Namaz ile Yardım İstemek

Allah’a hamd, Rasûlü’ne salat ve selam olsun.

Bilmelisin ki, Rabbimize karşı kulluğumuz, O’na duyduğumuz muhtaçlık oranındadır. Kul Rabbine ne kadar muhtaciyet hissederse o oranda kulluk mertebesi yükselir. Peygamberlerin, salihlerin ve Allah dostlarının Rabblerine karşı kulluklarını artıran ahlak, muhtaçlık duygusuyla yaşamalarıdır. Hakeza senin için de gerekli olan, kendini zayıf görmen ve muhtaçlık ahlakına bürünmendir.

Örneğin, cennete girebilmek için öncelikle Allah’ın subhanehu ve teâlâ rahmetine, O’nun rızasına muhtaç olduğunu idrak etmen gerekir. Allah’ın subhanehu ve teâlâ rahmetine muhtaç olmadığını düşünürsen cennet gibi bir derdin yok demektir. Bu hem imani hem de ahlaki bir problemdir. Ki senin Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem “Ben dahi Allah’ın rahmeti olmadan cennete giremem” diye nidâ ederken, bizlerin Allah’ın rahmetine ve rızasına daha fazla muhtaç olduğumuzu unutmamamız gerekir.

Fakat insan, kendisinden yüce olana muhtaç olduğunu unutur. Bu unutkanlık amellerde gevşek ahlaka sahip olmaya götürür. Bununla beraber iman zayıflar ve lezzet alınmaz bir hal alır. Çünkü iman taatlerle artar. Böylece lezzet alınacak kıvama gelir. Aslında muhtaçlık duygusunu elinde bir nimet gibi tutanlar, imanını arttırmış, bu muhtaçlığı unutanlar ise düşmanını yendiği iman gücünü kaybetmiştir.

Kendimizi fakir olarak görmemiz, gerek Rabbimize karşı muamelede, gerekse insanlara olan muamelede büyük bir yere sahiptir. Çünkü kul ve sosyal oluşumuz buna bağlıdır. Aksi halde dünyanın düzeni bozulur, yaşamak zorlaşırdı. En basitinden, hiç kimse birbirine muhtaç olmasaydı, çalışmanın, meslek sahibi olmanın, tezellül haliyle ibadet etmenin ne anlamı kalırdı. Şu anda bunların hayatımızda var oluşunu muhtaçlık duygusuna borçluyuz.

Allah’a karşı fakir olmanın iki tane faydası vardır;

1. İnsanı kibirden uzaklaştırır. Yani ihlası elde etmede yardımcı olur. Helakın mukaddimesi olan kibir, Allah’ın subhanehu ve teâlâ en çok buğzettiği küçük şirktir. Allah subhanehu ve teâlâ kibirli olan kullarından hem dünyada hem de ahirette yüz cevirmiştir. İşte muhtaçlık, Allah’ın teveccühünü elde etmeye yardımcı olur.

Bir diğer faydası, kişinin Rabbine yönelmesini sağlar. Çünkü kişi muhtaç olduğu şeyin kuludur. Neye daha çok ihtiyacı varsa, onun için çalışacaktır. Bu nedenle herkes kime muhtaç olduğunu iyi bilmelidir. Aksi taktirde başkalarına ibadet etmeye başlayacaktır. Bunun en güzel örneği ise sofilerdir. Şeyhlerine yaptıkları ibadetin sebebi, Allah’tan subhanehu ve teâlâ istiğfar dilemede şeyhlerin aracı olmasına ihtiyaçlarının olduğunu düşünmeleridir.

İnsanın kime karşı muhtaçlık duyması gerektiği ve mutlak ğaniy sahibi kimin olduğu şu ayeti kerimede beyan edilmiştir;

“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizlersiniz. Allah ise, kimseye muhtaç olmayandır, her hamde layık olandır. Eğer dilerse sizi giderir ve (kulluk yapmaları için) yeni bir halk getirir. Ve bu Allah’a göre zor değildir.” (35/Fatır,15-17)

Ayetten de anladığın üzere sen ve bütün insanlık muhtaç olarak yaratılmıştır. Fakat Rabbim seni çaresiz ve yardımsız bırakmamıştır. Herşeyin fakir olduğu, O’nun da herkese karşı ganiy olduğu Allah subhanehu ve teâlâ senin yardımcındır.

“Muhakkak biz Peygamberimize ve müminlere dünya hayatında ve şahidlerin ayağa kalkacakları günde mutlaka yardım ederiz.” (40/Mümin, 51)

“Halbuki Allah sizin yar ve yardımcınızdır. O yardım edenlerin en hayırlısıdır.” (3/Âli İmran, 150)

“Yardım ancak, aziz ve hakim olan Allah katındandır.” (3/Âli İmran, 126)

Bugün Müslümanlar olarak Rabbimizin yardımına muhtacız. Müntesibi olduğumuz İslam dininin bir değil, milyonlarca düşmanı var. Bu düşmanlar İslam’ı ortadan kaldırmak ve güçlenmesini engellemek için herşeyleri ile saldırıyorlar. Ve bunlar ekonomi, sahip oldukları coğrafya, ordu ve donanım olarak Müslümanlardan ciddi manada güçlüdürler.

Bir de Müslümanların gücüne bakıldığında düşmanıyla kıyas yapılmayacak kadar zayıf durumdadır. Gerek donanım, coğrafya, gerekse de ekonomi ve ordu olarak az ve güçsüzdür. Burada amacım zahiri olan gücün kimin elinde olduğunu anlatmaktır. Yoksa elbette galip gelecek olan müminlerin safıdır. Tarih bize tekerrürü Müslümanların zayıf, düşmanın güçlü, fakat galip gelenin ise Peygamberler ve müminlerin olduğunu öğretmiştir. ‘Güçsüz olan toplum nasıl güçlü olanları yenebilir?’ diye sorabilirsin.

Kafir dünyayı sever ve onu elde etmek için ömrünü verir. Zaten onun kafir olmasının nedeni, dünyaya olan düşkünlüğüdür. Elbette maddede güçlü olan, o olacaktır. Ama Müslüman Aziz ve Hakim olanın kuludur. O da iman ve ahlakta güçlüdür. Onlar iman ve amelle, kafirin gücünün ve fitnesinin karşısında Aziz ve Hakim olanın yardımına sığınmışlardır. Galibiyet Allah’ın subhanehu ve teâlâ yardımıyladır.

Değerli kardeşim! Mutlak güç ve yardımı elinde bulunduranın Allah subhanehu ve teâlâ olduğunu biliyorsun. Rabbinin bu kudretine ve yardımına muhtaç olduğununda farkındasın. Geriye kalan mesele ise, Rabbinden yardımı ve gücü nasıl talep edeceğini bilip bilmemendir?

Selefimiz düşmanın gücüne karşı Rabblerinden üç şekilde yardımı talep etmişlerdir. Dua, sabır ve namaz… Namaz, dua ve sabrı kapsadığı için yardımı talep etmede daha etken konumdadır. Namaz kılarken kul, Allah’ın huzurunda rüku ve secdesiyle, yaptığı kırati ve kıyamı ile, dua ve zikir ile şeytanın vesvesesine sabır ederek bütün benliğiyle kulluğunu ortaya koymuştur.

Rabbine en yakın olduğun secdede bu zelil ve pişmanlıkla Allah’tan subhanehu ve teâlâ kafirlere karşı yardım talep etsen Rabbinin sana olan icabetini düşünebiliyor musun kardeşim? Aziz ve Hakim olanın sana olan icabeti ve teveccühü… Kendisine kulluk yaptığın ilahın seni yardımsız bırakması mümkün değildir. Yeterki sen namaz ile Rabbinden yardım iste. O sana icabet edecektir. Ki Rabbinin bu konuda senden istediği menhec budur.

“Ey iman edenler, sabır ve namaz ile yardım isteyin. Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (2/Bakara, 153)

Burada bilmen gereken diğer bir mesele de, hangi konularda namaz ile Allah’tan subhanehu ve teâlâ yardım talep etmelisin?

Gerek şer, gerekse hayır konuların hepsinde namaz ile yardım talep edebilirsin. Rabbim bunun yolunu sana sınırlamamıştır. Bu sana verilen bir fırsattır. Bu fırsatı tepmemelisin. Kendini muhasebe edip hayatının her alanını, Rabbinin huzuruna durduğun ve O’na en yakın olduğun namazda bildirebilirsin. “Yalnız senden yardım ister, yalnız sana ibadet ederim.” (1/Fatiha, 4) deyip yardım talebinde ısrarcı olmalısın.

Senin için, ‘Hangi konularda Rabbimden yardım talep etmeliyim?’ sorusuna yardımcı olacak bir takım örnekler vereyim;

Şeytan ve kafirlere karşı namaz ile yardım isteyebilirsin.

Şeytan, Adem aleyhisselam ve zürriyetinin düşmanıdır. Mümin kulu namazdan alıkoymak için hırslıdır.

“Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.” (5/Maide, 91)

Şeytanın namazla çok uğraşmasının nedeni, namazın dinin direği olmasındandır. Direk bir kere yıkıldı mı büyük bir yapı kolayca yıkılacaktır. Böylece fıtrattaki zayıflık daha kötüye doğru gidecektir. Bu da şeytanın insanı kolay bir şekilde alt etmesini sağlar. İşte şeytanın bu gücüne karşı güç istiyorsak, bunu namaz ile gerçekleştirebiliriz.

Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayetle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Ademoğlu secde ayetini okuyup secde ettiğinde şeytan ağlayarak uzaklaşır ve der ki: ‘Bana yazıklar olsun! Ademoğlu secde ile emrolundu ve secde etti. Ona cennet vardır. Ben ise secde ile emrolundum fakat yüz çevirdim. Bana da cehennem vardır.’ ” (Müslim)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem namazda yapılan yanılmalar için sehiv secdesi meşru kılmıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu secdelerin şeytana karşı faydasını şöyle bildirir:

“Şayet namazı tam ise, bu secdeler şeytanın burnunu sürter.”

Diğer rivayette: “Şeytan için burun sürtmesi olur.” (Müslim) şeklinde geçmektedir.

Kafirlerin kalplerine korku, hüzün salmak için namaz ile yardım isteyebiliriz. Müminlerin birbirlerine kenetlenerek durdukları saflar… Şeytanın dahi açıklık bulup giremediği ibadetin sağlamlığı… Kadir olanın huzurunda kökleri toprağı sarmış, dalları semayı kaplamış iman ve sabırla gösterdikleri ahlak… Kafirin kalbine korku salacak, yenilmiş psikolojisine kapılacaklardır.

Nitekim öyle demişti müşrikler:

“Peygamberin öyle bir ashabı varki, emirlerinin önünde sanki başlarında kuş varmış gibi boyunlarını öne eğmiş şekilde durmaktadırlar. Bunları yenmeniz mümkün değildir.”

Bu duruşu alemlerin Rabbinin karşısında yapıldığını gören kafirin kalbindeki korkuyu düşün!

Gençler okullarda cemaatle beraber namaz kıldıkları zaman, gençliğin elden gitmesi korkusu tağutların kalplerini kuşatınca, medyaya gündem etmişlerdi. Ara ara bu haberlere şahit olduk. Bataklıkta kılınan cemaatle namaz düşmanın kalbine bu kadar korku salıyorsa, temeli takva üzere kurulu olan mescidlerde kılınan namazlar, acaba düşmanın kalbine nasıl bir korku salar! Rabbime hamd olsun ki, namazımızla kafirlere karşı izzet içerisindeyiz.

Sıkıntı anında rahatlamak için namaz ile yardım isteyebilirsin.

Dünyada birçok imtihanla karşı karşıya kalıyorsun. O hadiselerin sana verdiği acılar, dünyanı tüm genişliğine rağmen sana dar ediyor. Bunalım, depresyon, psikolojik sorunlar başlıyor. O durumda şeytan öyle vesveseler veriyor ki, zihinde canlanan isyanlar, vücudu sarmış, nefret ayyuka ulaşıyor.

Mesela, hanımınız ve ailenizle yaşadığınız sıkıntılı anlar… Allah’ın subhanehu ve teâlâ sükunet bulasın diye yarattığı eş senin için azap, göz aydınlığı olan çocuklar, bunalımı alevlendiren körükçü misaline dönüşüyor. Hayat sana acı gelmeye başlıyor artık. Rahatlamak, biriyle saatlerce konuşmak, ağlamak istiyorsun. Seni rahatlatacak mekanlara, diyarlara hicret etmeyi umuyorsun.

Bu durumu yaşayan kardeşime namaz kılmasını tavsiye ediyorum. Senin hicretin namaza ve ağlayışların ise secdelerde olsun. Namaza girerken getirdiğin tekbir, emin ol seni rahatlatacaktır. Peygamber’de sallallahu aleyhi ve sellem rahatlamak için Bilal’e öyle demişti, “Ey Bilal! Namaz için ezan okuda bizi rahatlat.”

İnsanız… Hepimizin Rabbimize karşı yaptığı isyan ve günahları var. Hayatın yoğunluğundan, Rabbimiz için vakit ayırıp zikir, dua veya nafile ibadetler yapamıyoruz. Bir taraftan da şeytan: ‘Müslümansın ama Allah’a sunduğun ibadetler çok az. Yaptıklarını da hakkıyla yerine getiremiyorsun. Ya günahların! Ümmeti kandırıp duruyorsun. Ya ümmet gibi ol ya da münafık olacağına terk et.’ diyerek vesvesede bulunuyor. Şeytanın bu telkininden sonra kimin canı sıkılmaz ki! Bir de insan, şeytanın vesvesesini ‘gerçekten öyleyim’ deyip doğruladığı zaman sıkılma, hüzün derinleşiyor.

Şeytanın bu tuzaklarından kurtulmak için Euzu Besmele çekip namaza yönelmelisin.

“Biliniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (1/R’ad, 27-28)

“Onların söyledikleri yüzünden senin canının sıkıldığını biliyoruz. O halde Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.” (15/Hicr, 97-98)

Nitekim Peygamber de sallallahu aleyhi ve sellem sıkıntılı anlarında namaz kılarak rahatlamıştır. O halde bizler bu ve buna benzer yaşadığımız sıkıntılarda rabbimize secde ederek rahatlayabiliriz.

Şehvetlere karşı namaz ile yardım isteyebilirsin.

Şehvet; yemeyi, içmeyi, uyumayı ve gezmeyi istemek gibi insanın hayatında yer alan duygulardandır. Bu şehvetlerle beraber bir de cinsellik dediğimiz şehvet vardır. Bu şehvet, insanı saran bir sıcaklıktır. İnsanı kuşattığı zaman birşeylere temas etmek, yönelmek ister. Bu şehvetin imtihanı büyüktür. Çünkü bu durumda insan her an haramla, zinayla karşı karşıyadır.

Ortamın fuhşiyat içerisinde olması nedeniyle bekar olan gençlerimiz bu sıkıntıyı daha çok yaşamaktadırlar. Bindiği otobüs, gezdiği park, yaşadığı semt şehveti harekete geçirir vaziyette. Hal böyle olunca zina yapmasa da ister istemez göz zinasına düşüyor. Kendisi bulaşmasa da yürüdüğü yer necis olduğu için o bulaşıyor. Bu durumdan İslamî hassasiyeti olan herkes rahatsız. Elinden geldiği kadar kendisini ve sorumlu olduğu ailesini muhafaza etmeye çalışıyor. Rabbim hepimizi bu durumdan muhafaza eylesin.

Şehvetlere dalmış olan veya kendisini ondan korumaya çalışanların, namaza ehemmiyet göstermeleri, namaz kılanlarla beraber haraket etmeleri gerekir. Çünkü namaz, fuhşiyattan ve şehvetlerden insanı alıkoyar.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Namaz kıl. Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (15/Hicr, 97-98)

Namazın muhafızlığı sadece şehvet için geçerli değildir. Hayasızlık ve kötülük kapsamına giren her türlü amelden kişiyi uzaklaştırır. Dikkat edilirse Allah subhanehu ve teâlâ ayette tekit lafzıyla bunu bildirmiştir. Yani Allah subhanehu ve teâlâ ayette bize şunu söylüyor: ‘ ‘Olaki şeytan size namazın seni hayasızlıklardan ve kötülüklerden alıkoymuyor.’ diye telkinde bulunduğu zaman korkuya kapılma. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten seni alıkoyacaktır. Çünkü ben bir şeye ol demişsem olur.’

Peygamber de sallallahu aleyhi ve sellem günahlara karşı namazı tavsiye etmiştir.

“Size gece namazını tavsiye ediyorum. Zira o, sizden önceki salihlerin âdeti, Allah’a yakınlık vesilesi, günahlardan alıkoyucu, kötülükleri örtücü ve vücuttan dertleri kovucudur.”

Allah subhanehu ve teâlâ bir toplumda şehvetlerin ve hayasızlıkların yaygın oluşunu, namazı terk etmeye bağlamıştır.

“Bunlardan sonra namazı terk eden, arzularına/şehvetlerine uyan bir kavim geldi. İşte onlar ğayy ile karşılaşacaklardır.” (19/Meryem, 59)

Bu ayeti kerimede Allah subhanehu ve teâlâ şehvetlere tabi olmayı namazı terk etmeye bağlamıştır. Zaten toplumumuzda fesadın yayılmasına sebep olan durumlardan biri kavmimizin namazı terk etmeleridir. Kişi şehvet probleminden kurtulmak, kendini tezkiye etmek istiyorsa namaza önem vermeli ve onun ile Allah’tan subhanehu ve teâlâ yardım talep etmelidir.

Sonuç olarak, her ibadetin sağladığı maslahatlar ve defettiği mefsedetler vardır. Namaz da bu ibadetlerden bir tanesidir. Rabbim bizleri namazı hakkıyla kılmayı, kendimizi, ailemizi ve toplumumuzu onunla ıslah etmeyi nasip eylesin.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver