İHTİLAF ÂNINDA RESÛL’E BAŞVURABİLMEK SÜNNETİN KORUNMASIYLA MÜMKÜNDÜR!

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Sünnetin korunduğuna dair delillerle devam ediyoruz:

İhtilaf Ânında Resûl’e (sav) Başvurabilmek Sünnetin Korunmasıyla Mümkündür!

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin). Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün. Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.”[1]

Ayetle ilgili şu noktalara dikkat çekebiliriz:[2]

a. “Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz…” Ayetin bu kısmından şu iki şeyi anlıyoruz:

Ayetteki [شَيْءٍ] kelimesi nekiradır ve şart sıyakında gelmiştir. Bu, Arap lugatında umumiliği ifade eder. Yani ayet, ihtilaf edilen veya hükmü aranan her şey hakkındadır. İbadat (taharet, namaz, oruç gibi bablar), muamelat (evlilik, boşanma, alışveriş, ceza hukuku…) inanç/akide ve ahlak esasları… Hangi alanda olduğu fark etmeksizin bu hüküm geçerlidir.

İhtilaf edilen her şeyde Allah’a ve Resûl’üne başvurmanın emredilmesi İslam’ın her türlü ihtilafa çözüm sunabilecek kapasiteye ve mükemmelliğe sahip olduğunu gösterir.

b. İhtilaf ânında Allah’a (cc) ve Resûl’üne (sav) rücu etmek ile Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman arasında bağ vardır: “Şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün.” Yani Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden her kişi, Kur’ân ve Sünnete başvurmalıdır. Başka bir yerde çözüm araması mümkün değildir ve bu iman ettiği değerlere aykırıdır.

“Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”[3]

“Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resûl’üne davet edilen müminlerin sözü, ‘İşittik ve itaat ettik.’ demeleridir. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”[4]

Bu sebeple çekişmelerinde Kur’ân ve Sünnetin hakemliğini kabul etmeyenler münafık olarak isimlendirilmiştir:

“Onlara: ‘(Sorunlarınızı çözmek için) Allah’ın indirdiğine ve Resûl’e gelin.’ denildiği zaman, münafıkların alabildiğince senden kaçtıklarını görürsün.”[5]

c. “Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.” Kur’ân ve Sünnetin dışında çözüm olarak sunulan ve modern, makul, çağdaş diye süslenen tüm sistemler ve düsturlar hem şerlidir hem de çözüm değil, yeni sorunlar üretir. Yüce Allah böyle insanlardan bahsederken şöyle buyurur:

“Elleriyle (yapıp) takdim ettikleri (bu günah sebebiyle) başlarına bir musibet geldiğinde hâlleri nice olur? Sonra da sana gelip: ‘Sadece iyilik ve başarı istedik.’ diye yemin ederler.”[6]

Peki, ihtilafı Allah’a ve Resûl’üne götürmek nasıl olur?

Ayette, “(فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ) Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün.” buyrulmaktadır.

a. Çözüm için anlaşmazlığı Allah’a götürmek, indirdiği Kitab’a başvurup, buradaki hükümlere uymaktır. Bunun, Yüce Allah’ın huzuruna çıkmak ve O’nunla konuşmak anlamına geldiğini hiç kimse söyleyemez.

b. Çözüm için anlaşmazlığı Allah Resûlü’ne (sav) götürmek ise iki şekilde olur:

Allah Resûlü (sav) hayattayken bizzat ona başvurmak.

Allah Resûlü (sav) vefat ettikten sonra onun sahih Sünnetine başvurmak.

Tabiin müfessirlerinden Mucâhid ibni Cebr (rh) (H 103) ve Katâde ibni Diâme (rh) (H 117) şöyle der:

“Ayetteki ‘Allah’a ve Resûl’e götürün.’ ifadesi, Allah’ın Kitabı’na ve Resûl’ünün Sünnetine götürün, demektir.”[7]

Tabiin kadılarından Meymûn ibni Mihrân (rh) (H 117) şöyle der:

“Allah’a götürmek, Allah’ın Kitabı’na götürmektir. Resûl’e götürmek, o (sav) hayatta olduğu müddetçedir. Vefat ettiğinde ise bu, Sünnetine götürmek anlamındadır.”[8]

İmam Şâfiî’nin öğrencilerinden Abdulazîz el-Kinânî (H 240) ile Bişr-i Merîsî el-Cehmî (H 218) arasındaki münazaradan bir kesit aktaralım:

“Bişr dedi ki: ‘Allah bize ihtilafa düştüğümüz şeyleri Kitab’ına ve Peygamber’inin sünnetine döndürmemizi nerede emretti?’

Ben dedim ki: ‘Sanki sen, olup biteni ve benim en başta söylediğimi hiç işitmemiş gibisin. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

‘Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin). Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün. Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.’[9]

Bişr dedi ki: ‘Allah bize ancak ihtilafı kendisine ve Resûl’e döndürmemizi emretti. Bize onu aziz Kitab’ına ve Nebi’sinin Sünnetine döndürmemizi emretmedi.’

Bunun üzerine Abdulazîz şöyle dedi: ‘Bunda müminler ve ilim ehli arasında hiçbir ihtilaf yoktur: Eğer biz onu Allah’a döndürürsek, bu O’nun Kitabı’na döndürmek demektir. Resûl’e döndürdüğümüzde ise, onun vefatından sonra Sünnetine döndürmek demektir. Bu konuda ancak bir zındık şüpheye düşer. Zira bu husus, İbn Abbâs’tan ve ilmin kendilerinden alındığı birtakım imamlardan (r.anhum) aynı lafızla rivayet edilmiştir.’ ”[10]

Bu açıklamanın dayanağı nedir?

Ayete muhatap olan sahabe neslinin ameli, bu açıklamayı destekler, delillendirir:

Onlar Allah Resûlü (sav) hayattayken direkt ona gitmişler, ihtilaflarına onun huzurunda çözüm aramışlardır. Allah Resûlü’nün (sav) söylediği Kur’ân’da geçiyor mu geçmiyor mu diye sorgulamadan teslim olmuşlardır. Bununla ilgili birçok örnek vardır. Bazılarına dikkat çekelim:

İşçilik yapan bir genç, işvereninin karısıyla zina eder. Hüküm için Allah Resûlü’ne (sav) gelirler. Gencin babası, “Bizim aramızda Allah’ın Kitabı’yla hüküm ver.” diye konuya girer ve anlatır. Oğlunu cezadan kurtarmak için yüz koyun ve köle fidye verdiğini söyler. Ancak ilim ehline sorduğunda oğlunun cezasının yüz celde ve bir sene sürgün, kadının cezasının da recmedilmek olduğunu söylemişlerdir. Allah Resûlü de (sav) Allah’ın Kitabı’yla hükmedeceğini söyler. Fidye olarak verdiklerini almasını, oğlunun cezasının yüz celde ve bir sene sürgün olduğunu, kadının cezasının da recm olduğunu söyler. Zina cezasıyla ilgili Kur’ân’da evli bekâr ayrımı, bekâra bir sene sürgün ve evliye recm cezası yer almaz, ama Allah Resûlü (sav) bu hükümlere “Allah’ın Kitabı’yla hükmetmek” ismini verir.[11]

Huzeyl Kabilesi’nden iki kadın kavga eder. Biri diğerine taş atar ve hem onu hem de karnındaki çocuğu öldürür. Çözüm için Allah Resûlü’ne (sav) gelirler.[12]

Bir kadın bir cariyeye tokat atar ve dişini kırar. Bunun hükmü için Allah Resûlü’ne (sav) gelirler.[13]

Bir adam diğerine söver ve kızdırır. O da baltasıyla onu öldürür. Hüküm için Allah Resûlü’ne (sav) gelirler.[14]

Bir adam başka bir adamın elini ısırır. O da elini çeker ve ısıranın dişleri düşer. Hüküm için Allah Resûlü’ne (sav) gelirler.[15]

Bir adam Safvân ibni Umeyye’nin ridasını çalar. Bunun hükmü için Allah Resûlü’ne gelirler.[16]

Zubeyr ibni Avvâm ile Ensâr’dan bir adam bahçe sulamayla ilgili anlaşmazlık yaşar. Bunun hükmü için Allah Resûlü’ne (sav) gelirler.[17]

Böyle birçok örnek vardır…[18]

Allah Resûlü’nün (sav) vefatından sonra ashâb, anlaşmazlıkları Sünnete göre rücu ederek çözmenin gerekliliğine dikkat çekmişler ve kendileri de Sünnet’e başvurarak hüküm vermişlerdir.

Meymûn ibni Mihrân’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Ebû Bekir, kendisine davacılar geldiği zaman meseleyi halletmek için Allah’ın Kitabı’na bakardı. Eğer onda hükmedeceği şeyi bulursa onunla hüküm verirdi. Meselenin hükmünü Kitap’ta bulamadığında bu konuda Resûlullah’tan (sav) bir Sünnet biliyorsa onunla hüküm verirdi. Eğer o mesele kendisini çaresiz bırakırsa Müslimlere sorar ve derdi ki: ‘Bana şöyle bir mesele geldi, bunun fetvasını biliyor musunuz? Resûlullah (sav) bu konuda bir fetva vermiş mi?’ Çoğu zaman pek çok insan yanına toplanır ve Resûlullah’tan (sav) o işin hükmünü ortaya koyarlardı. Bunun üzerine Ebû Bekir şöyle derdi: ‘Aramızda, Peygamber’den (sav) gelen bilgileri muhafaza eden kimseleri bırakan Allah’a hamdolsun.’ Resûlullah’ın (sav) Sünnetinden bir hüküm bulamazsa bu sefer insanların ileri gelenlerini ve seçkinlerini toplar, onlarla istişare ederdi. Bu insanların görüşleri bir konuda birleşince de onunla hüküm verirdi.’’[19]

Şa’bî’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:

“Ömer (ra) Kadı Şureyh’e bir mektup gönderdi. Mektupta şöyle yazıyordu: ‘Sana bir olay geldiğinde Allah’ın Kitabı’yla hükmet. Şayet Allah’ın Kitabı’nda olmayan bir mesele gelirse o zaman Resûl’ünün sünnetiyle hükmet. O iki kaynakta olmayan bir mesele gelirse, insanların üzerinde toplandığı görüşle hükmet. Bu da olmazsa dilediğin şekilde yaparsın.’’[20]

Abdullah ibni Mes’ûd’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir zaman oldu ki biz hiçbir hüküm vermezdik. Hüküm verecek durumda değildik. Allah takdir etti de bu gördüğünüz derecelere ulaştık. Bugünden sonra bir kimseye hüküm vermesi için bir mesele arz olduğunda o konuda Allah’ın Kitabı’nda bulunmayan bir sorunla karşılaşırsa Peygamber’in verdiği hükme uysun. Ona göre sorunu çözüme kavuştursun. Allah’ın Kitabı’nda ve Resûl’ünün Sünnetinde bulunmayan bir meseleyle karşılaşırsa salih insanların hüküm verdikleri gibi hüküm versin. Sizden biriniz, ‘Ben korkarım. Ben korkarım, hüküm veremem.’ demesin. Çünkü helal bellidir, haram bellidir, ikisinin arasında karışık ve benzeşen işler vardır. Şüpheliyi bırak, şüpheli olmayana bak.’’[21]

Abdullah ibni Ebî Yezîd’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“İbni Abbâs’a bir mesele sorulduğunda onun hükmü Kur’ân’da varsa onu haber verirdi. Eğer Kur’ân’da olmayan bir konu ise Resûlullah’tan bu konuda rivayet varsa onu haber verirdi. Eğer Sünnette olmayan bir konu ise Ebû Bekir ve Ömer’den nakledilen hükmü bildirirdi. Onlardan gelen bir hüküm de yoksa o zaman o konuda kendi görüşüyle hüküm verirdi.’’[22]

Câbir b. Zeyd’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“İbn Ömer, tavafta Câbir b. Zeyd ile karşılaştı ve kendisine şöyle dedi: ‘Ey Ebu’ş Şa’sâ! Sen Basra’nın fakihlerindensin, dolayısıyla başka bir şeyle değil sadece hakkı söyleyen Kur’ân ayetleriyle veya geçmişte uygulanagelen bir Sünnetle fetva ver. Çünkü sen, bundan başkasını yaparsan kendin de helak olursun, başkalarını da helak edersin.’ ”[23]

Bunun pek çok örneği vardır.[24]

Sünnet Korunmuştur!

Çekişme ve ihtilaf hep olacaktır. Bu durumda Yüce Allah Kur’ân’a ve Resûl’e başvurmamızı emretmektedir. Resûl’e başvurmak, vefatından sonra Sünnetine müracaat etmekle gerçekleşebilir. Sahabenin yaptığı gibi…[25] Zira kimse Resûl’e başvurmanın zamanda yolculuk yapmakla veya rüyayla, keşifle gerçekleşeceğini iddia edemez. Çekişme ânında Resûl’e (sav)/Sünnete müracaatın gerçekleşebilmesi, Sünnetin korunarak aktarılması ve sonraki nesillere sahih bir şekilde ulaşmasıyla mümkündür.

Sahabenin ve sonraki nesillerin çekişme ânında Sünnete başvurmayı sürdürmesi, Sünnetin korunmasını sağlayan önemli etkenlerden biridir.

Yüce Allah’ın hem Resûl’e/Sünnete başvurmayı emretmesi hem de Sünneti koruma altına almaması mümkün değildir. Zira Sünnet korunmamış olsaydı, ihtilaf anında ona başvurmak imkânsız hâle gelirdi. Ayrıca insanlara başvurulması imkânsız bir kaynağa yönelmeleri emredilmiş olurdu. Bu da aklen ve hikmet açısından çelişkilidir. Çünkü bu bir yolcuya “kaybolursan bu haritaya başvur” deyip ardından haritayı yırtıp atmaya benzer. Karanlıkta yol almak zorunda olan birine “önünü görmek için bu lambayı kullan” deyip sonra lambayı söndürüp kırmaya benzer. Bir hastaya “sağlığını korumak için bu ilacı kullan” deyip ardından ilacı yok etmek gibidir.

Düşünelim: İhtilaf ânında Resûl’e gitme emri, Allah’a (cc) ve Ahiret Günü’ne imanla bağlantılı olacak, Allah’a ve Resûl’e icabet edenler “mümin”, yüz çevirenler “münafık” diye isimlendirilecek, en hayırlı ve en güzel sonuç buna bağlanacak… Ama bunlar sadece Allah Resûlü (sav) hayattayken geçerli olacak… Vefatından sonraki nesiller için bir şey ifade etmeyecek… Bu mümkün değildir. Böyle bir şey dine noksanlık, Yüce Allah’a eksiklik izafesi taşır…

Hâliyle Sünnet korunmuştur. Korunmuştur ki Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden müminler Yüce Allah’ın bu buyruğuna itaat etsin, Resûl’e/Sünnetine başvurabilsin, en hayırlı ve en güzel sonuçlara ulaşabilsin, Allah’ın (cc) tüm insanlara gönderdiği Resûl nimeti/minneti kesilmesin, tamama ersin, mümin ile münafık birbirinden ayrılsın…

✽ ✽ ✽

Bir sonraki sayımızda buluşmak duasıyla…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun…


[1]        .    4/Nisâ, 59

[2]        .    bk. İ’lâmu’l-Muvakkiîn, İbn Kayyim el-Cevziyye, 2/89; Tevhid Meali, Nisâ Suresi, 59. ayetin açıklaması.

[3]        .    4/Nisâ, 65

[4]        .    24/Nûr, 51

[5]        .    4/Nisâ, 61

[6]        .    4/Nisâ, 62

[7]        .    Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 6/525, 18883 No.lu rivayet

[8]        .    Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 6/525, 18883 No.lu rivayet

[9]        .    4/Nisâ, 59

[10]     .    El-Haydetu ve’l İ’tizâr fi’r Reddi alâ men Kâle bi Halki’l Kur’ân, s. 32

[11]     .    Buhari, 6842, 6843; Müslim, 1697, 1698

[12]     .    Buhari, 6910; Müslim, 1681

[13]     .    Buhari, 2703; Müslim, 1675

[14]     .    Müslim, 1680

[15]     .    Buhari, 6892; Müslim, 1673

[16]     .    Ebu Davud, 4397

[17]     .    Buhari, 2359; Müslim, 2357

[18]     .    Tafsilat için bk.

               – Zâdu’l Meâd, İbn Kayyim, 5/5. İbn Kayyim, burada Allah Resûlü’nün (sav) verdiği hükümlere dair müstakil bir bölüm açar.

               – Ekdiyetu Resûlillah, İbnu’t Talâ’. Allah Resûlü’nün (sav) verdiği hükümlere dair müstakil bir çalışmadır.

[19]     .    Darimi, 163

[20]     .    Nesai, 5399

[21]     .    Nesai, 5397

[22]     .    Darimi, 168; Musannef, İbni Ebî Şeybe, 20346

[23]     .    Darimi, 166

[24]     .    bk. Sahabe Uygulaması Olarak Sünnete Bağlılık, Dr. Aynur Uraler, s. 298-310

[25]     .    İrbad ibni Sariye’den (ra) rivayetle, Allah Resulü (sav) şöyle buyurur:

“Gerçekten benden sonra kim yaşarsa pek çok ihtilaflara şahit olacaktır, dolayısıyla size gereken sünnetime ve doğru yolum üzerinde bulunan halifelerimin sünnetine sarılınız. Bu sünnetlere adeta azı dişlerinizle ısırırcasına sımsıkı sarılın.” (Ebu Davud, 4607; Tirmizi, 2676)

Önerilen makaleler