ÜSLUP VE ÖZELLİKLER AÇISINDAN BİR İNCELEME

Allah’ın (cc) insanlığa gönderdiği son hidayet rehberi olan Kitap, Kur’ân-ı Kerim’dir. Hak ve doğru olanı bulabilmek, batıl yollardan sakınabilmek bu hidayet rehberinin doğru okunmasına bağlıdır. Kur’ân-ı Kerim’i doğru okumanın ve anlamanın temelinde ise anlatım özelliklerini tespit etmek yer alır. Yakından inceleyen her mümin Kur’ân’ın birbirinden farklı anlatım üsluplarının olduğunu görür. Bu değişik hikâye ediliş biçimleri muhataplara verilecek mesajın daha vurucu ve açık şekilde ulaştırılmasını sağlamıştır.

Kur’ân’ın en belirgin anlatım üsluplarından biri kıssalardır. Kıssalar üzerinde yapılan araştırmalar takribî olarak kıssaların Kur’ân’ın dörtte birine tekabül ettiğini göstermiştir. Kur’ân’da bu kadar fazla yer tutan ve Yüce Allah’ın ısrarla anlattığ yakından incelenmelidir. Kıssaların dili ve verdiği mesajlar gibi pek çok konu bu incelemelerin sonucunda açık şekilde ortaya çıkacaktır.

Selef döneminden bu yana kuran ilimlerine dair sayısız eser yazılmıştır. Bu eserler içerisinde kuran kıssaları ve manaları da yer yer incelenmiştir. Özellikle tefsirlerde uzun uzadıya izahlar getirilmiştir. Fakat Kur’ân, Allah’ın (cc) her döneme, bölgeye ve şahsa özel hitabı olması hasebiyle yeniden incelenmek ve irdelenmek zorundadır. Bizden asırlar evvel yazılmış eserler yol işaretlerini, köşe taşlarını bize gösterir. Bunun yanında çağımıza özel konularda eksik kalacağı açıktır.

Her mümin bireyin, baş ucu ve hayat kitabı olan Kur’ân’ın kıssalarını doğru anlaması için evvela yardımcı bazı mukaddimeler faydalı olacaktır. Biz bu makalemizde kıssalar okunmadan evvel bakılmasının faydalı olacağını umduğumuz bir konuyu ele alıyoruz. Başarı Allah’tandır.

Kıssa/Kasas Kelimesinin Anlamları

Bir anlam veya olguyu ifade etmek için Yüce Allah tarafından seçilmiş her kelimenin, başlangıç olarak konuya ilişkin verdiği mesajlar vardır. Konumuza özel olmayan bu tespit, pek çok çalışmamızda bize faydalı olabilecek nitelikte bir tespittir. Bu düşünceden hareketle kıssa kelimesinin anlamlarını incelemeyi faydalı buluyoruz. Özellikle Arap dilinde aynı veya benzer anlam ifade eden tarih, hikâye, rivayet gibi kelimeler yerine kıssa/kasas kelimesinin seçilmiş olması dikkatleri üzerine çekmektedir. Arap dilinde “k-s-s” kökünden türeyen kıssa/kasas kelimesinin anlamları:

a. İz sürmek, ardından gitmek, araştırmak.[1] Bu anlam, içerisinde biraz tecessüs, araştırma barındırır. Bu anlamıyla kıssa kelimesi Kur’ân’da kullanılmaktadır:

وَقَالَتْ لِاُخْتِه۪ قُصّ۪يهِۘ فَبَصُرَتْ بِه۪ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ

“(Musa’nın) kız kardeşine, ‘Onu izle.’ dedi. (O da) onlar farkında değilken, kıyıdan köşeden onu gözetlemeye başladı.”[2]

Bilindiği üzere Allah’ın (cc) Mûsâ’nın (as) annesine vahyi/ilhamı sonucunda bebek bir sandıkla suya bırakılır. Bu bebek bir şekilde İlahi kaderle Firavun sarayına gelir. Bir anne olarak kaygılanan kadın, kızından, oğlu için araştırma yapmasını ister. Mûsâ’nın (as) ablası işin sonu saraya varacak derecede mühim bir araştırma içerisine girer. Buna göre kıssa kelimesi basit bir iz sürmeden daha fazlasıdır.

b. Saçı, yünü, tırnağı kesmek.[3] Saç, yün, tırnak kesildiği zaman eşitlenme durumu söz konusu olunca âdeta her biri diğerini takip etmiş olduğundan bu kelime kullanılmıştır. Kıssalarda farklı dönemlerde ve mekânlarda yaşanmış olsalar da benzeri çok olan örnek nitelikte hikâyelerdir. Bu durumda dilimizde de yaygın olduğu gibi “kıssadan hisse” alabilmek mümkün olmaktadır.

c. Perçem,[4] her şeyin öne çıkan kısmı, göğüs.[5] Kıssa alelade bir anlatımdan fazlasıdır. Toplumların ve çağların öne çıkan olaylarıdır. Silik, bulanık veya kayıp değildir. Belirgin, net ve ortadadır. Dinleyen anlar ve yabancılık çekmez.

Kıssaların Üslup ve Özelliklerinin Tespiti

1. Hak Tarih Anlatısı

Konuya giriş yaparken belirtmemiz gerekir ki tarihin hemen her döneminde varlığını sürdüren ve temeli insanlığı saptırmak olan iki tarih anlayışı bulunur: Saray tarihçiliği ve halk tarihçiliği. Amaç ve netice bakımından birbirine yakın olan bu iki tarihçilik anlayışından her birinin kendisine özel bazı ayrıcalığı bulunmaktadır. Saray tarihçiliğinin amacı siyasidir; yönetimi meşrulaştırmak, zulümlere perde çekmek, mevcuda güzellemeler düzmek temel görevidir. Bu nedenle kurgu bir tarih yaratır. Hakikat ile bağdaştığı noktalar yok denecek kadar nadirdir.

Halk tarihçiliğinin siyasi bir amacı yoktur; hoşça vakit geçirmek, eğlenmek ve geçmişi yâd ederek hatıra tazelemek gibi basit gayeleri vardır. Anlatılar bazen dramatik, bazen romantik, bazen komik veya trajikomik olabilir. Dinleyicilerin o ânki talep ve ihtiyaçları merkeze alınır.

Kur’ân kıssalarının en belirgin özelliği hak ile anlatılmasıdır. Bu anlatım biçimi yukarıda mezkûr iki anlatı diline karşıdır. Durum ayetlerde şöyle ifade edilir:

“Biz sana, onların kıssalarını hak olarak/gerçek hâliyle anlatıyoruz. Şüphesiz ki onlar, Rablerine iman etmiş bir grup gençti ve biz de onların hidayetlerini arttırmıştık.”[6]

“Mümin bir toplumun (eğitim ve terbiyesi) için sana, Musa ve Firavun kıssasının bir kısmını hak olarak okuyoruz.[7]

Kıssaların hak ile anlatılması arttırma, tahrif etme veya aslından bir şeyleri değiştirme olmadan, aslında olduğu şekliyle anlatılmasıdır.[8] İsrâîloğullarının ulemasının bildiği şekliyle Ehl-i Kitab’ın elinde olan hakka mutabık anlatımdır.[9] Ehl-i Kitap ve âlemin haberlerine vâkıf olanlar nezdinde kendisinde hiçbir şaibe bulunmayan sahih haberdir.[10] Hak ile anlatımın neticesinde ortaya hakkın çıkması hedeflenmiştir. Boş ve amaçsız değildir.

Hak tarihçiliği olarak ifade edebileceğimiz Kur’ân merkezli bu tarih anlayışı saray tarihçiliği ve halk tarihçiliğinin karşısında yer alır. Doğruları merkeze alır, yalan ve abartıdan, olmayanı var göstermekten oldukça uzaktır. Doğruları anlatırken siyasi bir kaygı beslemez, eğlenceyi hedeflemez. Bu doğrultuda insanlığın çağlar boyu önlerini aydınlatacak seçkiler sunar. Her doğruyu anlatmaya da ihtiyaç duymaz. Ayette şöyle ifade edilir:

“Kıssalarını daha önce sana anlattığımız resûllere de kıssalarını anlatmadıklarımıza da (vahyettik).”[11]

Kur’ân’ın tarih anlayışı vahyin tarih anlayışı olması ve İlahi olması nedeniyle paha biçilemez niteliktedir. Hâliyle müminin hak tarih anlayışı dışında bir anlayışa ihtiyacı yoktur. Başka kaygılarla anlatılmış bir tarih anlatısıyla kaybedecek zamanı yoktur.

2. Özlü Anlatı

Kur’ân kıssalarının en bariz özelliklerinden biri öz anlatımdır. Tarihin en önemli olayları, sonraki asırlara etki bırakmış hadiseleri kısa kısa anlatılmıştır. Sıradan tarihî bir olayın anlatımı onlarca sayfa sürebilirken bu kadar mühim anlatıların kısa ve öz olması bazı hikmetlere dayanır. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki şahıs, dönem, mekân vurgusu enderdir. Bunun nedeni kıssaların tüm insanlığa yol gösterecek evrensel ilkeler içermesidir. Fazlasıyla bölgesel, zamansal bilgilerle yoğunlaşan bir metin evrensel olamaz, her dönemde yol gösteremez.

Kıssalardaki öz anlatımın bir nedeni okuyucunun hayal dünyasının kıssa okumalarında aktif hâle gelmesidir. Özel vurguları, kelime seçimleri, anlatım üslubu ve ahengiyle veciz kıssalar okuyucunun zihninde ve hayal gücünde yer bulur. Böylece kıssayı sahiplenmek ve özümsemek kolaylaşır. Detaylarda kaybolmanın önüne geçilir.

3. Kalplerin Sebatı

Müminin hayat boyu kalbinde taşıdığı en büyük kaygılardan biri sebat edememektir. Kalplerin sabit kalmasının yollarının tespiti bu nedenle zaruridir. Müminin buna duyacağı ihtiyaçtan ötürü Allah Teâlâ sebat etmenin şartlarını açıklamıştır. Mevzubahis Kur’ân kıssalarının özelliklerinden biri kalpleri hak üzere kılmasıdır. Peygamber’e (sav) kıssaları anlatan Rabbimiz (cc), tam da bu noktayı vurgular:

“Sana, resûllerin kıssalarından her (vahyettiğimizi), kalbini sağlamlaştırmak için anlatıyoruz. Bu (kıssalarla beraber) sana hak (olan bilgiler), müminlere de öğüt ve hatırlatma gelmiştir.”[12]

Bir örnek verelim:

Zaman zaman ashâbından kimilerinden eza gören Peygamber (sav) en güzel şekilde tavır sergiler, hikmet ve ahlaktan vazgeçmezdi. Huneyn Savaşı’nda özel bir örnek yaşandı.

Abdullah ibni Mes’ûd’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Huneyn Savaşı’ndan sonra Allah Resûlü (sav) ganimet mallarını paylaştırırken insanların bir kısmını diğerlerine tercih etmişti. Mesela, Akra’ ibni Hâbis ile Uyeyne’ye yüzer deve vermişti. Ayrıca bu paylaştırma sırasında Arapların eşrafından bir kısmını da diğer insanlara tercih etmişti.

Ben birisinin bu paylaştırmadan hoşlanmayarak şöyle dediğini duydum: ‘Vallahi bu paylaştırma adil yapılmamıştır ve bu paylaştırma sırasında kesinlikle Allah’ın rızası gözetilmemiştir.’

Ben de kendi kendime, ‘Allah’a yemin ederim ki bu adamın söylediklerini Nebi’ye (sav) anlatacağım.’ dedim ve Allah Resûlü’nün (sav) yanına gidip olan biteni anlattım.

Allah Resûlü (sav) bunun üzerine şöyle dedi: ‘Allah ve Resûl’ü adil olmayacaksa başka kim adil olabilir? Allah Mûsâ’ya rahmet eylesin, o bundan daha fazla eziyet gördüğü hâlde yine de sabretmişti.’ ”[13]

Mûsâ (as) İsrâîloğullarından çok defa ezalar gördü. Bazen yalanlandı, alaya alındı, yalnız bırakıldı. Bütün bu ezalara rağmen sabretmeye ve onlarla yaşamaya devam etti, onlar için mücadeleye devam etti. Peygamber de (sav) bir adamdan İsrâîloğulları misali bir davranış görünce Mûsâ Peygamber’i yâd etti, ona rahmet okudu. Okuduğu kıssa zor durumunda onun için bir kandil oldu.

Yazının devamı gelecek, inşaallah…


[1]        .    Lisânu’l Arab, 7/73; Kâmûsu’l Muhît, s. 627; Mekâyîsi’l Luğa, 5/11

[2]        .    28/Kasas, 11

[3]        .    Mekâyîsi’l Luğa, 5/11; Lisânu’l Arab, 7/73

[4]        .    Mekâyîsi’l Luğa, 5/11

[5]        .    Lisânu’l Arab, 7/74

[6]        .    18/ Kehf, 13

[7]        .    28/Kasas, 3

[8]        .    bk. Tefsîru’t Taberî, 4/519

[9]        .    bk. Tefsîru İbnu Kesîr, 2/238

[10]     .    bk. Fethu’l Kadîr, Eş-Şevkânî, 1/305

[11]     .    4/Nisâ, 164

[12]     .    11/Hûd, 120

[13]     .    Buhari, 3150; Müslim, 1062

Önerilen makaleler