Annelerin kulislerinde konu çocuksa zorbalardan bahsetmeden kapatmazlar meclisi. Çocuklarını döven, onlara kötü lakaplar takan, alay eden zorba çocuklar hemen hemen her birinin kâbusu. Onları ıslah etmenin yollarını defalarca aramışlardır. Bire bir konuşmuşlar bazen işi zorbalık yapan çocuğun ailesine dahi taşımışlardır. Sonuç alan da olmuştur çaresiz kalan da… Hatta bu çaresizlikle yanlış kararlar alanlar da yok değil. Kötülüğe kötülükle yanıt vermek… Belki en son tercih edilecek şey… Her neyse, detaya girmeyeceğim. Zira amacım zorbalardan bahsetmek değil. Ben zorba ve mağdur arasında yaşanan gerginlik sırasında kenarda olanları izleyen “seyirci”lerden bahsetmek istiyorum.
Seyircilerin çeşitleri var. Zorbanın gadrine uğramış olanlar, zorbadan korktuğu için ses çıkaramayanlar, zorbayı seven ve yaptığını destekleyenler, zorbadan hoşlanmayan ama yaptığını da umursamayanlar… Birçok tür, tek bir ortak nokta: Seyirci olmak.
Tıpkı arenada dövüşen gladyatörleri izler gibi zulmü izlemek. Zorbanın güç gösterisine, mağdurun ezilişine tanık olmak ve ses etmemek…
Bir terazi konsa ortaya; zorba, mağdur ve seyirciler getirilse. Suç kefesinde zorbayla birlikte yer almalı seyirci kitlesi de. Çünkü zulüm nasıl bir suçsa, zulme sessiz kalmak da bir başka suç dinimizde.
Fakat bu nokta hep atlanır olmuş. Seyirci kalmanın yanlışlığı unutulmuş. Anneler çocuklarını yalnızca zorbalığa karşı uyarır olmuş. Ebeveynler bunu dikkate almalı. Yavrularına aktardığı erdemlerden biri de bu olmalı.
Bu ay aktaracağım kitap bu konuda bize yardımcı olabilir. Kitabın adı “Öteki Aslanlar”. Masalperest Yayınlarından çıkmış.
Yaşadıkları ormanda çıkan yangın nedeniyle ormanı terk ediyor tüm hayvanlar. Canını kurtaran kaçıyor. Mavi tüylü aslan ailesi bu hengamede babalarını kaybediyor. Fakat yangın her tarafı sarınca ayrılıyorlar ormandan ve yola düşüyorlar. Neyse ki anne aslanın bildiği bir başka orman var. Biraz uzak… Epey yol gidiyorlar. Yoruldukça dinleniyorlar. Nihayet ormana varınca, ormanın kralı ile karşılaşıyorlar. Durduruyor onları. Müsaade etmiyor girmelerine. “Renginizi beğenmedim.” diyor, “Gidin başka bir yere.” Diğer hayvanlar konuşulanları pürdikkat dinliyor. Fakat hiçbiri müdahale etmiyor, sessizce olanları izliyor. Biri hariç…
Kurumuş sonbahar yaprakları gibi soluk benizli bir aslan öne çıkıyor. Kralı sert bir dille ikaz ediyor. “Buna hakkın yok. Kral olabilirsin, ama bu ormanın sahibi değilsin. Bizi de istememiştin; hatta rengimizi beğenmemiş, çirkin dahi demiştin. Şimdi aynısı bu aileye yapmana izin vermeyeceğim.” diyor.
Duydukları Kralın hoşuna gitmiyor. “Sus, yoksa seni de kovarım!” deyince, mavi tüylü anne aslan yavrularını alarak uzaklaşmaya başlıyor.
Soluk benizli aslanlar ise diğer hayvanlarla konuşarak bu yanlışa sessiz kalmamaları gerektiğini anlatıyor. Çabaları meyvesini veriyor. Bir yürek oluyorlar ve Krala başkaldırıyorlar. Kral neye uğradığını şaşırıyor ve ormanı terk ediyor.
Diri vicdanların başarısı…
Seyirci kalmayan, bilakis seyircileri de ikaz eden vicdanların…
İlk Yorumu Sen Yap