Allah’tan Yardım İstemek

Abdullah ibni Abbâs’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir defasında Peygamber’in (sav) ardındaydım. Bana dedi ki: ‘Ey çocuk, sana birkaç kelime öğreteceğim. Sen Allah’ı koru ki Allah da seni korusun. Sen Allah’ı koru ki Allah’ı karşında bulasın. İstediğin zaman Allah’tan iste, yardım dilediğin zaman Allah’tan yardım dile. Bil ki ümmet sana bir şeyle fayda vermek üzere toplansa, sana ancak Allah’ın senin lehine yazdığı şeyle fayda verebilirler. Sana bir şeyle zarar vermek üzere toplansa ancak Allah’ın senin aleyhine yazdığı şeyle sana zarar verebilirler. Kalemler kaldırılmış ve sahifeler kurumuştur.’ ”[1]

“İstediğin zaman Allah’tan iste.”

İnsan olarak aciz ve zayıf varlıklarız. Yaratılışımızdan bazı güzelliklerin yanı sıra bazı kusurlara da sahibiz. Bu eksik, zayıf ve aciz olduğumuz yanlarımız nedeniyle kendi dışımızda başka varlıklara ihtiyaç duyar, eksiklerimizi, acziyetimizle beraber tezahür eden sorunlarımızı tedavi etmeyi umarız. Bu süreçte kimlerden yardım alırız? Kimlerden yardım almalıyız? Zinhar yardım talep etmememiz gereken meseleler veya kimseler var mıdır? Bu sorulara tevhid bağlamında verilecek cevapların özü şudur: “İstediğin zaman Allah’tan iste.”

Hadiste geçen “İstediğin zaman Allah’tan iste.” ifadesinin daha beliğ, daha çarpıcı ve belirgin hâlini Fâtiha Suresi’nde görmekteyiz.

“Biz, yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.”[2]

“Yalnız sana ibadet ederiz.” cümlesinden sonra gelen “Yalnız senden yardım isteriz.” ifadesi evvela bize Allah’tan yardım istemenin O’na ibadet etmek olduğunu öğretir. Biz, Allah’tan yardım istediğimiz zaman O’na ibadet etmiş oluruz. Böylece tevhidin şubelerinden birini daha hakkıyla yerine getirmiş oluruz.

Allah’tan yardım isteme konusunu iki başlık altında incelememiz mümkündür:

1- Tevhidin gerçekleşmesi için zaruri olan yardım talebi

2- Tevhidin kemali için gerekli olan yardım talebi

Birinci maddeyle şunu kastediyoruz: Sadece Allah’ın güç yetirebileceği, yalnız O’nun uhdesinde olan, O’ndan başkasından istenilmesi kesinlikle yasaklanan meseleler. Böyle meselelerde sadece Allah’a el açıp sadece O’ndan yardım isteyebiliriz. Bizi cennete alıp ateşten korumasını talep etmek gibi. Şeytanların ve bilmediğimiz düşmanlarımızın şerrinden bizi korumasını talep etmek gibi. Nefislerimizin kötülüklerinden bizi muhafaza etmesini istememiz gibi. Düşmanlarımıza karşı bizi manevi ordularla desteklemesini istememiz gibi. Kabir azabından bizi muhafaza etmesini talep etmemiz gibi…

Bunları yapabilecek olan El-Melîk ve El-Kadîr olan Allah’tan başkası değildir. Dolayısıyla bu ve benzeri meselelerde yardım yalnız Allah’tan istenir. Allah’tan başkasından bunları arzulamak, onlardan bu konuda yardımcı olmalarını istemek ve onlara duacı olmak şirktir. Bunu yapan insan da müşrik olur. Allah’a mahsus amel ve hususlarda O’na şirk koşmak bu şekilde olur.

“Allah’ı bırakıp da sana fayda ve zarar vermeyecek olan varlıklara dua etme! Şayet böyle yaparsan hiç kuşkusuz, zalimlerden/müşriklerden olursun.”[3]

“Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O’ndan başka o zararı giderecek kimse yoktur. Senin için bir hayır dileyecek olsa, O’nun lütfunu geri çevirecek kimse yoktur. (Lütuf ve ihsanını) kullarından dilediğine ulaştırır. O, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) El-Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.”[4]

İkinci maddeyle ise şunu kastediyoruz: Bir müminin, Allah’tan başkasından yardım istemesinin şer’an caiz olduğu konularda dahi Allah’a el açmak ve O’ndan yardım istemek, tevhidin kemalindendir. Burada, ihtiyaç duyduğumuz bir konuda bize yardım edebilecek, buna güç yetirecek kimseler olmasına rağmen Allah’tan yardım talep etmekten söz ediyoruz. Her şeyi Allah’tan istemeye muvaffak olan insan, tevhidi kemale erdiren kimsedir. Çünkü zahiren yapabiliyor gibi gözüktüğümüz her işte aslında bizim Allah’a ihtiyacımız vardır. Nefes almak da buna dâhildir. Her talebimizde O’na yönelmek, her ihtiyacımızı O’ndan istemek; Allah’a karşı bir fakr hâli içinde olmaktır. Bu; insanı istiğnadan, Rabbe karşı kibirlenmekten, kendisini olduğundan farklı görmekten uzak tutar. Her hâl üzere, bütün zerreleriyle Allah’a olan ihtiyacının farkında olan insan; ibadeti hak eden tek ilah ve yegâne rabb olarak Allah’ı hakkıyla tanımış, böylece tevhidini kemale erdirmiş olur.

“Ey insanlar! Sizler, Allah’a muhtaçsınız. Allah ise (kimseye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine muhtaç olduğu) El-Ğaniy, (her daim övgüyü hak eden ve varlık tarafından övülen) El-Hamîd’in ta kendisidir.”[5]


[1]. Tirmizi, 2516

[2]. bk. 1/Fâtiha, 5

[3]. 10/Yûnus, 106

[4]. 10/Yûnus, 107

[5]. 35/Fâtır, 15

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver