SÖZÜN EN GÜZELİ

وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوًّا مُب۪ينًا

“Kullarıma de ki: ‘(Birbiriyle iletişime geçtiklerinde) en güzel olanı söylesinler. Çünkü şeytan, (kullandıkları sözcüklerle) aralarını bozmaya çalışır. Şüphesiz ki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.’ ”[1]

Allah’ın adıyla,

Allah’a (cc) hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Güzel söz, Allah’ın (cc) kendi katına yükselttiği ve kullarına emrettiği sevdiği amellerdendir:

“Kim izzet arıyorsa hiç şüphesiz, izzetin tamamı Allah’a aittir. Güzel söz O’na yükselir. (Güzel sözü) salih amel yükseltir. Kötülüklerle tuzak kuranlar için, çetin bir azap vardır. Bunların tuzakları bozulur, yok olur gider.”[2]

“(Hatırlayın!) Hani biz İsrailoğullarından: ‘Yalnızca Allah’a ibadet edin, anne babaya, yakın akrabaya, yetimlere ve miskinlere/ihtiyaç sahibi yoksullara iyilik yapın. İnsanlara güzel söz söyleyin. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin.’ diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç (büyük çoğunluğunuz) sözünüzden döndünüz ve hâlâ yüz çevirmeye devam etmektesiniz.”[3]

Nitekim geçim sıkıntısı, hastalık gibi bir nedenle ebeveyne, akrabalara ya da muhtaçlara yardım edemediğinde güzel söz söyleyerek onları teselli etmek emredilmiştir:

“Rabbinin rahmetini umduğundan dolayı onlardan yüz çevirirsen onlara yumuşak söz söyle.”[4]

Bu ay yazımıza konu edindiğimiz ve tefsirine odaklandığımız ayetin ışığında güzel sözün insanların kulluğu ve kendi aralarındaki ilişkilerindeki etkisini ve önemini anlamaya çalışacağız.

Kullarıma de ki: “(Birbiriyle iletişime geçtiklerinde) en güzel olanı söylesinler.”

Ayetin nüzul sebebiyle ilgili tefsir kaynaklarımızda geçtiğine göre, “Mekkeli müşrikler, müminlere yönelik eziyet verici ifadeler kullanıyor ve onlara zulmediyorlardı. Bu durumu Resûlullah’a (sav) şikâyet ettiler ve onlara karşı savaşmak için izin istediler. Onların bu taleplerine cevaben bu ayet nazil olmuştur.”[5] 

Tefsirlerde ayrıca şu olay rivayet edilmiştir: “Bedevi müşriklerden biri Ömer’e (ra) sövdü ve hakaret etti. Ömer de (ra) ona hakaret etti ve onu öldürmek istedi. Bu olay üzerine bu ayet nazil olmuş ve Allah (cc) müşriklerin hakaretlerine misliyle cevap verilmemesini ve onların bu sözlerini alttan almayı emretmiştir.”[6]

Allah (cc) kullarına güzel söz söylemelerini emretmiştir. Bu, sözün tüm muhataplarını kapsayan bir emirdir. Yani karşımızdakinin kim olduğuna bakmaksızın güzel üslupla konuşmamız gerekir. Allah (cc), Firavun gibi yeryüzünde tuğyan etmiş bir zalime karşı dahi güzel ve yumuşak söz söylenmesini emretmiştir:

“Ona yumuşak bir söz söyleyin. Umulur ki öğüt alır ya da korkar.”[7]

Aynı emir, Ehl-i Kitap için de söz konusudur:

“İçlerinden zalim olanlar hariç, Ehl-i Kitap’la ancak en güzel üslupla tartışın. Deyin ki: ‘Bize ve size indirilene iman ettik. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız tektir ve bizler, O’na teslim olmuş kimseleriz.’ ”[8]

Mümin bir kul bilinçlidir, hayatının her alanında İslam’ın ölçüsü vardır. Konuşmalarında bir ölçü olduğu gibi karşısındakine nasıl karşılık vereceğinin dahi özel bir ölçüsü vardır. Yani kendisine söylenene misliyle karşılık vermesi yerine İslam’ın ona çizdiği kurallara göre cevap vermesi gerekir. Müminin davranışlarını belirleyen ölçü, karşısındakinin tutumu ve davranışları değil, şeriattır.

Bununla birlikte, mümin bir kul aynı zamanda dininin davetçisidir. Onun sözleri ve davranışları, temsil ettiği dinin bir yansıması olmalıdır. Allah (cc), davetçi kullarına muhataplarıyla güzel bir üslup içinde tartışmalarını ve onlara yumuşak sözler söylemelerini emretmiştir. Bu hem Rabbimizin (cc) emrini yerine getirmek hem de muhatabın davete icabet etmesine vesile olmak açısından önemlidir. Ayrıca bu yaklaşım, muhatabın davet karşısında olumlu bir izlenim edinmesini sağlar.

“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel şekilde sav. (Bir de bakarsın ki) seninle arasında düşmanlık olan kimse, sıcak/samimi bir dost oluvermiş.”[9]

Yaşadığımız toplumda âdeta bir cinnet hâli söz konusu. Trafikte, markette, sokakta… insanlar en ufak bir olayda öfke patlaması yaşıyor ve küçük olayların geri dönüşü olmayacak büyük sonuçları olabiliyor. Müslimler olarak bu toplumun bir parçasıyız ve toplumun bu hâle gelmesine neden olan aynı şartlarda yaşıyoruz. Bundan dolayı karşılaştığımız durumlarda çok dikkatli olmalı, sabırlı olmalı ve davetimize zarar verecek söz ve davranışlardan kaçınmalıyız. 

“Bu (ahlaka) sabredenlerden başkası eriştirilmez. Bu (ahlaka) ancak (hayırdan) büyük bir payı olandan başkası eriştirilmez.”[10]

Güzel Sözün Kulluk Üzerindeki Etkisi

Kulun amelleri, kullandığı kelimelere/sözlere göre şekillenir. Ağzından hayır ve güzel sözler çıkan bir kimsenin amelleri o yönde ıslah olacağı gibi ağzından hoş olmayan, kaba ve olumsuz sözler çıkan bir kimsenin amelleri de ifsad olacaktır.

“Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakının ve doğru/sağlam/adil söz söyleyin. (Allah da buna karşılık) amellerinizi ıslah etsin, günahlarınızı bağışlasın. Kim de Allah’a ve Resûl’üne itaat ederse, şüphesiz ki büyük bir kurtuluş ve kazanç elde etmiş olur.”[11]

“Her sabah organlar, dile nida eder: ‘Bizim hakkımızda Allah’tan kork! Sen istikamet bulursan biz de istikamet buluyoruz. Sen sapıtırsan biz de sapıtıyoruz.’ ”[12]

Söz, aklın terazisidir. Herhangi bir konuyu ifade ederken kullandığımız sözler, o konuya dair iç dünyamızın bir yansımasıdır. Bir olay yaşarken kullandığımız ifadeler, bir istişare ortamında fikrimizi paylaşırken söylediğimiz sözler ve bir kardeşimize veya hocamıza soru sorarken seçtiğimiz kelimeler, meseleye dair kalbimizde/aklımızda ne olduğunun göstergesidir.

Resûlullah’ın (sav) sünnetine baktığımızda bu meseleye azami derecede dikkat ettiğini görmekteyiz. Herhangi bir beldeye bir görevli göndereceği zaman o kişinin isminin anlamının güzel olması Resûlullah’ın (sav) hoşuna giderdi. Veya bir yol seçeceği zaman adı güzel olan yolu tercih ederdi. Örneğin Hudeybiye Antlaşması yapılırken Mekke’nin elçisi olarak gelen Suheyl’i (ra) gördüğünde Resûlullah (sav) “İşiniz kolaylaştı.” buyurmuştur.[13]  Bu, Suheyl’in (ra) karakterinden kaynaklı olduğu gibi aynı zamanda Suheyl ismi, سهل kelimesinden türemiştir ve anlamı kolay olan demektir.

Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: ‘Ne hastalığın bulaşması vardır ne de uğursuzluk vardır. Ancak fe’l benim hoşuma gider.’

Bunun üzerine sahabe, ‘Ey Allah’ın Nebisi! Fe’l nedir?’ diye sordu.

Allah Resûlü (sav) şöyle cevap verdi: ‘Bu, güzel sözdür.’[14]

Resûlullah (sav) olumlu veya olumsuz bir durumu herhangi bir şeyin varlığına veya yokluğuna bağlamazdı. Ancak kendisinin tanımladığı fe’l, herhangi bir durum karşısında güzel, olumlu ve motive edici sözler söylemektir.

Allah (cc) kullarını güzel olan şeylere meyilli yaratmıştır. Örneğin güzel, berrak bir su gördüğümüzde veya bol yeşillikli bir ormana baktığımızda bir rahatlama ve huzur duyarız. İşte güzel sözler de böyledir. Herhangi bir zorluk ve imtihan karşısında kullanacağımız güzel ve olumlu sözler bizi motive edecek, razı olunan bir duruş sergilememizi kolaylaştıracaktır. “Ben yapamam.”, “Neden hep böyle oluyor? Bıktım artık!”, “Ne biçim iş böyle!” gibi olumsuz sözler, iç dünyamızı da olumsuz bir şekilde inşa edecektir. Bu, Resûlullah’ın (sav) yasakladığı ve mümin kula yakıştırmadığı bir haslettir:

“Mümin, çok ayıplayan, çok lanet eden, edebe aykırı konuşan ve kötü söz söyleyen kimse değildir.”[15]

Çünkü şeytan, (kullandıkları sözcüklerle) aralarını bozmaya çalışır. Şüphesiz ki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.

Ayette geçen  نزغkelimesi, bir şeyin içine giren ve onu ifsad eden ve bozan şeyler için kullanılır.[16] Örneğin Yûsuf (as) kardeşleriyle arasının bozulmasını bu kelimeyle ifade etmiştir:

“Dedi ki: ‘Babacığım! İşte bu, benim daha önce gördüğüm rüyamın tevili/gerçekleşmesidir. Rabbim onu gerçek çıkardı. Şüphesiz ki beni zindandan çıkardığında ve şeytan, kardeşlerimle aramı bozduktan sonra sizleri çölden getirdiğinde bana iyilikte bulundu.’ ”[17]

Şeytan, tüm insanlığın düşmanıdır. İnsan hayatına dair ne varsa onu bozmak için çabalar. İnsanın kulluğunu ifsad ederek Rabbiyle arasını bozmaya çalıştığı gibi insanlarla da arasını bozmak için uğraşır. Ve şeytanın en fazla ifsad etmeye çalıştığı şey, insanın dilidir. Kulun dili ifsad olduğu zaman iç dünyası ifsad olduğu gibi insanlarla arasındaki ilişki de bozulur.

“Her sabah organlar, dile nida eder: ‘Bizim hakkımızda Allah’tan kork! Sen istikamet bulursan biz de istikamet buluyoruz. Sen sapıtırsan biz de sapıtıyoruz.’ ”[18]

Şeytan, yalnızca müminlerin kendi aralarındaki ilişkileri bozmakla yetinmez, aynı zamanda müminlerle davetin muhatabı olan müşriklerin de arasını bozmaya çalışır ki müşrik, davete icabet etmesin. Bu amacına ulaşmak için insanların dilini ve üslubunu bozmaya yönelir. İşte bu noktada mümin bir kul, karşısındakinin olumsuz üslubuna karşı dikkatli olmalı ve şeriatın ölçülerinden ayrılmamalıdır.

Bir insan, kötü bir üslupla karşılaştığında kendine hâkim olup güzel üslubunu korumakta zorlanabilir. Böyle bir durumda şeytandan Allah’a (cc) sığınmamız gerekir. ”نزغ” kelimesinin geçtiği diğer ayetleri incelediğimizde müşrikler davete olumsuz tepki verdiklerinde, güzel bir tutum sergilemeye çalışırken şeytanın verdiği vesveseler için bu kelimenin kullanıldığını görüyoruz.

“Onları hidayete çağırsanız, sizi duymazlar. Onların sana baktığını görürsün, fakat onlar görmezler. (Bütün bunlara rağmen) sen af yolunu tut, iyi olanı emret ve cahillerden yüz çevir. Şeytandan sana bir dürtü/vesvese gelirse, Allah’a sığın. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.”[19]

“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel şekilde sav. (Bir de bakarsın ki) seninle arasında düşmanlık olan kimse, sıcak/samimi bir dost oluvermiş. Bu (ahlaka) sabredenlerden başkası eriştirilmez. Bu (ahlaka) ancak (hayırdan) büyük bir payı olandan başkası eriştirilmez. Şayet şeytandan sana bir dürtü/vesvese gelirse, Allah’a sığın. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.”[20]

Tüm bu fayda ve etkileriyle birlikte güzel söz bir sadakadır. Hepimizin, vücudumuzdaki her eklem için bir sadaka borcu vardır. Yetişkin bir insanda yaklaşık 360 eklem bulunduğuna göre, her gün 360 sadaka borcumuz olduğu söylenebilir. Rabbimiz, merhameti ve keremiyle, gözümüzde küçük görünen günlük yardımlaşmalarımızı dahi sadaka olarak kabul etmektedir. Ve güzel söz söylemek de bunlardan biridir.

“İnsanın her eklemine, Güneş’in doğduğu her gün için bir sadaka gerekir. İki kişi arasında adaletle hükmetmen sadakadır. Bir adamı bineğine bindirmene yardım etmen veya eşyasını onun üzerine yüklemen sadakadır. Güzel söz söylemen sadakadır. Namaza doğru attığın her adım sadakadır. Yoldan zararlı bir şeyi kaldırman sadakadır.”[21]


[1] 17/İsrâ, 53

[2] 35/Fâtır, 10

[3] 2/Bakara, 83

[4] 17/İsrâ, 28

[5] bk. Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 43290 No.lu nakil.

[6] bk. Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 43291 No.lu nakil.

[7] 20/Tâhâ, 44

[8] 29/Ankebût, 46

[9] 41/Fussilet, 34

[10] 41/Fussilet, 35

[11] 33/Ahzâb, 70-71

[12] Tirmizi, 2407

[13] bk. Buhari, 2732

[14] Buhari, 5776; Müslim, 2224

[15] Tirmizi, 1977; İbn Hibbân, 192, Musned 3916; Mustedrek, 29

[16] El-Mufredât, Râğıb El-İsfahânî, n-z-ğ maddesi; İbn Fâris, Mekâyîsu’l Luğa, n-z-ğ maddesi

[17] bk. 12/Yûsuf, 100

[18] Tirmizi, 2407

[19] 7/A’râf, 198-200

[20] 41/Fussilet, 34-36

[21] Buhari, 2989; Müslim, 1009

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver