Kur’an, şirk üzerinde ısrarla durmaktadır. Çünkü tarih boyunca dinsiz toplumlardan çok, şirk koşan toplumlarla; ateist(mülhit) insanlardan çok, müşrik olan insanlarla karşılaşılmaktadır. İnsanlar tevhitten uzaklaştıkça, din adına birçok yalanlar üretiyorlar, kendi kafalarından Allah’ın subhanehu ve teâlâ dışında sahte ilahlar uyduruyorlar, sonra da onlara, o sahte ilahlara ibadet ediyorlar. Veya kimi toplumlar Mekke’li müşriklerde olduğu gibi başlangıçta tevhide bağlı iken, zamanla çeşitli nedenler yüzünden şirke düşüyor, dinlerini bozuyor ve yanlış bir şekilde inanıp din adına ilahlar, ilkeler ve ibadet türleri uyduruyorlar. Şirk Allah’a yapılması gereken ibadeti Allah’la beraber sahte ilahlara sarf etmektir. Yani ibadeti Allah’tan başkasına yapmaktır.
Bundan dolayı İslam şirk noktasından çok şiddetli hükümler ve sıfır tolerans getirmiştir. Kur’an’ın şirke bakış açısına kısaca bakacak olursak;
Şirk En Büyük Zulümdür
Kur’an’ın ifadesine göre şirk en büyük zulümdür. Lokman aleyhisselam kendi oğluna nasihat ederken şöyle demekte:
“Hani Lokman oğluna öğüt verirken şöyle demişti: ‘Oğulcuğum, Allah’a şirk koşma. Muhakkak şirk, büyük bir zülümdür.’ ” (31/Lokman, 13)
Zulüm nurun zıddı olan karanlık, kötülük, mutsuzluk, kaos, hakkı asıl sahibine değil de bir başkasına vermektir. Şirk, bir taraftan huzursuzluk, kaos, fıtrattan sapma; diğer taraftan da Allah’ın hakimiyet hakkını başkasına vermektir.
Bugün şirk toplumlarına bakıldığında, aynı manzarayla karşılaşmaktayız. Bu da Allah’a yapılan ihanetin bir sonucu olsa gerek. Çünkü şirk inancı, insana huzur değil, sıkıntıyı, emniyeti değil korkuyu ve güvensizliği, saadeti değil şekaveti, adaleti değil zulmü, iyi ahlakı değil azgınlığı ve fesadı kazandırır. Nitekim Allah müşriklerin sürekli huzursuzluk içinde olduklarını çarpıcı bir şekilde anlatmaktadır:
“Yalnız Allah’a yönelenler olarak ve O’na şirk koşmaksızın. Kim Allah’a şirk koşarsa o, sanki gökyüzünden düşüp kuşların kaptığı yahut rüzgarın kendisini uzak bir yere attığı kimseye benzer.” (22/Hac, 31)
Allah Kesinlikle Şirki Affetmez
Allah o kadar engin bir rahmete sahip ki; insanların onca nankörlüklerine rağmen onları affetmekle ve yapılan kötülükleri silmektedir. Ancak Allah affetmeyi ‘şirk koşmama’ şartına bağlamıştır. Bundan dolayı rahmetin genişliğine rağmen müşrikler bu rahmetten mahrum kalacaklardır. Çünkü şirk, kulun işlediği en büyük cürümdür. Bir sahabe Rasulullah’a sallallahu aleyhi ve sellem Allah katında en büyük günahın hangisi olduğunu sorduğunda Rasulullah ona:
“Seni yaratmasına rağmen O’na şirk koşmandır.” (Müslim) diye cevap vermektedir.
Nitekim Allah Nisa süresinde kesin bir ifadeyle şirki affetmeyeceğini belirtmekte:
“Muhakkak ki Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz.” (4/Nisa, 48)
başka bir ayette kıyamet gününde müşriklerin karşılaşacakları bir şekaveti anlatırken şöyle belirtilmektedir:
“O gün onların önüne amellerini süreriz ve bir anda (o amelleri) havaya saçılmış toz zerrelerine çeviririz.” (25/Furkan, 23)
Subhanallah! İnsanlar için ne kötü bir manzara… İnsanlar o zor günde kendilerine güzel amelleri getirilip bununla sevinirken, belki bize faydası olur diye bir beklenti içine girmişken Allah, hemen akabinde amelleri toz zerrelerine çeviriyor. Bu şekilde sevinçleri kursaklarında kalıyor. Sebebi ise Allah’a şirk koşmalarıdır. Başka bir ayeti kerimede Allah kendisine Rasûl görevi verdiği, sonra onu dost edindiği şahsa hitaben, şirk noktasında çok ağır kelimeler kullanarak diyor ki:
“Ey Muhammed! Eğer sen de şirk koşarsan amellerin boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun.” (39/Zümer, 65)
Bu da gösteriyor ki; Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Bu şirki işleyen bir Rasûl olsa dahi…
Şirk bu kadar tehlikeli olmasına rağmen tüm dünya tarihi boyunca insanların çoğu şirk bataklığına düşerek hem dünyalarını hem de ahiretlerini ziyana uğrattılar ve halen de ziyana uğramaya devam etmekteler.
Ğuluv
İnsanların şirke düşmelerinin birçok sebepleri olmasına rağmen bunun en başında salih insanlarda veya kavimlerin içinde en değerli görülen kimselere teveccühte/saygıda aşırıya gitmedir. Kur’an insanlara aşırı ilgi/hürmet veya saygı/sevgide sınırı aşmayı, şirkin sebebi olduğunu belirtiyor. Bundan dolayı ğuluv yasaklanmıştır.
İnsanın yapısında(psikolojisinde) kahramanlığa, büyüklüğe ve büyük şeylere karşı bir ilgi vardır. Ki İslam bunu temelde yasaklamamış hatta bazı ölçüler dâhilinde bazı mercilere sevgi ve saygıyı teşvik ve tavsiye etmiştir. Mesela İslam ana-babaya iyilik yapmamızı, onlara “öf” (17/İsra, 23) bile denmemesini ısrarla bize emretmektedir. Yine Allah Rasûlullah’a sallallahu aleyhi ve sellem hürmet edip, onun olduğu ortamda sesimizi yükseltmememizi emreder. Yine İslam bize âlimlere, emirlere ve büyüklere karşı hürmet ve saygı göstermemizi bizden ister. İmam Ahmet’in Müsned’inde de geçen bir hadiste Rasûlullah:
“Büyüklerimize hürmet etmeyen, âlimlerimizin kıymetini bilmeyen bizden değildir.” (Tirmizi, İmam Ahmed) diyerek salih ve âlimlere saygılı davranmamızı emreder.
İslam’ın yasakladığı ise insanlara gösterilen sevgide ğuluva gidilmesidir. Ğuluv ise sevgide ve hürmette aşırıya gitmek ve haddi aşmaktır. Yani artık o insanın, kâinatta tasarruf hakkına sahip olduğuna inanma, onun sevgisini Allah’ın subhanehu ve teâlâ sevgisinin önüne alma, bundan olayı her konuda onlara mutlak itaat etmeye işi götürmektir. İşte bu sevgi Kur’an’ın şirk dediği ve bizi ondan nehyettiği sevgi/saygı ve hürmettir.
Âdem’den aleyhisselam sonra ehli kitapta ve son olarak da bu ümmette şirk, genel olarak bu alanda ortaya çıkmıştır. Ayeti kerimede şöyle buyrulur:
“Dediler ki, ‘sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Suva’dan, Yeğus’dan, Yeuk’dan ve Nasr’dan asla vazgeçmeyin.” (71/Nuh, 23) buyrulmuştur.
Buhari sahihinde, bu ayette geçen isimlerle ilgili İbni Abbas’tan şunu aktarır:
“Ayette geçen bu isimler Nuh kavmindeki salih kimselerin isimleridir. Ölüp gittiklerinde şeytan onların kavimlerine, onların oturdukları yerlere birer anıt dikin ve o anıtlara bu şahısların isimlerini verin diye vesvese vermiştir. Onlar da aynen şeytanın dediği gibi yapmışlardır. Anıtları yapan nesil ölüp gidene kadar bunlara ibadet edilmedi. Daha sonra ilim unutuldu. Bunlara ibadet olunmaya başlandı.”
İmam Kurtubi tefsirinde şöyle der: ‘Öncekiler salih insanların suretlerini, sırf onların geçmişte yapmış oldukları salih fiilleri hatırlatmak, onları örnek alıp tıpkı onlar gibi gayret göstermek, bu kimselerin kabirleri başında Allah’a ibadet etmek için yaptılar. İlk suret edinme, bu sebeple başladı. Fakat bunlardan sonra gelenler, ilk öncekilerin amaçlarını bilmediler. Şeytan kendilerine vesvese vererek, kendilerinden öncekilerin bu suretlere ibadet ettiklerini, bunlara tazim ettiklerini telkin etti.’
Diğer bir ayeti kerime de şöyledir:
“Onlar papazlarını ve rahiplerini Allah’ın dışında rabler edindiler.” (9/Tevbe, 31)
Bu ayeti Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle tefsir etmiştir:
“Rasûlullah: ‘Onlar hamamları ve rahipleri Allah’ın dışında rab edindiler’ ayetini okurken cahiliyede Hristiyan olan Adiy bin Hatim boynunda gümüşten bir haç takılıyken geldi: ‘Onlar haham ve rahiplere ibadet etmediler’ dedi. Rasûlullah şöyle dedi: ‘Din adamları onlara Allah’ın helallerini haram, haramlarını da helal kıldı, onlar da buna tabi oldular. İşte bu, onların din adamlarına ibadetleridir.’ ” (Tirmizi)
Bu ve benzeri ayetler ve bunların tefsiri incelendiği zaman, yeryüzünde en yaygın olan kabir ve saray (hâkimiyet) şirkinin temelinde, salih kişileri sevmede veya din adamlarına ibadette aşırıya gitmek olduğu görülecektir.
Salih insanları sevmede aşırıya gitme sonucunda bu ümmette de şirk açığa çıkmıştır. Bu durumu bize İbni Kayyım şöyle açıklar: ‘Şeytan, türbelere bağlı olanlara sürekli telkinde bulunarak, bu kabirlerin olduğu yerlere bina yapmalarını, oralarda kalmalarını telkin eder ve onları bunu Peygamber ve salih kimselere sevginin işareti olduğuna, buralarda yapılan duaların makbul olduğuna inandırır. Bundan sonra daha da ileri giderek bunların Allah katında tasarruf yetkilerinin bulunduğunu, bu nedenle bizzat bunları aracı kılarak Allah’a yemin etmelerini söyleyerek kendilerine, bunlara dua ederek istekte bulunmanın önemimi anlatır. Şeytan, yandaşlarına bu şeyleri de kabul ettirince, bu defa insanları kabirde yatanlara dua ve ibadete davet eder, Allah’ı bırakıp bunlardan şefaat istemelerini söyler…’ yaşadığımız coğrafyada bunun örnekleri sayılmayacak kadar çoktur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vahiy yoluyla ümmetinin önceki ümmetlerin durumuna düşüp sapıtacağını bildiği için bu ümmete bir takım emir ve nehiylerde bulunmuş, hayatı boyunca, şirke götüren tüm yolları kapama mücadelesi vermiştir. Her Peygamberin davetinde olduğu gibi bazıları bu nasihatlere kulak vermiş, tevhid çizgisinden sapmamış; bazıları da bu nasihatlerden yüz çevirip önceki milletler gibi adım adım şirke düşmüştür. Bu uyarılardan bazılarını sıralayacak olursak:
“Aşırılıktan sakının, aşırılık sizden öncekileri helak etti.” (Ahmed)
Genel olarak aşırılığı yasaklamakla yetinilmemiş, hürmete ve tazime en layık insan olmasına rağmen, Rasûl kendisine hürmette de aşırılığa razı olmamıştır. Hadiste:
“Hristiyanların Meryem oğlu İsa’yı övüp aşırıya gittikleri gibi sizde beni övmeyin. Ben sadece bir kulum. Bana Allah’ın kulu ve Rasûlü deyin.” (Ahmed) buyrulur.
“Allah Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin. Onlar Peygamberlerinin kabirlerini mescid edindiler.” (Buhari, Müslim)
“Allah’ım, kabrimi ibadet edilen bir put haline dönüştürme. Allah Peygamberlerinin kabirlerini mescid edinenlere şiddetle öfke duymaktadır.” (İmam Malik)
“Evlerinizi kabirlere, benim kabrimi de bayram yerine dönüştürmeyin.” (Ebu Davud)
Nasıl ki insanlara teveccühte aşırıya gitmek, bizden önceki kavimlerin şirke düşüp müşrik olmalarına sebep olmuşsa; aynı şekilde bu ümmet içinde de aşırılıktan dolayı bir takım şirkler, bidatler, hurafeler ve yanlışlar vuku bulmuştur. Allah’ın inayeti ve izni ile gelecek sayılarımızda Ehli Sünnet’in itikadı ve menheci üzere bu meseleleri tek tek ele alıp, beyan etmeye çalışacağız. Başarı Allah’tandır.
Hamd, davamızın sonu olan âlemlerin Rabbine aittir.
İlk Yorumu Sen Yap