nefis! Senin vaaza ve nasihate ihtiyacın yoktur. En büyük vaiz senin dilindir. Başkalarına anlattıklarını ve insanlardan beklentilerini yerine getirsen, başkalarına hitap ederken kendi kulaklarını açıp dinlesen yeter.
Yazıklar olsun sana ey nefis! Kendi sesine kulaklarını tıkama… Sen de biliyorsun ki insanın en doğru ve yalın olduğu an, başkalarına nasihatte bulunduğu andır.
Ey nefis! Senin bazı şeyleri unutman, onların hakikatini değiştirmez. Sen; Allah’ın, her amelini gördüğünü, gözettiğini ve şahit olduğunu unutsan da bunlar Rabbinin sıfatlarıdır. Sen yokken de bu sıfatları vardı. Senden sonra da olmaya devam edecek. Senin unutmanın zararı sadece sanadır.’
Sözü biraz uzatmış olduk, farkındayım. Anlamış olduk ki, sorumluluk imtihandır ve sorumluluk imtihanındaki hikmet; şükredenler ile nankör olanları ayırmaktır. Şükür ehli olmak için Allah subhanehu ve teâlâ kullarından amel yapmalarını istiyor. Ayet üzerinde tedebbür sonucunda; istenilenin her amel değil, ihsan üzere amel olduğunu da anladık. Sorumluluklarında her daim ‘elimden gelenin en iyisi nedir?’ diye dertlenen ve bunun için çabalayanlar, tökezlediklerinde bu hâllerinde ısrar etmeyip tevbeyle yenilenen ve yollarına devam edenler bu imtihanda Allah’a şükretmiş olanlardır.
Bu noktada sana son bir tavsiyede bulunmak istiyorum.
‘Müslümanın Allah’a Karşı Sorumlulukları’ kitabında, sayfa 198-211 arasında ‘İhsan Sahibi Olmanın Yolları’ bölümünü okumanı ve bana da duacı olmanı rica ediyorum.
Rabbim seni, beni ve İslam adına sorumluluk almış tüm kardeşlerimizi ihsan ehli, şakir kullarından eylesin.
İlk Yorumu Sen Yap