HİDAYET

Ebû Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav), Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu bildiriyor:

“Ey kullarım! Zulmetmeyi kendime haram kıldım. Sizin aranızda da zulmü haram kıldım. Onun için sakın birbirinize zulmetmeyin!

Ey kullarım! Benim hidayete erdirdiklerim dışında hepiniz dalalettesiniz! Benden hidayeti isteyin ki ben de sizi hidayete ileteyim!

Ey kullarım! Benim doyurduklarım hariç hepiniz açsınız! Benden yiyecek isteyin ki ben de size yiyecekler ihsan edeyim!

Ey kullarım! Benim giydirdiklerim haricinde hepiniz çıplaksınız! Benden giyecek isteyin ki size giyecekler bahşedeyim! Ey kullarım! Gece gündüz hepiniz günah işliyorsunuz. Ben de bütün günahları affederim. Onun için benden bağışlanma dileyiniz ki sizleri bağışlayayım!..”

Allahu Teâlâ’nın bize yönelik önemli iltifat ve hatırlatmalarını içeren bu hadisi daha iyi kavramak için incelemeye devam ediyoruz.

Hadiste, insanın dalalette oluşu, açlığa mahkûm oluşu, ibadete ihtiyacı ve Yaratan’ına karşı daima günah işler duruma düşmesi vurgulanmıştır.

İnsan ile İlah arasında en önemli ve belirgin farklardan biri budur. İlah doğruluk üzeredir; yiyeceğe, kıyafete ihtiyaç duymaz. Yaptıklarından sorgulanmaz ve bu nedenle O’nun için günah söz konusu değildir. Âciz ve zayıf olan, insanlar gibi bir şeylere ihtiyaç duyan nasıl ilah olabilir ki! İlah’ta âcizlik olmaz, yardıma ihtiyaç duymaz, eksik sıfatlarla bezenmez. İnsan da dâhil bütün varlığı var eden, sonra onlara ihtiyaçlarını ulaştıran, sonra her dua ettiklerinde dualarını işitip icabet eden İlah’ın muhtaç olması nasıl düşünülebilir?

“De ki: ‘O Allah (zatında, sıfatlarında ve fiillerinde) birdir. Allah (her şeyin kendisine muhtaç olduğu, kullarının duayla yöneldiği) Es-Samed’dir. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O’nun dengi değildir.’ ”[1]

İhlâs Suresi’nde Allah’ın (cc) birliği anlatılır. Ardından, “O Samed’dir.” buyurulur. Allah’ın Es-Samed oluşu;

1- Ebû Hureyre’ye göre, hiç kimseye ihtiyacının olmaması ve her varlığın O’na muhtaç olmasıdır.[2]

2- İbni Abbâs’a göre, bela ve musibet ânında kendisine yönelinendir.[3]

3- Yine İbni Abbâs’a göre, yemek yemeyendir.[4]

4- Enes ibni Mâlik’e göre, yemeyen ve içmeyendir.[5]

5- Saîd ibni Cubeyr’e göre, tüm sıfat ve fiillerinde kâmil olandır.[6]

Es-Samed için bu anlamları tespit ettikten sonra ayeti bir daha okuyabiliriz:

“De ki: ‘O Allah (zatında, sıfatlarında ve fiillerinde) birdir. Allah (her şeyin kendisine muhtaç olduğu, kullarının duayla yöneldiği) Es-Samed’dir.’ ”[7]

Allah’ın (cc) tek/ehad oluşu, benzersiz ve eşsiz oluşu, O’nun samed olmasındandır. Zira Allah (cc) samed olmayıp muhtaç olsaydı, yiyip içseydi, âciz ve zayıf olsaydı, bu sıfatlara haiz çok varlık olduğundan tek, eşsiz ve benzersiz olamazdı. Ankebût Suresi’nin 6. ayetinde bu hakikat anlatılır:

“Kim cihad ederse, kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz ki Allah, âlemlere (ve onların kulluğuna) muhtaç değildir.”[8]

Buradan Allah (cc) dışında kendisine ibadet edilip ilah veya rabb edinilen varlıkların batıl olduğuna dair güçlü bir itiraz çıkmaktadır.

İlah, eşsiz ve benzersizdir. Tektir. Samed olup mahlukun ihtiyaç duyduklarına hiçbir ihtiyacı olmayandır. Tüm sıfat ve fiillerinde kâmil olandır.

O hâlde söyleyin, kendisine dua ettiğiniz, fayda ve zarar beklediğiniz, ihtiyaçlarınızı karşılayacağını umduğunuz, kanun yaptırıp ilah edindiğiniz varlıklar samed midir? Yemez ve içmezler mi? Muhtaç değiller mi? Bütün özellikler ve davranışlarında kâmiller mi?! Elbette hayır! O hâlde nasıl çevriliyorsunuz?

Özünde cahil, aceleci ve zalim olarak yaratılan insanın bu hâliyle doğru yolda olmadığı açıktır. İnsanın bir irşad edene ihtiyacı vardır. O da Allah’tır (cc).

Hiçbir şey bilmez hâlde annesinin karnından çıkıp dünyaya, “Merhaba” diyen çocuğa süt emmeyi, nefes almayı, ağlamayı öğreten, izlemeyi ve izleyerek öğrenmeyi ilham eden Allah’tır. Sonra çocuğa konuşmayı/beyanı öğreten de Allah’tır. Bunlar Allah’ın (cc) insanı hidayet etmesidir. Fakat hadiste bahsedilen hidayet bu değildir. Ergenlik çağından sonra insanın karşısında beliren hak yol ve batıl yol seçeneklerinde karşımıza Allah’ın (cc), hidayeti çıkar. Bu İlahi hatırlatmadan şu sonuçlara ulaşmamız mümkündür:

1- El-Hâdî, hidayet eden Allah’tır. Bu, insana doğru olanı göstermek anlamındaki hidayettir. Ayrıca insanların kalplerinden batılı silip onları doğru yola muvaffak kılmaktır.

2- İnsanın hidayet bulması asla kendi elinde değildir. Kimse “Ben diledim ve hidayeti buldum.” diyemez. İnsan sadece hidayete giden yolda sebeplere yapışır; araştırır, dua eder, salih amel yapar. Hidayeti celbeden bu amellerinin vesilesiyle Allah (cc) kuluna hidayet eder.

3- Yollar hak ve batıl olarak iki kısım olduğu gibi insanlar da hidayet üzere olanlar ve sapanlar olmak üzere iki sınıftır. Bu ikisi arasında gri bir ton ve orta bir hâl yoktur.

4- İnsanın hidayet ve dalalet ikilisine dair kendisini muhasebe etme zorunluluğu vardır. Böylece hidayet üzere olan şükreder ve sımsıkı hidayete tutunur. Dalalette olan da kendisi için doğru bir çıkış aramaya gayret eder.


[1] 112/İhlâs, 1-4

[2] Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 85545

[3] Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 85548

[4] Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 85549

[5] Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 85551

[6] Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 85558

[7] 112/İhlâs, 1-2

[8] 29/Ankebût, 6

Önerilen makaleler