اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلٰٓى اَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتّٰى يَسْتَاْذِنُوهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَذِنُونَكَ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ فَاِذَا اسْتَاْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَاْنِهِمْ فَاْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
“Müminler o kimselerdir ki; Allah’a ve Resûl’üne iman eder, (İslam cemaatini ilgilendiren) toplu bir iş için onunla beraber bulunduklarında, ondan izin almadan ayrılıp gitmezler. Şüphesiz ki senden izin isteyenler; işte bunlardır Allah’a ve Resûlü’ne (hakkıyla) iman edenler. Bazı işleri dolayısıyla senden izin isterlerse onlardan dilediğine izin ver ve onlar için Allah’tan bağışlanma iste. Şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.”[1]
Allah’ın (cc) adıyla,
Allah’a (cc) hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Birçok yazımızda İslam dininin sadece emirler ve yasaklardan oluşmadığını, insanların hayatının her alanına nüfuz ederek dünya ve ahiret hayatında selameti, huzuru ve güveni tesis eden bir din olduğunu belirttik.
İslam, dünya ve ahiret selameti için insanlara bazı yol işaretleri sunar. El-Hak olan Rabbimiz bu yol işaretlerini karanlıklardan aydınlığa çıkaran Kitabı Kur’ân aracılığıyla kullarına öğretmiştir.
Nûr Suresinin nüzul sebebine ve içerdiği yönlendirmelere baktığımızda örnek İslam cemaatinde olması ve olmaması gereken durumların anlatıldığını görmekteyiz. Bu ayki yazımızda İslam toplumuna emredilen “izin alma” hükmünü işleyecek ve hayatımızdaki önemini ele almaya çalışacağız.
“Müminler o kimselerdir ki; Allah’a ve Resûl’üne iman eder, (İslam cemaatini ilgilendiren) toplu bir iş için onunla beraber bulunduklarında, ondan izin almadan ayrılıp gitmezler. Şüphesiz ki senden izin isteyenler; işte bunlardır Allah’a ve Resûlü’ne (hakkıyla) iman edenler. Şüphesiz ki senden izin isteyenler; işte bunlardır Allah’a ve Resûlü’ne (hakkıyla) iman edenler.”
Ayetin nüzul sebebine baktığımızda Hendek/Ahzab Savaşı’nda, Medine’nin çevresine savunma amacıyla hendek kazımı esnasında müminlerin zaruri ihtiyaçları olduğunda Resûlullah’tan (sav) izin alıp işlerini hallettikten hemen sonra kazım işine geri döndüklerini, ancak münafıkların ise bu kazım sırasında ufak tefek bahaneler öne sürerek iş yapmaktan kaçtıklarını görüyoruz. Bunun üzerine Rabbimiz “Birlikte bir iş üzereyken izin alanlar müminlerdir.” buyurmuştur.[2]
Ayette geçen أمر جامع / “toplu iş”in ne olduğu hakkında müfessirlerimizden cuma namazı, bayram namazları, cihad, bir konu hakkında yapılan istişare oturumları ve umumi işler olduğuna dair tefsirler nakledilmiştir.
“Bazı işleri dolayısıyla senden izin isterlerse onlardan dilediğine izin ver ve onlar için Allah’tan bağışlanma iste.”
Ayetin bu kısmında ise Allah (cc) örnek İslam cemaatine bir konuda hakkında izin istedikleri zaman izin verip vermemenin Resûlullah’a (sav) kalmış bir durum olduğunu göstermektedir.
Burada dikkat etmemiz gereken bir durum vardır: Allah (cc), müminlerin izin alan kişiler olduğunu ve izin almalarının imani bir tavır olduğu belirttikten sonra Resûlullah’ın (sav), izin verdiği kişiler için istiğfar talebinde bulunması gerektiğini görüyoruz. Anlıyoruz ki zaruri bir ihtiyaçtan dolayı bile olsa izin istemek bir eksikliktir. Bundan dolayı Resûlullah (sav) kendisine izin verdiği kişiler için Allah’tan (cc) bağışlanma dilemiştir.
Örnek İslam cemaatiyle ilgili ele aldığımız bu ayetten şu kaideyi çıkarabiliriz: Bir hususta emir sahibi olan kişi, bir ihtiyacından dolayı kendisinden izin isteyen kişiye izin verdiği zaman o kişi adına Allah’tan (cc) bağışlanma dilemelidir. Çünkü bu kardeşi zaruri durumundan dolayı hayırdan mahrum kalmıştır.
Aynı şekilde izin isteyen kişi de kendisine izin verilmiş olsa da bu yaptığının bir eksiklik olduğunu bilmeli ve hayırdan mahrum kalmamak için ihtiyacını bitirdikten sonra Müslimlerin bir araya geldiği işe ortak olmalıdır.
“Şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.”
Ayetin son kısmını ayetin bağlamıyla değerlendirdiğimizde müminlerin bir araya geldiği ortamdan zaruri bir durumdan dolayı dahi olsa izin alan kişi tevbe ve istiğfara çağrılmaktadır. Mahrum kaldığı bu hayrı Allah’ın (cc) mağfiretine ve rahmetine yönelerek telafi etmelidir.
Nûr Suresi bağlamında izin almak
Nûr Suresi, Âişe Annemizin (r.anha) başına gelen İfk Hadisesi üzerine nazil olmuş ve bu olaya karşı gösterilmesi gereken tavır ve tutum konusunda müminlerin yaptığı eksikler ve yanlışlar ağır bir dille eleştirilmiş ve ıslah edilmiştir.
Âişe Annemizin (r.anha) başından geçen olayı şöyle özetleyebiliriz: Kendisi bir yolculuk esnasında ihtiyacını giderdikten sonra kolyesini kaybettiğini fark etmiş ve aramak için ordudan uzaklaşmıştır. Ordunun hareket vakti geldiğinde Âişe Annemiz hafif yapılı olduğu için hevdecinin boş olduğu anlaşılmamış ve devesi kafileyle birlikte yola çıkmış, Âişe Annemiz geldiğinde ise kimseyi bulamamıştır. Bir müddet sonra Resûlullah’ın (sav) ordunun arkasında kalanları orduya katmakla görevlendirdiği Safvân ibni Muattal (ra), Âişe Annemizi tek başına bulmuş ve tek kelime etmeden devesine bindirerek orduya yetiştirmiştir. Ancak münafıklar bu durum karşısında Âişe Annemizin iffetine, Resûlullah’ın (sav) namusuna iftira atmışlar ve El-Mubîn olan Rabbimiz, Âişe Annemizin tertemiz olduğunu insanlara Nûr Suresini indirerek göstermiştir.[3]
Kıssanın önemli noktalarından olan ve başta Âişe Annemiz ve Resûlullah (sav) olmak üzere tüm İslam cemaatinin böylesi büyük ve zor bir imtihanla karşılaşmasındaki temel sebep, Âişe Annemizin (r.anha) bir ihtiyacından dolayı ordudan ayrılırken Resûlullah’tan (sav) izin almamış olmasıdır. Eğer ki Resûlullah’tan (sav) izin almış olsaydı ordu kendisini bekleyecek ve sonrasında her şey normal bir şekilde cereyan edecekti. Ancak Rabbimiz (cc) hikmetiyle böyle bir olayı takdir etmiş ve bu olaydan müminlere dersler vermiştir ki bu derslerden biri de izin almaktır.
Müminlerin bir araya geldiği bir işten ayrılmak için izin almak, imanımızın bir gereğidir. Bu, emir sahibini sevdiğimiz için veya işin doğası gereği yapılması gereken bir şey değildir. Bunun yegâne sebebi Rabbimizin (cc) bize emri olmasıdır. Dersler, toplantılar, seminerler… hepsi müminlerin bir araya geldiği işlerdir ve izinsiz bir şekile bu ortamlardan geri kalmak ayet-i celile gereği yasaktır. Aynı şekilde ev taşıması, mescid inşası gibi mahallî işler için bir araya gelen müminlerin izinsiz bir şekilde bu işleri terk etmeleri de yanlıştır.
İçinde yaşadığımız modern cahiliye, özgürlüğü anarşist bir anlayışla ele alır. Günümüz insanı dilediği gibi hareket eder, başkalarının ne düşündüğü umurunda bile değildir. Herhangi bir konuda keyfine göre karar verir, kendi hayatına kimsenin müdahale edemeyeceğini savunur ve tek söz sahibinin kendisi olduğunu vurgular.
Ancak, müminler imanlarının gereği olarak bir konuda karar vermeden önce “İzin almam gerekir.” dediğinde, cahiliye zihniyeti bunu sorgular: “Neden bir başkasına soruyorsun? Kendi kararlarını kendin veremez misin? Hayat senin, seçimler de senin!” diye itiraz ederler. Oysa izin almak, birine bağımlı olmanın ya da düşünememenin değil, imanın bir gereğidir.
[1] 24/Nûr, 62
[2] Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 15/759-760, 54192 No.lu rivayet
[3] bk. Buhari, 4141; Müslim, 2770
İlk Yorumu Sen Yap