Yakın zamanda Rahmân’ın (cc) misafiriydik. Kalabalık bir ekiple Rabbimizin Evini ziyaret ettik. Benim ikinci ziyaretimdi. İlki gençlik yıllarımda gerçekleşmişti. Şimdikiyle kıyaslanması imkânsız gibi. Bunun sebepleri bu ayki yazımın konusu olacak. Bismillah deyip başlayalım.
Farkın ilk sebebi tur şirketinin cemaat mensubu iki kişiye aidiyeti ve katılımcıların da aynı ailenin üyeleri olmasıydı. Bunun ne büyük bir nimet olduğunu farklı bir turla seyahat etmeyen bilemez. Öyle güzel bir ekiptik ki, bir ezginin notaları nasıl art arda gelir ve uyum sayesinde melodi ortaya çıkarsa on dört günlük sefer sırasında biz de bu notalar kadar uyumluyduk. Arada ufak tefek sorunlar yaşansa da ivedilikle ve suhuletle çözüyorduk.
Rehberlik yapan abimiz yaptığımız ziyaretler sırasında siyer anlatmadı. Siyeri bize yaşattı! Her mekânda çok güzel ders ve ibretleri bizimle paylaştı.
Ekipteki tüm kardeşler aynı ailenin üyesi olunca her işimize onlar koştu. Bir vale gibi gerek uçakta gerek Mekke Medine yollarında ve otellerde eşyalarımızı indirip kaldırdılar. Seyahate eşsiz katılanlar için bunun nasıl büyük bir konfor sunduğunu tahmin edemezsiniz.
İbadetler sırasında sünnete uygun tüm menasiki öğrettiler. Bu tam bir iç huzuru sebebiydi. Neyi, nerde, ne zaman, nasıl ve hatta neden yapacağını bilmek… İbadetleri şuurlandıran tam da bu bilgilerdi.
Mini tavsiyeleri seyahatimizi anlamlandırdı. Vakit namazlarını mutlaka Kâbe’de kılın, dediler. Bir namaz yüz bin namazdır, diye de eklediler. Oysa biz hanımlar sabah namazını odamızda kılmıştık. Bu teşvikle hiçbir vakti kaçırmadık. Hatta Kâbe’ye her vardığımızda sünnette ne kadar namaz varsa eda ettik. Her şey bir kenara, sırf bu nasihat için dahi çokça minnettarız onlara…
Şimdi yolculuğun ibadet ve faziletini sırasına ve ruhuna göre yazacağım ki giden kardeşlerim için fayda hasıl olsun.
Umre ibadetimizi gerçekleştirmek için çıktığımız bu yolculukta hedefimiz kalbimizi tamir etmektir. Eskiyen muhabbetimizi yenilemek, solan imanımızı canlandırmaktır. Çünkü bu üç maksat da umre kelimesinin anlamıdır. Bu vesileyle umre, ömrün en güzel ânlarındandır. Ve Resûl’ün (sav) ifadesiyle günah yükünden azat olmaktır.[1] Hatta kadınlar için cihaddır.[2]
Umremizin dört sıfatı vardır. İlki ihramdır. İhram iki parçalı kıyafettir. Kulun en sade hâlidir. Allah kullarını evine bu sade hâliyle kabul etmektedir. Niyetle beraber ihram, makamlardan, ünvanlardan, isimlerden soyutlanma vaktinin geleceğini bize hatırlatır. Kabirlerden kalkışın, rotası belirlenen mahşere doğru akışın ilk adımıdır. “Bu adımın sonunda hesap var. Sen bu hesaba hazır mısın?” ihtarıdır.
İhramlar havaalanında giyilir, uçağa geçilir. Yolculuk başlar. Artık uçakta bir anons can kulağıyla beklenir: “Mikat sınırına girilmiştir.” der görevli. Mikat, Rabbimizin (cc) belirlediği buluşma yeridir. Bu bize Mûsâ’dan (as) farkımız olmadığını hatırlatır. Tur’da Allah’la buluşmasını kıskanmaya lüzum yok. Umre bizi, yaratan Rabbimizle buluşturacaktır. Yeri ve zamanı bellidir. İşte kutsal beldeye girilmiştir. Şimdi niyet zamanı… “Lebbeyk! Allahumme umre…” (Allah’ım, umre için emrine icabet ettim.) Sessizce, içimizden niyet edilir.
İhrama niyet edince bazı yasaklar başlar, bu da başka bir mesaj verir bize: “Dikkatli olun. Özel bir ibadetin bu ön hazırlığıyla yol boyu uyanık olmak için gayret edin… Bu salih ameli malayani ile heder etmeyin. Bu kısacık yolculuğunuzu en verimli şekilde değerlendirin.” demek ister. Daha en baştan zihnin basiret kapılarını ardına kadar açar bu mesaj. Yasakların çiğnenmesi mini cezaları gerektirir. Sembolik bu cezaların varlığı bizi diri tutmaktır. Ruhumuzu terbiye etmek, bedenimizi disiplin altına almaktır… ve en sonunda haykıracaktır ihram: “Bak başardın. Bu yasaklarla alışkanlıklarını sınırladın. Demek ki terk edemeyeceğin hiçbir alışkanlık yoktur.”
Şimdi telbiye zamanıdır. Gür sesimizle her fırsatta telbiye getiririz. Tâ ki Kâbe’ye varıncaya kadar. “Buyur Allah’ım, buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Hamd ve nimet sanadır. Mülk senindir. Senin ortağın yoktur.”
Telbiyemize yeryüzü şahitlik eder. Etrafımızda ne varsa bize eşlik eder.[3] Telbiye bize der ki:
“Hayatının her ânında, neyle karşılaşırsan karşılaş, amasız lakinsiz emre icabet et. ‘Lebbeyk!’ de… Hiçbir zorluk lebbeyk, demene engel olmasın. Hiçbir tağut ‘Lebbeyk!’ derken seni korkutamasın.
‘Lebbeyk!’ de. Sadece Allah’a ‘Lebbeyk!’ de. Kimsenin emrini Allah’ın emrinin önüne geçirme.”
Telbiyelerle yola devam edilir. Etraf meraklı bakışlarla izlenir. Yorgun gözler kapanıp dururken uykuya direnilir. Bir yerlerden görünüyor mudur Kâbe? Burası Mekke. Allah’ın Evi nerede? Dağların ardından Saat Kulesi görünür. Ve bir iki minare. O dağların ardında saklıdır Kâbe… Karanlıklar içinde aydınlık bir nur… Bekle…
Yol biter, otele yerleşilir. Biraz dinlenip Beytullah’a koşulur. Evet evet, yanlış okumadınız. Kişi sevdiğine kavuşmak için nasıl acele ediyorsa Kâbe’yi görmek için de acele eder. Yürümez, koşar… Mahşerî kalabalığa karışır. Sıkışır, ezilir. Gam değil, yeter ki bir köşeden o siyahlar giyinmiş evi görelim… Diller coştukça telbiyeyle, kalp daha da coşar. Göz durur mu, ağlar da ağlar… İşte insanlık için ilk inşa edilen Ev oradadır. Tam karşıdadır. Artık herkes susmuş Ev’in ihtişamına vurulmuştur. Şimdi kalp düşünür, Kâbe benim neyim olur? Toplanma yerimizdir. Kalabalıktan şikâyet etmemelidir.[4] Güvenli bölgedir. Kimse incitilmemelidir.[5] Mübarektir, sayısız hayır ve bereketi istemelidir.[6] İnsanlığa yol gösteren hidayet rehberidir. Kıyamdır, ruhumuzu ayaklandıracak, düştüğümüz yeri sorgulatacak ve yeni bir dirilişe fırsat olacaktır.[7] Öyleyse Kâbe benim her şeyimdir…
Haceru’l Esved hizasına geçilir, “Bismillahi Allahu ekber!” denilerek Haceru’l Esved selamlanır. Uzaktan da olsa görebilmek için ayak uçlarına basılıp yükselmeye çalışılır. Siyah taş… Sen dokunulduğun için karardıysan, günahlar kim bilir kalbimi nasıl karartmıştır, denilerek tavaf başlar.
Tavaf… En güzel ibadetlerden biri. Kâbe’nin etrafında yedi kez dönülür. Tavaf, “Hayatının merkezinde Rabbin ve onun hükümleri olmalıdır.” der. Nerede onun hükümlerine aykırı davrandıysak tavaf sırasında üşüşür hafızamıza. Bu ne büyük nimettir. Allah kuluna tevbe etmesi için fırsat vermiştir. Kişi çokça tevbe eder. Özel bir duası yoktur tavafın. İnsan neye ihtiyacı varsa onu zikreder. Tâ ki Rükn-u Yemânî’ye gelene kadar. Haceru’l Esved’den bir önceki köşedir. Nebi’nin (sav) Cibrîl’le (as) buluştuğu yerdir. Rabbenâ dualarıdır bu köşenin tek tesbihi.
Tavaf, daha sonra defalarca tekrar edeceğimiz, dua gibi zikir gibi çokça haz alacağımız özel bir ibadettir. Bu ibadetin karşılığı köle azat etmektir. Kölenin her uzvunu azat ettiğimiz gibi Allah da (cc) bizim her uzvumuzu cehennemden azat edecektir. Bu hadis ruh katar tavafa. Tat verir, güç verir insana. Ve yine tavaf için kişi her adım attığında adımını yere indirirken bir günahını bağışlar Allah (cc). Bu duyguyla defalarca tavaf yapar insanlar.
Tavaf biter ve Makâm-ı İbrâhîm’de iki rekât namaz kılınır. Kalabalık olduğu için hizasına gelecek şekilde namaza durulur. Bu makam, İbrâhîm’in (as) Kâbe’yi inşa ettiği iskeledir ya da haccı ilan ettiği yerdir. Hangisi olursa olsun bize Atamızı hatırlatır. Teslimiyetini, putlara baş kaldırışını, ateşlerde yanma pahasına dinini haykırışını, en sevdiğini bıçak altına yatırışını… hatırlar namaza dururuz. İhlâs ve Kâfirûn Sureleriyle namazı eda eder, zemzem içeriz.
Sa’y alanına geçerek önce Kâbe’yi yeniden selamlarız. “Allah’ın başladığı şey ile başlıyorum.” diyerek Safa Tepesi’nden sa’ya başlarız.
Buranın hikâyesini hepimiz biliriz. “Çölde tek başına” teslimiyeti prova ederiz. Mekân değişse de ruhu yaşatacağımızı idrak ederiz. Allah bizi nereye sevk etse bu kaderdir demeyi ve Allah’ın bizi zayi etmeyeceğini bu prova sırasında öğreniriz. Zemzem arayışıdır sa’y Hacer Annemizin (as). Yeşil ışıklar döşenmiş şimdi alana. Koşman gerektiğini hatırlatır. Hacer’in tedirginliğini insana yaşatır. Sonra çabanın karşılığını alacağını öğretir sa’y. Suyu bulacağını müjdeler. Oradadır su. Yorulunca kana kana içeriz. İçerken bir maksat belirleriz. İlim için, şifa için… ne olursa. Çünkü zemzem hangi maksatla içilirse onun için yararlıdır denilir.[8] Kâbe’ye son kez bakar, Bâbu’s Selâm’dan çıkarız. Çantamızdaki makasla uygun bir yerde saçımızdan bir tutam keser, günahlara kefaret olan bir amelin hazzını yaşarız.
[1] Buhari, 1773
[2] Nesai, 2626
[3] Tirmizi, 828
[4] bk. 2/Bakara, 125
[5] bk. 2/Bakara, 125
[6] bk. 3/Âl-i İmrân, 96
[7] bk. 4/Mâide, 97
[8] bk. İbni Mace, 3032
İlk Yorumu Sen Yap