Öyle bir yüzyılda yaşıyoruz ki, kadına karşı çok çirkin bir bakış açısı hakim zihinlerde. Yalnız erkekler değil, fıtratı bozulmuş kadınlar dahi hemcinslerini bazı özelliklerinden dolayı küçümsemekte, aşağılamaktalar.
İşe giden, para kazanan, kazandığını rahat rahat harcama salahiyeti olan kadın özgür, kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü kadın; evinde oturan, çocuğuna bakan, mesleği annelik olan kadın ise boş, aciz ve kocaya muhtaç, güçsüz kadın olarak görülmektedir.
Başkalarının çocuklarına bakmak çalışıp üretmek sayılırken, kendi çocuklarına bakmak angarya (boş iş) olarak algılanmaktadır. Kadın iş yerinde patron, usta tarafından azarlanabilir, hatta dolmuşta veya otobüste magandalardan laf da yiyebilir, ama kadın evde; koca lafı yiyemez, çocuk derdi çekemez olmuştur.
Bu anlayış anneliği, kadınlığı hafife alan değersiz gören bir anlayıştır. Kadının yaratılışına tamamen aykırı olan, onda olmayanı zorla ona yaptıran bir anlayıştır.
Nerden çıktı bu anlayış, nasıl yayıldı kısa bir araştırma ile öğrenilebilir. Ancak neden piyasaya sürüldüğü hakkında araştırma yapmak bile ihtiyaçtır. Kişi sağır ve dilsiz dahi olsa ama görme melekesini yitirmemişse zorlanmadan bu soruya cevap verebilir. Yeter ki etrafını dikkatle incelesin… Kadını piyasaya malzeme yapan mantığın önce zevklerini sonra ceplerini nasıl kabarttığına bir baksın. Kadın, üzerinden; zihinleri, hedefleri nasıl bulandırdıklarına bir göz gezdirsin. Adına ister feminizm, ister kadın hakları densin, hedefin kadını yüceltmek olmadığını kadınların bu hakları hararetle savunmalarına rağmen ne kadar mutsuz olduklarına, düştükleri zillet hallerine bakarak anlasın…
Resmi gördükten sonra yapmamız gereken şey biz (ben) bu resmin neresindeyiz? demektir sanırım…
Kendini İslam’a nispet eden kadın bu mantığın fersah fersah ötesinde olması gerekirken üzülerek söyleyelim ki O, bu korkunç anlayışın tam sınırında. Nasıl mı?
Bu anlayış, kadın-erkek eşitliğini savunur. Kadın, erkeğin yaptığı her işi yapabilir der. Erkek nasıl çalışıp kazanıyor ve dilediği gibi harcıyorsa, kadın da çalışır, kazanır ve istediği gibi harcama yapabilir. Erkek evde söz sahibiyse kadın da söz sahibidir bu anlayışta. Erkeğin evde ne kadar sorumluluğu varsa, kadının ki de eksik olabilir ama asla fazla değildir bu mantıkta.
Oysa İslam’da roller böyle dağıtılmamıştır. Erkek çalışır, kadın usulüne uygun harcar. Erkek danışır ama son o sözü söyler, kadın itaat eder ve uygular. Erkeğin sorumlulukları olmakla birlikte ev içinde kadının sorumluluk ve fedakarlığı daha fazla olmalıdır.
Kendini İslam’a nispet eden kadınlar ise bu anlayışları süzgeçten geçirmiş, kendilerince yeni bir ‘…izm’ bulmuşlardır. Ne tam feminist olmuşlar ne de İslam’a uymuşlardır. Öyle bir menzile icat etmişler ki “El menziletu beyne’l menzileteyn” demekten kendimi alamıyorum… İki yol arasında bir yol tutturmuş(uz)lardır.
Örneğin, erkeği çalıştırmaya gelince çalıştırmış, itaate gelince kadın hakları savunucusu olmuşlar.
Başı sıkışınca, korkunca liman olarak sığınmış; işine gelmeyen durumlarda: “Ben senden ne gördüm ki!” deyip nankörlük yapmışlar.
Garibim çocukları, kocaya karşı hep silah olarak kullanmış, yapmadığı her işin mazereti, itaatsizliğinin bahanesi, evin kirinin temel sebebi, Eş’e ilgisizliğin sevgisizliğin biricik müsebbibi olarak sunmuşlar.
Gün boyu dışarının hır-güründen yorulan adamı neden selam vermeden girdi diye koyu kadın sohbetlerinde hep sanık sandalyesine oturtmuş, bazı oturumlarda tutuksuz yargılamış, bazı oturumlarda tazminata bağlamış, bazı oturumlarda müebbetle yargılamışlar… Ama aynayı kendilerine doğru çevirmeyi, o sandalyeye bir kez de kendilerini oturtmayı akıl edememişler.
İki bardak yıkadı diye minnet etmiş, Peygamber evinin işlerini görürdü diye deliller sunmuşlardır.
Hatice radıyallahu anha olmadan, olamadan karşılarında hep Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ahlaklı bir eş aramışlardır.
Görüldüğü gibi bu akımdan kendini İslam’a nispet eden kadın da etkilenmiş. Hastalık kanser hücresi gibi yavaş yavaş vücuda yayılmaya başlamış, önü alınmazsa tüm bedeni saracaktır.
Nasıl önlem alacağız?
Kadın kim olduğunu bilirse, bildiğini hayata geçirirse sorun kökten çözülecektir.
Peki kadın kimdir?
“O sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan eşini var etti…” (39/Zümer, 6)
İşte kadının kimliği. Kadın eşinden yaratılan, bütün sayesinde var olan bir parçadır. Bütünü tamamlar. Ama tek başına anlamsızdır. Hani birbirine çok benzeyen eşlere ‘tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş’ derler ya… İşte kadın kapaktır. Tencere kapaksız da işlev görür. Yemeği öyle böyle pişirir. Olmadı su kabı vazifesi görür. Olmadı saksı… Ama kapak tenceresiz ne işe yarar? Bir başka tencereye kapak olmaktan başka ne fonksiyonu vardır! İşte bu yüzden kadın, tenceresinin kıymetini bilmelidir. Onsuz işe yaramadığını farketmelidir. Onunla beraberliğini bozacak şeytanî akımların kof sloganlarına pirim vermemelidir.
Kadın ve erkek kimdir? Hak ve sorumlulukları nelerdir? Sorularının cevabını internetten önüne gelen her sayfadan değil Kur’an’dan öğrenmelidir. Sünnet’e bakmalıdır. Peygamber eşlerinin ve sahabe hanımlarının övülen davranışlarını örnek almalıdır.
Son bir tavsiye! Gelin bu ay dilimize, zihnimize, kalbimize “Ondan da eşini var ettik” ayetini nakşedelim! Adımızı sorana: ‘Ondan var olanım’ diyelim.
İşte o zaman hayatımızı riske atan bu kötü akımlar bizi etkilemeyecektir inşallah. Ve evimizin havası değişecektir. Denemekten zarar görmezsiniz!
İlk Yorumu Sen Yap