Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salât ve selam O’nun Rasûlü’ne olsun.
Cihada niyetlenen bir Müslümanın, bu ameli gerçekleştirmeden önce dikkat etmesi gereken bazı noktalar vardır. Bu yazımızda, o noktalardan bir kısmının üzerinde durmaya çalışacağız.
1. Cihad Ameli ile İlgili Hükümleri Bilmesi Gerekir
İlim, her Müslüman erkek ve kadının üzerine farzdır. Fakat bu vücubiyet, bazı hâllerde her bir ferdi kapsarken bazen de belli başlı Müslümanların üzerine bir vazife olarak karşımıza çıkar. Mesela, Arapça öğrenmek, ilmin bir parçasıdır. Fakat her Müslümanın Arapça öğrenmesine gerek yoktur. Bir grup Müslümanın Arapça öğrenmesi, din hususunda ümmete yeterli oluyorsa diğer Müslümanların üzerinden sorumluluk düşer.
Cihad ile ilgili şer’i hükümleri öğrenmek de bu şekilde incelenmelidir. Cihad, üzerine farz-ı ayn olan veya farz-ı ayn olmasa da cihad ameline katılan kişiler için cihad ile ilgili hükümleri öğrenmek, farz-ı ayndır.
Sadece cihad değil, hangi amel olursa olsun, öncesinde ilim yoksa amel fesada uğrayabilir.
Burada şu noktaya da dikkat çekmek gerekiyor. İlimden kastımız, cihadla alakalı bütün bilgileri öğrenmek, hıfzetmek demek değildir. Bu zaten normal şartlarda mümkün olmaz. Eğer bunu şart koşarsak: ‘Allah’ın üzerimize yüklediği sorumlulukları sadece bir grup âlim yapabilir’ demiş oluruz. Kastımız, amelimizi ifsat etmeyecek düzeyde bir bilgiyi öğrenmektir. Özellikle bu hususa vurgu yapmamızın sebebi; günümüzde bazı yol kesicilerin, insanları cihaddan alıkoymak için ilim şartını öne sürmeleridir. Aslında bu yol kesiciler ile; Müslümanlar, aynı kılıflar altında farklı mevzularda defalarca engellenmeye çalışılmıştır. Bunlardan en önemlisiyse, tağutların ve küfür toplumlarının tekfiri meselesidir.
‘Sen âlim değilsin, nasıl insanları kolayca tekfir edersin?’ diyerek tağutlarına sadakatlerini gösteren belamlar, maalesef Müslümanları da etkilemiştir. Artık birçok kimsenin dilinde ‘Tekfir, şer’i bir hükümdür, diğer bütün hükümlerde olduğu gibi bunda da ilim gerekir’ söylemleri dolaşmaktadır. Bilal’in radıyallahu anh ‘Ehad’ kelimesinden ibaret olan bilgisiyle neleri reddettiğinden gafil olan bu taifenin, ufak bir sapma gibi gözüken bu söylemleriyle çok derin çukurların içerisine yuvarlanmaları an meselesi hâline gelmiştir. Bazılarıysa çukurda debelenmeye ve başımızdaki tağutlar ile bunları başa getirenlerin Müslüman olduğunu sayıklamaya başlamışlardır.
Evet tekfir, şer’i bir hükümdür ve ilim gerektirir. Fakat bu tağutları ve destekçilerini tekfir için, Allah’ın indirdiklerini bir kenara koyup yerine beşeri kanunlar koymanın ve buna destek vermenin küfür olduğunu bilmek yeterlidir. Bir kişi bunları bilmiyorsa, dinin aslına taalluk eden bir meseleyi bilmediği için, zaten Müslüman değildir.
Sonuç olarak; Müslüman, şer’i hükümlerin yerine getirilmesini geciktirecek ve engelleyecek her türlü saptırmaya karşı uyanık olmalıdır. Bu tür söylemlerin kalpte yer etmemesi için, Allah ile olan bağlarını kuvvetlendirmeli ve ona çokça dua etmelidir.
2. Çatısı Altında Cihad Edilecek Taifenin Menhecinin Bilinmesi Gerekir
Beraber mücadele edeceğimiz topluluğun, niçin savaştığını da bilmemiz gerekir. Bir taife ile beraber savaşılabilmesi için, o taifeye kâfirlerin savaş açıyor olması yeterli bir sebep değildir. Gaye, Allah’ın kelimesini yüceltmek ve yeryüzünde Allah’ın şeriatını hâkim kılmak olmalıdır.
Menhecini ve itikadını bilmeden, bir çatı altına dahil olmak, duygusal hareket etmek, istenmeyen sonuçlar doğuracaktır. Belli bir süre sonra fark edilecek olan bazı gerçekler, büyük ayrışmalara ve düşmanlıklara sebebiyet verebilir.
O yüzden, cihada niyet eden Müslüman fert, gideceği taifeleri iyi tanımalıdır. Gidebileceği hak bir taife varken, itikadında bidat olan, menhecinde yanlışlar olan toplulukların karaltısını çoğaltmamalıdır. Bidat taifeleri ile beraber hareket etmeye, gidilebilecek herhangi bir grup olmadığında ya da bütün küfrün bu bidat taifelerine saldırdığı zamanlarda içtihad ile karar verilebilir. Bu içtihadın sonucunda, bu gruplar ile beraber mücadele edilmeye karar verilmişse, illetler unutulmadan adım atılmalıdır. Ki zikrettiğimiz illetler ortadan kalktığında tekrardan bu taifelerden uzaklaşılabilsin.
3. Savaşa Başlamadan Önce, Savaşın Maslahat ve Mefsedetlerini Hesaba Katmak Gerekir
Cihad, bir amaç uğruna yapıldığı için belli bir plan, proje takip edilerek sürdürülmelidir. Atılacak adımlar, önceden dikkatli bir şekilde hesap edilmeli, maslahat mefsedet dengesine önem verilmelidir. Eğer yapılacak ameliye, Müslümanlara faydadan daha çok zarar verecekse o zaman böyle bir işten sakınmak gerekir.
Tabii burada altı çizilmesi gereken nokta, maslahat ve mefsedet dengesini kimin belirleyeceğidir. Cihad sahasında bazı kararlar alınıyor, fakat teba bu kararlar üzerinde fikir yürütüyor ve amel etmemek için ayak sürüyorsa, burada bir sorun var demektir. Çünkü bir amelin, fayda zarar getirip getirmeyeceğini belirleyecek olan, imamdır.
Daha cihad amelinin ilk başında dahil olacağı taifeyi araştıran, komutanlarına güvenen bir askerin, alınan kararlar ile ilgili, usulüne uygun bir şekilde fikir beyan etme hakkı olsa da, itaatsizlik etme gibi bir lüksü yoktur. İtaat edilmeyecek tek alan, Allah’a isyan içerikli emirlerdir.
‘Bu amelde maslahat mı mefsedet mi daha fazladır?’ diye düşünüp karar vermek, zaten göreceli meselelerin kapsamına girer. Göreceli meselerde ise fertlere düşen, itaat etmektir. Eğer bu hususta herkese söz hakkı verilir ve kendi bakış açılarına göre hareket etme serbestliği sağlanırsa; mevzu, münafıkların cihadı terk etmek için arkalarına sığındıkları bir duvar hâline gelir.
Mesela, Medine’deki münafıklar, bazı savaşlara katılmama gerekçelerini ortaya koyarken, maslahat-mefsedet meselesini öne çıkartmışlardır. Onlardan bir kısmı, eğer savaşa çıkılırsa geride kadınların ve çocukların yalnız kalacağını ve ırzlarının tehlikeye gireceğini söylüyordu. Diğer bir grup ise cihad sahalarında karşılaşacaklarının, onları fitneye düşüreceğini söyleyerek geride durmaya çalışıyordu. Ama Allah, bu maslahat-mefsedet dengesini kurduğunu iddia ederek amelden geri kalanları münafık olarak adlandırdı.
İşte bu yüzden; bu ölçü, bazı nefisleri tatmin etme amaçlı kullanılabileceğinden, imamın insiyatifine bırakılmıştır. Müslüman, tabi olacağı liderini, komutanları iyi tanıyacak, onlara güvendikten sonra bağlanacak ve göreceli meselelerde, hoşuna gitmese de itaati omuzlarında bir görev olarak bilecektir. Bu sıralamaya uymayanlar, zikrettiğimiz madde ile ilgili büyük ihtimalle sorun yaşayacaklardır.(Yazının içeriğinde açıklamaya çalıştığımız maddeler Abdulkadir bin Abdulaziz’in Ehli Sünnet’in Menheci ve Cihadın Esasları kitabının ilgili bölümünden alınmıştır.)
Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamddır.
İlk Yorumu Sen Yap