DOĞRU SÖZ

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًاۙ يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظ۪يمً

“Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakının ve doğru/sağlam/adil söz söyleyin. (Allah da buna karşılık) amellerinizi ıslah etsin, günahlarınızı bağışlasın. Kim de Allah’a ve Resûl’üne itaat ederse, şüphesiz ki büyük bir kurtuluş ve kazanç elde etmiş olur.”[1]

Allah’ın (cc) adıyla,

Allah’a (cc) hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Allah (cc) kullarını imtihan etmek için yaratmıştır:

“Elif, Lâm, Mîm. Yoksa insanlar, ‘İman ettik.’ dedikten sonra, imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki, onlardan öncekileri imtihan ettik. Elbette Allah, doğru olanları da yalancıları da bilir. (Ve imtihanlarla insanların da bilmesini sağlar.)”[2]

Allah (cc) kullarını bu imtihanlara karşı sorumluluklarını yerine getirebilecek donanımda yaratmıştır:

“Şüphesiz ki biz insanı, birbirine karışmış (kadın ve erkeğin) suyundan yarattık. Onu deniyoruz/imtihan ediyoruz. (Bu sebeple de) onu işiten ve gören bir varlık yaptık.”[3]

“Andolsun ki biz insanı zorluk içinde yarattık (Zorlu imtihanlara tabi tutulur ve zorluklara dayanıklıdır). (Böyle diye) kimsenin ona güç yetiremeyeceğini mi sanır? (Muhammed’e düşmanlık yolunda) ‘Çokça mal tükettim/harcadım.’ diyor. (Ne yani, bununla övünüyor mu?) Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor? Biz ona iki göz vermedik mi? (Ona göz veren Allah, elbette onu ve yaptıklarını görüyor.) Bir dil ve iki dudak.[4]

İnsan, tabiatı itibarıyla zayıf bir varlıktır. Ancak bu zayıflığına rağmen Rabbinin hidayeti ve beşerî özellikleriyle bu imtihanların üstesinden gelebilir. Zikrettiğimiz ayetlerde Allah (cc) insanı imtihan edeceğini belirtmekle birlikte insana görme, duyma ve konuşma gibi özellikler verdiğini vurgulamaktadır. Demek ki insanın bu beşerî özellikleri imtihanlar karşısında sorumluluklarını yerine getirmesi için “doğru” şekilde kullanması gereken donanımlardır.

Bu ayki yazımıza konu edindiğimiz ayetlerin ışığında, insanın en temel beşerî özelliklerinden olan “konuşma”nın kulluk üzerindeki etkisini anlamaya çalışacağız.

Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakının…

Allah (cc) kullarına hitap ederken “Allah’tan (cc) korkun.” diyerek kullarına takvalı olmalarını emretmiştir. Takva, bir kulluk bilincidir. Kişi bir şeyi yaparken veya yapmaması gereken bir şeyden yüz çevirirken bir farkındalık ve bilinçli olma durumudur. Takva, kulun hayatının her ânında ve alanında olması gereken bir kulluk mertebesidir.

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Nerede olursan Allah’tan (cc) kork ve bir kötülüğün arkasından iyilik yap ki onu silsin. Ve insanlara da güzel ahlak ile davran.”[5]

Allah korkusu/takva, haramlardan sakınmak değildir. Bu her Müslim’in yapması gereken şeydir zaten. Takva yüce bir kulluk mertebesidir. Kulun gerektiği yerde kalbini ve vicdanını rahatsız eden şeylerden dahi kendisini sakındırmasıdır. Resûlullah (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Kul, sakıncalı olan şeylerden sakınmak adına, sakıncası olmayan şeyleri de terk etmedikçe muttakilerden (takva sahiplerinden) olma mertebesine ulaşamaz.”[6]

Bununla ilgili İbni Ömer (ra) şöyle demiştir:

“Kul, içini rahatsız eden şeyleri terk etmediği sürece takvanın hakikatini elde edemez.”[7]

Ubey ibni Ka’b (ra) takvayı şöyle tarif eder:

“Ömer (ra), Ubey ibni Ka’b’a sordu: ‘Ey Ubey, takva nedir?’

O da, ‘Ey Emîru’l Mu’minîn, sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü?’ diye sordu.

Ömer (ra), ‘Evet, yürüdüm.’ dedi.

Ubey, ‘Ne yaptın?’ diye sordu.

Ömer, ‘Dikenler benim ayağıma batmasın, elbiseme takılmasın diye paçalarımı katladım.’ dedi.

Ubey de, ‘İşte takva, dikenli bir yolda yürüyormuş gibi dikkatli bir şekilde Allah’a kulluk yapmandır.’ dedi.’’[8]

Ve doğru/sağlam/adil söz söyleyin.

Ayette geçen سديد kelimesinin kök anlamı bir şeye engel olmak, boşluğu tam bir şekilde doldurmak demektir. Bununla birlikte bir şeyin doğru ve düzgün olması gibi manaları da vardır.[9] Araplar, okun hedefe isabet etmesi için düzeltilmesine de تسديد السهم derler.[10]

Doğru sözün ne olduğu hakkında başta sahabe ve onların öğrencileri olan tabiin imamlarından genel olarak Lailaheillallah, adil söz ve kişinin söyledikleriyle amellerinin birbirine uygun olmasına dair nakiller gelmiştir.

Ayetin başında geçen takva emri ve doğru konuşma emrini birlikte düşündüğümüzde şu sonuca varabiliriz: Takvalı kişi dikenli yolda yürüyen bir kişinin dikenlerden sakındığı gibi konuşurken dikkatli ve hassastır. Bir konu hakkında konuşacağı zaman kelimelerini dikkatli bir şekilde seçer. Kişinin konuşmalarındaki bu hassasiyet ve bilinç ancak takvayla olabilir. Takva ile doğru söz söylemenin arasındaki ilişkiye şu hadis açık bir şekilde değinmektedir:

Resûlullah’a (sav) insanların cennete girmesine en çok sebep olan şey soruldu, “Takva ve güzel ahlak.” buyurdu. İnsanların cehenneme girmesine en çok sebep olan şey soruldu, “Ağız ve avret yeri.” buyurdu.[11]

(Allah da buna karşılık) amellerinizi ıslah etsin, günahlarınızı bağışlasın.

Ayete baktığımızda talep ve ceza üslubunun kullanıldığını görüyoruz. Yani “Takvalı ve doğru sözlü olduğumuz zaman ne olur?” sorusunun cevabını alıyoruz: Amellerin ıslahı ve günahların bağışlanması. Konuştuklarımızın hayatımıza etkisiyle ilgili Resûlullah (sav) şöyle buyurmaktadır:

“İnsan sabahlayınca, bütün organları dile başvurur ve (âdeta onun önünde boyun bükerek) şöyle derler: Bizim haklarımızı korumakta Allah’tan kork. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.”[12]

Yazımızın girizgâhında belirttiğimiz gibi konuşmak, insanoğluna imtihanlara karşı verilmiş bir özelliktir. Konuşmak, kendini ifade etmek insanoğlunun diğer tüm canlılardan ayrıldığı en temel özelliklerden biridir.

Buraya kadar yazdıklarımızdan şunu anlıyoruz: Gerek kendimizi gerek ailemizi gerekse de kendisiyle birlikte görev yaptığımız kardeşlerimizin ıslahı “doğru” sözden geçer. Şöyle ki, kendimizle ilgili bazı şikâyetlerimiz olabilir. Bunlarla ilgili “Hiç yapamıyorum.”, “Bir türlü yapamıyorum.” demek ıslahın önündeki ilk engeldir. Bunun yerine “Yapmam gerekiyor.”, “Yapmayı çok istiyorum.”, “Rabbimin izni ve yardımıyla yapacağım, inşallah!” demek, yani konuya dair doğru kelimelerin kullanımı ıslahın ilk adımıdır. Ya da çevremizdeki kişilere “Kaç defa söyledim hiç dinlemiyor, hiç anlamıyor, sonra sorunlar çıkarıyor, sonra bir de suratını asıyor!” ya da “Bir şey söyleyince öf pöf diyor.” gibi kelimelerin kullanımı bizim o konuyu ıslah etme gibi bir girişim içinde olmadığımızı gösterir. Bir şeyin defalarca söylenmesi onun fayda vereceği anlamına kesinlikle gelmez. Bununla birlikte doğru sözün nerede, hangi durum ve zamanda söylendiği de çok önemlidir. Karşımızdakinin bizi anlayamayacağı ve bizim beklediğimiz tepkiyi vermesinin mümkün olmadığı bir zaman en güzel sözü söylememiz bile bir fayda vermeyecektir.

Kim de Allah’a ve Resûl’üne itaat ederse, şüphesiz ki büyük bir kurtuluş ve kazanç elde etmiş olur.

Allah’a ve Resûl’üne itaat, müminin hayatının esası ve temelidir. Okuduğumuz ayet bağlamında ise takvalı olmak ve doğru sözlü olmak, Allah’ın (cc) ve Resûl’ünün Müslimlere emridir ve karşılığı cehennem azabından kurtuluştur.

Allah (cc) sözlerimizi ve amellerimizi ıslah etsin. Allahumme âmin.


[1] 33/Ahzâb, 70-71

[2] 29/Ankebût, 1-3

[3] 76/İnsân, 2

[4] 90/Beled, 4-9

[5] Tirmizi, 1987

[6] Beyhaki, 11135; Tirmizi, 2451; İbn Mace, 4215

[7] Buhari, Bâbu’l Îmân, 1. Bab başlığı

[8] Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, 1/164, Bakara Suresi, 2. ayetin tefsiri; Ez-Zuhdu’l Kebîr li’l Beyhakî, 963

[9] Mu’cemu Mekâyîsi’l Luğa, 3/66, s-d-d maddesi

[10] Tefsîru’l Kurtubî, Dâru’l Kutubi’l Mısriyye, 14/253

[11] Tirmizi, 2004; İbni Mace, 4246

[12] Tirmizi, 2407

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver