Allah’ın Adıyla,
Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu
Kıymetli Kardeşlerim!
Allah (cc) sizleri rahmetiyle kuşatsın, Zilhicce ayında yaptığınız amelleri kabul etsin.
İdrak etmiş bulunduğumuz bu Kurban Bayramı’nı siz, aileniz ve tüm müminler için mübarek kılsın. Kendimden yola çıkarak biliyorum ki hiçbiriniz, bir bayram sabahında, mektup yoluyla kardeşlerinizle konuşmak istemiyorsunuz. Gönül bir arada olmayı, bayramlaşmayı ve kucaklaşmayı istiyor. Ancak İlahi takdir farklı tecelli ediyor. Ve biz yakinen inanıyoruz ki Allah (cc), her şeyin en doğrusunu, en hikmetli olanını ve kul için en hayırlı olanını biliyor. O’na hamdolsun.
Beni soracak olursanız, yüce Allah’a hamdolsun, çok iyiyim. Allah’ın (cc) yardımıyla ve O’nun beraberliğiyle yine O’nun hükmüne sabrediyorum. Sizlerin de salih dualarıyla daha iyi olmayı ümit ediyorum. Tabi dua istemişken bir meseleye de temas etmek istiyorum. Bazı kardeşlerimiz mektup yazıyor. Mektubun sonuna da dualarını yazıyorlar.
Biri diyor ki mesela: “Hocam! Allah sizi oradaki insanların hidayetine vesile kılsın.”
“Âmin.” diyorum, ama bir yandan da gülüyorum.
Burada o kadar hidayete muhtaç insan var ki bu dua kabul olursa benim iki veya üç asır daha yatmam lazım.
Bir başka kardeşimiz dua etmiş:
“Hocam! Allah sizin cezanızı bana yüklesin; ben yatayım, siz çıkın.”
Yahu mübarek, Allah’ın geniş rahmetini niye daraltıyorsun?
Dua et, Allah (cc) rahmet etsin, ikimiz beraber çıkalım.
Bir ablamızın duasına çok güldüm, şöyle diyordu:
“Tüm ilimleri toplamış olarak içeriden çıkarsınız inşallah.”
Umuyorum, bu duaya “Âmin.” demediniz…
Değil tüm ilimleri, ilmin yüzde birini toplamak için yüz yıllar boyunca tahsil etmek gerekir.
Şunu demek istiyorum:
Dua edin elbet, ama istemeyi bilerek dua edin.
Hani anlatılır ya çocuğun biri padişahlardan birine denk gelmiş. Aralarında geçen diyalog padişahın hoşuna gitmiş. Padişah, çocuğa bir altın vermiş. Çocuk “Alamam.” demiş. Padişah “Niye?” diye sorunca “Ailem hırsızlık yaptığımdan şüphelenir.” demiş. Padişah, “Ailene Padişah’ın verdiğini söylersin.” deyince çocuk, “Efendim! Ailem yine inanmaz. Koca padişah bir altın mı verdi, derler.” demiş. Padişah gülmüş, yanındakilere, “İstemeyi bilmek lazım. Çocukla evine kadar gidin ve bir kese altın verin aileye.”
Tabi bu bir kıssa! Yaşandı mı, bilmiyoruz. Ama biz kıssadan hisse alalım.
Rahmeti sonsuz ve hiçbir şeyin kendisini aciz bırakamayacağı Allah’a (cc), güzel dualarla niyazda bulunalım.
Değerli Kardeşlerim!
Bugün bayram. Biz Müslimlerin sevinç ve izzet günü. Tüm mazlumiyetimize, İslam coğrafyasında çekilen sıkıntılara, kadınların ve çocukların dahi esir kamplarına tıkılmasına, şehirlerin üzerine yağan bombalara, arz ve asumanı saran feryatlara rağmen bugün bayram… Biz de bayramımızı kutlayacağız. Sevinç içinde ve izzet duyarak…
Medine’de Allah Resûlü (sav) ve ashabı nasıl kutluyorsa öyle…
Onlar, kıtlık yılında da sevinçle, tekbirle, duayla, en güzel kıyafetleriyle bayramı karşıladılar; bolluk yılında da…
Savaş yılında da barış yılında da…
Zafer kazandıklarında da yenildiklerinde de…
Biz de öyle yapacağız; tüm olumsuzlukları bir kenara bırakıp bayramımızı kutlayacağız.
Hepinizin bayramı mübarek olsun.
Değerli Dava Arkadaşlarım!
Her ümmeti, “ümmet” yapan bazı değerler vardır.
Özel günlerde ve millî bayramlarda bu değerleri hatırlar, dinî ve millî duygularını canlı tutarlar.
Biz muvahhidlerin kutladığı Kurban Bayramı da bizi ümmet yapan bazı değerleri, her yıl bizlere hatırlatmak içindir.
İsterseniz önce Kurban Bayramı’nın neyi temsil ettiğine, sonra da bize hangi değerleri hatırlattığına bakalım:
Kurban Bayramı Neyi Temsil Eder?
Kurban Bayramı, atamız İbrahim’in (as) Allah’a (cc) olan teslimiyetini temsil eder. Onun; kulluğun ve teslimiyetin zirvesini temsil eden duruşunu, Kurban Bayramı geleneği olarak İslam ümmeti arasında yaşatır:
“ ‘Rabbim, bana salihlerden (bir evlat) ver.’ Biz onu, halim (yumuşak huylu) bir çocukla müjdeledik.
Çocuk onunla beraber iş yapıp koşuşturma çağına erişince dedi ki: ‘Oğulcuğum! Rüyamda seni kestiğimi görüyorum. Sen ne düşünürsün (bu konuda)?’
(İsmail) dedi ki: ‘Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.’ İkisi de (Allah’ın emrine) teslim olup (İsmail’i) alnı üzere yere yatırınca ona, ‘Ey İbrahim!’ diye seslendik. ‘(Bu davranışınla) rüyayı tasdik etmiş oldun. Şüphesiz ki biz, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları böyle mükâfatlandırırız.’
Şüphesiz bu, apaçık bir imtihandı. Biz (İsmail’in yerine), büyük bir kurbanlığı fidye olarak verdik. Sonradan gelecekler arasında (hayırla yâd edilmesi için ona güzel bir nam) bıraktık. Selam olsun İbrahim’e. Biz, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları böyle mükâfatlandırırız işte.” (37/Saffât, 100-110)
Kurban Bayramıyla Yaşatılan Geleneğin Bize Hatırlattıkları
1. Allah’a (cc) Teslimiyet!
Kurban Bayramı’nın bize ilk hatırlattığı değer; yüce Allah’a teslim olmak, O’nun (cc) şeriatına ve kaderine boyun eğmektir. Zira Kurban Bayramı, İbrahim’in (as) başından geçen bir imtihanı hatırlatmak için sünnet hâline getirilmiştir. İbrahim (as) yıllarca çocuk hasreti çekmiştir. Tüm umutların kaybolduğu yaşlılık çağında ve eşi kısırken yüce Allah onu bir çocukla müjdelemiştir. Çocuk doğup en tatlı çağına gelince de çocuğunu Allah’a (cc) kurban etmesi istenmiştir.
İbrahim (as), bir baba için zor ve sarsıcı olan isteği tereddüt etmeden yerine getirmiş, Kur’ân’ın ifadesiyle imtihanını başarıyla tamamlamıştır.
İşte kardeşlerim, yüce Allah, bu teslimiyetin her yıl hatırlanmasını istiyor. Aslında O’nun (cc), kimsenin teslimiyetine ihtiyacı yok.
O, bunu bizim iyiliğimiz için bizlere hatırlatıyor.
O biliyor ki kulu istikamet üzere kılacak şey teslimiyettir.
Bir kulu dünyada ve ahirette yükseltecek şey teslimiyettir.
Hem insan, mutlaka teslim olmak zorundadır.
Çünkü insan teslimiyet fıtratıyla yaratılmıştır.
Kimisi ebeveyne kimisi arkadaş ortamına kimisi bir ideolojiye kimisi bir devlet reisine… ama mutlaka bir yere teslim olur.
Zahiren hiçbir yere teslim olmamış insanlara bakın! Onlar dahi nefislerine ve şeytana teslim olmuşlardır.
Bahtiyar o kimsedir ki bu fıtri duyguyu Rabbine yönlendirir, O’na (cc) teslim olur. Teslimiyetten kastımız şudur: Kişinin emir ve nehiyler, yani şeriat karşısında; nimetler ve musibetler, yani kader karşısında Rabbine teslimiyet göstermesi, iradesini Allah’ın iradesine teslim etmesidir.
Şer’i bir sorumlulukla karşılaştığında “İşittim ve itaat ettim.” demesi,
kaderî bir imtihanla karşılaştığında “Ben Allah’a aitim ve tekrar O’na döneceğim.” diyebilmesidir.
2. Teslimiyet Kolaylaştırır
Kurban Bayramı’nın bizlere hatırlattığı bir diğer ilke, teslimiyetin imtihanı kolaylaştırdığıdır.
İster şer’i ister kaderî olsun, Allah’ın (cc) hükmüne teslim olanların, O’nun (cc) kolaylaştırması ve yardımıyla karşılaşacağıdır. Şöyle ki;
İbrahim’in (as) imtihanı hem şer’iydi hem de kaderî… Zira çocuğunu kurban etmesi Allah’ın emriydi. Bu yönüyle şer’i bir imtihandı. Bu emri yerine getirmekle beraber Allah’ın hükmüne sabretmesi ve sonucuna rıza göstermesi gerekiyordu. Bu yönüyle de kaderî bir imtihandı.
İbrahim şeriata itaat, kadere de rıza gösterince; yani teslim olunca Allah (cc) şöyle buyurdu:
“Ona, ‘Ey İbrahim!’diye seslendik. ‘(Bu davranışınla) rüyayı tasdik etmiş oldun. Şüphesiz ki biz, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları böyle mükâfatlandırırız.’ Şüphesiz bu, apaçık bir imtihandı. Biz (İsmail’in yerine), büyük bir kurbanlığı fidye olarak verdik.” (37/Saffât, 104-107)
Allah (cc) onun teslimiyetine rahmetiyle mukabele etti.
İsmail’in (as) yerine bir kurbanlık indirdi ve İbrahim’in (as) imtihanını kolaylaştırdı.
Değerli Kardeşlerim!
Unutmayın ki dünya hayatı bir imtihan ve her birimiz her an imtihan olmaktayız.
Sürekli ya Rabbimizin (cc) bir emrine/nehyine veya O’nun takdir ettiği bir nimete/musibete muhatabız. Daha açık bir ifadeyle, El-Muhît olan Allah, şeriatı ve kaderiyle bizi çepeçevre kuşatmaktadır. Bu durumda bizim ihtiyacımız olan şey, bizi çepeçevre kuşatan imtihanlar karşısında istikamettir.
Peki, bu nasıl olacak? İnsan cahil değil mi? Cahil olan insan nasıl davranacağını nereden bilecek? İnsan zayıf değil mi? Çepeçevre kuşatan imtihanlar karşısında nasıl ayakta duracak? İnsan zalim değil mi? Nimetin karşısında şükrü, musibetin karşısında sabrı nasıl koruyacak?
Rabbimiz, İbrahim’in (as) imtihanı üzerinden bu sorulara cevap veriyor: İnsan, teslim olacak!
“Rabbim! Sana teslim oldum.” diyecek. Kendine değil, Allah’a (cc) güvenerek adım atacak.
O, teslim olarak bir adım atacak, yüce Allah elinden tutup ona kolaylaştıracak.
Zayıf ve cahil insan, kendisini çepeçevre kuşatan imtihanı, yüce Allah’ın rahmeti ve kolaylaştırmasıyla aşacak. Şer’i veya kaderî bir imtihanla karşılaşan Müslim, bir kaideyi hiç unutmamalıdır:
İmtihanın zorluğu, ona karşı sorumluluğumuzu yerine getirmediğimiz müddet devam eder.
Sorumluluğumuzu tespit edip bir adım attık mı sonrası rahmettir…
Bu kaideye dair yüce Allah şöyle söyler:
“Şayet biz, ‘Kendinizi öldürün ya da yurtlarınızdan çıkın.’ diye onlara farz kılmış olsak, onlardan azı hariç (bu emri) yerine getirmezlerdi. Onlar, kendilerine verilen bu öğüdü yerine getirselerdi kendileri için daha hayırlı olur, (ayaklarını) daha kuvvetli bir şekilde sabit kılardık. O zaman onlara kendi katımızdan büyük bir ecir verirdik. Ve şüphesiz onları dosdoğru yola iletirdik.” (4/Nîsa, 66-68)
Bir insanın karşılaşabileceği en büyük imtihan, kendini öldürmesi veya yurdundan çıkmasıdır.
Faraza böyle bir emirle karşılaşsa insanların azı hariç, büyük çoğunluk itaatsizlik eder. Çünkü bu imtihan zor gelir, gözlerinde büyür. Oysa Allah böylesi zor bir emre itaat edenleri müjdeler.
Adım atanların ayağını sabit kılacağını, onları dosdoğru yola hidayet edeceğini ve katından onlara büyük bir ecir vereceğini vadeder.
Kıymetli Kardeşlerim!
Kurban Bayramı vesilesiyle bir daha hatırlatayım ve muhasebe yapalım.
Şu an karşı karşıya olduğumuz ve bizi zorlayan imtihanımız nedir, tespit edelim.
Sonra adım atalım. İbrahim’in (as) izinde, bizi zorlayan her neyse onun üzerine gidelim.
İbrahim’e (as) kolaylaştıran Allah’ın (cc) bize de kolaylaştıracağını umarak ve Allah’ın bu konudaki vaadine güvenerek adım atalım. Umulur ki bu güzel gün, maddi bayram olması yanında manevi bir bayrama dönüşür.
3. Büyük Fedakârlıklar Geride Büyük İz Bırakır
İbrahim (as), bir insan için en zor olan şeyi yaptı. Oğlunu Allah’a (cc) kurban etmeye yeltendi.
Hiç şüphesiz bu, teslimiyetin zirvesi ve kulluk ufkunun gıpta edilen burçlarından biriydi.
Yüce Allah, onun (as) bu davranışına şöyle karşılık verdi:
“Biz (İsmail’in yerine), büyük bir kurbanlığı fidye olarak verdik. Sonradan gelecekler arasında (hayırla yâd edilmesi için ona güzel bir nam) bıraktık. Selam olsun İbrahim’e. Biz, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları böyle mükâfatlandırırız işte.” (37/Saffât, 107-110)
Evet, Allah (cc) İbrahim için güzel bir nam bıraktı.
Onu yâd eden Müslimler hayırla yâd eder, güzellikle anarlar.
Aslında bu, İbrahim’in (as) duasına yüce Allah’ın icabetiydi. Zira o, Allah’a şöyle dua etmişti:
“Sonradan gelecek nesiller arasında benim için doğruluk dili kıl. (Beni hayırla yâd etsinler.)” (26/Şuarâ, 84)
Anlıyoruz ki Allah (cc), onun bu duasına oğlunu kurban edecek kadar Allah’a teslim olduğunda icabet etmişti.
Değerli Muvahhid Kardeşlerim!
İnsanın başkaları tarafından güzel anılmayı istemesi, ihlasa aykırı değildir.
Bilakis bu, fıtri bir ihtiyaçtır. Her insan başkaları tarafından beğenilmek, takdir edilmek ve hayırla anılmak ister. Kimisi İbrahim gibi bu fıtri ihtiyacını bir kulluk makamına çevirir.
Kimisi şeytanın bu ihtiyacını manipüle etmesiyle kendi gibi insanlara kulluk eder. Şöyle ki;
İbrahim’in (as) yolundan gidenler bu ihtiyaçlarını Allah’a arz eder ve bunun gerçekleşmesinin yalnızca O’nun (cc) elinde olduğunu bilirler. Yalnızca O’na kulluk eder, yalnızca O’nu razı etmeye çalışır ve tüm benlikleriyle O’na (cc) yönelirler.
Bilirler ki O, ihlaslı kullarını sever. O (cc) bir kulu sevdi mi sevdirir.
Semada kabul gören kul, yeryüzünde de kabul görür. Allah Resûlü (sav) bu hakikati ifade etmek için şöyle buyurur:
“Şüphesiz ki Allah, bir kulu sevdiğinde Cibril’i çağırır ve ona, ‘Ben, falanı sevmekteyim, bu nedenle sen de onu sev.’ diye buyurur. Cibril de onu sever ve sema ehline, ‘Şüphesiz Allah, falan kulu sevmektedir, bu nedenle siz de onu seviniz.’ diye seslenir. Sema ehli de onu sever. Sonra bu kimsenin yeryüzüne sevgisi ve kabulü konulur. Bir kulu sevmediğinde ise Cibril’i çağırır ve ona, ‘Ben, falanı sevmiyorum, bu nedenle sen de onu sevme.’ diye buyurur. Cibril de onu sevmez ve sema ehline, ‘Şüphesiz Allah, falan kulu sevmemektedir, bu nedenle siz de onu sevmeyiniz.’ diye seslenir. Sema ehli de onu sevmez.
Sonra bu kimse için yeryüzüne bir nefret konulur.” (Buhari, 3209; Müslim, 2637)
Katade’nin (rh) dediği gibi, bir kul tüm kalbiyle Allah’a (cc) yönelirse Allah da müminlerin kalpleriyle ona yönelir. Bir de şeytanın ve nefsin ağına düşenler vardır ki Allah’a sığınırım. Onlar bu fıtri ihtiyaçlarını insanlara yönlendirirler. İnsanı razı etmek için çabalar, böylece yüce Allah’ın buğzunu üstlerine çekerler. Hadiste buyrulduğu gibi önce semada buğzedilir, sonra da yeryüzünde buğza uğrarlar. İbrahim’in (as) yaşadıkları ve Kurban Bayramı’yla bize aktarılan mesaj gayet nettir: Yüce Allah, büyük fedakârlıkları güzel bir nam olarak kişiye miras kılar.
O, yaptığı fedakârlığa karşılık insanlar tarafından hayırla yâd edilir.
Kardeşlerim!
Yüce Allah insanı büyük işler için yaratmış; onu, dağların taşımaktan imtina ettiği emaneti yüklenecek donanımla yeryüzüne göndermiştir. İnsana kendini ve dış dünyayı imar edecek bilgiyi öğretmiş, onu yeryüzünde halife olacak ve Allah’ın adil şahidi olacak iradeyle şereflendirmiştir.
Hiç şüphesiz, Allah’ın (cc) verdiğini O’nun istediği şekilde kullanan, büyük işler yapacak, yeryüzünde güzel eserler bırakacak ve hayırla yâd edilecektir.
Gelin görün ki insanların çoğu zulüm ve nankörlük yoluna sapmakta, basit işlere meylederek basitleşmektedir. Yeryüzünü imar etmesi istenen insan, incir kabuğunu doldurmayacak meselelerle ömrünü, Allah’ın (cc) ona verdiği bilgiyi ve iradeyi zayi etmektedir.
Kimisi Allah’ın vekil ve kefil olduğu rızık endişesiyle yanıp tutuşmakta, yapay korkularla endişelerini büyütmektedir. Neredeyse tüm bilgi ve iradesini dünyayı kazanmaya harcamaktadır. Dünyadan arta kalan bir zaman bulursa yorgun ve bitmiş olarak asli sorumluluğuna, yani Allah’a kulluğa yönelmektedir.
Tercihini dünyadan, yani değersiz olandan yana kullandığı için değersizleşmekte, ömür sermayesini zayi etmektedir. Kimisinin derdi çoktur; eşi derttir, çocuğu derttir, işi derttir, ebeveyni derttir…
Sıcak evinde, yediği önünde yemediği arkasında, sevdiklerinin arasındadır…
Ancak evleri başlarına yıkılmış, engelli duruma düşmüş, tüm sevdiklerinden ayrı insanlar dahi onun kadar “ah vah” etmemektedir. Olmayan dertlere ağlayarak, büyük işler yapsın diye bahşedilen enerjisini tüketmektedir. Kimi ömürler cam ekranların karşısında zayi olmaktadır.
Dünyayı değiştirsin, Allah adına şahitlik etsin, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olsun diye yaratılanlar dünyayı izlemekle yetinmektedir. “İçki bağımlısı, puta tapan gibidir.” diyen Allah Resûlü’nün (sav) haber verdiği gibi, ekran bağımlısı olmuştur. İslam davasına “retweet” yaparak destek olmakta, imani tavrını “like”lıyarak göstermekte, adil şahitliğini yorum yazarak yerine getirmektedir. Bir camın karşısında, bir cam kadar basit ve anlamsız hayat sürmektedir. Bir de ekran karşısında gözleriyle Allah’ın sınırlarını çiğneyen ve gözleriyle zina yapanlar vardır ki Allah (cc) bizleri, gençlerimiz ve çocuklarımızı bu fitneden korusun.
Kardeşlerim!
İşte Kurban, büyük bir fedakârlık yapan ve güzel bir namla ödüllendirilen İbrahim’i (as) hatırlamaktır. İnsana nasıl değerli bir yaşam süreceğini göstermek, onu büyük işlere davet etmektir. Her birimiz bu çağrıya icabet edelim. Hayatlarımıza bir daha bakalım. Değerli bir hayat sürüp büyük işler mi yapıyoruz, değersiz bir hayat sürüp küçük işlerle zayi mi oluyoruz?
“Nereden başlayalım?” derseniz, şunu tavsiye ederim:
Önce dertlerinize bakın! Neyi dert ediniyor, neyle zihninizi meşgul ediyorsunuz?
Sonra bir gün içinde en çok vaktinizi alan ve sizi en çok yoran şeye bakın!
Sonra da hayalinize bakın! Size bir fırsat sunulsa ve istediğiniz tek bir şeyin gerçekleşeceği söylense neyi isterdiniz? Bu üçünün toplamı, yaşadığımız hayatın değer ve değersizliğini gösterir. Bu üç madde kimliğimizdir.
Zira insan; derdinin, yorgunluğunun ve hayallerinin toplamıdır.
Dava Arkadaşlarım!
Böylece mektubumun sonuna gelmiş bulunuyorum.
Müsaadeniz olursa genel birkaç tavsiyeyle mektubumu noktalamak istiyorum:
Kurbanlarınızı keserken kardeşlerinize dua etmeyi unutmayın.
Kurbanın, atanız İbrahim’in (as) sünneti olduğunu hatırlayın.
Sizi İbrahim’in milletine hidayet ettiği için Allah’a (cc) çokça hamdedin.
Atanızın bu sünnetini ihya edin.
“Allah’ım! Şirkten ve müşriklerden uzaklaşıyor, sana yöneliyorum.” diye Allah’a (cc) inabet edin.
Sizi ve çocuklarınızı putlardan koruması için Allah’a sığının.
Hiç şüphesiz İbrahim (as) putlardan Allah’a sığındığında insanoğlunun elleriyle yaptığı basit ve ilkel putlar vardı.
Bugünse her yanımızı sarmış, fitnesi çetin, estetik ve modern putlar var.
Demokrasi putu, özgürlük putu, laiklik putu, postlara oturmuş canlı putlar, türbeler, kapitalizmin diktiği AVM putları, evlerimize ve ceplerimize kadar girmiş son tasarım dijital putlar…
Yüce Allah bizi ve neslimizi korumaz ve hidayet etmezse, bunca put arasında hâlimiz harap olur.
Unutmayın ki kurban, Allah’a yaklaştıran bir eylemdir.
En çok ihtiyacımız olan şey de Allah’a (cc) yakın olmaktır.
Biz, şu fani ve değersiz cesetlerimizi, ancak O’na (cc) yakın olarak ebedî ve değerli kılabiliriz.
Ve yine unutmayın ki her insan Allah’ın huzuruna amelleri ile gelecektir.
Ne müntesibi olduğumuz ümmet ne içinde yer aldığımız cemaat ne de öğrencisi olduğumuz hoca Allah katında bize yararlı olacaktır.
Öyleyse Allah’ı (cc) razı eden ve O’na yaklaştıran amellerinizi çoğaltın.
Sizinle Allah arasında, yalnızca sizin ve Rabbinizin bildiği amelleriniz olsun.
Dünyada veya ahirette gizli ameller birer kurtarıcıdır.
Allah’ın (cc) sizlere bahşettiği nimetlerin kıymetini bilin.
Şeytanın önden, arkadan, sağdan ve soldan saldırıp da şükrü unutturduğu, nankörlük yoluna sapan kullardan olmayın.
Çünkü şükreden, kendi lehine şükretmiş olur. Nankörlük edense kendi aleyhine bir iş yapmış olur. Allah (cc) kimseye muhtaç olmayan El-Ğaniy, kulları O’na şükretmese de yerde ve gökte hamdedilen El-Hamîd’dir. Ne iş yaparsanız yapın, nerede bulunursanız bulunun; Allah’a (cc) kul olduğunuzu unutmayın. İnsanın en büyük afeti, kulluğun hayatın her anını kuşattığını unutmasıdır. Biz alışveriş yaparken, davet esnasında, ailemizin arasında, yolda yürürken, konuşurken veya hayal kurarken… her an Allah’a (cc) kuluz.
Bu bilinç ne kadar güçlenirse kulluğumuzun kalitesi o oranda artacaktır.
Kıymetli Kardeşlerim!
Sizleri Allah’ın selamıyla selamlıyor ve yine O’na (cc) emanet ediyorum.
Sizin, ailelerinizin ve tüm Müslimlerin bayramı mübarek olsun.
Selam ve dua ile…
İlk Yorumu Sen Yap