TARİHE VE TOPLUMA YÖN VEREN DEĞİŞMEZ YASALAR: SÜNNETULLAH

Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,

Yerlerin ve göklerin mülkü/egemenliği Allah’a (cc) aittir. O (cc) kâinata ve içindekilere belli yasalarla hükmeder. Bu yasalara Kur’ân “Sünnettullah” der. Şayet bu yasalalar kâinat işlerini düzenleyen fizik, kimya vb. yasalar ise bunlara tabiat yasaları denir. Tarihin akışını belirleyen insana ve topluma dair yasalar ise bunlara toplumsal/içtimai yasa denir. İnsan hayatına yön veren yasalara ise şer’i yasalar denir.[1] Biz bu yazımızda tarihin akışına yön veren, insana ve topluma dair değişmez yasaları, yani Sünnetullahı ele alacağız. Çaba bizden, başarı Allah’tandır (cc).

Sünnetullah Nedir?

Sünnetullah kavramı iki ayrı kelimeden oluşan bir terkiptir. İlki sünnet, ikincisi Allah’tır. Sünnet;[2] yol, yöntem, kaide, kanun, davranış şekli, tarz, üzerinde devam edilen şey, tabiat/yapı veya hayat biçimi anlamlarına gelmektedir. Lügatteki anlamıyla sünnet; kötü veya iyi olan ya da yerilmeye veya övülmeye layık olan şeyler için kullanılır. Bu iki kelimeden oluşan isim tamlamasına Allah’ın sünneti, değişmez yasaları diyoruz.

Yüce Allah tarihe ve topluma yön veren yasalarını Sünnettullah diye isimlendirmiş, bunlarda hiçbir değişiklik olmayacağını haber vermiştir:

“(Bu) senden önce yolladığımız resûllerimiz için (belirlediğimiz bir) sünnettir/yasadır. Sen sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.”[3]

“Sen, Allah’ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah’ın sünnetinde bir sapma da bulamazsın.”[4]

İslam âlimleri Sünnetullahı şöyle tanımlamışlardır:

İbni Teymiyye (rh) şöyle der:

“Yüce Allah, birçok yerde sünnetinin ne değişeceğini ne de dönüşeceğini beyan etmiştir. ‘Sünnet’ ise, ilk benzerinde yaptığı fiili ikinci benzerinde de yapmayı gerektiren bir âdet demektir. Bu sebeple Yüce Allah ibret alınmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur:

‘Andolsun ki onların kıssalarında, akıl sahipleri için ibretler vardır.’[5]

Yukarıdaki ayette geçen ibret almak, bir şeyin benzeriyle ilişkilendirilmesi; böylece onun hükmünün, ötekinin hükmü gibi olduğunun bilinmesidir.

Nitekim İbni Abbâs (ra) şöyle demiştir: ‘Parmaklarla dişleri neden kıyas etmediniz?’

Yani parmak yaralanmasının hükmü de diş yaralanmasının hükmü gibidir.’ demek istemiştir. Yüce Allah’ın şu ayetlerde buyurduğu gibi:

‘İbret alın ey basiret sahipleri!’[6]

‘Andolsun ki onların kıssalarında, akıl sahipleri için ibretler vardır.’[7]

Ayetler şunu ifade eder: Kim onların yaptıkları gibi işler yaparsa, onların gördükleri karşılığı görür. Bu da kâfirlerin işlerini yapmaktan sakındırmak ve peygamberlerin izinden giden müminlerin amellerine yöneltmek içindir.”[8]

Yukarıdaki açıklamalara dayanarak Sünnetullahı şöyle tanımlayabiliriz: Allah’ın insan, toplum ve tarihe yön vermesi için koyduğu, zamana ve mekâna göre değişiklik göstermeyen sabit, sebepleri yerine geldiğinde sonuçları doğuran yasalardır.

Sünnetullahın Anlaşılması İçin Kur’ân’dan Örnekler

“Şüphesiz ki sizden önce (Allah’ın iyi ve kötü toplumlara uyguladığı değişmez) yasaları geçti (yaşandı ve bitti). Yeryüzünde gezip dolaşın ve yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğuna bir bakın.”[9]

Yüce Allah’ın, nebileri yalanlayanlarla ilgili değişmez bir yasası vardır. Önce onlara mühlet verecek, adım adım onları azaba yakınlaştıracak ve nihayetinde onları mağlub edecektir. Bu bir yasadır ve hiçbir çağda değişmeyecektir. Geçmiş çağlarda yalanlayanlar Sünnetullaha muhatap olmuş ve tarih sayfalarından silinmişlerdir. Ayetin indiği gün yalanlayanlar da aynı akıbete uğrayacak, yalanlayanlar hakkındaki sünnet onların aleyhinde cari olacaktır.

İbnu’l Kayyîm (rh) der ki:

“Ayette kastedilen şudur: Sizden önce de sizin gibi ümmetler yaşamıştır. Onların kötü akıbetlerine bakın ve iyi düşünün. Bilin ki, onların bu sonuca uğramalarının sebebi, Allah’ın ayetlerini ve peygamberlerini yalanlamalarıdır. Onlar asıl (ilk örnek), siz ise fer’siniz (onların bir uzantısısınız). İllet, yalanlamadır; netice ise helaktır.”[10]

“Yeryüzünde büyüklenerek ve kötü tuzaklar kurarak (uyarıcıya karşı geldiler). Oysa kötü düzen, sahibinden başkasını kuşatmaz. Öncekilerin sünnetinden başkasını mı bekliyorlar? Sen, Allah’ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah’ın sünnetinde bir sapma da bulamazsın.”[11]

Nebilerin davetine tuzak kuranlar, kurdukları tuzağın kurbanı olurlar. Zira Yüce Allah’ın değişmez yasalarından biri de kötü tuzağın sahibini kuşatması, onun ayaklarına dolanmasıdır. Tuzak kuranlar kısa vadede tuzaklarıyla bazı kazanımlar elde edebilirler. Ancak uzun vadede müminlere kurdukları tuzaklar, kendi akıbetlerini belirler. Kendi elleriyle kendilerine kuyu kazmış olurlar.

“Kâfirler sizinle savaşacak olsa arkalarını dönüp (kaçarlar). Sonra da (kendileri için) ne bir dost ne de bir yardımcı bulurlar. (Bu,) Allah’ın (kâfirler hakkındaki) süregelen sünnetidir/değişmez yasasıdır. Sen, Allah’ın sünnetinde/yasasında bir değişiklik bulamazsın.”[12]

Kâfirler müminlerle savaşacak olsalar, Allah’ın (cc) değişmez yasası olarak kaçarlar.  Zira Yüce Allah şirk koşmaları sebebiyle onların kalbine korku salar ve müminleri kendi katından bir sekînetle destekler:

“Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaları nedeniyle kâfirlerin kalbine şiddetli bir korku salacağız.”[13]

“İmanlarına iman katsınlar diye, müminlerin kalbine sekîneti indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, (her şeyi bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.”[14]

Sünnetullahı Bilmenin Faydaları

Yüce Allah pek çok ayette tarihe ve topluma yön veren yasalara dikkat çekmiş, Müslimlerin bu yasalarla geçmişi ve bugünü değerlendirmelerini ve geleceği bu yasalar ışığında inşa etmelerini istemiştir. Yüce Allah, bizlere geçmiş ümmetlerin sünnetini öğretmek istediğini beyan etmiştir:

“Allah size açıklamak, sizi sizden öncekilerin sünnetine iletmek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah (her şeyi bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.”[15]

Yüce Allah değişmez sünnetlere dair örnek verdiğinde müminlerin bu olaylar üzerine düşünmesini, bunlardan ibret almasını istemiştir. Örneğin yukarıda iki sünnet/yasa görmüştük. İlki, yalanlayanların akıbetine; ikincisi, tuzak kuranların akıbetine dairdi. Yüce Allah, bu sünnetin gerçekleştiği iki olay anlatır Kur’ân’da. Biri Mekke’de yalanlayan müşriklerin Bedir Günü karşılaştığı akıbet, diğeri Medine’de tuzak kuran Yahudilerin karşılaştığı son. Her iki olayda da müminlerin ibret almasını ister:

“Şüphesiz ki sizin için (Bedir Günü) karşı karşıya gelen iki toplulukta (dersler çıkaracağınız) ayet/ibret vardır. Bir grup Allah yolunda savaşıyordu. Diğeri ise kâfirdi ve (müminleri) çıplak göz ile kendilerinin iki misli görüyorlardı. Allah, yardımıyla dilediğini destekler. Şüphesiz ki bunda, (çokça Kur’ân okuyup, Allah’ın şer’i ve kevni ayetleri üzerinde kafa yordukları için) basiret sahibi olanlara ibretler vardır.”[16]

“Ehl-i Kitap’tan kâfir olanları ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Siz, onların çıkacağını düşünmemiştiniz. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah’a karşı koruyacağını sanmıştı. Allah onlara, hiç beklemedikleri yerden geldi ve kalplerine şiddetli bir korku saldı. Evlerini kendi elleriyle ve müminlerin eliyle harap ediyorlardı. İbret alın ey basiret sahipleri!”[17]

Buna binaen diyebiliriz ki;

– Sünnetullahı bilmek, Yüce Allah’ın insana ve toplum dair kesin, değişmez ve sabit yasalarını bilmektir. Bu, tarih yazan İslam toplumunu deneme, yanılma ve yanlış tecrübelerle yorulma illetinden koruyacaktır. Kurulu düzene “La” diyerek, resûllerin izinde tuğyana karşı mücadele verenler; bazen yol yılgını hâline gelirler. Bu, onların farkında olmadan İlahi sünnetleri göz ardı ederek mücadele etmelerinden kaynaklanır. Sünnetleri bilmeden veya sünnetlere karşı mücadele etmek, akıntıya karşı kürek çekmek gibidir. Sahibini yorduğu gibi ilerlemesine de engel olur. Yerinde sayan kişi akıntıya/sünnetlere karşı mücedele ettiğini bilmediğinden suçu zamana, mekâna veya yol arkadaşlarına atar.

– Sünnetullahı bilmek, kişiyi içinde bulunduğu şartların dar ve kısıtlayıcı etkisinden korur. Geçmişi ve bugünü tahlilde ve geleceğe dair öngörüde bulunurken kısıtlayıcı vakıa şartlarında sıyırır, tüm insanlık tarihine yön veren Sünnetullah üzerinden yorumlamayı öğretir. Örneğin İslam için mücadele eden topluluklar, çoğu zaman vakıadaki olumsuz şartlara bakıp ümitsizliğe kapılır. Oysa Sünnetullah, batılın egemenliğinin geçici olduğunu, köpük misali kaybolup gideceğini, kalıcı ve daim üstün olanın hak olduğunu vurgular:

“Gökten su indirdi. Vadiler kendi miktarınca sel oldu. Sel de suyun üstüne vuran köpüğü yüklendi. Bir ziynet ya da faydalanılacak eşya yapmak için üzerine ateş yakıp erittiklerinde de böyle bir köpük oluşur. Allah, hak ile batıla böyle örnek verir işte. (Batıl) köpük (misali) atılır gider. İnsanlara yarar sağlayacak olan (hak) ise yeryüzünde kalır. İşte Allah, örnekleri böyle verir.”[18]

Allah Resûlü Dönemi’nde müşriklerin tazyiklerinden bıkan sahabe, vakıanın dar ve kısıtlayıcı havasından bunalmış ve Allah Resûlü’ne (sav) şikâyette bulunmuşlardır. Allah Resûlü (sav) onları geçmişten o güne cari olan bir sünnetle, ümitsizlikten kurtarmıştır.[19] Özetle; acele etmeyiniz, hakla batıl mücadelesinde İlahi sünnetler haktan yanadır ve Allah (cc) sabredenleri mutlaka zafere ulaştıracaktır.

Habbâb ibni Eret’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü’ne (sav), Kâbe’nin gölgesinde elbisesini yastık gibi yapmış dayanırken şikâyette bulunduk ve ona, ‘Bizim için yardım istemeyecek misin? Bizim için Allah’a dua etmeyecek misin?’ dedik.

O (sav) şöyle buyurdu: ‘Sizden öncekilerden bir adam getirilir, yerde onun için bir çukur kazılır, o çukura konulurdu. Daha sonra testere getirilerek başının üzerine konulur, iki parçaya ayrılırdı. Bu dahi onu dininden çevirmezdi. Eti kemiğinden ya da damarlarından demir taraklarla taranarak ayrılırdı. Bu dahi onu dininden geri çevirmezdi. Allah’a yemin ederim, Allah bu işi tamamlayacaktır. Hatta atlı biri San’â’dan Hadramevt’e kadar yol alacak, Allah’tan başkasından ya da kurdun koyunlarına saldırmasından başka bir şeyden korkmayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz.’ ”[20]

– Sünnetullahı bilmek, kevnî ve şer’i yasalar ile toplumsal yasalar arasında bağ kurmanın yolunu açar. Böylece kâinattaki her ayet, müminlerin imanını arttıran ve onlara umut aşılayan bir yardımcıya dönüşür:

“De ki: ‘Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Dilediğine mülk verir, dilediğinden mülkü alırsın. Dilediğini izzetli kılar, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir, şüphesiz ki sen, her şeye kadîrsin. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğini hesapsız/sınırsız rızıklandırırsın.’ ”[21]

Görüldüğü gibi bu ayetler; Yüce Allah’ın istediğine mülk ve izzet vermesi veya mülkü alıp zillete düçar etmesi -yani bir toplumun yükselişi ve çöküşü- geceyi gündüze, gündüzü geceye katması ve ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarmasıyla beraber zikredilmiştir. Toplumsal bir yasa, kevnî bir yasa ile bir arada zikredilmiştir. Buna göre nasıl ki gece ve gündüz sürekli değilse, yenilgi ve zafer de sürekli değildir. Yüce Allah’ın hikmeti gereği sürekli yer değiştirir. Allah (cc), günleri insanlar arasında döndürür.[22] İzzetle tarih yazan ve insanlığın yönetimini elinde bulunduran bir toplum, bir zaman sonra bu vazifeyi başka toplumlara devreder:

“ ‘Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın.’[23]

Yani; Geceden bir kısmını gündüze katarsın, böylece gece kısalır, gündüz uzar; gündüzden bir kısmını da geceye katarsın, böylece gündüz kısalır, gece uzar. Bu da şu demektir: Sen, yeryüzünün düzenini kurmandaki hikmetinle, onun şekillendirilmesi ve Güneş’in belirli bir hesaba göre hareket etmesiyle iki zaman diliminden birini uzatırken ötekini kısaltırsın.

O hâlde hikmet ve kudretinin böylesine açık tecellileri karşısında, dilediğine peygamberlik ve mülk (yönetim, hâkimiyet) vermene -tıpkı Muhammed (sav) ve ümmetine verdiğin gibi- ve dilediğinden de çekip almana -tıpkı İsrâîloğullarından aldığın gibi- kimse karşı çıkamaz.

Çünkü sen, insanların işlerini tıpkı gece ve gündüzü çevirdiğin gibi düzenlersin. Diriyi ölüden çıkarırsın, tıpkı âlimi câhilden, sâlih olanı fâsıktan, mümini kâfirden çıkardığın gibi.

Ölüyü diriden çıkarırsın, tıpkı kâfiri müminden, câhili âlimden, kötüyü iyiden çıkardığın gibi.”[24]

– Sünnetullahı bilmek İslam toplumunu temenni ve hayallerden korur, gerçekçi bir ümmet olmalarını sağlar. Sünnetullahı bilmek, mücadele eden topluluklara ciddiyet kazandırır. Yüce Allah’ın şakasının olmadığını, başlarında peygamber olsa dahi Sünnetullaha muhalefet edenlerin cezalandırıldığını anlamalarını sağlar:

“(Kimin hak ya da batıl üzere olduğu, kimin cennete ya da cehenneme gideceği) ne sizin ne de Ehl-i Kitab’ın temennileriyle olacak iştir. (Bunu belirleyecek olan şudur:) Kim bir kötülük yaparsa onunla cezalandırılır. Ve kendisi için Allah’ın dışında ne bir dost ne de bir yardımcı bulur.”[25]

Yüce Allah Yahudiler üzerinden sahabe toplumunu eğitir. Allah’ın sünneti, sabittir. Kim kötülük yaparsa amelinin karşılığı olarak cezalandırılır ve Allah’ın cezası karşısında kendisine ne bir dost ne de yardımcı bulamaz. Bir peygamberin ümmeti olmak, Kitap sahibi olmak, tarihin bir döneminde seçilmiş olmak… bu gerçeği değiştirmez. Hâliyle İslam toplumu iman ve istikamet konusunda ciddiyetini korumak, boş temenni ve hayallerden uzak durmak zorundadır. Ki sahabe bu durumu Huneyn Günü’nde yaşamıştı. Başlarında Allah’ın Resûlü olduğu halde yenilgiye uğradılar. Zira onlar Allah’a (cc) güvenmek ve O’ndan zafer ummak yerine sayılarının çokluğuna güvendiler. İnsanlık için seçilmiş en hayırlı ümmet olmaları, cennetle müjdelenmeleri ve zaferle vadolunmaları Sünnetullahın işlemesine engel olmadı. Hâllerini ıslah edince Allah’ın yardımı tahakkuk etti ve zafere eriştiler:

“Andolsun ki Allah, birçok yerde size yardım etti. Huneyn Günü’nde de (yardım etmişti). Hani sayıca çokluğunuz hoşunuza gitmiş, fakat size hiçbir fayda sağlamamıştı. Yeryüzü tüm genişliğine rağmen size dar gelmiş, sonra da arkanızı dönüp kaçmıştınız. Sonra Allah, Resûl’ünün ve müminlerin üzerine, (onlara güven veren ve kalplerini yatıştıran) sekineti indirmişti. Görmediğiniz orduları da indirmiş ve kâfirlere azap etmişti. Bu, kâfirlerin cezasıdır.”[26]

– Sünnetulahı bilmek; toplumların ilerleme ve gerileme, yükselme ve çöküş yasalarını anlamayı kolaylaştırır.[27] Toplumların iyiden kötüye, kötüden iyiye dönüşümünün sebepleri anlaşılır. Böylece toplumu ıslah etmek isteyenler sünnetlere muvafık bir ıslah programı hazırlayabilirler:

“Bu, şundandır: Allah, bir topluma verdiği nimeti, onlar kendilerinde olanı değiştirmedikçe değiştirecek değildir. Şüphesiz Allah, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.”[28]

“Biz bir beldeyi helak etmek istediğimizde, orada refah içinde yaşayanlara (Allah’a itaat etmelerini) emrederiz. (Onlarsa itaat etmez) orada fasıklık yaparlar. Artık (azap) hükmü onların üzerine hak olur ve orayı yerle bir ederiz.”[29]

Sünnetullahı bilmek, müminin iman ve yakînini arttırır. Zira Kur’ân’ın haber verdiği toplumsal yasaların yine Kur’ân’ın haber verdiği sonuçları doğurduğunu gören mümin, Kur’ân’ın Allah’ın kelamı olduğuna yakînen inanır.[30] Yine anlar ki bu sünnetlerden haber veren, onları yaratan Allah’tır (cc).

Sünnetullahın Kaynakları

Yüce Allah’ın değişmez sünnetlerini tespit etmenin birden fazla yolu, Sünnetullahı birden fazla kaynağı vardır. Bu kaynaklar özetle Kur’ân, Sünnet ve tarihtir.[31]

1. Kur’ân’da Sünnetullah

İslam âlimleri Kur’ân’da yer alan değişmez sünnetleri tespit etmenin bazı yollarına işaret etmişlerdir:

a. Sünen ve Sünnetullah lafzıyla geçen toplumsal yasalar

قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌۙ فَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ

“Şüphesiz ki sizden önce (Allah’ın iyi ve kötü toplumlara uyguladığı değişmez) yasaları geçti (yaşandı ve bitti). Yeryüzünde gezip dolaşın ve yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğuna bir bakın.”[32]

قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَنْتَهُوا يُغْفَرْ لَهُمْ مَا قَدْ سَلَفَۚ وَاِنْ يَعُودُوا فَقَدْ مَضَتْ سُنَّتُ الْاَوَّل۪ينَ

“O kâfirlere de ki: ‘Şayet (şirk ve küfrü) sonlandırır (tevbe ederlerse), geçmişte yaptıkları bağışlanır. Yok, (küfür ve şirke) geri dönecek olurlarsa öncekilerde (resûlleri yalanlayanlar için var olan) değişmez yasalar işlemeye devam eder.’ ”[33]

سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْو۪يلًا۟

“(Bu) senden önce yolladığımız resûllerimiz için (belirlediğimiz bir) sünnettir/yasadır. Sen sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.”[34]

اِسْتِكْبَارًا فِي الْاَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِۜ وَلَا يَح۪يقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ اِلَّا بِاَهْلِه۪ۜ فَهَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا سُنَّتَ الْاَوَّل۪ينَۚ فَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللّٰهِ تَبْد۪يلًاۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللّٰهِ تَحْو۪يلًا

“Yeryüzünde büyüklenerek ve kötü tuzaklar kurarak (uyarıcıya karşı geldiler). Oysa kötü düzen, sahibinden başkasını kuşatmaz. Öncekilerin sünnetinden başkasını mı bekliyorlar? Sen, Allah’ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah’ın sünnetinde bir sapma da bulamazsın.”[35]

İlerleyen yazılarda da ele alacağımız bu ve benzeri ayetlerde Yüce Allah, açık bir üslupla değişmez yasalarına, Âdetullaha işaret etmiştir. Değişmez toplumsal yasaları tespitin en kesin ve açık yolu budur.

b. Kur’ân Kıssaları

“İyice düşünsünler diye kıssaları anlat.”[36]

“Sana, resûllerin kıssalarından her (vahyettiğimizi), kalbini sağlamlaştırmak için anlatıyoruz. Bu (kıssalarla beraber) sana hak (olan bilgiler), müminlere de öğüt ve hatırlatma gelmiştir.”[37]

“Andolsun ki onların kıssalarında, akıl sahipleri için ibretler vardır.”[38]

Kur’ân kıssaları insanlık tarihini anlatmak için indirilmemiştir. İnsanlık tarihinden her nesle yol gösterecek, kalpleri sağlamlaştıracak ve ibret alacakları tarihin değişmez yasalarını anlatmak için kıssa edilmiştir. Bu sebeple bir kıssa anlatıldıktan sonra benzeri durumlarda benzer şeylerin yaşanacağı, İlahi sünnetlerin her çağ ve mekânda aynı sonuçları vereceği belirtilmiştir:

“Bu, sana (gerçek hâliyle) anlattığımız beldelerin haberleridir. Onlardan kimisi (hâlen) ayaktadır. (Geriye onlardan izler kalmıştır.) Kimisi de biçilmiş ekin (gibi darmadağın) olmuştur. Biz, onlara zulmetmemiştik; fakat onlar, kendilerine zulmetmekteydiler. Rabbinin (helaka dair) emri geldiğinde, Allah’ı bırakıp da dua ettikleri ilahlarının onlara hiçbir faydası olmamıştı. (Evet,) onlara yıkım ve hasardan başka bir katkıları olmamıştı. Rabbinin zulmeden beldeleri yakalaması da işte böyledir. Şüphesiz ki O’nun yakalaması can yakıcı, çetindir.”[39]

c. Kur’ân Misalleri

Kur’ân misalleri çoğu zaman İlahi yasaları anlatmak, değişmez örnekleri sunmak için verilir. Bu sebeple inanların misaller üzerinde düşünmesi, misalleri hakkıyla akletmesi ve misallerden insanlığa yön verecek derler çıkarması istenir:

“Gökten su indirdi. Vadiler kendi miktarınca sel oldu. Sel de suyun üstüne vuran köpüğü yüklendi. Bir ziynet ya da faydalanılacak eşya yapmak için üzerine ateş yakıp erittiklerinde de böyle bir köpük oluşur. Allah, hak ile batıla böyle örnek verir işte. (Batıl) köpük (misali) atılır gider. İnsanlara yarar sağlayacak olan (hak) ise yeryüzünde kalır. İşte Allah, örnekleri böyle verir.”[40]

“Allah bir beldeyi örnek verdi. Onlar güven ve huzur içinde (yaşar), rızıkları kendilerine her taraftan bolca gelirdi… Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler. Yaptıkları (nankörlüğe) karşılık Allah onlara açlık ve korku elbisesini (giydirip iliklerine kadar hissedecekleri şekilde açlığı ve korkuyu) tattırdı.”[41]

d. Şart ve Ceza/Cevap Üslubu

Şart ve cevap üslubu “Şayet şu olursa karşılığında şu olur.” şeklinde kurulan cümle yapılarıdır. Bu tarz cümleler Yüce Allah tarafından kurulmuş ise kesinlik bildirdiğinden değişmez yasa olarak kabul edilir:

“Şayet sabreder ve korkup sakınırsanız, onların tuzakları size hiçbir zarar vermez. Allah, onların yaptıklarını (çepeçevre kuşatan) Muhit’tir.”[42]

“Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakınırsanız size (hakla batılı, doğruyla yanlışı, faydalı olanla faydasızı rahatlıkla birbirinden ayıracağınız) bir furkan verir, kusurlarınızı örter, günahlarınızı bağışlar. Allah, büyük lütuf ve ihsan sahibidir.”[43]

“Şayet o beldenin halkı iman etmiş ve (Allah’tan) korkup sakınmış olsaydı, göğün ve yerin bereket (kapılarını) onlara açardık. Fakat yalanladılar. Biz de onları işledikleri (günahlara) karşılık (azapla) yakalayıverdik.”[44]

e. Yüce Allah’ın Değişmez İradesine ve Sabit Sünnetine Delalet Eden Ayetler

Yüce Allah’ın kevnî iradesi bir şeye taalluk ettiğinde o şey kesinlikle gerçekleşir. Zira O (cc) bir şeyin olmasını istediğinde yalnızca ona “Ol!” der, o da oluverir. Kur’ân’da insan ve topluma dair Allah’ın (cc) iradesi ve değişmez âdeti Sünnetullaha işaret eder:

“Belde halkı ıslah edicilerken, Rabbin (sırf) zulmetmek için onları helak edecek değildir.”[45]

“Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmış olan (mustazaflara) iyilik yapmak, onları (kendilerine uyulan) imamlar yapmak ve onları (yeryüzüne) vâris kılmak istiyoruz.”[46]

2. Allah Resûlü’nün Sünneti

Peygamber (sav) bazı durumlarda Yüce Allah’ın değişmez yasalarına işaret etmiştir.

Örneğin; sonradan gelenlerin öncekilerin sünnetine tabi olması, nebilerin yolundan yüz çevirip sapanları örnek alması değişmez yasalardan biridir:

Ebû Saîd El-Hudrî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav), ‘Muhakkak, sizden önceki ümmetlerin yoluna karış karış, arşın arşın uyacaksınız. Hatta onlar bir kelerin deliğine girseler sizler de onları takip edeceksiniz.’ buyurdu.

Bizler, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bu ümmetler Yahudiler ve Hristiyanlar mıdır?’ diye sorduk.

Allah Resûlü de, ‘Başka kim olacak?’ dedi.”[47]

Ebû Vâkid El-Leysî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Bizler yeni iman etmiş kimseler olarak Mekke’den Allah Resûlü (sav) ile birlikte Huneyn’e çıktık. Müşriklerin yanında ibadet kastıyla konakladıkları ve silahlarını astığı bir ağacı vardı. Ona ‘Zâtu’l Envât’ denirdi. Kocaman yeşil bir ağacın yanından geçtik ve Allah Resûlü’ne (sav), ‘Bize bir Zâtu’l Envât yap.’ dedik. Bunun üzerine Allah Resûlü (sav) bize, ‘Allahu Ekber! Bu, öncekilerin yoludur. Nefsimi elinde bulundurana yemin ederim ki tıpkı Mûsâ’nın kavminin dediğini söylediniz. Onlar, ‘Ey Mûsâ! Onların ilahları olduğu gibi sen de bize bir ilah yap.’ demişlerdi. (Mûsâ,) ‘Şüphesiz sizler, cahillik eden bir topluluksunuz.’ demişti. Sizden öncekilerin yollarına bir bir uyacaksınız.’ buyurdu.”[48]

Bazı suçların değişmez cezaları vardır. Bu, Yüce Allah’ın insanlar ve toplumlar için sünnetidir:

Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav) bir sefer bize yönelerek şöyle buyurdu: ‘Ey Muhacir topluluğu, beş şey vardır ki onlarla imtihan edildiğinizde, ki sizlerin o dönemlere yetişmenizden Allah’a sığınırım, onlar şunlardır:

Bir toplumda fuhuş o kadar ileri gidecek ki gözler önünde yapılmaya başlanacaktır. Taun hastalığı ve önceki toplumlarda görülmeyen hastalıklar yaygınlaşacaktır. Ölçü ve tartıya riayet etmeyen her toplum kıtlık, geçim sıkıntısı ve başlarındaki idarecilerinin zulmüyle cezalandırılırlar. Mallarının zekâtını vermeyen hiçbir topluma yağmur gönderilmez, hayvanlar olmasa onlara yağmur da yağdırılmaz. Allah ve Resûl’üne verdikleri sözü tutmayıp ahdini bozanların başına, Allah kendilerinden olmayan kimseleri musallat eder ve o düşmanlar, onların elindekilerin bir kısmını alırlar. Devlet yetkilileri Allah’ın Kitabı’yla hükmetmeyip Allah’ın indirdiklerinden işlerine geleni seçip onları uyguladıklarında Allah onları kendi içlerinde sıkıntıya sokup fitne ve anarşiyle cezalandırır.’ ”[49]

3. İnsanlık Tarihi

Yüce Allah yeryüzünde dolaşmamızı, bizden önce yaşayan kavimlerinin akıbetine bakmamızı ve yaşananlardan dersler çıkarmamızı istemiştir:

“Şüphesiz ki sizden önce (Allah’ın iyi ve kötü toplumlara uyguladığı değişmez) yasaları geçti (yaşandı ve bitti). Yeryüzünde gezip dolaşın ve yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğuna bir bakın.”[50]

“De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın ve sonra bakın, yalanlayanların sonu nasıl olmuş?’ ”[51]

İbni Aşûr, yeryüzünde dolaşmanın tarih ilmiyle ilişkisini şöyle kurar:

“Bu ayette tarih bilgisinin önemine işaret vardır. Çünkü tarih bilgisi, yeryüzünde tecrübe kazanmanın faydasını içerir; yani geçmişin haberlerini, toplumların iyiliğe ulaşma ve bozulma sebeplerini öğrenmeyi sağlar. İbnu Arefe şöyle demiştir:

‘Yeryüzünde seyr (gezme) hem hissî/duyusal hem de manevidir. Manevi olan, tarih kitaplarını incelemekle elde edilir; böylece bakana, toplumların durumlarını ve buna yakın bilgileri öğrenme imkânı doğar. Hatta bu şekilde insanın yeryüzünde seyrederek öğrenemeyeceği bilgileri kazanması mümkündür; çünkü insanın fizikî kabiliyeti sınırlıdır.’

Allah’ın yeryüzünde gezip dolaşmayı emredip tarih kitabı okumayı zikretmemesinin nedeni; çünkü ayetin muhatapları arasında okuma yazma bilmeyenler de vardır. Ayrıca görerek tecrübe edinmek, tarih okuyarak ya da kendisine anlatılanı dinleyerek bilgi edinen kişiler için de faydalıdır.”[52]

Tarih kitapları değişmez toplumsal yasaların tefsiri gibidir. Kur’ân ve Sünnetten öğrenilen Sünnetullahın topumlar üzerinde nasıl cereyan ettiğini görmek için tarih okunmalıdır. Örnek olsun, Yüce Allah’ın değişmez yasalarından biri zalimlerle ilgili şu ayettir:

“İşledikleri (kötülüklerden) ötürü, zalimlerden kimini kimine veli/dost/yönetici/tabi yaparız.”[53]

İbni Kesîr (rh) tarihten bir olayı bu sünnetle ilişkilendirerek şöyle nakleder:

“Tatarların Meliki Hûlâkukân (Hülâgû Han), Zeyne’l Hâfizî olarak bilinen Suleymân ibni’l Mueyyid’i ayağına çağırtıp huzuruna getirtti ve ona şöyle dedi: ‘Senin hıyanetin artık benim nezdimde kesinleşti.’

Bu kişi Hûlâkukân (Hülâgû Han) ve Tatarlar ile Şam ve çevresine geldiklerinde Müslimlere yönelmiş ve onlara eza vermişti. Onların mahremlerini çiğnemişti. Tâ ki Allah (cc) onlara çeşit çeşit cezalar ve ibretlik belalar musallat edene kadar bu cürümlerini sürdürmüşlerdi. (Yani Hülâgu zaliminden güç alarak mazlumlara zulmetmiş ve sonunda Allah (cc) onu Hülâgu eliyle cezalandırmıştır.)

‘İşledikleri (kötülüklerden) ötürü, zalimlerden kimini kimine veli/dost/yönetici/tabi yaparız.’[54]

Genel olarak şöyle denebilir: Her kim zalime yardımcı olursa Allah (cc) ona belaları musallat eder. Allah (cc) zalimlerden zalimler ile intikam alır. Sonra da zalimlerin hepsinden intikam alır. Yüce Allah’tan; O’nun (cc) intikamından, gazabından, cezalandırmasından ve kullarının şerrinden korunmayı dileriz.”[55]

Sünnetullah Kavramına Dair Dikkat Edilmesi Gerekenler

1. Sünnetullah İnsan İradesini Ortadan Kaldırmaz[56]

Sünnetullaha inanmak kadercilik yapmak, tarihin olumsuzluğunu kadere yıkıp, “Sünnetullah böyle gerektirdi.” demek değildir. Zira Sünnetullah, değişmez İlahi yasalardır. Kim hangi yasadan yana tercihini koyarsa onun hakkında o yasa işleyecektir. Örneğin, zalimlerden yana saf tutanlar hakkında zalimler hakkındaki yasalar işleyecektir:

“De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın ve sonra bakın, yalanlayanların sonu nasıl olmuş?’ ”[57]

“Sakın zulmedenlere/zalimlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Allah’ın dışında dostlarınız olmaz, sonra yardım da olunmazsınız.”[58]

Kim de adaletten, takvadan ve istikametten yana tavır alırsa Yüce Allah’ın onlar hakkındaki sünneti işleyecektir:

“Şayet o beldenin halkı iman etmiş ve (Allah’tan) korkup sakınmış olsaydı, göğün ve yerin bereket (kapılarını) onlara açardık. Fakat yalanladılar. Biz de onları işledikleri (günahlara) karşılık (azapla) yakalayıverdik.”[59]

“Şayet onlar, (İslam) yolu üzere istikamet ehli olsalardı onlara, (her türlü hayrı kendisiyle elde edecekleri) bol su (yağmur) verirdik.”[60]

2. İlahi Yasaların Şartları ve Engelleri Vardır

İlahi yasalar belli olaylar içerisinde, tahdid edilmiş şartlarla birlikte zikredilmiştir. İlahi yasaları bağlamından koparıp mutlak yasalar muamelesi yapmak, Sünnetullahı yanlış anlamamıza neden olacaktır. Örneğin Uhud Günü’nde Allah Resûlü (sav) müminlerin başındaydı, müminler Allah’ın kelimesini yüceltmek için savaşa çıkmışlardı ve iman ordusu ile küfür ordusu karşı karşıya gelmişti. Bu duruma hitap eden İlahi yasaları bağlamından koparıp zahiri üzere alırsak, müminlerin kesin zafer kazanması gerekirdi:

“Oysa, içlerinde olduğun sürece, Allah onlara azap edecek değildir. (Ayrıca) onlar bağışlanma dileyip dururken de Allah onlara azap edecek değildir.”[61]

“Kâfirler sizinle savaşacak olsa arkalarını dönüp (kaçarlar). Sonra da (kendileri için) ne bir dost ne de bir yardımcı bulurlar. (Bu,) Allah’ın (kâfirler hakkındaki) süregelen sünnetidir/değişmez yasasıdır. Sen, Allah’ın sünnetinde/yasasında bir değişiklik bulamazsın.”[62]

Uhud Savaşı’nda Müslimler yenilgi almış, Allah Resûlü (sav) ölümle burun buruna gelmiş ve sahabenin en seçkinleri şehit düşmüştür. Zira yardım ve zafere dair Sünnetullahın işlemesine engel bir durum yaşanmıştır. Savaşın başında mezkûr sünnetlerin işlenişine dair şartlar yerine gelince yardım tahakkuk etmiş ve müminler kâfirler karşısında kesin zafer elde etmiştir. Ancak savaş ilerledikçe kalpler dünyaya meyletmiş, Allah Resûlü’nün emirleri çiğnenmiş ve zaferin gerçekleşmesine engel durumlar ortaya çıkmıştır. Bu noktadan sonra farklı sünnetler devreye girmiş ve Müslimler yenilmişlerdir:

“Andolsun ki Allah, size verdiği sözde doğru söyledi. Hani (Allah’ın) izniyle onların kökünü kurutuyordunuz. Çok istediğiniz (zaferi) size gösterdikten sonra bozguna uğradınız, verilen emir hakkında çekiştiniz ve isyan ettiniz. İçinizden kimi dünyayı kimi de ahireti istiyordu. Sonra (Allah) sizi denemek için onlardan çevirdi. (Yenilmeye başladınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah, müminlere karşı lütuf ve ihsan sahibi olandır.”[63]

3. Toplumsal Yasalar Günübirlik Sonuçlar Doğurmaz

Toplumsal yasalar aynı zamanda birer dönüşüm ve değişim yasasıdır. Toplumsal dönüşümler günübirlik, kısa zamanda gerçekleşmez. Toplumsal yasaların işlemeye başlaması, toplumların iyi veya kötü yönde değişimi bir süreçtir:

“Tarih hakkındaki gizli yanlışlardan biri, toplumlar ve nesillerin durumlarının zamanın değişmesi ve günlerin geçişiyle nasıl değiştiğini fark edememektir. Bu, çok derin ve gizli bir yanlıştır; çünkü yalnızca uzun zaman dilimlerinden sonra ortaya çıkar ve neredeyse bunu yalnızca bazı kişiler fark eder. Dünyanın ve toplumların durumları, alışkanlıkları ve yolları tek bir düzende kalmaz; her zaman değişim vardır, durumlar bir durumdan diğerine geçer. Tıpkı kişiler, zamanlar ve şehirlerde olduğu gibi bu değişim ufuklarda, bölgelerde, zamanlarda ve devletlerde de gerçekleşir. Bu, Allah’ın (cc), kulları üzerinde daha önce var olmuş sünnetidir.”[64]

Bu duruma tedavül sünnetini örnek verebiliriz: “(Mutlak ve daimî galip Allah’tır. İnsanlara gelince) biz bu günleri insanlar arasında döndürür dururuz.”[65] Yüce Allah değişmez bir yasa olarak günleri insanlar arasında döndürüp duracağını, galibiyet ve zaferin döngüsel bir çizgide ümmetler arasında el değiştireceğini haber vermiştir. Ancak bu dönüşüm dünden bugüne, kısa zaman dilimlerinde gerçekleşmez, bazen bir asra yayılabilir. Birkaç asır Fars ve Rumların elinde olan galibiyet, daha sonra İslam ümmetinin eline geçmiştir. Bu dönüşüm birkaç asra yayılmış; tevhid üzere olan Ehl-i Kitap âlimlerinin ıslah çabaları, haniflerin bireysel örnekliği ve Allah Resûlü’nün (sav) gelmesiyle beraber insanlığın imameti el değiştirmiş ve zafer İslam’dan yana olmuştur.

Bu ayki yazımızda Sünnetullaha dair genel konulara değindik. Önümüzdeki sayılarda değişmez toplumsal yasaların bazısına değineceğiz. Çaba bizden, başarı Allah’tandır (cc).


[1] bk. El-Medhal ilâ İlmi Suneni’r Rabbâniyye, Abdusselâm Mukbil El-Mecidî, s. 86

[2] bk. Dr. Mustafa Es-Sibâî, Es-Sunnetu ve Mekânetuhâ fi’t Teşriî’l İslâmî, s. 87; Abdulkerim En-Nemle, El-Muhezzeb fî Usûli’l Fıkhi’l Mukâren, 2/633; Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Usulü, s. 1; Prof. Dr. Zekiyuddin Şa’ban, İslam Hukuk İlminin Esasları, s. 91; Tevhid Dergisi, S 98, s. 25-27, Enes Doğan, “Sünnet Nedir?”, https://tevhiddergisi.org/sunnet-nedir

[3] 17/İsrâ, 77

[4] bk. 35/Fâtır, 43

[5] 12/Yûsuf, 111

[6] 59/Haşr, 2

[7] 12/Yûsuf, 111

[8] Mecmûu’l Fetâvâ, 13/19-20

[9] 3/Âl-i İmran, 137

[10] İ’lâmu’l Muvakkiîn, Dâru Atââti’l İlm, 1/282

[11] 35/Fâtır, 43

[12] 48/Fetih, 22-23

[13] 3/Âl-i İmran, 151

[14] 48/Fetih, 4

[15] 4/Nisâ, 26

[16] 3/Âl-i İmran, 13

[17] 59/Haşr, 2

[18] 13/Ra’d, 17

[19] Es-Sunenu’l İlâhiyye, Ahmed Seyyid, s. 10

[20] Buhari, 3612

[21] 3/Âl-i İmran, 26-27

[22] “Şayet size bir yara dokunduysa hiç şüphesiz (düşman) topluluğuna da yara dokundu. (Mutlak ve daimî galip Allah’tır. İnsanlara gelince) biz bu günleri insanlar arasında döndürür dururuz. Allah, iman edenleri açığa çıkarmak ve sizden şahitler/şehitler edinmek (için böyle yapar). Allah, zalimleri sevmez.” (3/Âl-i İmran, 140)

[23] 3/Âl-i İmran, 27

[24] Tefsîru’l Menâr, El-Hey’etu’l Mısriyyeti’l Âmme, 3/226

[25] 4/Nisâ, 123

[26] 9/Tevbe, 25-26

[27] Es-Sunenu’l İctimâiyye fi’l Kur’âni’l Kerîm, Muhammed Emehzûn, 1/88-89

[28] 8/Enfâl, 53

[29] 17/İsrâ, 16

[30] bk. Es-Sunenu’l İlâhiyye fi’l Umemi ve’l Efrâd, Mecdî Muhammed Aşûr, s. 121 vd.

[31] bk. Es-Sunenu’l İlâhiyye fi’l Umemi ve’l Efrâd, Mecdî Muhammed Aşûr, s. 57-97; Es-Sunenu’l İlâhiyye fî Sîreti’n Nebeviyye, Ebu’l Yusr Reşîd Kuhûs, 92-121; Es-Sunenu’l İlâhiyye, Ahmed Seyyid, s. 23-28

[32] 3/Âl-i İmran, 137

[33] 8/Enfâl, 38

[34] 17/İsrâ, 77

[35] 35/Fâtır, 43

[36] bk. 7/A’râf, 176

[37] 11/Hûd, 120

[38] 12/Yûsuf, 111

[39] 11/Hûd, 100-102

[40] 13/Ra’d, 17

[41] 16/Nahl, 112

[42] bk. 3/Âl-i İmran, 120

[43] 8/Enfâl, 29

[44] 7/A’râf, 96

[45] 11/Hûd, 117

[46] 28/Kasas, 5

[47] Buhari, 7320; Müslim, 2669

[48] El-Mu’cemu’l Kebîr, 3291; Ahmed, 21897; Tirmizi, 2180

[49] İbni Mace, 4019

[50] 3/Âli İmran, 137

[51] 6/En’âm, 11

[52] Et-Tahrîr ve’t Tenvîr, 4/97

[53] 6/En’âm, 129

[54] 6/En’âm, 129

[55] El-Bidâye ve’n Nihâye, Dâru Hecr, 17/458

[56] bk. Kur’ân’da Toplumsal Çöküş, Ejder Okumuş, s. 68-74

[57] 6/En’âm, 11

[58] 11/Hûd, 113

[59] 7/A’râf, 96

[60] 72/Cin, 16

[61] 8/Enfâl, 33

[62] 48/Fetih, 4

[63] 3/Âl-i İmran, 152

[64] Târîhu İbni Haldûn, Dâru’l Fikr, 1/37

[65] 3/Âl-i İmrân, 140

Önerilen makaleler