BEYİN BÖLGELERİNİ BİRLEŞTİRMEK

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,

Bir önceki sayımızda beyin bölgelerini birleştirme tekniklerinden bazılarına değinmiştik, Allah (cc) izin verirse bu sayımızda da diğer tekniklerden bahsetmeye çalışacağız.

3. Beden hareketlerini düzenlemek.

İnsan bazı duyguların etkisine girdiğinde hareket ve davranış olarak iki uç tepki geliştirebilir. Bunların ilki hepimizin çok iyi bildiği baş edilemeyen duygunun tesiriyle abartılı, taşkın, bazen saldırgan bazen öfkeli, çoğu zaman da yıkıcı davranışlardır. Genelde öfke, kızgınlık, hayal kırıklığı gibi duygular bu davranışlara yol açar. Diğeriyse birçoğumuzun fark etmediği, ama herkesin hayatında zaman zaman deneyimlediği donup kalma durumudur; hiçbir şey yapamadan, bir şey söyleyemeden öylece kalakaldığımız; hatta kendimize, ortama, olaya yabancılaştığımız; sanki o ân oradan kopmuş olduğumuz hissini veren durumdur. Genelde derin hüzün, üzüntü, korku, hayal kırıklığı, mutsuzluk gibi duygular donup kalmamıza yol açar.

Her iki durumla da başa çıkmanın bir yöntemi beden hareketlerini düzenlemektir. İnsan donup kaldığında zihni de buz keser. Değerlendiremez, kavrayamaz ve anlayamaz; ne yapacağını şaşırır. Bedenini hareket ettirdikçe kendine gelmeye başlar.

Taşkın ve abartılı, hatta bazen de saldırgan tepkiler verilen durumlarda da beden hareketlerini düzenlemek önemlidir. Hissedilen, yoğun duygularla baş edilemediğinde volkanik dağ gibi insanın içinde enerji birikir ve ânbeân kabarmaya başlar. Eğer bu enerji bilinçli bir şekilde bir yere kanalize edilmezse, volkanik patlama gibi yıkıcı davranışlar ortaya çıkabilir, her şey küle dönebilir.

Huzeyfe ibni Yemân’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir şey Allah Resûlü’nü üzecek, darlayacak olsa namaz kılardı.”[1]

Namaz kılmaya karar vermekle zihin hissedilen duygudan farklı bir noktaya çekilir. Abdest alırken suyla temas ettikçe hem dokunmanın hem de suyun rahatlatıcı etkisi görülmeye başlar. Uzun uzun secdede ve kıyamda durmak insanın hem beden enerjisini dengeler hem kalp değerlerini düzenler hem de zihin ve kalpteki öncelikler, duygular, davranışlar hiyerarşisini değiştirir. Kur’ân ayetlerini okumak ve anlamlarını düşünmek zihni ve mantığı harekete geçirir. Huşuyla kılınan bir namaz öncelikle ibadet şuurunu canlandırır ki kalbe etki eden en tesirli duygu en büyük olanın, Yaratıcısının (cc) önünde kulluktur. Allah’ın rızasına yaklaşmak, razı olunma beklentisi, tüm insanların, olayların, duyguların üstünde olan bir yaratıcıya teslim olma hâli kalpte pınar gibi coştukça diğer tüm dünyevi duyguların etkisi azalmaya başlar. Duygunun yoğunluğu aynı olsa bile kişiye hissettirdiği etki değişir. Duygunun sahip olduğu enerji aynı kalır, fakat içeriği yıkıcı olmaktan çıkıp, insana mücadele azığı olarak döner. Namazla hem İlahi yardım celbedilir hem de kişi daha iyi düşünüp hissedebildiği için hikmet ve basiretle değerlendirip, ferasetle adım atar. İslam’ın matematiği harikadır. Katlanarak artar. Biz bir sünneti ihya etmek için niyet eder, adım atarız; Rabbimiz (cc) tüm cömertliğiyle amel defterimize hiç düşünmediğimiz ecirleri yazar, dünya işlerimizde hiç ummadığımız faydalar ve kolaylıklar verir, nefsimizde hiç ummadığımız hayırlar ortaya çıkarır.

Enerjinin kanalize edildiği noktalardan biri de efor gerektiren sporlardır; yürümek, koşmak, yüzmek, kürek çekmek, ata binmek gibi amaçlı yapılan sporlar insanın içinde volkan gibi patlamaya hazır enerjiyi, disiplinli bir şekilde belli bir hedefe yönlendirir. Yapılan sporla enerji dengelenir; yıkıcı davranışların enerjisi söner, donup kalan kişinin buzları erir.

Evs ve Hazrec Hicretten sonra hem birbirleriyle hem de Mekke’den hicret eden Muhâcirlerle kardeş olmuşlardı. Münafıkların başı Ubey ibni Selûl ise bu durumu hazmedemiyor ve her fırsatta eski düşmanlıkları hatırlatıyor, kavgaya ve savaşa götüren duyguları coşturmaya çalışıyordu. Bir gün su başındayken Evs ve Hazrec arasındaki düşmanlık alevlendi ve birbirlerine karşı kendi kavimlerini çağırıp, kılıçlarını çektiler. Öyle hiddetlendiler ki neredeyse yeni bir savaş başlayacaktı. Allah Resûlü (sav) durumu haber alır almaz hemen geldi, sahabeye net bir şekilde, “Ben aranızdayken cahiliye davalarını mı güdüyorsunuz!” dedi. Sahabeyi topladı ve yaklaşık otuz saat süren bir yürüyüşe çıkardı. Sahabe bedenen öyle yoruldu ki o duyguların etkisi kalmadı, yıkıcı enerji tükendi ve aralarında sonradan pişman olacakları olumsuz bir hadise yaşanmadı, hatta öyle ki duyguların etkisi azalınca kardeş olduklarını hatırladılar.[2] Bazı rivayetlerde birbirlerine sarılıp ağladıkları kaydedilmiştir.[3]

Bazı duyguların enerjisi hemen dağılmayabilir. Öfke, düşmanlık gibi duygular yüksek tondaki duygulardır ve yıkıcı etkileri çok fazladır. Ânlık bir sakinlik oluşsa bile duyguların kabarttığı yüksek enerji birkaç saat sonra bile kişiye istemediği, sonradan pişman olacağı davranışları yaptırabilir; duygu yoğunluğu artıp azalarak bir süre devam edebilir. Hatta bazen mantığın devreye girmesi ve kişinin sakinleşmesi saatler sürebilir. Bu durumlarda hemen tempolu yürüyüş, koşma, yüzme, kürek çekme gibi çok efor sarf ederek enerjinin harcanacağı bir spor yapılabilir. Tekvando, boks gibi sporlar da enerji harcatır, ama bu sporlar o ân hissedilen öfke, düşmanlık, saldırma gibi yıkıcı duyguları besleyebilir ve kişi bu duyguların etkisinden çıkamayabilir. Seçilecek spor bu nedenle önemlidir. Tempolu yürüyüş hem kolay hem de hemen başlanabilen bir spor oluşuyla her zaman her yerde tercih edilebilir.

Duyguların evreleri ve hareket stratejisi:

Duygular önce hissedilmeye başlanır, sonra tırmanır, bir süre zirvede kalır ve azalarak biter. Herhangi bir evrede davranış tetiklemesi yapabilir. Bu nedenle duygunun başladığı, arttığı, zirveye ulaştığı ve azaldığı evrelere yapılacak müdahaleler birbirinden farklılık gösterebilir.

İnsan özellikle öfke, hınç, saldırganlık gibi duyguların etkisine girmeye başladığını hissediyorsa, henüz tırmanmamış enerjinin artacağı öngörülüyorsa, beden hareketlerini azaltabilir veya durdurabilir; sakinleşmeye çabalayabilir. Öfke gibi duygular, peşi sıra kabaran ve patlayan havai fişeklere benzer. Henüz başındayken veya duygu tırmanıyorken, fitili hiç ateşlemeden sakinleşmek çok faydalıdır. En güzel örnek olan Peygamberimiz (sav), “Sizden biri ayaktayken öfkelendiğinde otursun. Öfkesi geçerse ne âlâ, aksi hâlde uzansın.”[4] buyurmuştur.

Bedenen ortam değiştirmek veya bedeni başka bir işle uğraşmaya yönlendirmek de duygu kontrolü sağlar. Allah Resûlü (sav), “Öfke şeytandandır, şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateşi de ancak su söndürür. Öyleyse sizden biriniz öfkelenince abdest alsın.”[5] buyurmuştur.

Duygular tırmanırken veya zirvedeyken abdest almak, namaz kılmak veya spor yapmak duygunun enerjisini farklı bir yere yönlendirerek, etkisini değiştirir.

Duygunun sönmeye başladığı evrede tekrar kabarmasına engel olabilmek de önemlidir. Her duygu sıfırlanmadığı sürece tekrar zirveye çıkma ihtimali taşır. Duyguyu tetikleyen ortamdan ve durumlardan uzaklaşmak, başka bir şeyle meşgul olmak fayda verir.

Herkesin hissettiği duygular, duyguların yoğunluğu, tırmanma hızı, zirve noktası ve azalıp bitme süresi birbirinden farklıdır. Duyguların tetiklediği davranışlar ve davranışın seviyesi de farklıdır. Ayetler ve hadisler hak; bilimsel incelemeler ve sonuçları birer öneridir. Allah (cc) ufuktaki ayetlerini gösterdikçe öneriler değişebilir veya önerinin doğruluğu sağlamlaşabilir. Kişi kendisini, yaşadıklarını ve önerileri çokça tefekkür ederek hikmetle değerlendirebilir; sahip olduğu iman, ahlak, takva, kulluk filtrelerinden geçirip fayda veren çözümleri hayatına yerleştirebilir, Allah’ın (cc) izniyle.

4. Yeniden hatırlamak.

Beyin bölgelerini birbirine bağlamanın bir yöntemi de yeniden hatırlamaktır. İnsanın hayatında derin izler bırakan olaylar ilk yaşandığı sırada yoğun duygular içerir ve olayları hikmetle değerlendirmek kolay olmayabilir. Bu nedenle üzerinden biraz zaman geçtikten sonra insanın yeniden hatırlaması veya birilerinin ona hatırlatması faydalı olur.

Üzerinden zaman geçip de duygu yoğunluğu azaldığında olaylara daha bütüncül ve mantık çerçevesinde bakılabilir, doğru sebep sonuç ilişkileri kurulabilir, başlangıcı ve gidişatı daha net görülebilir, insan üzerindeki etkileri fark edilebilir, detaylar saptanabilir ve daha isabetli durum değerlendirmesi yapılabilir.

Beyinde hafıza merkezi ve duygular arasında ilişki vardır. Beyin özellikle yoğun acı, korku, çaresizlik içeren olayları kodlarken veya hatırlarken değişiklik yapabilir. Değişikliğin amacı kişiyi korumak ve yoğun, olumsuz duyguların kişiye verdiği zararı hafifletmektir. Bu nedenle önemli, ders çıkarılması gereken veya birden çok kişiyi ilgilendirip çözüm bulunması gereken durumlar/olaylar yeniden hatırlanırken aslolan -kendisinin hatırlamasından ziyade- birilerinin insana hatırlatmasıdır.

İsrâîloğulları zulümden kurtulup yaşananları unuttuğunda, Rabbimiz (cc) Mûsâ’ya (as) İsrâîloğullarına Allah’ın günlerini hatırlatmasını emretmiştir:

“Andolsun ki biz, Musa’yı: ‘Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın günlerini hatırlat.’ diye ayetlerimizle yolladık. Şüphesiz ki bunda, çok sabırlı olan ve çokça şükredenler için (ibret alınacak) ayetler vardır. (Hatırlayın!) Hani Musa kavmine demişti ki: ‘Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani sizi Firavun ailesinden kurtarmıştı. Onlar size işkencenin en kötüsünü reva görüyor, erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınları sağ bırakıyorlardı. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir imtihan vardır.’ (Yine hatırlayın ki) Rabbiniz: ‘Andolsun ki şükrederseniz kesinlikle arttırırım, nankörlük ederseniz şüphesiz, benim azabım pek çetindir.’ diye ilan etmişti.”[6]

İsrâîloğullarına yaşanan hadiselerin detayları, nasıl kurtuldukları, Allah’ın (cc) nimetleri, yaşanan mucizeler hatırlatılmış; şükür ve nankörlük arasındaki ahlaki ve amelî farka değinilmiş, Allah’ın razı olduğu şekilde şükredenler müjdelenmiş, nankörlük edenlerse çetin bir azapla uyarılmış, önemli bir soruna çözüm hedefi gösterilmiştir.

