Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
Âlemlerin efendisi olan Peygamber’imiz Muhammed Mustafa’ya salât ve selam olsun.
Değerli kardeşim! Bir önceki yazımda, insanoğlunun hata yapmaya meyilli yaratıldığına özellikle vurgu yaptım. Çünkü toplum ve İslami camia bu konuda genel olarak yanlış fikir üzereler ve pratikte de yanlış muamele etmektedirler. Allah insanı nankör, cahil, unutkan yaratmakla beraber rahmeti gereği ona halife sıfatını vermiştir.
Bu sıfat, Allah’ın insana, hatalarıyla beraber değer verdiğini şerefli kıldığını göstermektedir. Buradan hareketle bizler de çevremizdeki insanlara değer vermeli, aramızdaki ilişkiyi ve dayanışmayı kuvvetlendirmeliyiz. Bunları yıkacak her türlü muameleden de uzaklaşmalıyız.
Müslüman, insanların kusurlarını araştırmaması gerektiği gibi hatalara karşı su-i zan sahibi de olmamalıdır. Su-i zan; kişinin, başkasının söz ve fiillerine ön yargı ile bakması, beklenti içinde olması ve hükümler çıkarmasıdır. Oysa insan gaybı bilmez. Hakikat bilinmeden manalar yüklemek, arka planı yargılamak günahtır. Kişinin imanını zayıflatır ve azabını çoğaltır.
Hatalı bir söz söylendiği veya fiil yapıldığı zaman ona mana/kast yüklendiğinde insanların arasındaki hukuk da yerle bir olur. Kardeşliği, sevgiyi, dayanışmayı yıkan bir unsur olması nedeni ile Allah kötü zan beslemeyi yasaklamıştır.
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz değil mi? O hâlde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (49/Hucurat, 12)
Özellikle Müslüman, din kardeşine ve hayatını paylaştığı eşine karşı bu konuda çok hassas davranmalıdır. Unutmamamız gerekir ki, şeytan damarlarımızda dolaşan kan gibidir. Kusurlara karşı hemen bizlere vesvese vermekte, içimize şüphe atmaktadır. Maalesef ümmet, şeytanın bu tür söylemlerine hemen kulak vermektedir. Böylelikle eşler birbirlerine, kardeş kardeşine hatalarında tahammül gösterememektedir. Birçok evlilik ve dostluk bu şekilde yıkılmış ve yıkılmaya devam etmektedir. Oysa yapılan hatalara karşı aceleci olmamak esas olandır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gibi sekine ve teenni ile hareket etmek gerekir. Her olaya iyi niyetle, güzel zanla yaklaşmak zorunluluk addedilmelidir.
Müslüman’ın, diğer Müslüman kardeşi hakkındaki düşüncesinde hüsn-ü zannını ortaya koyması açısından şu hadis dikkat çekicidir:
“Ey Kâbe! Sen ne güzelsin ve senin kokun ne güzeldir. Senin azametine ve senin kutsallığının azametine hayranım. Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki, müminin hürmeti Allah katında senin hürmetinden şüphesiz daha büyüktür. Müminin malı, kanı ve hakkında hüsn-ü zanda bulunma kutsallığı (seninkinden üstündür)” (Buhari, Edeb, 57, 58; Müslim, Birr, 28-34; Ebu Davud, Edeb, 40-56)
Değerli kardeşim! Müslüman asla yalan söylememelidir. Hakeza başkalarında olmayan şeyleri varmış gibi su-i zan yaparak iftirada da bulunmamalıdır. Mahşer gününde Allah’ın hesabına karışmadığı, kullarını baş başa bıraktığı kul hakkından da içtinab etmelidir. Çünkü bizlere yalan söylemek, iftira atmak, kulların hakkına girmek Allah tarafından yasaklanmıştır. Su-i zan ise bunların hepsinin müsebbibidir. Aşağıda zikredeceğim ayet ve hadisler üzerinde tefekkür edersek bu hakikati görmüş olacağız.
“Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.” (6/En’am, 116)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Zandan sakının, zira zan, sözlerin en yalanıdır. Ey Müslümanlar! Birbirinizin kusurunu araştırmayın, haber koklamayın, haksız yere rekabet etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin tutmayın, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez. Kişiye şer olarak Müslüman kardeşini küçük görmesi yeterlidir. Her Müslümanın diğer Müslüman’a malı, kanı ve ırzı haramdır. Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz fakat kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Buhari)
“Bir kimse, bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse, iftiraya uğrayan kimse, onu affedinceye kadar, Allah onu cehenneme sokar.” (Ebu Davud)
Ve bilinmelidir ki su-i zan zihnin ve kalbin gıybetidir. İmam Gazali kalp ile gıybeti şöyle tanımlar: ‘Kalp ile gıybet; gözü ile kötü bir şeyi görmeden, kulağı ile duymadan, bir kimseye su-i zanda bulunmaktır.’ (Kimya-yı Saadet, s.388)
Bunlarla beraber zanna tabi olmak, hakikatin peşinden koşmamak, müşrik ve münafıkların özelliğidir.
“Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiçbir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir.” (10/Yunus, 36)
Şahıslar ve olaylar hakkında değerlendirmelerde bulunurken, olabildiğince iyi niyetli davranmak ve her hâdiseyi hayra yormak sâlih bir Müminin şe’nidir. Aişe annemize atılan zina iftirasında Allah subhanehu ve teâlâ ümmeti uyardı ve hüsnü zanna davet etti.
“Onu işittiğiniz zaman, erkek Mü’minler ile kadın Mü’min’lerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: “Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür.” demeleri gerekmez miydi?” (24/Nur, 12)
Değerli kardeşim! Bizler Allah’a karşı hayâlı olmalıyız. Su-i zan yapan bir kişi âlemlerin Rabbine karşı hayâsını kaybetmiştir. Rasûlullah’ın şu hadisi üzerinde tefekkür edersek söylediğim daha iyi idrak edilecektir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün ashabına şöyle buyurur:
“Allah’tan hakkıyla hayâ ediniz!” Sahabe: “Biz hayâ ediyoruz ey Allah’ın elçisi!” derler. Rasûlullah: “Bunu değil, Allah’tan hakkıyla hayâ eden, başı ve içindekileri muhafaza etsin. Karnı ve içindekileri korusun. Ölümü ve çürümeyi hatırlasın. Ahireti isteyen, dünya süsünü terk etsin. Bunları yapan, Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olur.” (Tirmizi)
Hadiste başı ve içindekileri haramlardan muhafaza etmek yani yasaklanan su-i zandan uzaklaşıp hüsn-ü zanna yönelmek hayâ olarak isimlendirilmiştir. Müslüman düşüncelerini ümmete fayda sağlayacak hayırlarla meşgul etmelidir. Dert edindiği, tefekkür ettiği şeyler imanına ve İslam toplumuna katkı sağlayacak, ümmeti içinde bulunduğu gayyadan kurtaracak rahmani düşünceler olmalıdır.
Hicret’in ilk günleriydi… Medine’deki Yahudilerin, Peygamberimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem hayatına kastetme tehlikesi vardı.
Aişe radıyallahu anha şöyle anlatır: “Rasûlullah gazvelerin birinden, geceleyin Medine’ye dönüp geldiğinde “Ne olurdu, salih bir kimse beni korumayı üzerine alsaydı!” buyurdu. Birden bir silah sesi duyduk. “Bu kimdir?” buyurdu. “Benim, Sa’d bin Ebî Vakkas” dedi. Peygamberiniz “Seni buraya hangi şey getirdi” (Ya’ni buraya niçin geldin?) buyurdu. Sa’d: “İçimden bir ses Rasûlullah yalnızdır, korkarım ki, din düşmanları ona bir sıkıntı ve eziyet verirler, dedi. Bunun için onu korumaya ve hizmetine geldim.”
Fakat düşüncelerimiz insanların hataları, onların söylem ve fiillerine mana ve kast yüklemek ile meşgul olduğunda Müslümanların istikbali lekelenmiş olacaktır. Fitne ve fesat yayılacak ve içinden çıkılmaz bir iç savaş başlayacaktır. Refah, huzur, güven tek tek yıkılacak, zelil bir yaşama duçar olacağızdır.
Hatalara Karşı Su-i Zandan Kurtulmak için Ne Yapmalıyız?
Değerli kardeşim! Hatalara karşı su-i zandan kurtulmanın en güzel yolu, olaylarda ihtimali çoğaltıp, bu ihtimaller arasında hangisi Müslümana yakışıyor ise kardeşimize onunla muamele etmektir.
Örneğin; Kardeşiniz size selam vermedi. Burada şeytan bizi hemen su-i zanna yöneltir ve “seni sevmediği için selam vermedi” diye fiiline mana yükletir. Fakat Müslümanın şu ihtimalleri düşünmesi gerekir: Kardeşim beni görmemiş olabilir. Benim müsait olmadığımı ve beni rahatsız etmemeyi düşünmüş olabilir. Güvenlik sebebi ile bana selam vermemiş olabilir.
Bu ihtimallerden hangisi Müslümana yakışır diye soracağız, kardeşimize ve eşimize onun ile muamele edeceğiz. Böylelikle şeytanın tuzağına düşmemiş oluruz. Kardeşliğimiz, dayanışmamız, aramızdaki güven daim olur.
Yapılan Hatadan Emin Olmak
Evet kardeşim! Burada nasihat etmek istediğim başka bir konu da, duyduğumuz ve gördüğümüz yanlışların yapıldığından emin olmalı, yakin ile hareket etmeliyiz. Müslüman sağlam zeminde, ayaklarını yere sağlamlaştırarak yürüyendir. Kulaktan duyma sözlerle, dedi ve denildi ile hareket etmemelidir. Gördüğü ve duyduğu şeyleri araştırmalı ve hata olup olmadığını zikir sahiplerine sormalıdır. Aksi takdirde hem Allah katında hem de Müslüman toplumda itibarını yitirir. Üzerine büyük bir vebal almış olur.
Biliyoruz ki, münafıkların en büyük özelliği emin olmadıkları, şüpheli olan olaylar ile meşgul olmaları ve onu insanların gündemine taşımalarıdır. Aişe annemize atılan zina iftirasını/ifk hadisesini hepimiz siyerden okuyoruz. Aişe annemiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile konakladıkları yerde ihtiyacını gidermek için çadırından çıkmıştı. Bu sürede Peygamber ve kervanı yola koyuldular. Aişe annemiz zayıf olduğu için ve onun çadırını taşıyanların sayısının fazla olmasından çadırı devenin üzerine koyarken Aişe annemizin olmadığını fark etmediler. Aişe annemiz konakladıkları yere geldiğinde kervanın gittiğini görünce Peygamber benim olmadığımı fark ettiğinde konakladığı yere almaya gelir düşüncesi ile orada kaldı. Ve istirahate çekildi. Oracıkta uyuya kaldı.
Ordunun gerisinden gelmekle görevlendirilen Safvan ibni Muattal, Aişe annemizin orada uykuda kaldığını görünce istirca sözünü söyledi ve Aişe annemizi deveye bindirdi. Aişe annemizi Rasûlullah’a yetiştirdi. Bu yolculuk sürecinde Aişe annemiz ile Safvan İbni Muattal arasında hiçbir konuşma geçmedi.
Bu durum fitne yapmak, Rasûlullah’ı karalamak için münafıklar adına büyük bir fırsattı. Ve bu fırsatı hemen kullandılar. Aişe annemize zina iftirası atmaya başladılar. İftira, Müslümanların kalbinde de yer etmeye başlamıştı. Ve Peygamber’in istişare ettiği sahabeler Peygamber’imize Aişe annemizi boşamasını ima etmişlerdi. Allah hemen onları şu ayetler ile uyardı:
“Haberiniz olsun ki, iftira edenler, içinizden bir gruptur. Onu, hakkınızda kötü bir şey sanmayın. Belki o hakkınızda iyi bir şeydir. Onlardan her birine kazandığı günah vardır. İçlerinden onun, günahın büyüğünü yüklenen için, büyük bir azap vardır. Onu işittiğiniz zaman, erkek Mü’minler ile kadın Mü’min’lerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: “Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür” demeleri gerekmez miydi?” (24/Nur, 11-12)
Bu olayda sahabenin yaptığı hata, olaydan emin olmadan kulaktan duyma ile hareket etmeleri olmuştur. Rabb’imiz aslında bu olay ile, bu tür olaylar karşısında duruşlarını, tepkilerini görmek için sahabesini ve Rasûl’ünü imtihan etmişti. Allah Müslümanların tepkisinden hoşnut olmayınca onların hatalarını yukarıdaki ilahi kelamla uyarmıştır. Bu nedenle insanların hatalarına karşı kulaktan duyma sözlerle hareket etmemeli, emin olmalıyız.
Rabb’imiz bizleri su-i zandan uzaklaştırsın. Hüsn-ü zan ve iyi niyet ile hareket etmeyi bizlere nasip ve mukadder eylesin. Bizleri emin olmadığımız şeyler ile meşgul olmaktan uzaklaştırsın. Sağlam zeminde, yakin ile muamele etmeyi sağlasın.(Allahumme âmin)
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap