Abdullah ibni Abbâs’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir defasında Peygamber’in (sav) ardındaydım. Bana dedi ki: ‘Ey çocuk, sana birkaç kelime öğreteceğim. Sen Allah’ı koru ki Allah da seni korusun. Sen Allah’ı koru ki Allah’ı karşında bulasın. İstediğin zaman Allah’tan iste, yardım dilediğin zaman Allah’tan yardım dile. Bil ki ümmet sana bir şeyle fayda vermek üzere toplansa, sana ancak Allah’ın senin lehine yazdığı şeyle fayda verebilirler. Sana bir şeyle zarar vermek üzere toplansa ancak Allah’ın senin aleyhine yazdığı şeyle sana zarar verebilirler. Kalemler kaldırılmış ve sahifeler kurumuştur.’ ”[1]
✽ ✽ ✽
Fayda ve Zarara Malik Olan
“Bil ki ümmet sana bir şeyle fayda vermek üzere toplansa, sana ancak Allah’ın senin lehine yazdığı şeyle fayda verebilirler. Sana bir şeyle zarar vermek üzere toplansa ancak Allah’ın senin aleyhine yazdığı şeyle sana zarar verebilirler.”
İnsanın yaradılışında menfaati kendisinde toplamak ve zararlardan sakınıp uzak durma isteği daima vardır. Faydanın ve zararın geldiği yolların tespiti de bu açıdan oldukça önemli görülmüştür. Genelde insanlar kendileri dışında olağanüstü bir gücün varlığını ve fayda ve zararın tam yetkisinin bu varlıkta olduğunu kabul etmişlerdir. Bu gücü bazen bir insanda bazen gece ve gündüzde bazen Ay ve yıldızlarda arayan insanoğlu bu güce sığınma ve ondan medet ummaya meyletmiştir. Bu arayışın önemli bir sebebi de insanın kendisindeki âcizliği fark etmesidir. Güçlü olana sığınarak âcizlik tarafı telafi edilmiş olacaktır.
İslam ve tevhid inancının en tartışılmaz ve yakini meselelerinden biri de tam olarak bu meseledir: İnsan âcizdir. Kendisi gibi âciz varlıklara yönelerek onlardan bir fayda bekleyemez. Göklerin ve yerin yaratıcısı, tastamam ve eksiksiz kudretin sahibi, izzet ve azametli olan Allah (cc), fayda ve zarara malik olandır ve bu sebeple O’na iltica edilmelidir. Bu hakikat Kur’ân’ın farklı vesilelerle işlediği çok önemli bir konudur. Şerh ettiğimiz hadisin bir bölümü de zaten bütün açıklığıyla bunu anlatmaktadır.
“Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, onu (Allah’tan) başka kimse gideremez. Sana bir hayır dokunduracak olsa O, her şeye kadîrdir.”[2]
“Bil ki ümmet sana bir şeyle fayda vermek üzere toplansa, sana ancak Allah’ın senin lehine yazdığı şeyle fayda verebilirler. Sana bir şeyle zarar vermek üzere toplansa ancak Allah’ın senin aleyhine yazdığı şeyle sana zarar verebilirler.”
Allah’ın (cc) fayda ve zarara malik olması başka varlıkların fayda veya zarar veremeyecekleri anlamı taşımaz. Bunun yerine her fayda ve zarar verebilenin yaptığının Allah’ın (cc) izin ve iradesine tabi olduğunu ifade eder. Örneğin, sihirbazlar tarih boyunca harikulade işler yapacak kabiliyete, tabiat üstü güçlere sahip olduğu zannedilen ve kendilerinden her türlü fayda ve zararın gelebileceğine inanılan insanlardı. İslam bu inancı düzeltti; sihirbaz -Allah (cc) kendisine müsaade ettiği sürece- fayda veya zarar verebilir. Allah’ın (cc) müsaadesi olmadığında bir çakıl taşını dahi yerinden oynatamaz. Bu inanca sahip olan insan artık her el açıp yalvarması gerektiğinde Yüce Rabb’e el açar. O’na yalvarır, O’ndan bekler ve O’na (cc) sığınır.
Cahiliye ehlinin en büyük paradokslarından biri gözle görülür bir âcizliğe sahip olan putlarının veya atalarının fayda ve zarar verme gücüne sahip olduğuna inanmaları ve dualarını onlara yöneltmeleridir.
“Onlara buzağı suretinde böğüren bir heykel çıkarmış ve: ‘İşte sizin de Musa’nın da ilahı budur. Fakat (Musa) unuttu.’ demişlerdi.”[3]
“Ona (bir şey dediklerinde) kendilerine cevap vermediğini, onlar için bir fayda sağlamadığını ve zararı da defedemediğini görmüyorlar mı?”[4]
“De ki: ‘Allah’ı bırakıp, size zarar vermeye de fayda vermeye de malik olmayan varlıklara mı ibadet ediyorsunuz? Allah, O (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.’ ”[5]
Kulluğun özü ve beyni olan duanın yalnız Allah’a (cc) yapılıyor olmasının temel gerekçelerinden biri bu konudur. Dua edilen varlık duaya icabet edebilecek bir kudret ve imkâna sahip olmalıdır. Aksi hâlde kendisine bile faydası olmayan bir varlık duaları cevapsız bırakır.
“De ki: ‘Allah bizi (tevhide) hidayet ettikten sonra, Allah’ı bırakıpta bize hiçbir faydası ve zararı olmayan şeylere mi (putlara, türbelere, yatırlara mı) dua edelim? Arkadaşları kendisini: ‘Hidayete gel.’ diye çağırdıkları hâlde, yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşırken şeytanların ayarttığı kimse gibi topuklarımız üzere geri mi dönelim?’ De ki: ‘Şüphesiz ki gerçek ve hakiki hidayet, Allah’ın hidayetidir. Ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.’ ”[6]
“Allah’ı bırakıp da sana fayda ve zarar vermeyecek olan varlıklara dua etme! Şayet böyle yaparsan hiç kuşkusuz, zalimlerden/müşriklerden olursun.”[7]
“Allah’ı bırakıp, kendisine hiçbir fayda ve zarar veremeyecek şeye dua eder. Bu, uzak sapıklığın ta kendisidir.”[8]
[1] Tirmizi, 2516
[2] 6/En’âm, 17
[3] 20/Tâhâ, 88
[4] 20/Tâhâ, 89
[5] 5/Mâide, 76
[6] 6/En’âm, 71
[7] 10/Yûnus, 106
[8] 22/Hac, 12
İlk Yorumu Sen Yap