Yeniden hatırlandığında yaşananlar daha iyi anlaşılabilir, olaylar arasında daha doğru bağlantılar kurulabilir, mantık devreye girerek detaylar fark edilip bütüncül değerlendirilebilir, ilk ândaki olumsuz ve yoğun duygular daha olumlu duygularla yer değiştirebilir, daha olumlu duygular hisseden insan daha güzel ameller ortaya koyabilir.

5. Hikâyeleştirmek.

Bazı olaylar güçlü duygulara sebep olur, insanda ve toplumda iz bırakır; insanın, toplumun, tarihin kaderinde kırılma ânı/dönüm noktası oluşturur. Bu durumlarda insanlar ve toplumlar duygu kaosuyla refleks vermeye yatkın olurlar. Sağ beyni fırtınaya sevk eden durumları hikâyeleştirmek; sol beyinle bağ kurulmasını sağlayan, fırtınayı dindirip mantığı devreye sokan yöntemlerden biridir.

Yaşanan olayları hikâyeleştirmenin çeşitli yöntemleri olmakla beraber genel mantığı birinci veya üçüncü tekil şahsın başından geçiyormuş gibi anlatmaktır. Olayı, yaşayan kişi anlatabilir veya ona anlatılabilir. Çocuklarda ve gençlerde onları etkileyen durumları basit bir şekilde hikâyeleştirmek çok işlevsel ve faydalıdır. Örneğin sokağınızda bir sağlık sorunu yaşanıp, ambulanslar geldiğinde ve çocuk bu olaydan çok etkilendiğinde/korktuğunda durumu hikâye gibi anlatmak veya bir oyuncağının başından geçen bir hikâyeye dönüştürmek yahut çocuğun hikâye gibi anlatmasını isteyip onu dinlemek korkularını yenmesine yardımcı olabilir. Özellikle çok travmatik olmayan olaylarda faydası görülür, travmatik olaylarda detaylı teknikleri bilen bir uzmandan yardım almak daha faydalıdır.

Yetişkinlerde de durum benzerdir, ama dikkat edilmesi gereken noktalar vardır. Çünkü hikâyeleştirmek, olayı hikmetle değerlendirip ders çıkarılmasına yardım da edebilir, duyguların ve durumların manipülasyonuna da sebep olabilir. Kur’ân kıssaları ile günümüz sapkın hikâye/senaryolarının ayrıldığı temel noktalardan biri budur.

Rabbimiz (cc) Kur’ân kıssalarını oldukça genel bir çerçeveden anlatır ve sadece olayların seyrini değiştiren kritik noktaların arka planını anlayacağımız detaylar verir. Böylece iman edenler genel olarak yaşanan olay hakkında bilgi sahibi olur, yol ayrımlarını ve dönüm noktalarını fark eder, kıssalardan ibret alabilir, kendilerine öğrenme hedefleri belirleyebilir, yaşanan hadiselerle bağ kurup/kıyas ederek taraf seçebilir ve amellerini yönlendirebilir.

Günümüz hikâyeleri/senaryoları ise öncelikle olayları asıl bağlamından koparır ve sağlıklı neden sonuç ilişkisi kurulmasını engellerler. Olayları detaylara boğup yol ayrımlarının ve dönüm noktalarının fark edilmesini zorlaştırırlar. Yalan katarlar; yaşanmayan şeyleri eklerler, yaşananları çıkarır veya değiştirirler, böylece insanların bu hikâyelerden bir şeyler öğrenmesinin ve kendisine hedefler belirlemesinin önüne geçerler. Hikâyenin içini yoğun duygularla doldururlar ve yoğun duyguları yanlış davranışlarla birbirine bağlarlar. Sonuçta da hem ahlaki bozulmanın zemini hazırlanır hem Allah’ın razı olmadığı ameller yaygınlaşır hem de algı operasyonu yapılmış olur.

