Cennetin Hurmalıkları, Müslüman Kardeşini Ziyaret Edenlerin Mükafatıdır – 2

Müslümanlar arasındaki en önemli ilişki, kardeşlik ilişkisidir. İslam davasını kıyamete kadar yürütmek, birbirini kardeş gören ve bu kardeşliği hakkıyla muhafaza edenlerin işidir. Sözde din kardeşi olup, pratikte birbirlerinin hukukuna dikkat etmeyen insanlar, davayı canlı tutamadıkları gibi, davaya ve davayı yürütecek Müslüman kardeşlere de zarar verirler.

İslam davasını yeryüzüne hâkim kılacak olanlar Müslümanlardır. Davayı hâkim kılacak kişiler her zaman, sağlam zeminde durmalı ve yürümelidirler. Sağlam zemin ve sağlam yol ise Kur’an, Sünnet ve sahabenin anlayışıdır. Buna yapışanlar kurtulmuş, yüz çevirenler ise helak olmuşlardır.

Kâfirler kapitalizm, demokrasi ve laiklik gibi düzenlerle Müslümanların beyinlerini köreltmeye, inancını ve ahlakını bozmaya çalışıyorlar. Siyasetiyle, diyanetiyle, kitlesel iletişim araçlarıyla, iş alanı ve eğlence mekânlarıyla her taraftan Müslümanları kuşatma altına almışlar. Müslümanlar bir nevi mayın tarlasında yürüyorlar. Yaptıkları ufak bir yanlışlıkta mayınlar patlayacak, sahada bulunan dava ve Müslüman kardeşler zarar görecektir.

Burada şunu anlamaktayız, Müslümanların ‘Kur’an, Sünnet ve sahabenin anlayışını kabul ettim’ demeleri Müslümanlara gerekli olan sağlam zemin için yeterli değildir. Bu üç temeli kabul ettikten sonra bunları öğrenmeli, cehd ile amel etmeli ve etraftaki Müslümanlara bunu anlatmak için sohbet ortamları kurmalıdır. Allah’a hamd olsun son zamanlarda Müslümanlar bunun için mescid gibi hayır kurumlarını çoğaltıyorlar.

Sahabeyi anlayışta ölçü olarak kabul etmemizin sebebi, onları ilahlaştırmak ve bir put haline getirmek değildir. Onları anlayışta ölçü olarak kabul etmemizin sebebi, onların bu dini çok iyi yaşamış olmalarıdır. Sahabe öyle bir din yaşamıştır ki, Allah Kur’an’ın birçok ayetinde, onların yaşantısından razı olduğunu ifade etmiştir.

Biz sahabeden davet, cihad ve gece namazı gibi amellerin nasıl yapılacağını öğrendiğimiz gibi kardeşliğin nasıl tatbik edileceğini de öğrenmekteyiz. Kardeşlik bağları konusunda onların yaşantısına baktığımızda en belirgin amel olarak ziyaretleşmeyi görmekteyiz.

Sahabenin birbirlerini ziyaret etmelerine, yaşantılarından birkaç tane örnek verelim;

Avn anlatır: “Kufeli dostları Medine’de ikamet eden Abdullah b. Mes’ud’u ziyarete gelmişlerdi. İbn Mes’ud: ‘Birbirinizle oturup kalkıyor musunuz?’ diye sordu. ‘Bunu hiç bırakmıyoruz’ dediler. ‘Birbirinizi ziyaret ediyor musunuz?’, ‘Evet, ey Eba Abdurrahman! Hatta içimizden biri kardeşini göremediğinde yürüyerek Kufe’nin ta öbür ucuna gidiyor, onunla buluşuyor.’ İbni Mesud: ‘Bu münasebetinizi sürdürdüğünüz sürece hayır içinde olursunuz’ dedi.” (Taberani)

Ümmü Derda radıyallahu anh anlatır:

“Selman Medain’den Şam’a kadar yürüyerek gelip bizi ziyaret etti. Üzerinde Enderüzd (diz kapaklarının altına kadar çemrelediği bir şalvar) vardı.” (Edebu’l Müfred)

Sahabe Rabblerini razı ettikleri gibi, Müslüman kardeşlerini de ziyaret ederek razı etmişlerdir. Çünkü kardeşlik onlar için her şeyden değerlidir. Bir gün kardeşini görmese canı sıkılır, diğer gün mutlaka dostunu görmeye giderdi. Zamanın azlığı ve mesafenin uzunluğu onları yapacağı amelden alıkoymazdı.

Sahabe ziyaretleşme amelini, Peygamber’den sallallahu aleyhi ve sellem öğrenmiştir. Onların Peygambere olan sevgileri, öğrendiklerini pratiğe geçirmesine engel olabilecek hiçbir mazerete müsaade etmiyordu. Sahabe için önemli olan Allah’ı subhanehu ve teâlâ, Rasûlullah’ı sallallahu aleyhi ve sellem razı etmek, Müslümanlara karşı kardeşliklerini pekiştirmekti. Aralarındaki bu ülfeti de, birbirlerini ziyaret ederek yapıyorlardı.

Bugün Müslümanlar ve İslamî cemiyetler de aralarındaki dostluğu ve kardeşliği birbirlerini ziyaret ederek pekiştirebilir, aralarındaki ilişkileri daha güzel hale getirebilirler. Fakat küfür devletlerinin bile aralarındaki samimiliği ziyaret ederek oluşturdukları bu dönemde, cemaatlerin ve fertlerin geçerli olmayan gerekçeler nedeniyle ziyaretleşme amelini terk ettiklerini görmekteyiz.

Mesela, güvenlik için tedbir almak amaçlı ziyaretin iptal edilmesi bu gerekçelerden bir tanesidir. Tedbir almak, Müslümanların güvenliğine dikkat etmek hepimizin görevidir. Bunun birileri tarafından görev olarak verilmesine aslen gerek yoktur.

Fakat güvenlik İslam’ı çerçevede uygulanması gerekir. O zaman ümmet için büyük bir maslahat meydana gelmiş olur. Güvenlik ve tedbir alma nedeniyle İslam’ın ve kardeşliğin güvenliği yıkılıyorsa, bu büyük bir mefsedetin işaretidir. Bugün birbirimizi ziyaret etmediğimizde aramızdaki sevgi, ülfet ölü hale geliyor. Yani gözden ırak olduğumuz için, gönüllerimiz de birbirinden uzak oluyor.

Güvenlik konusunda Rasûlullah’ın yaşantısına bakmak gerekir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Mekke gibi bir beldede on üç sene kaldı. Coğrafyası ve milleti azınlıkta olan, herkesin birbirini tanıdığı, işkence ve zulmün başladığı Mekke dönemi, Müslümanlar için çok güvenlikli değildi. Buna rağmen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Müslümanları ziyaret ediyor ve sahabeler bir araya toplanabiliyorlardı.

Türkiye coğrafyasında yaşayan Müslümanların ve cemiyetlerin birbirlerini ziyaret etmesinde herhangi güvenlik sıkıntısı yoktur. Bu fırsatı iyi değerlendirip ziyaretleşme konusunda elimizi çabuk tutmalıyız.

Mesela, Suriye’de şehit olan kardeşlerin aileleri, yaralı olan abilerimiz, İslam’a meyilli olan doğu ve batının halkı ziyaret edilebilir. Bu kardeşlerimizi güvenlik nedeniyle ziyaret etmiyorsak, bilelim ki iç güvenliğimiz yani kardeşliğimiz tehlikede demektir.

Rabbim bizlerin yardımcısıdır. O’na dayanıp güvenmeli, gerekli olan sebeplere yapıştıktan sonra Allah’a subhanehu ve teâlâ tevekkül etmeliyiz. Olacak olan sıkıntılarda sabredip, halimize şükretmeliyiz. Bizler gaybı bilmeyen, kaderle yaşayan kullarız. Rabbimiz de bizden kendisine güvenmemizi talep etmiştir.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“O zaman içinizden iki zümre bozulmaya yüz tutmuştu. Hâlbuki Allah onların yardımcılarıydı. Müminler ancak Allah’a güvenip dayanmalıdırlar.” (3/Al-i İmran, 122)

Müslümanların birbirlerini ziyaret etmemelerinin sebeplerinden bir tanesi de zamanın, vaktin olamayışıdır. Bu gerekçe birçok amel tavsiye edildiği zaman sunulan bir mazeret halini almıştır.

Değerli Kardeşim,

Sahabenin özelliklerinden bir tanesi de zamanın onlara hükmedememesi, onların zamana ve mekâna hükmetmesidir. Bugün ise bizler, zamana ve mekâna hükmetmek bir yana devletin zamana ve mekâna kurduğu tuzaklardan etkileniyoruz.

Tağut kapitalizm düzen kurmuş, bizlere dünyayı ve içindekileri süslü gösteriyor. Vaktimizi ona çalışarak harcamamızı istiyor. Bizler de itaat etmek zorundaymışız gibi boyun eğiyoruz. İslam’ın ziyaretleşme meselesine gelince de ‘vakit bulamıyoruz’ diyoruz.

Allah’tan korkmalıyız. Allah subhanehu ve teâlâ herkese Müslümanı hatırlayıp ziyaret edeceği kadar vakit vermiştir. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Biz size hatırlayacak olanın hatırlayacağı kadar bir ömür/vakit vermedik mi?” (35/Fatır, 37)

Evet, bu zaman bizlere verilmiş, Allah’a hamd olsun verilen bu vakti de kullanıyoruz. Bu ayet aleyhimize hüccet olurken, bizler birbirimizi ziyaret etmememize vaktin olmayışını mazeret olarak sunuyoruz.

Vaktimizi iyi değerlendirmek açısından, vakit üzerinde muhasebe yapmalıyız. Örneğin kendimize şunu sormalıyız, ‘Vaktimi boş yerde kullandığım için mi kardeşimi ziyaret edemiyorum? Yoksa vaktimi Allah ve Rasûlullah’ın yanında değerli olan şeylere ayırdığım için mi?’

Vaktimizi ümmetin işlerine ayırdığımız için ziyaret edemiyorsak, bunda bir sıkıntı yoktur. Ziyaret edemesek de ecrimizi alırız inşallah. Fakat vaktimizi boş ve Allah katında değerli olmayan şeylere ayırdığımız için kardeşimizi ziyaret edemiyorsak, Allah subhanehu ve teâlâ bizlere bunun hesabını soracaktır.

Gerekçe olarak sunduğumuz ‘vakit yetmiyor’ sıkıntısına çözüm olarak, vaktimizi iyi değerlendirmenin yollarına başvurmalıyız. Örneğin, vaktimizi iş alıyorsa, çalışmamızı azaltacağız ya da az zaman alan bir iş kuracağız. Bulunduğumuz ortam aile, akraba ve kardeşleri ziyaret etmede engel teşkil ediyorsa, ortamı değiştirip daha salih ortamlara hicret edeceğiz. Bir şekilde vakit sıkıntısını aşıp, ziyaretleşmeyi yapmaya çalışacağız.

Müslümanların birbirlerini ziyaret etmemelerinin sebeplerinden bir tanesi de kardeşini sevmemesi, kıskanması veya aralarındaki kırıcı kavgalardan dolayı birbirlerine küsmeleridir. Eğer kardeşlerimizi ziyaret etmememizin sebebi bunlarsa, bu hastalıklarımızdan da hemen Allah’a subhanehu ve teâlâ sığınmalı, tevbe etmeli ve kendimizi düzeltmeliyiz.

Gerekçelerimiz ne olursa olsun, İslam’da meşru olmayan ameller sebebiyle Allah’ın subhanehu ve teâlâ meşru kıldığı ziyaretleşmeyi iptal etmemeliyiz. Özellikle Müslümanın az olduğu şu dönemde kardeşlerimizin değerini bilmeli ve bunu da ziyaret ederek kardeşlerimize hissettirmeliyiz.

Buraya kadar ziyaretin yapılması gerektiğini yazdıktan sonra ziyaret amelini biraz tanımamız gerekiyor. Çünkü bir amel bilinmeden yapıldığı zaman ıslah edeyim derken ifsad edilir. Bu sebeple İslam’daki ziyareti biraz öğrenmeye çalışalım.

Ziyaretin İslam’daki Kısımları

Ziyaret, bir kimseyi görmeye gitmektir. Bir kişiyi görmeye gitmenin niyeti ve şekli nasıl olursa olsun bunun adı ziyarettir. Ziyaret ise İslam’da iki kısımdır.

1. Meşru olmayan ziyaret

Ziyareti İslam’ın yasakladığı ameller ile geçirmek, meşru olmayan ziyarettir. Her hayır amelinin afeti olduğu gibi, ziyaret amelinin de afeti vardır. Ziyaret sünnete uygun olursa kişiye ecir, sünnete uygun olmazsa kişiye günah kazandırır. Ziyaret amelinin afeti de, meşru olmayan ameller ile donatılmasıdır. İslam ziyaretin bu kısmını yasaklamıştır.

Bir Müslüman ziyarete gidildiğinde, bu ziyaret esnasında birilerinin gıybeti yapılıyor, birilerine iftira atılıyor, kovuculuk yapılıyor ve gereksiz konularla vakit israfı yapılıyorsa bunun ismi meşru olmayan ziyarettir.

Fitne dönemlerinde, fitneyi yaymak ve kendi hastalığını diğer Müslümanlara da bulaştırmak için yapılan ziyaretin ismi de meşru olmayan ziyarettir. Bu kişiler hem fitneyi yaydıklarından, hem de İslam’da meşru olmayan ziyareti yaptıklarından iki günah birden kazanmış olurlar.

Türbe, kabir gibi yerleri medet ummak, teberrüklenmek ve ibadet amaçlı yapılan ziyaret de meşru olmayan ziyarettir. Kişi bu ziyaret esnasında küfür ameli yaparsa kafir; bidat gibi amelleri yaparsa günahkâr olur.

Hangi kötü amel olursa olsun, Allah subhanehu ve teâlâ bizden amellerin kötüsünden uzaklaşmamızı, hayır amellerde ise yarışmamızı istemiştir. Hayatımızda Allah’ın subhanehu ve teâlâ ve Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem yasakladığı ziyaretleşme varsa ondan içtinap etmeli, meşru olan ziyaretleşme de ise yarışmalıyız.

2. Meşru olan ziyaret

Meşru niyetler ve meşru olan ameller ile yapılan ziyaretleşmedir. Ziyaretin bu kısmına İslam izin vermiştir. Hatta yapılmasını istemiş ve yapanlara da cennetin hurmalıklarını mükâfat olarak vermiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Gerçekten Müslüman, Müslüman kardeşini ziyaret ettiği zaman, dönünceye kadar cennetin hurmalıklarındadır.” (Müslim)

Ziyaretin hasta ziyareti, kabir ziyareti, komşu ziyareti, tebliğ ve nasihat için yapılan ziyaret gibi birçok çeşidi vardır. Kişinin akrabalarını ziyaret etmesine sıla-i rahim denir. Umre ve hacc için Mekke’ye gidip Kâbe’yi ziyaret etmeye de Kâbe ziyareti denir. Bu ziyaretlerin her birinin kendine has adabı vardır.

Kişinin amelini meşru veya gayrı meşru hale getiren niyettir. Kişinin niyeti hâlisse, amel hayır ameli olur. Fakat niyet hâlis değil ise, amel şer ameline dönüşür. Bu sebepten ziyaretlerde niyetimizi hâlis konumuna getirmeliyiz. Ziyaretleşmede niyetimizi meşru hale getirmek içinde meşru ziyaretin şekilleri, İslam’ın izin verdiği ziyaret sebeplerini bilmeliyiz.

Rabbim izin ve sağlık verirse bir sonraki sayımızda da meşru ziyaretin şekillerini yazmaya çalışacağız.

Rabbim yalnız sana dua eder, yalnız senden yardım isteriz. Sen tüm Müslümanların sıkıntılarını azalt, onlara dayanma ve sabır gücü ver. Kâfirin kalbine korku sal. Müslümanların kalbinden vehen hastalığını, iki dağın arasını uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver