Allah’a hamd, Rasûlü’ne salât ve Sahabe-i kirama selam olsun.
Değerli kardeşim! Peygamberimizin siretini okumuşsan Rasûlullah’ın hayır amellerinde aceleci olduğu dikkatini çekmiştir. O hayır amellerinde gevşek davranmazdı. Temennilerle, mazeretlerle Rabbine yapacağı amellerini ertelemezdi. Yapması gereken hayır amelini zamanında yapardı. Bu sünneti ve azmiyle yirmi üç yılda bir köy bile orman olmazken o devletini kurdu ve birçok yere İslam’ın kanunlarıyla hükmetmeye başladı. Başarısı, amellerinde acele etmesinin semeresiydi.
Peygamberimizin hayır amellerinde acele etmesine misal vermemiz güzel olacaktır;
Ebu Sirvea Ukbe bin el-Hâris radıyallahu anh şöyle anlatır:
Medine’de Peygamber’in aleyhisselam arkasında ikindi namazını kılmıştım. Selam verdikten sonra hemen ayağa kalkarak, cemaatin omuzları üzerinden atlayıp, zevcelerinden birinin evine gitti. Halk, onun acele kalkıp gitmesinden endişe etti. Bir müddet sonra çıkıp geldi. Onun çabuk hareketi karşısında halkın şaşırdığını görünce şöyle buyurdu: “Evimizde bir miktar altın ve gümüş olduğunu hatırladım. Bunun beni Allah’a yönelmekten alıkoymasından hoşlanmadım da onun hemen dağıtılmasını emrettim.” (Buhari)
Sahabelerin hayatını okuduğumuzda da aynı hassasiyete sahip olduklarını görürüz. Onlar da Peygamberimiz gibi hayır amelini yapmada önüne engel olacak her şeyi elinin tersi ile iter o ameli hemen yapardı. Uhud gününde yaşanan bir manzarayı misal vermek istiyorum;
Cabir’in radıyallahu anh şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bir adam Uhud harbinin olduğu gün Nebi’ye “Eğer Allah yolunda öldürülürsem, nerede olurum?” dedi. Rasûlullah: “Cennette (olursun)” buyurdu. Adam elindeki hurma tanelerini attı. Sonra şehit oluncaya kadar savaştı.” (Buhari, Müslim)
Bugün bizler Rasûlullah’ın ve sahabenin bu siretinden mahrumuz. Ümmete yapacağımız hizmetleri, Rabbimize ifa edeceğimiz kulluğumuzu erteliyoruz. Yarın yaparım, evlendikten sonra başlarım, işimi düzene koyduktan sonra bismillah diyeceğim vb. temennilerle hayır amellerinde gevşek davranıyoruz. Bu, şeytanın insanoğluna kurmuş olduğu en büyük tuzaktır.
Şeytan, Rabbimizi razı etmemizden hoşnut değildir. Bunun için sağdan, soldan, arkadan ve önden yani bizlerin fark edemediği sinsi yerlerden yaklaşarak bizleri Rabbimize boyun eğmekten, onu razı edecek ameller yapmaktan alıkoyar.
Allah Kur’an-ı Kerim’de şeytanın erteletme komplosunu onun dilinden bize şöyle vahyeder:
“Ben senin kullarından kesin bir payı kendime alacağım. Onları saptıracağım, onlara temennileriyle bir şeyleri ertelettireceğim ve bu şekilde seni razı etmelerine engel olacağım.”
Kıymetli kardeşim! Her şey ilk adıma göre devam eder. Cennete talip olanlar Firdevs’i A’layı elde etmek için adımlarını hızlandırmalıdır. Rabbimizin tabiri ile cennete doğru koşacağız. Büyük ödülü elde etmek için adeta yarışacağız. Cenneti ancak böyle elde edebiliriz. Aksi hâlde cennetin nimetleri gevşek gevşek, hantal hantal, erteleye erteleye elde edilemez.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Öyle ise siz de (Ey Müminler) hayır işlerine koşun, birbirinizle yarış edin.” (2/Bakara, 148)
“Rabbinizin mağfiretine ve takva sahipleri için hazırlanmış olan cennete -ki eni göklerle yer (kadardır)- koşuşun.” (3/Âl-i İmran, 133)
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Hayır amellerinde yarışın.”
Hiçbirimizin iman üzere ayaklarımızın sabit kalacağına dair garantimiz yoktur. Rabbimiz kullarını imtihan etmektedir. Kimimiz kadınla imtihan oluyor kimimiz ilmi ile imtihan oluyor, kimimiz de rızıkla imtihan oluyoruz.
Her imtihan kişi için fitnedir. Karanlık gecelerin fitnesinden emin olmak, imanımızı koruma altına almak için hayır amellerinde acele etmek gereklidir. Amellerini erteleyenler fitne gününde pişman olacak ve amele yeltense de fitneler ona engel olacaktır. Bundan dolayı Peygamber, fitneler vuku bulmadan amellerde acele etmemizi emreder.
“Karanlık gecelerin fitnesi gelmeden amellerinizde acele ediniz.”
“Şu altı şeyden önce (ahirete bakan) iyi ameller işlemekte acele edin: “Güneşin battığı yerden doğması, Duhan, Dabbetu’l-arz, Deccal, her birinize özel olan ölüm ve (sizin salih amelinize engel olacak) amme hizmeti.” (İbni Mace, Fiten, 28)
“Yedi şey gelmezden önce hayırlı amelleri işlemeye devam edin, neyi bekliyorsunuz? Her şeyi unutturacak yoksulluğu mu, azdırıp saptıran zenginliği mi? Bedeni ve tüm güçleri bozan hastalığı mı? Bunaklık meydana getiren ihtiyarlığı mı? Ansızın geliveren ölümü mü? Yoksa gelmesi beklenen Deccal fitnesini mi? Yoksa kıyamet saatini mi bekliyorsunuz? Ki onun gelmesi daha dehşetli ve daha acıdır.” (Tirmizi, Zühd, 3)
Değerli kardeşim! İnsanlar, kazanan ve iflas eden olmak üzere iki türlüdür. Kazananların sermayesi çalışmak, işlerini zamanında yapmaktır. İflas edenlerin sermayesi ise temennilerdir. Müflis olanlar yarınların hayalleri ile hayır amellerinden mahrum olurlar. Sermayesi sağlam olmadığı için dünyada da, ahirette de kazancı yoktur.
Bir gün Selef imamından nasihat etmesini talep ediyorlar. İmam diyor ki: “Temenni/ ertelemek iflas edenlerin sermayesidir.”
Bir gün Peygamberimiz, ashabına sordu: “İflas eden kimdir?” Dediler ki: ‘İflas eden, parası, dinarı ve dirhemi olmayan adamdır.’ Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Hayır. İflas eden, dünyada insanlar hakkında konuşan, insanların malını yiyen, insanlara zulmeden ve kıyamet günü geldiğinde de insanların haklarından dolayı insanlara sevaplarını veren ve elinde hiçbir şeyi kalmayan insandır.”
Okuduğun gibi, Allah ve Rasûlü’nün yanında iflas eden Allah’la karşılaştığı gün ecir umacağı, kendisi ile kurtulacağı hayır amellerini terk eden kişidir. O gün amellerini erteleyenler pişman olacaklar. Rabblerinden dünyaya gidip terk ettikleri amelleri yapmak için ricada bulunacaklar. Fakat bu pişmanlık, bu talep fayda vermeyecektir. Boş bir sözden ibaret olacaktır. Rabbimiz “Ben levh-i mahfuzda yazdım ki ölen bir kimse artık dünyaya geri gitmez” diye taleplerine cevap verecektir.
Geri dönüşü olmayan günden korkarak hayır amellerini ertelemeyelim. Bütün görevlerimizi, hayır amellerimizi zamanında yapalım. Ki bu pişmanlığa duçar olmayalım.
Değerli kardeşim! Sen de takdir edersin ki amelleri ertelemek işimizi kolaylaştırmadığı gibi tam aksine yapacaklarımızın yükünü ağırlaştırmaktadır. Bir günün işi bize zor geliyor ve erteliyorsak iki günün işi birikince nasıl yapacağız? Elbet bu daha zor olacaktır.
Ömer İbni Abdülaziz’in halife olduğu dönemlerde onu ziyaret ediyorlar. Ömer İbni Abdülaziz ibadet yapmaktan yorulmuştur. Gelenler: ‘Ey mü’minlerin emiri! Neden kendini bu kadar yıpratıyorsun? Biraz dinlen.’ diyorlar. Ömer İbni Abdülaziz: ‘Bir günün ameli beni bu kadar yoruyorsa iki günün ameli halimi ne yapar?’ diyor.
Ömer İbni Abdülaziz’in amellerdeki bu tutumu günümüz Müslümanların davalarında, hizmetlerinde ve kulluklarında zayıf olmalarının veya başarıya ulaşamamalarının sebebini de ortaya koymaktadır. Güçlü olmak ve başarmak üzerimize düşen görevlerde dakik olmaya, azim ve iradeyle çalışmaya bağlıdır. Ertelemek, gevşeklik göstermek amellerin ve çalışmaların kanseridir. Gücü ve başarıyı yok eder.
Günahlarımızdan tevbe etmeyi ertelemeyelim. Davaya hizmet etmeyi yarınlara bırakmayalım. Eşimizle, çocuğumuzla veya kardeşimizle aramızdaki soğukluğu düzeltmeyi başkalarının atacağı adımlara terk etmeyelim. Kendimizi ahlaki ve ameli olarak tezkiye etmeyi temennilerin vicdanına bırakmayalım.
Ağızların tadını kaçıran ölüm ve hesap günü yakındır. Ne zaman öleceğimiz bize kapalıdır. Ecel geldiğinde ne bir gün ileri ne de bir gün geri alınacaktır. Ölüm meleği, bizim için hangi saatte ölmemiz yazılmışsa ertelemeden ruhumuzu kabz edecektir. Unutmamamız gereken bir hakikat var ki; temenniler uzak olsa da ecel ve sorgu yakındır. O zaman neden hayır amellerini, yapmamız gereken görevleri erteliyoruz?
Peygamber ashabı ile beraber otururken eline iki taş alıyor ve taşları atıyor. Taşın biri uzağa diğeri ise yakına düşünüyor. Peygamberimiz sahabeye: “Bunu size tefsir edeyim mi?” diye soruyor. Sahabeler ‘Evet Ya Rasûlullah.’ diyorlar. Peygamberimiz: “Uzağa düşen taş sizin temennileriniz, yakına düşen taş ise sizin ecelinizdir.” buyuruyor.
Değerli kardeşim! Bizi aslında yakından ilgilendiren asıl mesele bu hastalıktan kurtulmaktır. ‘Nasıl kurtulabiliriz? Bu hastalığın ilacı nedir? Kendimizi bu tuzaktan nasıl muhafaza edebiliriz?’ sorularının cevabını bulup hemen tedaviye başlamak derdimiz olmalıdır.
Erteleme hastalığından kurtulmanın iki yolu vardır.
1. Şuurlu olmak: Yani ertelemenin zararlarını, ertelediğimiz amelin hesabını vereceğimizi, ertelemenin yükümüzü ağırlaştırdığını bilmek ve en önemlisi şeytanın bir tuzağı olduğu bilincinde olmak gerekir. Yukarıda yazılanları, buna dair olan ayet ve hadisleri zihnimizde canlı tutmak bu meselede şuurlanmamıza yardımcı olacaktır.
2. Salih ortamda bulunmak: Eğer şuurlu değilsek ya da şuurluyuz fakat irademiz zayıfsa bizim elimizden tutacak, hayır ameline teşvik edecek, kendilerini gördükçe amellerde acele etme hissini verecek arkadaşları dost edinmeli, onların ortamlarında bulunmalıyız.
Peygamberimizin bu konudaki ifadesi nettir;
“Kişi arkadaşının dini üzeredir.”
Eğer arkadaşlarımız, içerisinde bulunduğumuz topluluk gevşek karaktere veya erteleme hastalığına bulaşmış bir topluluk ise bizler de onlar gibi olacağızdır. Bu nedenle arkadaşlarımızı, içerisinde yer aldığımız taifeleri özenle seçmeliyiz.
Rabbim ikimizi de hayır amelinde aceleci olan kullarından eylesin. Rabbim bizleri şeytanın erteletme tuzağından muhafaza etsin. Kalbimize irade, bedenimize kuvvet versin. Allahumme âmin.
Bir sonraki sayıda görüşme ümidi ile…
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap