EKSİK PARÇA BULUNDU

Arabalardan iniliyor. Daha önce asla benzeri görülmemiş bir kalabalık. İnsanlar kalabalıkta kaybolmamak için tanıdıklarının ellerinden, elbiselerinden tutmuş, yürüyorlar. Etrafta beyazlara bürünmüş insanlar. Herkes bir noktaya doğru akın ediyor. Şöyle bir göz gezdirmek, etraftaki tepeciklerden süratle gelen binlerce insanı görmeye kâfi. Herkes aynı hedefe varmak için hareket hâlinde. Sabit duran kimse yok. Akıllardan, bu manzaranın mahşerin provası olduğu geçiyor. Tıpkı Sûr’a üflendiğinde insanların bir noktaya akın akın gitmesi gibi:

“Sûr’a üfürülmüştür. (Bir de bakarsın ki) kabirlerinden çıkıvermişler ve Rablerine doğru süratle akın etmektelerdir.”[1]

Etraf yabancı, ama bir o kadar tanıdık. Uzun süre sonra eve geri dönmek gibi. Heyecan ve merak yüreklere eşlik ediyor. Adımlar kalabalıktan dolayı fazla hızlı değil. “Herkes tam mı?” diye ara ara kontroller yapılıyor. İnsan seline kapılınca nasıl geri dönerim, korkusu. Yakıcı güneş. Serin gölge. Soğuk mermer. Telaşla etrafa bakınma. Acaba görülebilir mi buralardan, bakışları. Kısacık bir ân köşelerden birinden siyah altın nakışlı örtünün az da olsa görülmesi. O ilk kısacık ân. “Onu gördüm!” diye yanındakilere sevinçle seslenmek. Sonra usulca, “Seni gördüm, ey güzellik!” diye göz yaşıyla, sükûnetle içe dönmek. Dilden dökülen dualar. Ama o kısacık ân, anlık bakış yetmiyor. Ne zaman tamamen göreceğim seni, telaşı. Yürüyen merdivenlerle aşağı kata, onun olduğu zemine insan seliyle iniliyor.

Ve işte orada, bütün ihtişamı, sadeliği, vakur duruşu, asaletiyle. İşte orada. Kâbe… Beytullah… Tavaf yapan binlerce insan etrafında pervane olmuş vaziyette. Önce hayranlıkla onun ihtişamı izleniyor. Sonra hızlıca tavaf yapanların arasına katılma isteği yüreklerde yanan bir ateş gibi. Allah’ın misafirleri olarak Evinin etrafında dönmek. Rahmetini umarak Rahmân’ın. “Emrine icabet ettim” diyerek. “Emret Rabbim, geldim. Bana emret ki sana kulluk yaparak yüceleyim!” diyebilmek için Allah Resûlü’nün (sav) sözleri ağızlardan süzülüyor:

“Lebbeyk, Allahumme Lebbeyk. Lebbeyke lâ şerîke leke Lebbeyk. İnnel hamde ve’n ni’mete leke ve’l mulk, lâ şerîke lek.”

Her bir adımında bir günahın silindiğini umarak adımlarına bakmak. Bu mübarek mekânda Allah Resûlü’nün (sav) emrini yerine getirmek için kimseye eziyet vermemeye çalışmak. Diller dualarla, zikirlerle ıslak. Gözler pür dikkat Kâbe’de. İnsan her köşesini hafızasına kazıyıp ezberlemek istiyor. Yakına, daha da yakına gidebilir miyim arzusu. Yüzlerce insanla örülen etten duvar. Makâm-ı İbrâhîm. Haceru’l Esved hizasında kalkan eller onu selamlıyor. Yüzlerce ağızdan “Bismillahi Allahu Ekber!” sesleri. “Haceru’l Esved bizi bekler belki.” diye bir düşünce. Sızı. Her şavfta ona uzaktan selam vermek. Sızı. Yedinci şavftı tamamlayıp son selamı verip huzurdan çekilmek. Başka bir sızı.

Tavaf sonrası hemen Kâbe’nin önünde namaz. Kâfirun ve İhlas Surelerini yere bakarak değil, Kâbe’ye bakarak okumak. Belki de Allah Resûlünün (sav) durduğu yerde kıyamda durup aynı ayetleri telaffuz etmek ya da Abdullah ibni Mes’ûd’un (ra) dövüldüğü, Ömer’in (ra) hicret öncesi son namaz kıldığı yerde. Namaz sonrası zemzem. O zemzem ki susuzluğa ve gönüllerdeki sızılara merhem niyetiyle yudumlanıyor. İçilirken edilen dualar. Kalbe, dile, hastalıklara… ve sa’y. Bir annenin yüzyıllar öncesindeki teslimiyetinin anısı. Binlerce insanın iki tepe arası koşuşu. Teslimiyetle beraber çabanın gerekliliği:

“Şüphesiz insana, kendi çabasının dışında bir şey yoktur.”[2]

Sa’yın bitimi ve saç kesimi. Sakin bir hüzün. Yorgun bir beden.

Tekrar Kâbe’yi görme arzusu. Bir iki saatlik ayrılığın günler sürmüş gibi hissettirmesi. Tekrar yanına koşturmak. Tıpkı küçük bir çocuğun annesine koşması gibi. Onu görünce, “Geldim, bak!” diye sevinmek insana huzurlu bir sükûnet veriyor. Evden kilometrece uzakta, ama asıl evinde olma hissi. İçindeki eksik parçanın tamamlandığını hissetmek. Nasılını hiç bilmeden, tastamam olduğunu hissetmek.

Binlerce seveni sadece onu daha fazla seyredebilmek için birbiriyle yarış ediyor. Beytullah’ı görmeyi engelleyen biri olunca hemen yer değiştiriliyor. Yeter ki gözler onu görsün. “Seni görmek ne büyük saadet, ey güzellik! Resûl (sav) hicret ederken neden bu kadar üzülmüş, şimdi daha iyi anlıyorum. Seni arkada bırakmak nasıl bir acıdır kim bilir…”

Kâbe, Allah’ın evi. Kur’ân’ın verdiği hissi veriyor. İnsana bambaşka bir yerde olduğunu iliklerine kadar hissettiriyor. Âdeta ruhu olan capcanlı bir ev. Kendinden başka hiçbir yere baktırmıyor. “Ben, bambaşka bir evim, capcanlıyım. Bana bak. Başka yere bakmaya hacet yok. Ben buradayım. Aradığın burada!”

Kâbe. Etrafında gece gündüz, yaz kış, 7/24 hiç durmaksızın kalplerinde Rabblerine olan meyille etrafında dönen binlerce insan. Bu ihtişam İbrâhîm’in (as) duasını hatırlatıyor. Allah’ın dualara icabet edişini, rahmetini, Eş-Şekûr oluşunu, İbrâhîm’e (as) ne kadar değer verdiğini… Meraklı bir soru geçiyor zihinlerden: “İbrâhîm (as) duasını ederken bu kadar fazla kalbin buraya meylettirileceğini düşünmüş müydü acaba?”

“Rabbimiz! Şüphesiz ki ben, ailemden bir kısmını namazı dosdoğru kılsınlar diye senin mukaddes evinin (Kâbe’nin) yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. İnsanlardan bir kısmının kalplerini onlara meylettir/onlara karşı ilgili kıl…”[3]

Yüzlerce insanın dilinden ayetler dökülüyor. Vahyin indiği bu kutsal topraklarda Kur’ân’ı okumak. Şiddetle karşı çıkan kafirlere ise, “Neredesiniz siz ve övündüğünüz atlarınız, putlarınız. Hani neredesiniz?” diye sormak. Onlardan hiçbir emare görememek ya da fısıltılarını dahi duyamamak:

“Onlardan önce nice kavimleri helak ettik. Onlardan birini hissediyor ya da gizlice yaptıkları konuşmaları duyuyor musun?”[4]

Kur’ân’ın sesinin ise yerlerde ve göklerde yankılanması. Allah Resûlü’nün (sav) sözlerinin, hareketlerinin her yerde yansıması.

“De ki: ‘Hak geldi. Batıl zail oldu. Şüphesiz ki batıl, yok olmaya mahkûmdur.’ ”[5]

Ve bir dua: “Rahmân, Evinin, adı gibi özgür olduğu günleri bize göster!”

Allahumme âmin.

Ve son söz: Ey Beyti Atîk! Seni seviyoruz ve Allah şahit ki özlüyoruz. Senden ayrıldıktan sonra, vallahi, yine eksik kaldık…


[1] 36/Yâsîn, 51

[2] 53/Necm, 39

[3] 14/İbrahîm, 37

[4] 19/Meryem, 98

[5] 17/İsrâ, 81

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver