AZ AMELLE CENNET İMKÂNI

Ebû Abdullah Câbir ibni Abdullah El-Ensârî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir adam, Resûlullah’a, ‘Farz olan namazları kılsam, Ramazan orucunu tutsam, helali helal bilip haramı haram bilsem, bunlara bir şey ilave etmesem ne dersin, cennete girer miyim?’ diye sordu. O da (sav), ‘Evet.’ buyurdu.”[1]

Bu manada peygamberden nakledilen bazı hadisler bulunur. Bunlardan biri de şu rivayettir:

Ebû Umâme (ra) şöyle dedi:

“Resûlullah’ın (sav) Veda Haccı’nda hutbe irad ettiğini işittim. Şöyle buyurdu:

‘Rabbiniz olan Allah’tan korkun (takva sahibi olun), beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekâtını verin ve size emîr olan kimseye itaat edin ki Rabbinizin cennetine giresiniz.’ ”[2]

Soruyu Soran Sahabi

Hadiste bahsedilen ve Peygamber’e (sav) soruyu soran sahabinin adı, bazı rivayetlerde Nu’mân ibni Kavkal olarak zikredilmiştir. Nu’mân ibni Kavkal, Bedir Savaşı’na katılmış, İslam’a hizmet etmiş ve sonunda Uhud Savaşı’nda şehit düşmüş bir sahabidir.

Hadisin Kısa Açıklaması

Hadiste, Nu’mân ibni Kavkal, Peygamber’e (sav) cennete nasıl gireceğini sormaktadır. Hadiste geçen “mektûbât”ı kılsam, ifadesiyle kastedilen, farz namazları eda etmedir. “Ramazan orucunu tutsam” ifadesi ise açıktır. “Helali helal olarak” (ahlaltu’l helâle) ifadesi, helalin helal olduğuna inansam anlamına gelir. Ayrıca bu ifadeden, helali helal olarak yerine getirsem, manası da anlaşılır. Çünkü hadiste “vacipleri yerine getirsem” şeklinde bir ifade geçmemektedir. Helal, vacip olan helaller kapsamında olduğundan sahabinin bu sözüyle hem helallerin helal olduğuna inanmayı hem de vacip olan helalleri yerine getirmeyi kastettiğini anlıyoruz.

Soruyu soran sahabinin ifadelerinde haccetmek ve zekât vermek gibi bazı farzların zikredilmemiş olması, yukarıda yaptığımız açıklamalar çerçevesinde değerlendirilebilir. Hadiste geçen “helali helal olarak kabul etsem” ifadesi, sadece inanç boyutuyla sınırlı değildir; aynı zamanda vacipleri yerine getirmeyi de kapsar.

Hadiste geçen bir diğer ifade olan “haramı haram bilsem”, şarihlerin açıklamalarına göre “haramın haram olduğuna inanmak ve haramdan sakınmak” anlamına gelmektedir. Çünkü bir müminin harama karşı iki temel sorumluluğu vardır:

Birincisi, haramın gerçekten haram olduğuna inanmak ve Allah (cc) tarafından yasaklandığını kabul etmek. Bu, inanç ve itikadi boyuttur.

İkincisi, amelî boyuttur; yani haramlardan uzak durmak ve sakınmaktır.

Hadiste geçen “Cennete girer miyim?” sorusu ise, sahabinin asıl merak ettiği meseledir. Burada sahabi aslında şunu sormaktadır: “Ben, asgari düzeyde sorumluluklarımı yerine getirdiğimde cenneti hak eden bir insan olabilir miyim?” Yani, farz namazları yerine getirecek, Ramazan orucunu tutacak, vacip olan helalleri yerine getirip helali helal olarak kabul edecek, haramları haram kabul edip onlardan sakınacak ve bu şekilde cennete girmeye hak kazanacak mıdır?

Peygamber de (sav) sahabinin bu sorusunu onaylamakta ve bu şartları yerine getirdiği takdirde cennete gireceğini bildirmektedir.

Hadisten Notlar

1. Ashâbın Cennete Özlemi ve Soru Adabı

Hadiste ilk dikkatimizi çeken mesele, sahabinin cennete duyduğu iştiyaktır (özlem/arzu). Bu sahabi, Peygamber’e (sav) cenneti sormuş, cennete gitmenin asgari yolunu öğrenmek istemiştir. Ancak o, yalnızca sormakla yetinmemiş, bu uğurda gerçekten çaba göstermiş ve sonunda şehadet makamına ulaşarak Allah’ın (cc) huzuruna varmıştır.

Sahabiler, Peygamber’e (sav) sadece laf olsun diye soru sormazlardı. Onların soruları, ahiretlerine dönük yararı olan sorulardı. Farazi/Varsayımsal sorular sormazlardı. Kendilerini ilgilendirmeyen şeyleri sormazlardı. Peygamber’e, müminlere veya bunlardan önce Allah’a dönük bir saygısızlık kabul edilecek sorular sormazlardı. Çok uzun, faydasız, anlaşılmaz, kendi içerisinde çelişik sorular sormazlardı. Müminleri rencide edecek veya Peygamber’i zora sokacak sorular sormazlardı.

2. Mümin Kulların Dereceleri

“Sonra Kitab’ı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Onlardan kimi nefsine zulmeder, kimisi orta yolludur. Kimisi de Allah’ın izniyle hayırlarda yarışıp öne geçer. Bu, büyük lütuf ve ihsanın ta kendisidir.”[3]

Kullar, Allah’a (cc) sundukları kulluk bakımından üç kısma ayrılır:

1. Zalim olanlar: Bu grup, işledikleri günahlarla kendilerine zulmeden kimselerdir. Ancak, tevhidlerini muhafaza etmeye çalışır ve bazen tevbe ederek doğru yolda kalmaya gayret gösterirler.

2. Muktesid olanlar: Orta yolu takip edenlerdir. Farzları yerine getirir, haramlardan sakınır ve tevhidlerini muhafaza ederler.

3. Hayırda yarışanlar: Bu grup, tevhidi yerine getirip farzları eda ettikten ve haramlardan sakındıktan sonra, Allah’a (cc) kullukta en yüksek mertebeye ulaşmak için hayırlarda yarışanlardır. Onlar, ibadetlerini en güzel şekilde yaparak, nafilelerle amellerini kemale erdirirler.

Hadiste sahabinin sorduğu durum, muktesid olarak cennete gidecek insanların durumuna benzerdir. Yani, farzları yerine getirip haramlardan sakınacak, iman edilmesi gereken esaslara inanıp batılı reddedecek ve bu şekilde cenneti kazanacaklardır.

Allah’a kullukta esas olan, zirvelere aday olmak ve bunun için çalışmaktır. Allah Teâlâ bizleri daima hayırlarda yarışmaya teşvik etmekte ve “Hayırlarda yarışın.”, “Amel edenler bunun için amel etsinler.”, “Yarışanlar bunun için yarışsınla.r” gibi ifadelerle kullarını en üst seviyeye ulaşmaya yönlendirmektedir.

Nefse zulmedenlerden olmak veya orta yolu seçmek, esasen talep edilen ve istenen bir durum değildir. Mümin, hedefini en yüksekte tutmalı, bu doğrultuda çaba göstermeli, yorulmalı ve dua etmelidir. Kulluk, yalnızca en düşük seviyede sorumlulukları yerine getirerek değil, yüce menzileleri arzulayarak, Allah’a (cc) en güzel şekilde ibadet etmeye çalışarak sahibini bahtiyar kılar.

Nitekim Peygamberimiz (sav), “Allah’tan istediğiniz zaman Firdevs-i A’lâ’yı isteyin. Zira o, cennetin en zirvesi ve orta yeridir.”[4] buyurarak, bizleri bu yüce hedefe yönlendirmiştir. Bu hadisten anlaşıldığı üzere, mümin sadece cenneti kazanmayı değil, cennetin en yüksek derecelerini hedeflemeli ve bunun için çabalamalıdır.

3. Tevhidin Ehemmiyeti

Bu hadiste üzerinde durulması gereken en önemli meselelerden biri, tevhidin Allah (cc) katındaki değeridir. Hadiste bahsedilen sahabinin zikrettiği ameller, aslında “sâbikûn bil-hayrât” (hayırda öne geçenlerin) amelleri değildir. Ancak buna rağmen, Peygamber (sav), bu kişinin cennete girebileceğini bildirmiştir. Bunun sebebi, onun tevhid ehli olmasıdır.

Bu sahabi, yalnızca Allah’a (cc) ibadet etmiş ve O’ndan başkasına kulluk etmemiştir. İşte bu, insanın yaratılış gayesidir; cinlerin, bütün mahlûkatın yaratılmasının sebebidir. Peygamberlerin gönderilmesi, Kitapların indirilmesi ve tarih boyunca hak ile batıl ehli arasında süregiden mücadelenin en temel nedeni tevhiddir.

Bu kul, işte bu en büyük meseleyi hem inancında hem de amelinde doğru bir şekilde gerçekleştirmiştir. Onun cennete girmesi, tevhidin Allah (cc) katındaki üstün değerini ve kurtuluşun en temel şartı olduğunu göstermektedir.


[1] Müslim, 15

[2] Tirmizi, 616

[3] 35/Fâtır, 32

[4] Buhari, 2790

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver