Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,
Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,
Yaratılış yolculuğuna çıktığımız yazı dizimizde en son zigot rahme gömülmüş ve rahim değişerek gebelik rahmini oluşturmuştu.
Şimdi, rahim, bebeği büyütmek için tüm donanıma; bebek de insan suretine kavuşabilmek için tüm imkânlara sahiptir. Büyüme, gelişme ve olgunlaşma hızla devam eder. Zigot bu dönemde organlarını oluşturmaya çalışır ve gün geçtikçe suret oluşur, insana benzer.
“Sizleri (annelerinizin) rahimlerinde dilediği gibi şekillendiren O’dur. Kendisinden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’dir.”[1]
Zigot, bir hücre topluluğuyken Rabbimizin dilemesiyle insan olmak için dönüşüm geçirmeye başlar. O’nun (cc) gözetiminde rahme yerleştikten sonraki ilk iki hafta zorlu bir yaratılış evresi yaşar, üçüncü haftaya ulaştığında beş hafta sürecek embriyo dönemi başlar, sekizinci haftadan sonra fetüs dönemini yaşar ve doğuma hazırlanır. Doğumun gerçekleşmesiyle bir bebek olarak dünyaya gelir.
“Size ne oluyor da Allah’a gerektiği şekilde saygı göstermiyorsunuz/Allah’tan hakkıyla korkmuyorsunuz! Oysa O, sizi merhale merhale yaratmıştır. (Nutfe merhalesi, embriyo merhalesi…)”[2]
“Sizi, tek bir nefisten yarattı, sonra ondan eşini var etti. Size, hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılış (evresinden) başka bir yaratılış (evresine) geçirerek yaratmaktadır. İşte bu, sizin Rabbiniz Allah’tır. Hâkimiyet/egemenlik yalnızca O’na aittir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Buna rağmen) nasıl da (tevhidden şirke) çevriliyorsunuz!”[3]
Rabbimiz (cc), zigotun bir bebek oluşurken yaşayacağı evreleri en güzel şekilde hikmetiyle belirlemiştir. Evrelerin sırası ve süresi her insanda aynıdır, evrelerde yaşananlar kişiden kişiye değişiklik göstermez. Bir insan olmak için yola çıkan her hücre bu aşamaları Rabbimizin takdir ettiği şekilde yaşar.
Bebek, rahme yerleştikten sonraki ilk iki haftada zorlu bir yaşam mücadelesi verir; rahme tutunur, beslenmeye ve rahme yerleşmeye çalışır. Bu iki haftanın zorluklarını atlatabilen zigot; embriyo ve fetüs olarak gelişimini devam ettirir. Yaşaması için gerekli olan organlarını ve diğer dokularını oluşturmaya başlar; bu süreçteki zorlukları atlatamayan ölür ve düşükler meydana gelir.
Hayata adım attığı rahmin ilk günlerinde insanoğlu öyle ihtiyaç sahibi, öyle muhtaç, öyle âcizdir ki Rabbi elinden tutmasa varlık dahi gösteremez. İnsanın bu hâli akılları hayrette bırakır. Aklı yokken, muhtaç hâldeyken, rahme gömülüp büyümeye çalıştığı sırada yaşam mücadelesi verirken Rabbinin hükümlerine boyun eğen insan; biraz yetişkinliğe ulaşıp güç kuvvet sahibi olunca, mallar ve evlatlarla desteklenince hemen şımarmakta, haddi aşmakta ve nimetleri veren Rabbini unutmaktadır. Gücünü, kuvvetini, malını, evlatlarını kaybetmeyeceği zehabıyla yaşayabilmekte ve ölüp Rabbine döneceği hakikatinin gafletinde olabilmektedir. Üstelik yaşamı boyunca ibadetlerini, kulluğunu/köleliğini tüm yüceliği ve eksikliklerden münezzeh oluşuyla onu yaratan Rabbine değil; yaratılmış olan varlıklara sunar. Oysa o varlıklar da en âciz şekilde benzer yaratılış evrelerini yaşamış, Rabbine muhtaç hâlde varlık âlemine adım atmıştır.
Embriyo bu zorlu iki haftayı yaşarken ilmiyle her şeyi kuşatan Rabbi dışında kimsenin ondan haberi yoktur. Anne gebe olduğunun farkında değildir, normal yaşamına devam ediyordur. İnsanoğlu, şuursuz olduğu rahimdeki hayatında da akıl sahibi olduğu dünya hayatında da tüm âlemleri ihata eden ve Es-Samed olan Allah’a muhtaçtır. İnsanı yaratan, gözetip koruyan, elinden tutup her ânında ihtiyaçlarını karşılayan Rabbimiz insanoğlundan tüm ömrü boyunca tek bir şey beklemektedir: Sadece ve sadece kendisine kulluk/ibadet etmeleri. Bu yüzdendir ki tevhid, Kur’ân’da yaratılış ayetleriyle birlikte daima zikredilmekte ve “Seni yaratan Rabbine dön!” çağrısı yapılmaktadır, Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Embriyo bu dönemde hücre sayısını arttırır, enine ve boyuna genişler. Kendi üzerine katlanır ve üç boyutlu hâle gelir. İnsan, bedenin hayatta kalabilme gayesiyle gerekli olan organları oluşturabilmek için hücreleri grup ve tabakalara ayırır. Gruplaşmış hücreler, Rabbimizin her bir tabakadan belirlediği organ taslaklarını oluşturur.
İlk olarak beyin sistemini oluşturacak yapıların taslakları oluşur.[4] Oluşan taslak henüz beyni oluşturmaz, ama çevresindeki hücrelere sinyaller gönderir, onları etkiler ve harekete geçirir. Çevredeki hücreler, organları ve dokuları oluşturmak üzere göç etmeye başlar. Karmaşık hâlde bulunan bir avuç hücre göç etmeye, değişmeye ve dönüşmeye başlar. Bir düzen meydana gelir.
Kendi hâline bırakılmış hangi topluluk ne yapacağını, nereye gideceğini, neyi oluşturacağını ve tüm bunları nasıl yapacağını bilebilir!
Bu düzenin yegâne sahibi bir ve tek olan Allah’tır (cc).
O (cc) El-Melik olandır. Tüm düzenlerin sahibidir, yarattıklarının ve tüm yaşananların tek sahibi…
“Yoksa insan (emredilmeden, nehyedilmeden, bir şeriata tabi tutulmadan) başıboş bırakılacağını mı sandı? O, akıtılan meniden bir damla değil miydi? Sonra kan pıhtısı (embriyo olmadı mı? Allah) onu yaratıp düzenledi.”[5]
Zigottaki hücrelerin hepsi -tam bir itaatle- nerede bekleyeceğini, nereye göç edeceğini, hangi organı oluşturacağını ve nasıl çalışacağını programlayan Rabbine ve O’nun (cc) nizamına boyun eğer.
Başlarda karmakarışık hâlde duran hücreler belli bir düzende göç etmeye başlar ve hangi organı oluşturacaksa sinyaller doğrultusunda oraya doğru yol alır. Beyni oluşturacak hücreler baş bölgesine, ayakları oluşturacak hücreler alt bölgelere, organları oluşturacak hücreler iç bölgelere göç eder. Rabbimizin dilemesiyle gitmeleri gereken yere varıp karar kılan hücre toplulukları, organları oluşturmak için değişip dönüşmeye başlar.
İnsan vücudundaki organlar oluşurken önce o organı oluşturacak hücrelerin o bölgeye göç etmesi gerekir, demiştik. Göç tamamlanıp yerine ulaşan hücreler, aldıkları sinyaller doğrultusunda organ taslağını oluşturur. Taslak zamanla organa dönüşür. Oluşan organ ilk başlarda, çalışamaz, işlev göremez hâldedir. Olgunlaşma devam ettikçe önce basit tipte, çok ilkel fonksiyonlar kazanır, zamanla fonksiyonlar gelişir ve organ tam kapasite çalışabilir. Anne karnında başlayan bu oluşma ve olgunlaşma süreci yaşamın ilk iki yılına kadar devam eder. İki yaşından sonra insan büyüdükçe organların boyutları da artar ve yetişkin hâline ulaşır.
Bahsettiğimiz evrelerin her birindeki aksama farklı sonuçlar meydana getirir. Hücreler göç ederken veya organ taslağı oluşmadan önce meydana gelecek bir aksaklıkta kişi o organa sahip olamaz. Taslak oluşup organ fonksiyon kazanmadan gelişecek bir aksama, işlevsiz ve güdük bir organ oluşmasına sebep olur. Organın olgunlaşma ve fonksiyon kazanma döneminde meydana gelecek aksaklık ise yetersiz çalışan bir organ oluşmasına sebep olur.
Organların henüz oluştuğu dönemde yaşanacak olumsuzluklar o organa sahip olamamakla sonuçlanır, birçok organın yokluğu hayatla bağdaşmadığı için gebelik kayıpları en sık, gebeliğin başlarında görülür[6]. Bu kadar hassas bir dönem yaşanırken annenin, gebeliğinin farkında olmaması; şeytanın vesvesesine, nefsin kuruntusuna açık insanoğluna Rabbimizin bir merhametidir, Allah (cc) en doğrusunu bilir. Kadınlar gebeliklerinin farkına vardıklarında bebek dört beş haftalık olmuştur, zorlu ölüm kalım mücadelesi geride kalmıştır.
Bu zorlu haftaları geride bırakan embriyo, dış görünüş olarak da farklılaşır ve insana benzemeye başlar. Kafası büyür; kollar, bacaklar, yüz, kulak ve göz oluşur.
“Sonra onun neslini, değersiz bir suyun özünden yaratandır. Sonra onu, tam bir şekilde düzene koyup ona ruhundan üfleyendir. Sizin için kulaklar, gözler ve kalpler yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!”[7]
Yaklaşık bu zamanlarda[8] kalp çalışmaya, ilk kanı pompalamaya başlar. İnsan vücudunda oluşan ve işlev gören ilk organ kalptir[9] ve tıbbi olarak kalbin durması ölümle sonuçlanır. Önce kalp çalışır ve vücudun kalanına yaşam suyu kanı pompalamaya başlar. Kalpten çıkan kan, vücudun her hücresiyle buluşur; vücut da hayat bulur.
“Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi/doğru/sağlam olursa bütün vücut iyi/doğru/sağlam olur; bozulursa tüm vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.”[10]
Kalbin kabul ettiği hayırlar ve güzellikler organlara yayılır, organlar salih ameller ortaya koyar; kalp pislik barındırırsa onu organlara yayar ve çirkin, habis olan ameller ortaya çıkar. Kalp öldüğünde vücut da ölür.[11]
Bizi en güzel surette yaratan, tüm yaratılış ânımızda elimizden tutan, bizi bu günlere getiren, nimet üstüne nimet veren ve hidayet eden Rabbimize hamdolsun.
Allah (cc) ömür verirse bir sonraki yazıda görüşmek duası ile…
[1]. 3/Âl-i İmrân, 6
[2]. 71/Nûh, 13-14
[3]. 39/Zumer, 6
[4]. Nöral plak, nöral krest ve nöral tüp
[5]. 75/Kıyâmet, 36-38
[6]. Kadınlar gebe olduğunun bile farkında olmadan pıhtı şeklinde kanaması olduğundan bahsederler. Hayız kanı pıhtılaşmaz. (Çoğu zaman) Kadın, rahme gömülememiş veya gömülse bile hayata tutunamamış zigotu düşük yapıyordur.
[7]. 32/Secde, 8-9
[8]. Embriyonun beşinci haftasında
[9]. Her ne kadar önce beyin taslağı oluşsa da organ olarak oluşan ve çalışmaya başlayan ilk organ kalptir.
[10]. Buhari, 52; Müslim, 1599
[11]. Kalbin manevi hastalıkları ve tedavisi hakkında detaylı okuma için bk. Kalp Katılığının Zararları
İlk Yorumu Sen Yap