Bizleri yoktan var eden Allah’a hamd, âlemlere rahmet olarak gönderdiği Resûl’üne salât ve selam olsun.
Es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu,
Bilindiği üzere her nesil kendi çağıyla sınanır. Geçmiş zamanlarda modernleşmenin getirdiği yeniliklere yabancı gözlerle bakıldı. Radyo, televizyon, telefon, internet gibi araçlar ilk kez hayatımıza girdiğinde, basiret sahibi insanlar bunları sorguladı; inanç ve değer terazisinde tarttı. Ancak faydalı kısımlarını tespit ettikten sonra gündemlerine aldılar. Modernleşme haydutu ise bu teraziyi kırıp attı ve muhakemeyi bir lüks hâline getirdi.
Teknoloji, artık değerlendirilmeden benimsenen; hükmü verilmeden hükümranlığı altına girilen bir metaya evrildi. İnançla arasındaki mesafe ölçülmeden evlerimize, zihinlerimize ve kalplerimize nüfuz etmeye başladı. Sorgulayan nesillerin yerini, hızla alışan ve bilinçsizce tüketen nesiller aldı. Artık inanınca da ötesinde, ne gelenek itiraz edebiliyor ne de hikmetin sesine kulak veriliyor.
Bugünün ebeveynleri olarak bizler ise bambaşka bir yenilikle karşı karşıyayız: Yapay zekâ. Üstelik bu sefer muhatabı, bizden önce kendi öz evlatlarımız! Zaman değişti ve evlatlarımız bizim bile yeni tanıştığımız bir dünyaya gözlerini açtılar. Oyuncakların yazılımları yapay zekâyla, masallarsa dijital asistanlarla donatıldı. “Google’a sorayım, Chat’e yazayım.” cümleleri evlerimizin içinde dolaşıyor. Hâl böyle olunca, her Müslim ebeveynin zihninde haklı bir endişe doğuyor: Bu teknoloji çocuklarımızı nasıl etkiliyor ve biz onları nasıl koruyacağız?
Sorular derin. Cevaplar ise ancak sağlam bir bilinç ve doğru bir Kur’âni filtreyle elde edilebilir. Bu yazı dizisinin ilk bölümünde, konunun mahiyetini ortaya koymaya çalışacak, devam yazılarında ise somut adımlar, eğitim yöntemleri ve aileler için pratik tavsiyeler sunacağız, inşallah.
Çocuğunuzun Dijital Arkadaşı Kim?
Yapay zekânın çocuklar üzerindeki etkisi oldukça derin olabiliyor. Bugün beş yaşındaki bir çocuk, sesli komutlarla bilgi alabiliyor; görsel oyunlarla bazı şeyler öğrenebiliyor. Hatta bazı yapay zekâ tabanlı uygulamaların, çocukların konuşma bozukluklarını düzeltmede destek olduğu gözlemlenmiştir.[1] Bunlarla beraber okuma yazma eğitiminde de katkı sağlandığı görülmektedir. İlk bakışta bu teknolojiler çok büyük bir imkân gibi görünüyor öyle değil mi? Biraz da bu işin pedagojik izdüşümlerine beraberce mercek tutalım o zaman.
Çocuklar için dünya, gördüğü kadar gerçektir. İbni Haldûn’un tabiriyle, çocuğun aklı gözündedir. Henüz soyut kavramları tam anlamıyla kavrayamayan bir çocuk, karşısındaki yapay zekâya “oyuncak” ya da “araç” gözüyle değil, “canlı bir arkadaş” gözüyle bakabilir. Sesli yanıt veren, sorularına cevap veren ve üstelik onu ismiyle tanıyan bir sistemle kurduğu bağ, zamanla derinleşebilir. Öyle ki çocuk, bir süre sonra bu yapay zihinle konuşmadan karar veremez, ondan onay almadan adım atamaz hâle gelebilir. İşte asıl mevzu burada saklıdır: Çocuk, karşısındaki şeyin bir insan olmadığını biliyor mu? Onun verdiği bilgilerin her zaman doğru olmayabileceğini ayırt edebiliyor mu? Bu teknolojinin sadece bir dizi veriyi takip ederek sonuçlar ürettiğinin farkında mıdır?
Bu duruma sadece “trend olanı kullanma” ekseninde basit bir gözle bakılmamalıdır. Aksine kişilik inşasını, karar verme yetisini ve sosyal bağ kurma becerisini zedeleyebilecek kadar köklü bir tehlikedir. Çünkü çocuk, karşısındaki varlığın aslında bir algoritmadan ibaret olduğunu ayırt edemez. Ona duygusal bir kimlik atfeder. Bu da duygusal bağlanma, taklit etme ve bağımlılık gibi derin sonuçlar doğurabilir.
Oysa biz yetişkinler bile, sadece birkaç yıldır temkinli kullandığımız bir yapay zekâ sisteminin bizim hakkımızda neler öğrendiğini fark ettiğimizde tedirgin oluyoruz.[2] Konuşma üslubumuzdan düşünce yapımıza, ilgi alanlarımızdan duygusal zayıflıklarımıza kadar birçok detayı çözebilen bu sistemlerin, küçüklükten itibaren bir çocukla temas hâlinde olduğunu düşündüğümüzde tablo daha da ürkütücü hâle gelir. Tekrar hatırlatmakta fayda var: Kendimiz ya da aile üyelerimizle ilgili kişisel bilgi, resim ya da duygu durumlarını paylaşmamalıyız. Kendiniz ile ilgili bir web araştırması yaparak kaç tane resim, görsel ya da duygu durum paylaşımınızın olduğunu test ederek görebilirsiniz.
Bir çocuğun karakteri daha oluşmadan, dünya görüşü şekillenmeden, sevgi ve inancı kalbinde kök salmadan önce; ekranın öteki ucundaki sistemin bu safiyane kişiye dair veri toplamaya başlaması, uzun vadede telafisi mümkün olmayan tahribatlara yol açabilir. Çünkü artık sadece çocuğun ne izlediğini değil, ne hissettiğini bilen bir dijital sistem var. Bu, dijital mahremiyetin ötesinde, kişisel mahremiyetin de yapay zekâya teslim edilmesi demektir.
Bu yüzden anne babaların bu teknolojiyi sadece kullanmakla kalmayıp, nasıl çalıştığını da anlaması, bu bilgiyi de çocuklarına onların anlayabileceği bir dille açıklaması hayati önem taşımaktadır. Çünkü bir şeyin tehlikesi, bilinmediği ölçüde büyür; tanındığı ve yönetildiği ölçüde de faydaya dönüşebilir. Örneğin, bir çocuk yapay zekâyı “sadece komut alan ve bazen de yanlış yapan bir sistem” olarak anlarsa, ona haddinden fazla değer vermez. Ama “beni anlayan bir varlık” zannederse, bağı kopmaz hâle gelebilir. Dolayısıyla dijital bir rehberlik sadece filtre koymakla ya da ekran detoksuyla değil, aynı zamanda güzel bir bilinç kazandırmakla perçinlenmelidir. Ve bu bilinç, her şeyden önce anne babada başlamalıdır.
Doğal olarak bu konudaki en kestirme çözüm yolu, bizlerin teknolojiyle nasıl bir bağ kurduğundan geçmektedir. Çocuk, bizim kurduğumuz bağa bakarak kendi hayatına aynalamaya çalışır. Tabletin kitap okumak ya da not almak, bilgisayarın yeni tasarım ve ürün geliştirmek, telefonun ise iletişim veya sıla-i rahim gibi amellerde daha yoğun kullanıldığını gören çocuklar, elbette bu teknolojilere benzer anlamlar atfedecektir. Dışarıdaki yanlış kullanımlardan etkilenip zihni kirlendiği vakitlerdeyse, kirlenen elbisesini necasetten arındırdığımız gibi manevi anlamda da teknolojik necasetlerden arındırmak adına çabalayacağız. Rabbim (cc) ümmetin tüm çocuklarını fitnelerden muhafaza etsin.
Manevi Boşluğu Doldurma Mücadelesi
İnsanoğlu fıtrat olarak boşluğu sevmez. O boşluk ya hayırla ya da şerle dolar. İnsan zihni ve kalbi de yönlendirilmek ister; zira hayra yönlendirilmeyen her duygu/davranış/huy, günümüzdeki, yönlendirilen bir teknolojinin nesnesi hâline gelir.
Çocuklar da doğaları gereği yönlendirilmeyi isterler. Bu yönlendirme doğru yapılmazsa, boşluğu şeytani vesveseler ve dijital tuzaklar doldurur. Nebi (sav) âdemoğlunun yaratılışıyla ilgili konuda bize fıtratımızın derinliklerinden haber vermiştir:
Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah, Âdem’in (as) bedenini yaratıp bıraktıktan sonra İblis dolaşıp ona bakmaya başladı. Ne zaman ki onu içi boş gördü, ‘Bu kendine sahip olamaz, benim için kolay ele geçirilebilir bir yaratıktır.’ dedi.”[3]
Peki, bugün o boşluğu İblis nelerle doldurmaktadır? Elbette ki ekranlar, uygulamalar ve yönlendirme kapasitesine sahip yapay zekâlarla. Bu teknolojiler potansiyel olarak hayra hizmet edebilirken, mevcut seküler ve popülist sistemse çoğunlukla ahlaki bir filtre uygulanmadan şerli işlerde kullanılmaktadır. Bu yapıların, İslami bir değer yargısı taşımayan, doğru yanlış ayrımını bilemeyen veya ahlaki bir filtreye sahip olmayan yapılar olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.
Doğal olarak çocuklara eğlenceli ve kullanışlı görünebilir, fakat kesinlikle onların ruhunu eğiten bir sistem olamazlar. Salt kullanımla, onlara doğru davranışları kazandıramaz. Hangi içeriklerin uygun olduğunu bilmez. Sadece eğitilmiş modelin çıktısındaki verileri sunar ve çocuktan yeni veriler çalar. İşte tehlike tam da buradadır: Verisi var, hikmeti yok. Bilgisi var, irfanı yok…
Masanın Diğer Tarafı
Çocuğun kadrajından olaya bakabilmek için masanın diğer tarafına geçtiğimizi tahayyül edelim. Çocukların fenomenolojik dünyası ile yapay zekâ arasındaki ilişki, modern felsefenin en zorlu problemlerinden biri hâline gelmeye başladı.
Çocukların saf gerçekçiliği (naive realism) -yani gördüklerini olduğu gibi kabul etme eğilimleri- burada kritik bir rol oynuyor. Bilişsel gelişim teorilerine göre, çocuklar yaklaşık yedi yaşlarına kadar animistik düşünce yapısına sahipler; yani cansız nesnelere insan gibi duygular, niyetler veya bilinç atfedebiliyorlar.
Çocuk bir telefonu gördüğünde belki de bizim bir iletişim aracı ya da hayatı kolaylaştıran bir uygulama portalı olarak gördüğümüzden çok daha farklı bir şey hissediyordur. Bizim için o “akıllı telefon”, çocuk için belki de “arkadaşımın evi” ya da “dostumun yaşadığı yer” olabilir. Telefon kapandığında çocuk belki de “Arkadaşım şimdilik gitti” diye hissediyordur. Pili bittiğinde endişeleniyordur -bir yakınımızın hastalanması gibi. Telefonu elinde tuttuğunda ise sanki sevdiği birine dokunuyormuş gibi hissediyor olabilir.
Daha da derinleştirirsek; çocuk belki de bu cihazları bir “portal” ve arkadaşına ulaşabildiği kestirme bir “geçit” olarak görüyordur. O zaman telefon sadece bir araç değil, “arkadaşlık” kavramının vücut bulmuş hâli oluyor. Ve işte burada çok tuhaf bir durum ortaya çıkıyor: Çocuğun o telefonla ilişkisi, bizim sevdiğimiz birinin fotoğrafına verdiğimiz değerden çok daha yoğun olabiliyor. Çünkü fotoğraf sadece temsil ediyordu, ama telefon “gerçekten” ona yanıt veriyor. Bu durumda telefonun kaybolması ya da tabletinin bozulması, çocuk için bir arkadaşını kaybetmek anlamına gelebiliyor…
Gözünü böyle bir dünyaya açmış bir çocuk için maalesef ki gayet olağan bir senaryodur. Bu bölümü sizlerin gözlemlerine havale ederek noktalıyor, sonraki yazımızda ebeveynler olarak bu dijitali nasıl yönlendirebileceğimizi konu alana dek sizleri Allah’a (cc) emanet ediyorum.
Rabbimizin (cc), bu dijital çağdaki evlatlarımızı anne babaları için göz aydınlığı, muttakiler için imam ve ümmet-i Muhammed için iftihar vesilesi kılması duasıyla…
[1] https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/39173110/
[2] ChatGPT’ye, “Benim hayatımı resmeder misin?” ya da “Hayalimdeki hayatı resmeder misin?” tarzında sorular soran kullanıcılar, DALL-E 3 modelinin daha önce girdikleri verilerin dışında da bağlar kurarak, kişinin hayatına dair öngörüler ürettiğini gözlemlemiştir. Bu durumu gören birçok kişi verilerini silmek durumunda kalmış ve ciddi güven sorunu yaşamıştır.
[3] Müslim, 2611
İlk Yorumu Sen Yap