Örneğin Araplarda şiir kültürü vardı. Yaşanan olayları şiirleştiriyor ve atalarının “kahramanlıklarının” beldeden beldeye yayılmasını sağlıyorlardı. Tabii bunu yaparken her kavim, başından geçen olayları istediği şekilde hikâyeye dönüştürüyor, istediği ayrıntıları ekliyor, beğenmediklerini çıkarıyordu. Şiirlerini istedikleri duyguları coşturacak şekilde düzenliyor ve okuyorlardı. Yaşanan hadiseyi aslından saptırıp algı oluşumuna hizmet eden bir propagandaya dönüştürüyorlardı.[7] Peygamberimizle (sav) birlikte o dönemin medyasına İslami sınır çizildi ve batıl yönler temizlendi.

Günümüzde hikâyelerin çok işlevsel bir rolü vardır. Çocuklara kazandırılmak istenen değerler bir hikâye kahramanının başından geçen olaylarla anlatılabilir. Zıtlıklar iki zıt karakter üzerinden işlenebilir. Bir topluluğun değerleri hikâye, senaryo, tiyatro, animasyon içerisinde birkaç saatlik bir yapımla genel bir şekilde anlatılabilir.

Hikâyeleştirirken özünden kopmamaya, önemli detayları kaçırmamaya, dönüm noktalarını ve yol ayrımlarını iyi analiz etmeye, duyguları doğru anlatmaya ve ilgili davranış ile doğru bağ kurmaya; kısacası Allah’ın (cc) razı olacağı bir amaca hizmet edecek şekilde yapmaya ihtiyaç vardır.

Yaşanan olayları gerçek bağlamından koparıp önemli detayları değiştirmek ve amacı olmayan detaylar eklemek farklı algı oluşmasına yol açar, yanlış duygular tetiklenir, yanlış öğrenimler gerçekleşip istenmeyen davranışlar ortaya çıkabilir.

Hikâyeleştirmek ve yeniden hatırlamak bireysel zihin dengesini sağlarken toplumsal açıdan da duygu dengesi oluşturmada, toplumsal hedeflerin ortaya çıkarılmasında önemli bir noktadır. Bu yönüyle diğer beyin tekniklerinden farklı bir yanı da vardır. Toplumsal bir hadise yaşandığında, kitlenin duyguları kabarıp bir noktaya kanalize olmaya başladığında veya toplumda yapılması beklenen bir davranış ortaya çıkmadığında; toplumun başından geçen olaylar, Kur’ân kıssalarının örnekliğinde topluma hatırlatılabilir, medya yoluyla görselleştirilebilir; animasyon ve tiyatrodan faydalanılabilir.

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun, sonraki sayıda diğer tekniklerle devam etmek duasıyla…


[1] Ebu Davud, 1319

[2] Mureysî suyu başında olanları başka bir görgü şahidi olan Câbir ibni Abdullah El-Ensârî anlatıyor:

           “Gazaya çıkmış askerler arasındaydık. Muhâcirlerden biri Ensâr’dan birine tekme attı.

           Ensârî, ‘Ey Ensâr topluluğu, koşun!’ diye bağırdı.

           Muhâcir de, ‘Ey Muhâcirler, koşun!’ diye bağırdı.

           Resûlullah (sav) bu nidayı işitince, ‘Nedir bu cahiliye davası?’ diye sordu.

           Resûlullah (sav) hiç âdeti olmayan bir saatte, halkın içinde bulundukları hâletiruhiyeyi kırmak için yola girilmesini emretti ve yola girildi.” (bk. Tefsîr-i Taberî, 28/115,116; Sîretu İbn Hişâm, 3/303)

           “Resûlullah (sav) o gün, Müslimlerle birlikte akşama kadar ve bütün gece yola devam etti. Sabah olup Güneş’in harareti bunaltmaya başlayınca orada konakladılar. Müslimler yorgunluktan ve uykusuzluktan kendilerini yere atıp hemen uykuya daldılar.” (bk. Tefsir-i Taberî, 28/116; Sîretu İbn Hişâm, 3/305)

[3] bk. Sîretu İbni Hişâm, 1/555-557

[4] Ebu Davud, 4782; Ahmed, 21348

[5] Ebu Davud, 4784; Ahmed, 17985

[6] 14/İbrâhîm, 5- 7

[7] Detaylar için İlk Bahar, Wadah Khanfar, Vadi Yayınları, s. 129-130, Kültürel Merkeziyetçilik bölümüne bakılabilir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver