Minimum Problem İçin Sağlıklı İletişim

Aile içerisinde eşler arasında kesintisiz sağlıklı bir iletişim varsa sorunların minimize edilmesi daha kolay olacaktır. Bu meseleyi şöyle bir örnekle açıklamaya çalışalım. Baş ağrısı dâhil tüm ağrılar aslında vücudun bağışıklık sistemine gönderdiği birer rapordur. Baş ağrısı olarak hissedilen ağrı çoğu zaman vücudun herhangi bir yerinde oluşan bu türden bir rahatsızlıktır. Ağrıya sabredip ağrı kesici alınmasa beyin ve bağışıklık sistemi görevini tam olarak yapabilir ve bünyeyi hastalıktan koruyabilir. Birer psikotrop madde olan ağrı kesiciler alındığında ise organ ile beyin arasındaki iletişim kesilir. Dolayısıyla ağrıyla birlikte bilgi, yani beyne gönderilen raporların akışı da kesilir. Hastalık derinleşmeye devam ederken bağışıklık sistemi ne tür bir savunma yapacağını ve nereye müdahale edip onaracağını bilemez hâle gelir. Alınan her bir ağrı kesici veya kimyasal ilaçla birlikte bağışıklık sistemi gittikçe zayıflar ve bir noktadan sonra görev yapamaz hâle gelir. Netice itibarıyla ağrıya sebep olan rahatsızlık süreç içerisinde kronik bir hastalığa dönüşme riski taşır.[1]

Günlük yaşamda eşiyle, çocuklarıyla ya da iş ortamındaki arkadaşlarıyla konuştuğu hâlde güvene dayalı sağlıklı bir iletişim kurmakta zorluk çeken veya hiç iletişim kuramayan birçok insan vardır. Mesela erkek ile hanımı arasında herhangi bir nedenden dolayı soğuk rüzgârlar esmeye başlar. Bu durum bir süre böyle devam eder. Aralarında küçük bir tartışma çıkmaya görsün, eşlerden birisi ya da her ikisi de karşısındakini töhmet altında bırakan suçlayıcı ifadeler kullanmaktan çekinmez. Hâlbuki birkaç dakika öncesine kadar görünürde birbirleriyle iletişimleri gayet normalmiş gibi duruyordu.

Anlaşılmaktadır ki mesele sadece birbiriyle konuşuyor/konuşabiliyor olmaktan ibaret değildir. Mesele şudur ki; doğru zamanda ve doğru yöntemlerle, sağlıklı ve güvene dayalı kesintisiz bir iletişim zemininin kurulamamış olmasıdır. Güvene dayalı, sağlıklı ve doğru bir iletişim kanalı olmayınca en küçük pürüzler bile saman alevi gibi birden büyüyüverir. Problem su yüzüne çıkıp tatsızlıklar yaşandıktan sonra ortaya çıkan hasarın tamiri için en başta yapılması gereken iletişimin kurulmasına çalışılır. Karşılıklı özür ve af dilemeler başlar. Yukarıda verdiğimiz örnekteki gibi “ağrı kesici hap”lar daha sonra benzer bir durumun yaşanacağı vakte kadar semptomların geçici olarak kaybolmasını sağlayacak belki, ama tabiri caizse hastalığın derinleşmesine sebep olacaktır.

Eşler daha önce belirledikleri bir vakitte baş başa kalarak birbirleriyle ilgili ailevi ve kişisel beklenti veya şikâyetlerini daha rahat bir şekilde dile getirmek suretiyle farklı ve yeni fikirlerle aile hayatına dirlik ve dinamizm katabilirler. Kalplerinin kıvrımlarında birbirlerine karşı su-i zannın izini tozunu tamamen ortadan kaldırmaya vesile olacaktır bu tür oturumlar. Bir hekimin hastada ortaya çıkan belirtilere göre teşhiste bulunup, uygun tedavi yöntemini tatbik ederek hastalığın ilerlemesini ve yayılmasını engellemeye çalışması gibi, eşler de muhtemel problemlerin işaretlerini görür görmez derhal ıslah yoluna gitmelilerdir.

Eşler arasında karşılıklı anlayış, diyalog ve doğru iletişim sağlanması hâlinde, Allah’ın izniyle sorunların çok büyük oranda başlamadan bittiği görülecektir. Bundan önceki bölümlerde Resûlullah’ın (sav) eşleri ile yaşadığı bazı sıkıntılar ve ashâbın (r.anhum) eşleri ile yaşadığı anlaşmazlıklardan örnekler vermiştik. Bu misallerden de anlaşılacağı üzere hiçbir sorunun olmadığı ve ufak tefek anlaşmazlıkların yaşanmadığı bir aile hayatı mümkün değildir.

Bu hakikate binaen, biz de cennet hayatı gibi problemsiz bir aile modelini değil, problemleri en az düzeyde olan ve aile yaşamında Nebevi modeli ihya etmeye çalışmalıyız. Eşler arasında sorunların ortaya çıkması elbette arzulanan bir şey değildir, ama yaşanacak sorunların yıkıcı olmaması için ayrıca büyük bir gayret içerisinde olunması zorunludur.

Ateşi, Kıvılcımken Söndürmeli!

Aile içerisinde eğer bir problem varsa muhtemelen eşlerden birinin diğerine, ya da ikisinin birbirlerine zaman zaman kızgınlığı da olur. Öfke kontrolünde başarılı olamayan bir kimse hoş olmayan sözler sarf edebilir ve sonuçlarını kestiremediği kontrolsüz davranışlarda bulunabilir. Bu gibi durumlarda Resûlullah’ın (sav) sünnetini ihya ederek öfkenin peş peşe gelecek zincirleme zararlarından korunmak mümkün olacaktır. Kişi, ailesi başta olmak üzere insanlarla beşerî münasebetinin olduğu her zeminde öfkelenmemeye gayret etmelidir. Bunun için de kendisini öfkelendirecek sebeplerden uzak durmaya çalışmalıdır.

Ebû Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir adam Resûlullah’a (sav) gelerek, ‘Bana nasihat et.’ dedi.

Resûlullah (sav), ‘Kızma!’ buyurdu.

Adam bu isteğini birkaç kez tekrar etti. Resûlullah (sav) her defasında, ‘Kızma!’ buyurdu.”[2]

Hadis-i şerifte geçen “Kızma!” emri, öfkelenmenin tamamen yasaklanması anlamına gelmemektedir. Zira öfkelenmek fıtri bir duygudur. Öyle ki öfkelenmeyi gerektiren işgal, saldırı, zulüm ve haksızlık gibi durumlarda öfkelenmemek ise yerilmiştir. Yasaklanan öfke, hürmetlerin çiğnenmesine, kalplerin kırılmasına ve eşler arasındaki ilişkilerin zedelenmesine sebep olan öfkedir. Çünkü bu gibi durumlarda öfke, âdeta şeytanın bir bineği hâline gelir. “Kızma!” emri, aynı zamanda öfkelendirecek ortamlardan ve sebeplerden uzak kalınması gereğini de açıkça ortaya koymaktadır.

Her insan, nefsinin yaklaşık kapasitesini bilir. Yani insanlar arasında kişinin bizzat kendisinden başka nefsini en iyi tanıyanı yoktur. Kişi eğer eşiyle tartıştığı sırada hoşuna gitmeyecek bir karşılık alıyor ve hemen bağırıp çağırmaya başlıyorsa onun bu zafiyetinin reçetesi “Kızma!” hadisidir. Basit bir tartışma dahi kişiyi öfkelendiriyor ve aile huzurunu bozmaya sebep oluyorsa buradaki “Kızma!” emrini kişi “Sakın tartışma!” şeklinde anlamalıdır. Kişi eğer kendisini öfkelendirecek sebeplerden uzak duramıyorsa öfkelenmemek için gayret gösterir. Bunda da muvaffak olamayacaksa eşini yahut Müslim kardeşini üzüp, şeytanı sevindirecek sözler söylemekten ve o tür davranışlarda bulunmaktan şiddetle kaçınmalıdır.

Öfkelenen kimse Resûlullah’ın (sav) öğütlerine uyarak yatıştırıcı bazı pozisyonlar uygulamalıdır. Öfkenin şeytandan, şeytanın ise ateşten olduğu hakikatine binaen evvela istiazeyle Allah’a sığınmalıdır. Öfkesi dinmezse ayakta ise oturmalı, oturur hâlde ise yaslanmalı veya uzanmalıdır. Bu pozisyon değişikliklerinde de öfkesi geçmediyse soğuk suyla abdest almalıdır. Soğuk suyla alınacak bir abdest vücudun ateşini takriben 1,5-2°C düşürmektedir. Ateşten yaratılmış olan şeytanın sebep olduğu öfke böylece kaynağından yatıştırılmış ve söndürülmüş olacaktır.

Eşler arasındaki ilişkilerde sorun yaşadıktan sonraki süreç kritiktir. Eşlerden birisi ya da her ikisi sorumluluk bilinciyle olgun ve soğukkanlı davranır da meseleyi bir ân evvel kapatmaya muvaffak olabilirse ne âlâ. Bu mümkün olmayacaksa da tartışmaya neden olan problemi daha uygun bir vakitte sakin ve dingin bir şekilde halletmek üzere o ânki aşamada tartışmaya son vermelidirler. Zira kızgın ve gergin bir ortamda problem halletmek bir yana normal bir diyalog kurmak bile pek mümkün değildir. Erkek ya da kadın, tartışma ve gerginliklerde Nebevî usulü tatbik etmeye muvaffak olabilirlerse aralarındaki problemi çözmeleri de çok daha kolay olacaktır. Böylesi durumlarda şu Rabbani öğüt her daim hatırda tutulmalıdır.

وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

“Şayet şeytandan sana bir dürtü/vesvese gelirse, Allah’a sığın. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.”[3]

Eşler arasındaki sorun gün yüzüne çıktıktan sonra yapılmaması gereken şeylerden biri de kızgınlığın ve gerginliğin devam ettiği süreçte iyi niyetle de olsa gereksiz ani müdahalelerde bulunmaktır. Yaşanan tartışmadan netice alınmamışsa probleme neden olan meseleyle ilgili tek taraflı tasarrufta bulunmamak da eşler için en makul olan tutumdur. Hararetli tartışmalar neticesiz kaldıktan sonra mesele soğumaya bırakılmalı ve o ân için konu kapatılmalıdır.

Hemen hemen her insanda olduğu gibi eşlerden her birinin de bir eşref saati vardır. Zihnin berrak, kalbin huzurlu, ruhun dingin ve yüzlerin güleç olduğu böyle bir eşref saatinde, değil bir ailevi meselenin halli, belki de çok daha büyük ve kapsamlı sorunların çözümü için oldukça uygun bir zemin var demektir. Eşler, aralarında çıkan sorunları halletmeye çalışırken böylesi münasip durumlardan da istifade etmelilerdir. Allah’ın izniyle kendileri için hayırlı ve güzel bir çözüm elde ederek mutlu, huzurlu ve barış içinde aile hayatlarını sürdüreceklerdir.

On Beşinci (15.) Bölümün Sonu

Devam edecek, inşallah…


[1]. Gerçek Tıp, Dr. Aidin Salih, s. 323

[2]. Buhari, 6116

[3]. 41/Fussilet, 36

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver